27 Aralık 2025 Cumartesi

SA11780/SD3692: Sıkıntı (Roman); 13. Bölüm-Toprak 31

 Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

‘Ne var yüzümde?’ dedim soğuk, ama gülümseyen bir sesle. ‘Sizin ruhu çalınmış, delirmiş suratlarınızdaki ruhların yerine ruh taşıyor işte!’ 


‘Sufizm ve İslamcılık benim kişisel meselem değildir, Avukat!’ dedim sert bir sesle. ‘Her Müslümanın meselesidir, değilse de olmalıdır. Sufizm ve İslamcılık, ideolojik örüntülerinin sırlarına vakıf insanların masum insanlar üzerinden yürüttükleri birer kötülük akıntısıdır. Her iki akıntıya bilmeden girenleri ayrı tutuyorum, onlar alınmasınlar, ama öğrendikten sonra o akıntıda kalmaya devam edenler benim gözümde eleştiriye müstehâktırlar, alınabilirler!’

‘Kızma ya!’ dedi hemen. ‘Haklı da olabilirsin, kafam karışık işte. Tanıdığım, güvendiğim insanlar var!’

‘Bu konuda hiç kimseye güvenmem ben!’ dedim kararlı bir sesle. ‘Herhangi birinin gizli ilişkilerine şahit olmuş değilsen, onu nasıl tanıyabilir ve ona güvenebilirsin ki? Söylediklerim Sufizm'in ve İslamcılığın gizli doğasını deşifre ediyor; olmayan bir şeyden bahsetmiyorum. Eğer söylediklerim onları incitiyorsa, bana söylediklerimin yanlış olduğunu kanıtlasınlar, incinmek gibi suflî bir sebep izhar etmesinler, söylediklerimin doğru olduğunu biliyorlarsa incinmek gibi tuhaf, gerçeğe karşı duvar örme çabasına da girmesinler. Her iki tarafın mürşidleri bu işi iyi yapmışlar ki bin iki yüz yıldır insanları aldatabiliyorlar, onların yeni bir şey yapmasına gerek yok!’

‘Müslümanlar paramparça!’ dedi dalgın dalgın. ‘Müslümanların çocukları her gün bombalarla parçalanıyorlar!’

‘İşte bu yüzden bizi birlik olmaya çağıran Allah'a hesap vereceğiz!’ dedim. ‘Ben anlattım diyeceğim, ben anlattığım halde onlar hakikati duymaktan dolayı inciniyorlarsa Allah'a ne diyecekler? Allah'a hesap vereceklerine inanıyorlarsa ‘tuhaf bir şekilde’ incinecekleri yerde bana teşekkür etmeliler. Bıraksınlar da Kur'an'ın hakikatini anlatan birileri olsun ki onlara da merhamet vesilesi ortaya çıkabilsin!’

‘Biraz düşününce haksız olmadığını fark ediyorum, Dostum!’ dedi Avukat. ‘Ne var ki alışkın olmadığımız için, işin iç yüzüne ışık tutan herkese şüpheyle yaklaşmaya alışmışız!’

Kendimi sınırlamaya hiç niyetim yoktu.

‘Kim merak edip araştırıyor ki, Avukat?’ dedim soğuk bir sesle. ‘Ezberlerle doldurulmuş insan aklının genleşme katsayısı yok oluyor; akıl donuyor. Osmanlı bir Sufizm İmparatorluğu haline geldiği için yıkıldı. Biliyor musun? Tarikatlar arsız hırsları yüzünden yıkılan Osmanlı dönemi iktidar hasretlerini hep gizlerler ve İslam üzerinden dillendirmeye çalışırlar, ama Allah'tan utanmazlar. Bazı asalak türlerin, -ki bu asalaklar İslamcı diye geçinir Sufizmi kadeh kadeh götürürler- Osmanlı sayıklamalarının İslam'la alakası yok; başka bir şey bilmedikleri için Osmanlı-Selçuklu sayıklayan müflis tüccarlar gibiler... Bilenler bilir ki şimdi hasretle çağırdıkları Osmanlı'yı yıkanlar Sufiler ve İslamcılardır; gerisi hikayedir, aldatma sanatıdır. Bunlar da bu sanatı iyi kıvırırlar. Şimdi de Türkiye'nin yakasını bırakmıyorlar, kendilerini laik-dinsiz diye tanıtan şeytanlar gibi devleti ele geçirmek ve istedikleri gibi saltanat sürmek derdindeler; eğer dertleri İslam ve Müslümanlar olsaydı, İslam'ın bütün emirlerini yerine getiren Müslümanlar gibi yaşarlardı. Oysa onlar, laik-dinsiz ortaklarıyla çok daha iyi geçinmenin yollarını aramaktan bıkmadılar; içlerindeki o sefil karakter, şeytanın çocuklarına yaltaklanmaya devam ediyor!’

Yemeğimiz bitmişti. Elinden çatalı bıraktı Avukat, ‘Yemiyorum artık!’ dedi gülerek. ‘Yiyecek hâl bırakmadın ki!’

Peçete uzattım ben de gülümseyerek, ‘Hem köfte tabağın hem de salata tabağın boşalmış, Avukat!’ dedim. ‘Yiyecek bir şey kalmadığından olabilir mi bu isyanının sebebi?’

‘Yemiyorum artık, Kardeşim!’ dedi peçeteyi alarak. ‘Ben onu bunu bilmem, İslamcı ya da Sufi ya da başka biri, devlette ya da herhangi bir kurum veya kuruluşta sorumluluk verilen kişiler, mümkünse genç olsunlar ve kesinlikle cinsel organlarını ve mal hırsını kontrol edebilen türlerden seçilsinler. Ne geliyorsa bu milletin başına, yaşını başını almış, lezzet-haz derdinde olan türleri yukarılara doğru makam sahibi yapmaktan geliyor. Sonra da ipin ucu kaçıyor. Vakit ve imkan olsa da seni Boğaz’ın her iki kıyısında yalılarda yaşayanların gündelik hayat akışlarını gösterebilseydim. Şu sıralar hep güya muhafazakar olan türler oralara yerleşiyor, gününü gün edenin muhafazakar nesi kalmış anlamıyorum. Bu yüzden de kabak hep Erdoğan’ın başına patlıyor!’

‘Tıpkı Abdülhamid’in başına patladığı gibi!’ dedim esefle. ‘Erdoğan’ın şeyhi var mı, varsa kim, bilmiyorum, ama Abdülhamid’in şeyhi Ertuğrul Tekkesi şeyhi Muhammed Zafir Efendi. Düşün; Abdülhamid bir Halife, ama o da ne idüğü belirsiz bir şeyhe tabi, böyle bir devlet ayakta kalır mı?’

‘Hiç sorma ya, Mühendis!’ dedi Avukat yüzünü ekşiterek. ‘Altı yüzyıllık bir hanedanın geldiği noktaya bak!’

‘Eğer Erdoğan da bir şeyhe tabi ise olacak olan da değişmeyecek!’ dedim hüzünlü bir sesle. ‘Müslümanların umutları bir başka bahara kalacak!’

‘Erdoğan’ın akıllı biri olduğunu düşünüyorum!’ dedi Avukat kendinden emin bir sesle ‘Siyasetin tabiatı gereği attığı bazı adımlar var, ama devleti onlara teslim edeceğini hiç sanmıyorum!’

‘Ben emin değilim!’ dedim tedirgin bir sesle. ‘Erdoğan’ın Şeb-i Arus törenleri nedeniyle yayınladığı mesajlar beni sarsıyor. “Barış ve sevgi çağrısıyla ümmeti bir arada tutan muhabbetin menbaı ve merhametin sığınağı Hazreti Mevlana, çağları aşan öğretileriyle gönlünde kibri değil aşkı taşıyan bir erenin sesini tüm dünyaya iletmiştir. Hazreti Mevlana'nın hikmet dolu öğretileri, bu toprakların irfanını mayalamış, sevginin, birlikteliğin ve kardeşliğin ebedî mührü olmuştur. Birlik ve beraberliğimizi güçlendirerek inşa etmeyi hedef hâline getirdiğimiz Türkiye Yüzyılı'nda Hazreti Mevlana'nın çağları aşan öğütleri bize yol göstermeye devam ediyor.” diyor Erdoğan. Bir arada olduğunu iddia ettiği hangi ümmet, anlamadım. ‘Muhabbetin menbaı ve merhametin sığınağı’ Allah’tan başkası olamaz. Sevginin, birlikteliğin ve kardeşliğin ebedî mührü Rumî’nin  hikmet dolu öğretileri değil Kur’an’ın ayetleridir. O ayetlerin hükmü bu topraklardan kalktığı gün, sevgi, kardeşlik, birlik bitti. Rumî’nin bütün divanları ortada duruyorken üstelik. Eğer Allah’ın ayetleri yerine bir Sufizm şeyhinin öğütleri Erdoğan’a yol gösterme kabiliyetine sahip iseler, Osmanlı hanedanına yol gösteren çoğu mevlevi olan Sufizm şeyhlerinin sözleri de aynı kabiliyete sahip değiller miydi?’

‘Öyle ya, niye yıkıldı Osmanlı?’ dedi Avukat. ‘Hadi kalkalım, ikindi namazını kılalım ve gidelim buradan artık, seni bir yere götüreceğim, birinin yanına!’

‘Çay getiriyor görevliler!’ dedim. ‘Bize doğru geliyorlar, çayımızı içelim ve kalkalım!’

Sonra sözümü tamamladım:

‘Yeni Türkiye sufizm ile doğmadı, Sufizm ile yaşamıyor ve yaşamayacak, Avukat!’ dedim sert bir sesle. ‘Bu milletin iki yüz yıllık mücadelesinin sonucu olarak Erdoğan iktidarda. Eğer öyle diyorsa Erdoğan, bu, üzülerek ifade edeyim ki, ölü doğumdur. Kur'an, Müslümana rehberlik etmiyorsa karanlık asla uzak değildir. Belli ki haberi yok; sufizm dünyadaki cehennemin ta kendisidir. Bin iki yüz yıllık sefalet bunun kanıtıdır. Yeni nesillerin Kur’an’a ihtiyacı var, süslü, riyakar sufî sözlerine değil. Erdoğan erken uyanmazsa emeklerimiz heba olacak, oluyor da!’

‘Seni anlıyorum, Kardeşim!’ dedi Avukat. ‘Ama bir noktada artık yapacak bir şey yok. Herkes bildiği kadardır; benim hukuk bilgim nasıl çoğunlukla adaletin tam tesisi için işe yaramıyorsa, Erdoğan’ın da bu bağlamda bildikleri hiçbir işe yaramıyor olabilir. O Müslümanlara yönelik bütün yasakları kaldırtarak tarihe geçti. Muhakkak ki ona bu görevi millet verdi, ondan daha iyisini bulana kadar da ona oy vermeye devam edecek gibi görünüyor!’

‘Allah imanımızı arttırsın diyeceğim de, dilim duruyor, Avukat!’ dedim kızgın bir sesle. ‘İnsan imanını arttırmak için çabalamıyorsa Allah ne diye arttırsın ki?’

Güldü Avukat, neşelendi:

‘Bak!’ dedi. ‘Nasıl da sana yükledim yükümü, nasıl da rahatladım? Bir de kendi yüzüne bak!’

‘Ne var yüzümde?’ dedim soğuk, ama gülümseyen bir sesle. ‘Sizin ruhu çalınmış, delirmiş suratlarınızdaki ruhların yerine ruh taşıyor işte!’ 


<<Önceki                      Sonraki>>


[23.12.2025, 13/63 (1017))]


Seçkin Deniz, 27.12.2025, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı




Takip et: Next Sosyal @seckin_deniz

Takip et: Next Sosyal @sonsuzark



Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

 

Seçkin Deniz Twitter Akışı