Fikri Muhayyer etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Fikri Muhayyer etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Mayıs 2019 Cuma

SA7657/KY4-FM28: Zübük Fırıldakzâde ile Röportaj

"Ben 'Yâsin' de okurum, iki tek de atarım, Tanrı Dağı'na övgüler dizer, ayrılıkçılara selam çakarım. Buna mani olan nedir? Herkesi kucaklamanın neresi kötü.?


Gazeteci Fikri Muhayyer- Sayın Zübük partinizi temsil ettiğinizi düşünüyor musunuz? Böyle bir soru sormamın esbab-ı mucibesi bazı yaşı geçkin partililerinizin bu yönde şikâyetleri olması.

Zübük (Gülerek) – Yaşı geçkin diyorsunuz cevabı bunun içinde.. onlar, yani yaşı geçkinler halen partimizin kasetten önceki parti olduğu zannındalar. Partimizin yeni kimliklerinden bihaberler.

8 Temmuz 2015 Çarşamba

SA1506/KY4-FM27: Hayırdır İnşaallah

"Beş on adım attım ki.. sağımda küçücük bir oda. Oraya girdim. Küçücük bir penceresi vardı. O pencereden odaya kuvvetli ışık geliyordu. Ve sesler daha bir netti."


Hayırdır inşallah.. rüyamda kasvetli bir yerdeydim.. bir kilisenin mahzenini andırıyordu. ("Ne zaman kilise mahzeni gördün?”  iyi ki sordun:) Umberto Eco’nun kitabı filme bile alındı. Sean Sonnery oynadı. İzle gör. La bilir bilmez dalıyorsun. Gülün Adı’nı ya oku ya izle! Tamam.. içine etme, dur anlatıyorum işte.)

Efendim, nerede kalmıştık.. kilisenin mahzenini andıran kasvetli bir mekandayım. Damlayan su sesleri geliyor. Duvarlarda güherçileler saçımdan uzun.. şöyle bir etrafımda döndüm. Solumda uzanan dehlizin ucunda zayıf bir meşale ışığı var. Korka korka yürüdüm.

3 Temmuz 2015 Cuma

SA1484/KY4-FM26: İstihbarat ya da Bir Komplo Teorisi

"Gözlerim zarfa dikili. Sözleri kulaklarımda yankılansa da.. açtım zarfı. Bomboş A4 kağıtları. Yüz küsur sayfa boş A4 kağıdı. Yine canım sıkıldı."


Sıkıntı deyip geçmeyin. Hele bir de patronunuzun gözlerini üzerinizde hissediyorsanız, Allah size kolaylık versin. Gerçi benim patronla bir didişmem söz konusu olamaz. En azından anlaşmamıza her iki taraf da uyuyor. Sıkıntım patron tarafından gözetlenmemden kaynaklanmıyor. Dişe dokunur bir şey yapamamaktan kaynaklanıyor. 

Seçimler yapılıp bitti. Birilerinin beklediği, birilerinin beklemediği sonuçlar oluştu. Sanki başka türlüsü olabilirmiş gibi. Yazılıp çizilmeyen, söylenmeyen bir şey kalmadı. Şimdi bekleme dönemi. Arada sırada ilginçlikler olsa da bekleme evresindeyiz. Ve bekleme evreleri hep canımı sıkmıştır.

10 Mayıs 2015 Pazar

SA1313/KY4-FM25: Bir Şizofrenle Söyleşi

"Ben baş müridime neyin ne olduğunu sorar görünürken onu imtihan ettiğimi anlıyorsundur herhalde? Zira bilgisizlik bizden uzaktır."


Çok zamandır sükut ettiğimden şekvâ eden kimi dostlar oldu. Şekvâlarında haksız sayılmamakla beraber benim dahi dinlenme ihtiyacım olduğuna kendileri de hak verecektir. Neyleyeceksiniz ki, insan denen canlı varlık tüm canlı varlıklar gibi bir takım noksanlarla mücehhezdir. Yemeye, içmeye, uyumaya, dinlenmeye ihtiyaç duyması gibi durumlar işbu noksanlıklardan sayabileceğimiz bir kaçıdır. Hal böyle olunca bizim dahi bu noksanlardan beri olmamızın imkânı olmadığını söylemek fazlalık olsa gerek. Fazlalıklardan uzak durmanın gereği bedihi iken uzattıkça uzatmanın manası nedir? Denilse, cevabımız sükut olur.

Yazı İşleri Müdürlüğü'nden arkadaşlar sık sık girişleri uzattığım yönünde şikâyet ediyorlar benim bu lüzumsuz uzunluklarımdan ötürü pek mühim haberlerden bir kısmını yayınlayacak yer bulamıyorlarmış. 

2 Mayıs 2015 Cumartesi

SA1295/KY4-FM24: Das Kapital'i Okumanın Usül ve Adâbı

"Mübarek Das Kapital uzun zamandır yanlış anlaşılmıştır."


Eyyühel tilmiz, bir zamanlar hakkında zan ile atıp tuttuğumuz ulul azm kitaplardan birinin künhüne ermek nasip oldu da ahir ömrümüzde mahv-ı perişan olmaktan azat olduk. Bu hal bile bizim kâinat imamı olduğumuza şehadet eder. 

Gerçi zan ile atıp-tutmak bizlerin şanından olmasa da bir takım imtihanlara bizim dahi mücbir oluşumuz akıllardan çıkarılmamalıdır. Evet, biz dahi zaman zaman sınanır, o sınanmalardan yüz akıyla çıkarsak görevimizi sürdürmemize ruhsat verilir. Hamdolsun ki, görevimizi sürdürmemize ruhsat verilmiştir. 

2 Mart 2015 Pazartesi

SA1192/KY4-FM23: BlackWater- IŞİD

"Yaptığınız savaş değil de bir bölgede tedhiş ise yüzünüzü kapamanın izahı olur da savaştığınızı iddia ediyorsanız yüzünüzü kapamanın başka bir anlamı vardır. O bölgenin insanı olmadığınız."

Yazacağım şeyler, ya da yönelteceğim sorular birilerinin eylemlerini aklama ya da gerçekleri saptırma olarak değerlendirilmemelidir. Gerçek bildiklerimizin öyle olup olmadığını sorgulamak sanırım bir aklama ya da saptırma değildir ve olmamalıdır da. Baştan herhangi bir yargıda bulunmuş değilim. Yazı sonunda da herhangi bir yargıda bulunacak değilim. Sadece zihnimde dolaşan sorulara bir cevap aramaktır amacım. Cevap bulmaya çalışmaktır. Bulunan cevabın mutlaklığından -kaldı ki, bir cevap bulacağım da kuşkuludur- da söz etmeyeceğim, bulabilirsem.

25 Ocak 2015 Pazar

SA1112/ KY4-FM22: Samimi Şakirdân’a Açık Mektup

"Ey kardeşim çevrene bak! Senin sözcülüğüne soyunmuşlar arasında ünsiyet kurabileceğin bir tek kişi var mı?"


Ey kardeşim! 

Ey kendini “Şakirdân” diye tanımlayan kardeşim artık ses ver! Bu kere ses ver!

Hatırla ki, dün de sana içinde bulunduğun grubun üst yapısıyla ilgili kuşkularımı dile getirirdim. Sen hep bir açıklama bulurdun. O açıklamalar senin akıl süzgecinden mı çıkandı, kulağına fısıldananlar mıydı bilemiyorum.

Ve fakat bu gün ferasetine güvenmek istiyorum. Bugün olsun ferasetli davranmanı bekliyorum. Çektiğin çilelerden habersiz olmadığımı bilirsin. Elinde avucunda olanı hiç tereddüt etmeden paylaştığını bilirim. Paylaşırdın.

17 Ocak 2015 Cumartesi

SA1099/ KY4-FM21: Charlie Hepdo, C-C vesaire; Düşsel Bir Telefon Görüşmesi

"Benim sözüm üstüne söz olmaz. Buna şakirdan iman etmiştir. Ama gördüğüm kadarıyla senin bana imanında şüpheler yer etmeye başlamış."


Dumansız- Efendim çaresiz kaldık! Yeni bir şeyler de olmuyor.. ne yapmamızı önerirsiniz?

Ağlayan Vaiz- Kartopu oynayanları işleyin.. bunca kar yağmasının esbab-ı mucibesi gayretullaha dokunulmuş olmasıdır. Kar yağmış çoluk çocuk herkes kardan adam yapıp günaha girsin diye.. bunu işleyin..

Dumansız- Efendim bizim çocuklarda şimdi bahçede kartopu oynuyorlar..

16 Eylül 2014 Salı

SA890/ KY4-FM20: Bir Ressamla Röportaj - Seksenbirinci-

“Birileri geldi, gördü hatta burada dahi itiraf ettiler ki Michelangelo resim konusunda elime su dökemez. Biraz biraz Leonardo da Vinci yaklaşabilirmiş…”


Sevgili kâriler (aman işte) okuyucular, haber peşinde, röportaj peşinde koşmaktan yorgun argın masamda oturmuş idim ki, telefonumun bed sesi ile kendime geldim. Telefondaki sesin sahibinin içine düştüğü hayreti, şaşkınlığı, ürküntüyü anlatacak bir sözcük her hangi bir dilin lügatinde olduğuna ihtimal veremem. O sesin acipliği karşısında nefesim kesildi ayaklarımdan önce.

Sözünü ettiğim kişi çok yakın bir dostum –bir akıl hastanesinde doktordur kendisi- iş yerinden arıyordu. Bir ressam getirmişlerdi. Kendisini mutlaka görmem konuşmam gerektiğinden söz ediyor gibiydi. Kalktım gittim. Ve ressamla aşağıdaki görüşmeyi yaptım.

2 Eylül 2014 Salı

SA866/ KY4-FM19: Top Secret

“Bize de birtakım gizli şeyler örtülerinden soyundurulup olduğu gibi gösterilmektedir. Artık gözümüzde bir perde kalmamıştır. Artık bize pinhan olan kalmamıştır.”


Ey pâk vatanın temiz evlatları; ne mutlu size, ne mutlu bize! Zira birkaç zamandır zâtımıza birtakım esrarlı haller olmaktadır. Bu halleri taaccüple seyreder olduk. Öyle makamlarda gezdirilmekte, öyle makamlara götürülmekteyiz ki, görseniz ya da hissetseniz küçük dilinizle birlikte büyük dilinizi de yutarsınız.

Bu sözlerde en ufacık bir nefsanîlik, en ufacık bir enâniyyet varsa eğer iki gözüm önüme düşsün. Dilim nara batırılmış tığlarla dağlansın. “Söyle!” dendi o yüzden söylemekteyiz. Yoksa siz de bilirsiniz ki şahsımızı kıtmirden de aşağı bilmekteyiz. Varsın birileri bu kıtmir sözünde tersinden bir enâniyyet, kibir görsün. Varsın bunun küfür olduğunu söylesin. İnsan eşrefi mahlukat imiş de o yüzden nasıl bir köpekten aşağı olurmuş?

11 Ağustos 2014 Pazartesi

SA830/ KY4-FM18: Hayâlî Tapeler; Bir Seçimin Ardından

"Aşağıdaki parça, Cumhurbaşkanlığı seçim sonrası bir zatın gözde adamlarına yaptığı çok gizli görüşmenin tapelerinden elde edilmiştir. Olay tamamen kurgusaldır. Ülkemizdeki kişi ya da olaylarla benzerliği tamamen tesadüftür."


“Buraya geldiğim vakit benim âciz bir sesim var idi. Bugün yine o âciz sese mâlikim. Bütün âlemin, hususiyle erbab-ı sesin hâmî-i mukaddesi olan güneydeki sevgili devletimizin saye-i lutf-ı şâmilinde ahrârâne sözler söyleyecek fırsatlar bulabiliyorum. Ve fakat görüyorum ki sözlerim size tesir etmiyor. İhtiyarladım mı nedir, tez dolmuşa biner oldum.

Bakın diyorum ki, “Erken iftar ettik! Vakt-i muayyeni göz ardı ettik. Yılmayın!” ama görüyorum ki sizlerde bir bıkkınlık var. Bir yeis var her birinizin gönlünde. Fehmedemediğim bir teveyyül-i ekmel içindesiniz. Müfn-i ekmel olan sizler böyle çabucak tereddiler mi yaşayacaktınız? Sizin bu haliniz inanın şakirdan-ı velhan-ı ekmel üzerinde tahmin edemeyeceğiniz kadar disruptived etki bırakacak, sevdiğimiz güneydeki devlet nezdinde haysiyetimiz payimal olacaktır. İki paralık olacak onurumuz. Ne hakkınız var merum-i ekmel dünyamızın şerefiyle oynamaya?

8 Ağustos 2014 Cuma

SA822/ KY4-FM17: Ey Irkçı; Tasalanma!

“Kendisi, diğerini zulümden saymadığı için zulüm sayanlara diş biliyor. Uluyor, kendi deyimiyle.”

İki adam bir lokantadan içeri girer. Yemek ısmarlarlar. Yemek gelir. Yemeye başlar her ikisi. Biri diğerine “Köfteleri ikişer ikişer yeme!” der. Karşısındaki şaşırır: “Hani sen kördün. Benim nasıl yediğimi nerden biliyorsun?” diye karşılık verir. Öteki, “Çünkü ben ikişer ikişer yiyorum!” der.

Bu adamlardan yalnız biri kördür. Diğerini de kör sanır. Çünkü birlikte uzun bir yol yürümüşlerdir. Gören, yürümekte zorlanan adamın yürümesini kolaylaştırmak için yolunu bile değiştirmiş, selametle varacağı yere varması için yoldaş olmuştur.

Gören, kör olmadığını koluna girdiği köre rencide olmasın diye söylememiştir. Körün elinde baston vardır. Tık, tık dokunarak önündeki engelleri aşmaya çalışmıştır. Kulakları keskindir. Sesleri fark eder. Koluna giren adamın da elinde baston vardır. Dolayısıyla o da yolda yürürken körün bastonunun çıkardığı sese bastonunun sesini yoldaş kılmıştır. Ve bu yüzden kör koluna girenin de kör olduğunu sanmıştır.

7 Ağustos 2014 Perşembe

SA819/ KY4-FM16: İrrasyonelim; Çünkü…

“İşte biz bu yüzden sizin gibi rasyonel davranmaktan, düşünmekten kaçındık, kaçınıyoruz, kaçınacağız (!) Ve irrasyonel olacağız (!)”


Kömür dediniz, makarna dediniz, elektrik kesintisi dediniz; olmadı. Aşağılamalara devam ediyorsunuz. Edin! Sizin hor görünüzü kaale alıp, komplekslerinizin cenderesine düşecek kadar kişiliksiz olmadık. Olmayacağız. Siz komplekslerinizin cenderesinde gerilirken, bunalırken, boğulurken, siz kıskançlığın içinde debelenirken, ağız dolusu küfürler savurmaktan öte bir şey bilmeyenlerle aynı safta çıldırmanın hazzını yaşarken, biz özgürlüklerin, kişinin kendisi olmanın ortamını hazırlamak için adımlar atanlarla yola devam edeceğiz.

O kadar az düşünüyor, o kadar aptalca çıkarsama yapıyorsunuz ki, farkında bile değilsiniz. Ahmaklığınızın somut göstergesi kendi kliğinizde olmayanları düşünceden yoksun sayarken, kliğinizin bir avuç faşizan, baskıcı, tep tipçi olduğunu göremiyorsunuz.

6 Ağustos 2014 Çarşamba

SA817/ KY4-FM15: Leş Fetvâsı’na Dair Bir Sergüzeşt

“Küstah.. bir dinlemesini öğren! Hem meselenin vuzûha kavuşması için gereken girizgâh yapılmalıdır.”


Alt Metin, Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılmasına dair Osmanlıca bir mülahazâdır ve günümüz diliyle pek bir farklılık arzetmemekle birlikte çok kolay anlaşılmaktadır. Kaplan içerik enstrümanı olarak kullanılmıştır.
Sonsuz Ark

Tâlib-i Sâni: “Gerçi cesetleri fenâ bulur. Fakat ervâhları bâki kalan hayvanât mabeyninde dahi, onlara münasip bir tarzda, dâr-ı bekâda mücazat ve mükâfatları vardır. Ona binâen canavarlara sağ hayvanların etleri haramdır denilebilir.” (Said Nursi, Lem’alar, Yeni Asya Neşr., 2005, s. 610.)  "Kaplan gibi hayvanların helâl rızıkları, ölü hayvanlardır. Sağ hayvanları öldürüp rızık yapmak, şeriât-ı fıtriyye'ce haramdır." (Said Nursi, Mesnevî-i Nuriye, s. 64.) bu görüş hakkındaki yorumlarınızı bekliyorum..

Tâlib-i Evvel:  İnekler, koyunlar diri ve canlı otu koparırlarsa ne olur Ağa? Mesela, keçi ağacın diri yaprağını koparıp yerse haram mı yer? Bunun sülalesi acaba kuru yaprak ticareti mi yapıyormuş kışın?

Tâlib-i Sâni:  Belki onlar Şeriât-ı Fıtrîyye’de canlı sayılmıyorlardır..

4 Ağustos 2014 Pazartesi

SA813/KY4-FM14: Aldatılmamış Saf’a Davet-Saf Berraklığı

Dedi- Yazık.. çok fena aldatılmışsın!
Dedim- Why?
Dedi- I don’t know.


Dedi- Uzun zamandır bu fırsatı kolluyor, bekliyordum. Kısmet bugüne imiş. Bize, safımıza katılır mısın?

Dedim- Siz kimsiniz?

Dedi- Lütfen dostum. Kim olduğumu bilmiyor musun? Bu ülkede yaşamıyor musun? İkiye bölünmüş durumda ülke. Bu bölünmüşlükte yanımızda dursan? Nedenli kalabalık bir safımız olduğunu cümle alem biliyor. Ancak sayısal bir kalabalık değil bu. Dünya görüşü, bakış açısı birbirinden farklı bir düzine.

Dedim- Kim olduğunu biliyorum. Bu ülkede yaşıyorum. Fakat safınızı anlayamıyorum. Safınızı bir yere koyamıyorum. Öylesine zıtsınız ki..  temelden öylesine farklısınız ki.

2 Ağustos 2014 Cumartesi

SA810/KY4-FM13: Malezyalı İmam’ın Müslüman Oluşu ya da Saman Niçin Yalan Yazar, Niçin Jurnaller?

“Hem okurlarını aldatır hem de dini kendileri gibi algılamayanları bir yerlere jurnaller.”


Saman okurları bilsin ki, kendilerini aldatan bir yayın organıdır saman. Herkesi aldatmaya yönelik Goebbels vari bir yapısı vardır. Hem okurlarını aldatır hem de dini kendileri gibi algılamayanları bir yerlere jurnaller. Yayın hayatını takip edin bunları somut örnekleriyle göreceksiniz.

90’lı yılların (28 Şubat dönemi) bunun en bariz örnekleriyle doludur. Saman’ın fikri kaynağı, beslendiği memba yalanı mübah görür. Ya avlamak ya jurnallemek için yalan söylenmesinde bir beis görmez. Bu sadece yayın organıyla sınırlı değildir. Bizzat tanık olduğum, yaşadığım bir olay bunu gözler önüne serer.

31 Temmuz 2014 Perşembe

SA806/KY4-FM12: Ölülerden Medet Umanlar; Lütfen Bir Doktora Görünün! Please!

“İnanın inanamıyorum. Vallahi inanamıyorum.”


Adamlar sabah akşam “Her canlı ölümü tadacaktır” buyruğuna rağmen, peygambere, “Sen de ölümlüsün” diyen ve ölülerin, kendileri dahil, kimseye bir yardımları dokunmayacağını Allah, 'Allahın yakınından kıyamet gününe kadar kendisine cevap veremeyecek kimseyi yardıma çağırandan daha sapık kimdir? Oysa onlar bunların çağrısının farkında olamazlar.'(Ahkaf 46/5) ayetiyle belirtmişken bu nasıl bir anlayıştır ki, “Onlar bir ümmetti gelip geçti. Onlara kendi kazandıkları, size de kendi kazandığınız; siz onların yaptıklarından sorulacak değilsiniz.” (Bakara; 134) diye işaret edilen geçip gidenleri peşleri sıra dolaştırıyorlar?

Beyler, efendiler inanın Peygamber de “De ki, ben de sizin gibi beşerim!”(Fussilet; 6) denerek bizim gibi acıkınca yiyen, susayınca su içen, evlenen ve vakti saati geldiğinde de “Bütün nefisler ölümü tadacaktır” buyruğu gereğince vefat edendir. Vefat edenlerin de durumu Ahkaf suresi 5. Ayette verilmektedir.

29 Temmuz 2014 Salı

SA803/KY4-FM11: Yerin Yedi Kat Altında Düşşel Bir Röportaj

Yerin altındaki yedinci kat hangisiydi?

Gazeteci- Efendim size yapılan işkenceleri anlatır mısınız?

Gözaltındaki elaman- Efendim anlatmaya gerek var mı? Bakın doğru düzgün kimseyi dinleyemiyoruz. Ne güzel yatak odalarına kameralar koyardık, kaç gündür bu işi yapamıyoruz. Elimizdeki telefonların şarjları bitmek üzere nasıl şarj edeceğimize, edip edemeyeceğimize dair bir bilgimiz yok. Bütün bunların üstüne bir de LED ekranlı tv’den yoksunuz.

Gazeteci- Efendim daha önce iftar bile yapamadığınıza dair haberler çıkınca koğuşlarda iftar sofrası kurulduğuna dair fotolar yayınlandı. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?

Gözaltındaki elaman- İftar sofrası böyle mi olur? Ne tahin helvamız, ne ananasımız, ne keşkülümüz, ne de künefemiz vardı. Ben alışmışım, özellikle ananassız iftar açamıyorum. Bu bir zulümdür. Bu bir işkence değil midir?

28 Temmuz 2014 Pazartesi

SA801/KY4-FM10: Gündem ve Kerbela ile Tarihsel Hesaplaşma

“Ne Kerbela sizin sandığınız gibi bir mekândı ne de Huseyn bildiğiniz insandı.”


Şaşkınım. Ama gerçekten şaşkınım. Şaşkınlığım daha önceki davalar başladığında başlamıştı. Davaların niye açıldığına şaşırmamıştım. Davadır açılır. Yok; şaşkınlığım ona değildi. Açılan davalara taraf olunmaya şaşırmıştım. Dava açanlar delilleri ortaya koyuyordu. Ki öyle olması gerekir. Hakkında dava açılanlar da bunların uydurma olduğunu söylüyordu. Ki; öyle olması da gayet doğal. Şaşkınlığım, bu açılan davalarda tarafların bence tuhaf olan tavrıydı.

Dava açanlara taraf olanlar nezdinde dava açtıkları kişiler kesin suçluydu; neredeyse mahkemeye bile gerek yoktu. Deliller kesindi. Haklarında dava açılanların tarafında olanların nezdinde ise mahkeme anlamsızdı; çünkü iddialar külliyen uydurmaydı. Delillerin uydurma olduğuna dair kati kanaati olanlar taraf oldukları kişilerin savunmalarından öte bir şey değildi elbet. Öyle ya memleketin hatırı sayılır bir nüfusu dava açılır açılmaz nasıl birden hukukçu olmuş olabilirlerdi ki?

27 Mart 2014 Perşembe

SA610/KY4-FM9: Bir CV’im Bile YOK

“Hatip “ananın a..” diyor, kültür seviyesi yüksek bu yığın bir coşuyor, bir galeyana geliyor ki sorma. “Siz anladınız!” diyor. Tümcenin tamamını zikretmiyor. Kültür seviyesi yüksek şahıslar hep birden gülüp anladıklarını izhar ediyorlar.”


İnsanlığı kendinden menkul, küpesini çıkarıp cv’si olmayanların mitingine gittiği iddiasındaki birinin hezeyanlarını okurken eseflendim doğrusu. Abi bir cv’im bile yok, hakketten, (emice bu cv ne ya?) eseflenişim cv’imin olmayışı değil. Savladığı “verilen para”. Abi ben boşuna mı saat 17’deki mitinge saat on birde gittim? Madem para vardı beni niye es geçtiler ki? Ben de küpesizdim. Yoksa para sadece İstanbul mitinginde mi dağıtıldı. Söyleseler de rahatlasam. Hani her mitingde verilip de Antalya es geçildiyse gücenirim valla. Hele burada da verildiyse işte o zaman hepten gücenirim.

Valla gücenirim emice.. Hem geçen seçim verilen makarna ve kömürden de payıma düşeni alamadım. Beni niye hep es geçiyorlar ki emice? Bu işte bir terslik var valla bak. Benim de bir oyum var, benim de cv’im yok. Benim de simit görünce ağzım sulanıyor olmalı, sulanmış olmalı, saat 17’deki mitinge saat 11’de gidip güneşin altında Pazar kuranların tezgâhlarındaki sulara nasıl da içli içli bakmışımdır, kim bile. Küpesini çıkarıp tebdili kıyafet yapan biri buraya katılmış olsaydı da şahitlik etseydi diye iç geçiriyorum şimdi. Ne makarna alabildim, ne mitinglerde dağıtılan paralardan payıma bir şey düşmüyor, bu ne ya?

Seçkin Deniz Twitter Akışı