2 Mart 2024 Cumartesi

SA10613/SD3030: Sıkıntı (Roman); 7. Bölüm-Vadi 1

 Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

'Şeytanların kime ineceğini size haber vereyim mi? Onlar, her günahkâr yalancıya inerler. Bunlar da şeytanlara kulak verirler. Onların çoğu ise yalancıdır. Şairlere ise haddi aşan azgınlar uyarlar. Görmez misin ki onlar, her vadide şaşkın şaşkın dolaşırlar ve yapmadıkları şeyleri söylerler. Ancak iman edip salih amel işleyen, Allah’ı çok anan ve haksızlığa uğratıldıktan sonra öçlerini alanlar başka. Zulmedenler hangi akıbete uğrayacaklarını göreceklerdir.' Kur'an, Şuarâ Suresi, 221-227. Ayetler


7. Bölüm/Vadi

Temmuz gerilimi bir türlü bitmiyordu; anlaşıldığı üzere Ağustos’a da sarkacaktı. İD’nin mesajı içtiğimiz çayların üstüne soğuk su gibi inmişti. Yüzümdeki ifade o kadar dikkat çekmişti ki masanın etrafında oturan herkes susmuştu ve bana bakıyordu.

‘Hayırdır, oğlum?’ dedi babam. ‘Yüzün bir anda değişiverdi; nedir, ne yazıyor?’

Yapacak bir şey yoktu; o güne dek yüzüm allak bullak olmaya alışkın değildi ve işlerim sıkıntılı geçse de çevreme hiçbir şekilde yansıtmazdım. Ancak bu kez durum başkaydı, içimdeki sıkıntıyı kontrol edemiyordum, tam aksine ondan etkileniyordum ve çevrem durumu fark ediyordu. Babam ve karım bunun işle ilgili bir sıkıntı olmadığını anlamışlardı. Annem, erkek kardeşim ve karısı ise durumun farkında değillerdi.

İD İstanbul’da duramamış, sonraki uçakla Adana’ya gelmişti; karımla konuşacak ve onu ikna edecekti. Ondaki inat bambaşkaydı; pervasızdı, sonrasızdı. Ne kadar çok sıkışmıştım ne kadar çok üst üste gelmişti her şey.

‘Bir arkadaş Adana’ya gelmiş şimdi, Baba!’ dedim babama gülümseyerek. ‘Bu saatte de mesaj yazmış, ‘Adana hep böyle sıcak mıdır’ diye!’

Babamın dikkati birdenbire yumuşamıştı, ‘Sen de onu nasıl ağırlayacağım diye sıkıntıya mı girdin?’ dedi. ‘Ev geniş, istersen git al gel oğlum, misafir edelim!’

‘Ah, Baba!’ dedim içimden. ‘Keşke o kadar basit olsaydı!’

Karım merakla yüzüme bakıyordu.

‘İşten arkadaş, sanırım otelde kalır, Baba’ dedim ‘Sorayım!’

Yazdım İD’ye: ‘Adana yılın iki veya üç ayı dışında genelde sıcaklığıyla rahatsız etmez, neredesin?’

O arada çayını bitirerek bardağını masaya bırakan kardeşim karısına, ‘Hazırlan kalkalım, yarın iş var, gözümden uyku akıyor, üstüm başım duman, daha duş alacağım!’ dedi neşeli bir sesle. ‘Bize yol çok çabuk göründü!’

Mesaj geldi: ‘Oteldeyim. Endiselenme, bu gece sizi rahatsiz etmeyecegim, yarin karinla konuşmak istiyorum. Benim yuzumden kavga etmeyin’

Babama döndüm, ‘Oteldeymiş Baba!’ dedim. ‘Yarın görüşeceğiz!’

Sonra mesaja cevap verdim: ‘Sana konuşmaya gerek yok demiştim, ama işe yaramadığı açık. Adana’ya hoş geldin, umarım hoşça da gidersin!’

Mesaj anında geldi: ‘Taskopruyu seyrediyorum ve cok hos hissediyorum, sen merak etme!’

Serin esiyordu rüzgâr… çocuklar yorgunluktan uyuyakalmışlardı sedirlerin üzerine serili yumuşak ve büyük minderlerin üstünde.

Kardeşim uyuyan oğlunu kucaklarken ben de küçük kızını aldım kucağıma. Hanımlar henüz yukarıdalardı.

Merdivenlerden inerken, ‘Abi kimmiş gelen?’ diye sordu.

‘Bir arkadaş!’ dedim. ‘Sürpriz yapmış Adana’ya gelerek!’

‘Saçı uzun mu bu arkadaşın?’ diye sordu. ‘Seni hiç böyle sarsılmış görmedim Abi!’

Gözünden kaçmamıştı durum ya da artık ben nasıl yansıtmışsam fark etmeyen kalmamıştı. Olduğum gibi davranmam bazen böyle can sıkıcı sonuçlara neden olsa da halimden memnundum.

‘Uzun!’ dedim. ‘Yengen gelişmelerden haberdar, ama gelin duymasın. Sana sonra anlatırım.’

‘İşten mi?’ dedi arabasının kapısını açarken.

‘Evet, iş yaptığımız bir şirketten!’

Oğlunu arabanın arka koltuğuna yatırırken kendini tutamamış gülmüştü:

‘Duvara tosladığını anlamadı mı daha?’

Kızını da abisinin yanına yatırdım arka koltuğa.

‘Bu buldozer, anlasa da dinlemiyor!’ dedim ben de gülerek. ‘Yarın ne olur, artık Allah bilir!’

‘Şu hikâyeyi en kısa zamanda anlat, Abi!’ dedi kardeşim. ‘Senin hayatında heyecan nasıl oluyor merak ediyorum!’

‘Hayatımın her ânı heyecan dolu Kardeş!’ dedim. ‘Savunma Sanayi ile çalışırsan, ABD, CIA, MİT ne ararsan var. Kurtlar sofrası değil, artık ne dersen daha fazlası!’

‘Tamam işte, bu saçı uzun nasıl girdi bu heyecanlı hikâyeye?’ dedi. ‘Roka salatasının hikâyesi gibi mi?’

Hanımlar iniyorlardı merdivenden. ‘Sonra!’ dedim hafif bir sesle.

Telefonun saati 23.17’yi gösteriyordu.

Gece çok sessizdi; çalışan arabanın motor sesi dışında pek ses yoktu. Onları uğurladıktan sonra ‘Bahçede dolaşalım biraz!’ dedi karım.

Hafif ışıklandırdığımız taş döşeli küçük bir yürüyüş yolumuz vardı bostanı ve çocuk parkını çevreleyen, kenarlarına çeşitli ağaçlar diktiğimiz. Babam ve annem balkondalardı, elimi tutamazdı.

İD’nin telefondaki mesajlarını açarak telefonu karıma verdim hiçbir şey söylemeden. O da sessizce telefonu aldı, küçük adımlarla yürürken de mesajları okumaya başladı.

Biraz sonra telefonumu geri verirken, ‘Kolyem nerede?’ diye sordu heyecansız bir ses tonuyla.

‘Arabada, çantada!’ dedim donuk bir sesle. Sesimin donuk çıktığını o ânda fark etmiştim. Zihnim donmuştu ve karımın nasıl tepki vereceğine odaklanmıştı.

‘Yarın sabah İD’nin telefonunu vermeyi unutma, lütfen!’ dedi karım kendinden emin bir sesle. ‘Onunla konuşacağım!

Tam tahmin ettiğim gibiydi karımın tepkisi. Bu tür zorlu anlarda soğukkanlılığı zirveye çıkardı. İç mimar olarak karşılaştığı insanlar ve sorunlar, onu duygularına kapılmadan insanlarla iletişim kurma konusunda oldukça fazla tecrübe sahibi yapmıştı. 


<< Önceki                      Sonraki>>


[14.02.2024, (7/3 (629))]

Lütfen gitmek istediğiniz bölümü tıklayınız:


Seçkin Deniz, 02.03.2024, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

 

    

Seçkin Deniz Twitter Akışı