Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
'Şeytanların kime ineceğini size haber vereyim mi? Onlar, her günahkâr yalancıya inerler. Bunlar da şeytanlara kulak verirler. Onların çoğu ise yalancıdır. Şairlere ise haddi aşan azgınlar uyarlar. Görmez misin ki onlar, her vadide şaşkın şaşkın dolaşırlar ve yapmadıkları şeyleri söylerler. Ancak iman edip salih amel işleyen, Allah’ı çok anan ve haksızlığa uğratıldıktan sonra öçlerini alanlar başka. Zulmedenler hangi akıbete uğrayacaklarını göreceklerdir.' Kur'an, Şuarâ Suresi, 221-227. Ayetler
Temmuz
gerilimi bir türlü bitmiyordu; anlaşıldığı üzere Ağustos’a da sarkacaktı.
İD’nin mesajı içtiğimiz çayların üstüne soğuk su gibi inmişti. Yüzümdeki ifade
o kadar dikkat çekmişti ki masanın etrafında oturan herkes susmuştu ve bana
bakıyordu.
‘Hayırdır, oğlum?’ dedi babam. ‘Yüzün bir anda değişiverdi; nedir, ne yazıyor?’
Yapacak
bir şey yoktu; o güne dek yüzüm allak bullak olmaya alışkın değildi ve işlerim
sıkıntılı geçse de çevreme hiçbir şekilde yansıtmazdım. Ancak bu kez durum
başkaydı, içimdeki sıkıntıyı kontrol edemiyordum, tam aksine ondan etkileniyordum
ve çevrem durumu fark ediyordu. Babam ve karım bunun işle ilgili bir sıkıntı
olmadığını anlamışlardı. Annem, erkek kardeşim ve karısı ise durumun farkında
değillerdi.
İD
İstanbul’da duramamış, sonraki uçakla Adana’ya gelmişti; karımla konuşacak ve
onu ikna edecekti. Ondaki inat bambaşkaydı; pervasızdı, sonrasızdı. Ne kadar
çok sıkışmıştım ne kadar çok üst üste gelmişti her şey.
‘Bir
arkadaş Adana’ya gelmiş şimdi, Baba!’ dedim babama gülümseyerek. ‘Bu saatte de
mesaj yazmış, ‘Adana hep böyle sıcak mıdır’ diye!’
Babamın
dikkati birdenbire yumuşamıştı, ‘Sen de onu nasıl ağırlayacağım diye sıkıntıya
mı girdin?’ dedi. ‘Ev geniş, istersen git al gel oğlum, misafir edelim!’
‘Ah,
Baba!’ dedim içimden. ‘Keşke o kadar basit olsaydı!’
Karım
merakla yüzüme bakıyordu.
‘İşten
arkadaş, sanırım otelde kalır, Baba’ dedim ‘Sorayım!’
Yazdım
İD’ye: ‘Adana yılın iki veya üç ayı dışında genelde sıcaklığıyla rahatsız
etmez, neredesin?’
O arada
çayını bitirerek bardağını masaya bırakan kardeşim karısına, ‘Hazırlan
kalkalım, yarın iş var, gözümden uyku akıyor, üstüm başım duman, daha duş
alacağım!’ dedi neşeli bir sesle. ‘Bize yol çok çabuk göründü!’
Mesaj
geldi: ‘Oteldeyim. Endiselenme, bu gece sizi rahatsiz etmeyecegim, yarin
karinla konuşmak istiyorum. Benim yuzumden kavga etmeyin’
Babama
döndüm, ‘Oteldeymiş Baba!’ dedim. ‘Yarın görüşeceğiz!’
Sonra
mesaja cevap verdim: ‘Sana konuşmaya gerek yok demiştim, ama işe yaramadığı
açık. Adana’ya hoş geldin, umarım hoşça da gidersin!’
Mesaj
anında geldi: ‘Taskopruyu seyrediyorum ve cok hos hissediyorum, sen merak
etme!’
Serin
esiyordu rüzgâr… çocuklar yorgunluktan uyuyakalmışlardı sedirlerin üzerine
serili yumuşak ve büyük minderlerin üstünde.
Kardeşim
uyuyan oğlunu kucaklarken ben de küçük kızını aldım kucağıma. Hanımlar henüz
yukarıdalardı.
Merdivenlerden
inerken, ‘Abi kimmiş gelen?’ diye sordu.
‘Bir
arkadaş!’ dedim. ‘Sürpriz yapmış Adana’ya gelerek!’
‘Saçı uzun
mu bu arkadaşın?’ diye sordu. ‘Seni hiç böyle sarsılmış görmedim Abi!’
Gözünden
kaçmamıştı durum ya da artık ben nasıl yansıtmışsam fark etmeyen kalmamıştı.
Olduğum gibi davranmam bazen böyle can sıkıcı sonuçlara neden olsa da halimden
memnundum.
‘Uzun!’
dedim. ‘Yengen gelişmelerden haberdar, ama gelin duymasın. Sana sonra
anlatırım.’
‘İşten
mi?’ dedi arabasının kapısını açarken.
‘Evet, iş
yaptığımız bir şirketten!’
Oğlunu
arabanın arka koltuğuna yatırırken kendini tutamamış gülmüştü:
‘Duvara
tosladığını anlamadı mı daha?’
Kızını da
abisinin yanına yatırdım arka koltuğa.
‘Bu
buldozer, anlasa da dinlemiyor!’ dedim ben de gülerek. ‘Yarın ne olur, artık
Allah bilir!’
‘Şu
hikâyeyi en kısa zamanda anlat, Abi!’ dedi kardeşim. ‘Senin hayatında heyecan
nasıl oluyor merak ediyorum!’
‘Hayatımın
her ânı heyecan dolu Kardeş!’ dedim. ‘Savunma Sanayi ile çalışırsan, ABD, CIA,
MİT ne ararsan var. Kurtlar sofrası değil, artık ne dersen daha fazlası!’
‘Tamam
işte, bu saçı uzun nasıl girdi bu heyecanlı hikâyeye?’ dedi. ‘Roka salatasının
hikâyesi gibi mi?’
Hanımlar
iniyorlardı merdivenden. ‘Sonra!’ dedim hafif bir sesle.
Telefonun
saati 23.17’yi gösteriyordu.
Gece çok
sessizdi; çalışan arabanın motor sesi dışında pek ses yoktu. Onları
uğurladıktan sonra ‘Bahçede dolaşalım biraz!’ dedi karım.
Hafif
ışıklandırdığımız taş döşeli küçük bir yürüyüş yolumuz vardı bostanı ve çocuk
parkını çevreleyen, kenarlarına çeşitli ağaçlar diktiğimiz. Babam ve annem
balkondalardı, elimi tutamazdı.
İD’nin
telefondaki mesajlarını açarak telefonu karıma verdim hiçbir şey söylemeden. O
da sessizce telefonu aldı, küçük adımlarla yürürken de mesajları okumaya
başladı.
Biraz
sonra telefonumu geri verirken, ‘Kolyem nerede?’ diye sordu heyecansız bir ses
tonuyla.
‘Arabada,
çantada!’ dedim donuk bir sesle. Sesimin donuk çıktığını o ânda fark etmiştim.
Zihnim donmuştu ve karımın nasıl tepki vereceğine odaklanmıştı.
‘Yarın
sabah İD’nin telefonunu vermeyi unutma, lütfen!’ dedi karım kendinden emin bir
sesle. ‘Onunla konuşacağım!
Tam tahmin ettiğim gibiydi karımın tepkisi. Bu tür zorlu anlarda soğukkanlılığı zirveye çıkardı. İç mimar olarak karşılaştığı insanlar ve sorunlar, onu duygularına kapılmadan insanlarla iletişim kurma konusunda oldukça fazla tecrübe sahibi yapmıştı.
Sıkıntı
Takip et: @SonsuzArk
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.