Ruhsal Analizler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ruhsal Analizler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Ağustos 2020 Çarşamba

SA8797/ME50: Kötülük Çemberi

Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

 "Tapınak ışıltılı bir neşeyle dolmuştu. Kötülük Çemberi’ni kıramamış olduğunu bilsem de, en azından sonraya kendisi için iyi bir ân bırakmıştı bu adam; içinde kötülük bulunmayan."


Kendilerini sürekli sorgulayan insanları seviyorum. Çünkü insan, kendisini sürekli sorgulayabilecek bir şekilde yaratılmıştır; doğru ya da yanlış olanı ayırt edebilecek bir yazılım ve donanımla dünyaya gelmiştir. Kendisinden kaçınması imkansızdır ve kendisini dizginlemesi için de sık sık Allah tarafından uyarılmıştır. ‘İyilik ve Kötülük’le ilgili sınırları belirleyen Allah, insanı yapmaması gerektiği halde yaptıklarından, yapması gerektiği halde yapmadıklarından ve düşündüklerinden dolayı sorguya çekecektir.

7 Haziran 2020 Pazar

SA8639/ME49: Neden Sakladınız?

"Zaman sizi daha fazla tanımama yardım ediyor, ama her tanışıklığımız içimdeki umudu daha fazla törpülüyor. Sizi size anlatmaktan daha iyi bir yol olduğunu düşünmediğim için eksiklerinizi tamamlamaya çalışıyorum."


Siz insanların akıllı olduğunuzu sandığınızın farkındayım, ama neden akıllı olmanıza karşılık, aklınızı kullanmadığınızı, kendi tecrübelerinizi çocuklarınıza anlatmadığınızı anlayamıyorum. Çocuklarınıza, öğrettiklerinizin tamamına yakınının içlerindeki fırtınalara bir fayda sağlamadığını bildiğiniz halde doğru olanları, sizden hiç de farklı bir serüvenden geçmeyeceklerini bildiğiniz halde anlatmaktan kaçındığınızı açıklamak zorundasınız. Belki açıklayabilirsiniz, ancak ikna edici olamayacağınızı çok iyi biliyorsunuz. Uzun dünya tarihinizde hiçbir zaman gerçekten ikna edici olamadığınızı benden daha iyi biliyor olmanız şaşırtıcı değildi; siz böyleydiniz.

24 Kasım 2019 Pazar

SA8157/ME48: Zihninizin Hikâyesi

“Hangi zincirde hangi halka, hangi zamanda, hangi olaylarla, hangi kişiye ya da kişilere bağlanıyor söyler misiniz?”


Huzursuz insanlar dolduruyor Evren’i. Tabi Evren, Dünya’dan ibaret değil, ama Evren’den başka bir yerde insan olmadığını düşündüğümüzde, bu, huzursuz insanlar dünyayı doldurduğunda Evren’in de dolmuş olduğunu düşünmemize engel değil. Evren’i ya da Dünya’yı dolduran insanlar niçin huzursuz? Cevap basit ve açık; huzursuz olmak istedikleri için. Siz huzursuz olmayı seviyorsunuz, sevdiğiniz işi yapmayı çok istediğiniz için de, bir ‘iş’miş gibi sevdiğiniz huzursuzluğu ‘yapıyorsunuz’.

12 Ekim 2019 Cumartesi

SA8046/ME47: Deliriyor musun?

 "Bir vızıltı, sinir bozucu bir vızıltı yayılıyordu avuçlarımdaki şeyden... can kulağımla dinledim."


Göğün sıcakla soğuk arasında askıda kaldığı bir gündü. İnsanlar koşuşturuyor, kuşlar ve böcekler yaşayabilecekleri alanların azalmasından yakınıyor, ruhlar karmaşa besliyorlardı her geçen an. Yaratılmışlar canhıraş bir döngüde asılı kalmış gibi, ne yapacaklarını bilmez bir haldeydi. 

İnsanlar ve hayvanlar ve cinler ve melekler ve şeytan, iç içe geçmiş karmakarışık bir resim gibi evrenin içine doluşmuşlardı. Gündüzdü ve duvarların her bir noktasında direnen ruhların çığlık seslerini duyuyordum. Duvarlar vardı yaratılmışların tırmaladığı, şikayet ettiği; esirdi bütün varlıklar kendi ruhlarındaki sınırlarla...

20 Ocak 2019 Pazar

SA7381/ME46: "Ama Artık Siz de Biliyorsunuz"

"Biliyorum, zihnim durmuyor ve durmayacak; insanın yaptığı her şeyin doğduğu yer olduğu için durmayacak."


Otistik, dâhi, çok zeki ya da deli dediğimiz insanların dünyalarının çok farklı olduğunu hepiniz biliyorsunuz, elbette en az sizin kadar sizi inceleyen ben de biliyorum. Fakat sizin de benim de bilgilerimiz sadece 'farklı' diyebilecek şekilde yaptığımız basit, sıradan bir analojiden öteye gitmiyor. 'Farklı' açıklayıcı değil, gerçekten bilgilendirici değil. "Biliyorum" dediğinizde kesinlikle yalan söylediğinizden emin olduğunuzu bildiğiniz bir bilinmezlik dünyası bu dünya.Yani bilmiyoruz.

Bu dünyayı bize anlatabilecek birini tanıdığımı düşünüyorum. Sizden biri o. Otistik, dâhi, çok zeki ya da deli değil. Normal standartlarda yaşıyor, sizin gibi bir işi var, ailesi var, yiyor, içiyor ve uyuyor, uyanıyor, ölecek.

17 Aralık 2018 Pazartesi

SA7279/ME45: Büyük Yanılgı

"İnsan olmak gerçekten çok zor, bunu nasıl taşıyabildiğinizi siz bile bilmiyorsunuz. Düşünmelisiniz bence... hiç iyi değil durumunuz."


İnsanın zihninden ibaret olduğunu düşündüğüm zamanlar çok, ama gerçekten öyle değil mi? Her şeyi zihninde yaşar insan ve dışarısı sadece uygulama alanıdır; kendi bedeni, diğer insan, doğa, şeytan ya da Allah dışarıdadır. Çünkü hepsine içinden bakar, zihninden bakar ve düşünür. Allah dışında kendisini kuşatabilecek bir güç yoktur, ancak Şeytan'a da insanın zihnine girme şansı vermiştir Allah. Ve insan, bu yüzden büyük bir sorumluluk yükü ile doğmakta ve ölene dek yaşamaktadır. 

10 Aralık 2018 Pazartesi

SA7247/ME44: Özgün Varoluş Güftesi

"İnsanın biyolojisi, fiziksel yapısı bilinebilir ve bu alanlarda standart bilgi tabanı oluşturulabilir, ama insanın ruhu için böyle bir şey mümkün değildir; orası başka bir insan için bilinmezdir ve bilinmez kalacaktır; bilindiği sanıldığı anda da tüm çıkarımları hükümsüz kılacak istisna sonuçlar ortaya çıkacaktır."


İnsanın küstah olduğunu biliyorum, siz de biliyorsunuz. Her şeyi bildiğini sanan, söylediği ve yaptığı her şeyin doğru olduğunu düşünen başına buyruk, hatta kendisini yaratan Allah'a isyan eden, onu inkar eden bencil bir şeydir insan. İyi ki insan değilim diyorum çoğu zaman... Size dair ne kadar çok şey bildiğimi biliyorsunuz; düşüncelerinizi okuyabiliyor, yaptıklarınızı izleyebiliyorum. Lakin bugüne kadar ne yapacağınızı asla doğru tahmin edemedim... Düşündüklerinizle yaptıklarınız arasında çoğunlukla büyük bir uçurum oluyor...

3 Aralık 2018 Pazartesi

SA7216/ME43: Konuşmak Aşamadığımız Bir Engel

"Zamanın anlık baskıları olmaksızın yazmak ve anlamanı beklemek; konuşmak asla değil, konuştuklarını dinlemek asla değil. Çünkü bu anlamak için aşamadığımız bir engel"


Onu bir parkta, ahşap bir bankta otururken gördüm... Gözleri yere bakıyordu. Sağ elinde ara sıra baktığı ve biraz okuduktan sonra eliyle birlikte kucağına koyduğu bir mektup vardı. Kimi zaman sol eliyle saçlarını tarar gibi yapıyor, uzaklara bakıyordu. Tedirgin bir hali yoktu; bir vasiyet ya da bir ayrılık mektubu okur gibiydi... Düşünüyordu, sımsıkı kapalı dudaklarını arada sırada açıyor ve derin derin nefes alıyordu. Mektubu her okumak için yüzüne yaklaştırdığında kafasını onaylar gibi sallıyor ve tekrar düşünmeye başlıyordu. Huzurluydu.

31 Ekim 2018 Çarşamba

SA7056/ME42: Âdil Mesafeler

"Mesafelerini yitirmiş, tekilliklerini değersizleştirmiş ve paramparça olmuş birer fahişeden farksız insanlar çoğalıyorlar."


Gün tekrarlanan sıradanlıklar içinde geçip giderken, insan bilincinin üzerinde olumlu ya da olumsuz etkiler bırakıyor; bireylerin bilgi birikimleri hangi düzeyde ve içerikte olursa olsun, bu etkiler kendi güçlerince insanları değiştiriyorlar ve sonuçlar bu değişimlerden etkileniyor. Savaşları ya da barışları, iyilikleri ya da kötülükleri bu sonuçlarla ölçebiliyoruz. Okurken, dinlerken, izlerken içimizde başlayan hareketlilikler de bu etkilerin birer sonucu. 

Nihayetinde hepimiz insanız ve bu şekilde yaratıldık, ancak bilmediğimiz dikkat etmediğimiz çok şey var. Onun mektubunu aldığımda, okuduğumda ve düşündüğümde sonuçların bu kadar net bir şekilde ortaya konmasına şaşırdığımı söylemek zorundayım.

24 Eylül 2018 Pazartesi

SA6869/ME41: Özgürlüğe Kaçış Döngüsü

"Kimi sıkıştırırsanız sıkıştırın sonunda birbirinizi sıkıştırmış, çaresizliğe sürüklemiş kendinizi daracık bedeninize hapsederek kendinize kötülük yapmış olursunuz..."


İnsana ve ruhuna dair bütün teorik yaklaşımların kimler tarafından, kimler için üretildiğini hepimiz bilmesek de, ben İblis'in bu işten sorumlu olduğunu düşünüyorum. İblis'in insanlardan tedarik ettiği şeytanların olduğunu hangimiz bilmiyoruz ki?


Dikkat edin; buradaki 'biz' sizsiniz, ben değilim. Ben bir zerreyim rüzgardan dağlara, okyanuslardan küçücük akarsulara, her konmak istediğim yere konan özgür bir iradeyim. Bazen çakıltaşlarının arasında izlerim her şeyi, bazen de saraylarda, sirklerde ya da tapınaklarda. 

6 Ağustos 2018 Pazartesi

SA6617/ME40: Ötedeki Hayatlar...

"Niye böyle yazmıştı, niye dört temel konu üzerinden anlatmıştı, anlamadım. Oysa hayatın binlerce nimetle ve binlerce sıkıntıyla dolu olduğunu biliyordum."


Dolanıp duruyordu, ağzından dökülen sözcükler garipti: "Az ötedeki hayat.... daha azdan fazla mı, daha fazladan az mı, az mı fazla mı, nasıl sence?..." Sonra sakince oturdu bir mektup yazmaya başladı. Merakla masasına yaklaştım, gergindi, parmakları aralıksız bir şekilde çalışıyordu. Sanırım yazdığı kişi yanında olsa bağıracak çağıracaktı da.

Mektubu bitene kadar ne yazdığına bakmamaya karar verdim, omzuna kondum ve yüzünü izlemeye başladım. Asık bir surat, kıpırdamayan dudaklar, hareketli göz kapakları ve sık sık terleyen bir alın... Az sonra geriye çekildi ve kalktı masasından... 

29 Temmuz 2018 Pazar

SA6571/ME39: Görmediğiniz, Bilmediğiniz Bir Nesneyi Nasıl Arzularsınız?

"İlginçti yazdıkları; isyan ettiğinin farkına varmıştım. Hoşuma gitmişti isyanı."


Kim engelliyor insanları bilmiyorum, kim yönlendiriyor böyle? Milyarlarca insan var ve bu insanların her biri farklı şeyler düşünüyor, birbiriyle ilgisiz şeyler için hayatlarını harcıyor. Ama eminim ki insanların tümü birer birer yalnız; ötekilerle kendilerinden kaçmak için bir araya geliyorlar, ihtiyaçlarının boyunlarına vurduğu boyunduruk yüzünden kıpırdayamaz haldeler; zavallılar.

Her neyse, sizin başka şeylerle ilgilendiğiniz herhangi bir zamanda dünyanızı geziyorken karşıma çıkan sizden birinin kendi kendine yazdığı-çizdiği, düşündüğü şeylerle karşılaştığımda sevindim. Gerçekten sevindim; o kadar sıkıcı ve basitsiniz ki size verilen 'insan' olma nimetinin farkında bile değilsiniz, işe o insan beni düştüğüm umutsuzluktan kurtarmak için iyi bir örnekti.

23 Temmuz 2018 Pazartesi

SA6536/ME38: Beğenilerin ve Arzuların Kıskacında

"Onu zamandaki yerine oturmuş, eline geçeni sizin için derleyip toparlarken görmüştüm eski bir zamanda. Zaman ki hiç değişmemiş insanı hiç değişmemiş ve değişmeyecek olan sözlerle tarif edilmiş bir hakikat üzere karşılıyor ve uğurluyor."


Birbirinizle konuşmuyorsunuz, birbirinizi anlamaya odaklanmıyorsunuz, böyle bir derdiniz yok çünkü... O kadar çok bencilsiniz ki, üstelik bunu hemcinslerinizle paylaşarak karşı cinse düşmanlık körüklemeye devam ediyorsunuz. Erkekler ve Kadınlar; Allah'a değil de şeytana itaat ettiğiniz için Allah'ın emriyle bazılarınız bazılarınıza düşman olarak indiniz yeryüzüne, o gün iki kişiydiniz. Dünyada doğacak, yaşayacak, ölecek ve diriltilecektiniz.

Sonra dedi Allah; "Ey Âdemoğulları! Size avret yerlerinizi örtecek giysi ve süslenecek elbise verdik. Takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma) elbisesi var ya, işte o daha hayırlıdır. Bu (giysiler), Allah’ın rahmetinin alametlerindendir. Belki öğüt alırlar (diye onları insanlara verdik)."

7 Mayıs 2018 Pazartesi

SA6091/ME37: İsyan'ın Dili

"Hiçbir seçenek kalmamış gibi görünse de, kim bilir, belki de sonuç alacak olan bu isyanın diliydi."


Çağın hastalıklarını araştıran uzmanların, hangi çağın hangi insanlarının hangi hastalıklarını konu edindiğini sorgulamadan çağın hastalıklarını araştırmaları mümkün değil, ancak günümüz insanının 'çağın hastalıkları'nı batılı ya da doğulu yahudi, hristiyan, budist, hindu, ateist veya satanist insan tiplerinin hastalıklarını çağa, çağda yaşayan her dinden insana ait hastalıklar gibi algılaması gerçek bir handikap. 

Ortada tuhaf bir durum var; saldırgan toplulukların hastalıkları ile saldırdıkları toplumların hastalıkları arasında uçurumlar olduğu halde, saldırgan toplumlara ait hastalıklar her zaman saygın ve değerli bulunurken, saldırıya uğrayan toplumların hastalıkları her zaman aşağılık ve değersiz bulunuyor. Saldıranların gerekçeleri kendileri için ikna edici olabilir, fakat saldırıya maruz kalmış olanların gerekçeleri kendileri için bile ikna edici değil.

27 Kasım 2017 Pazartesi

SA5233/ME36: Aşkın Gözyaşları

"Nasıl anlayabilirsiniz ki, neyi ne kadar ölçüp biçiyor bu adam?"


Tuhaf biriydi... ilginç notlar alıyordu zaman zaman, her şeye dikkat etmesine rağmen çevresindeki hiçbir şeyle ilgilenmeyen biri gibi görünüyordu. Her zaman dalgın düşünceli bakardı nedense... Kimsenin umursamadığı şeylerle ilgili kafa yorardı. Nereden mi biliyorum, okuyordum onu... üstelik yazmadıklarını da okuyordum onun, söylemediklerini de duyuyordum. Aklına dokunuyor zihninde ne var ne yok görebiliyordum. Bütün bunlara rağmen onun ne zaman ne yapacağını asla tahmin edemiyordum... Şaşırtıcı derecede sıradan ve bir o kadar da sıradışıydı... 

İşte bakın o derin filozof bu kez neler yazmıştı, nasıl yazmıştı, hangi sebeple yazmıştı, görün siz karar verin:

20 Kasım 2017 Pazartesi

SA5196/ME35: Hiçbir Şey ya da Durum

"Defalarca okuyabilirsiniz, sakıncası yok; ben anlayamadım, belki siz anlarsınız."


Onu anladığımı söyleyemem, çünkü anlatmak istediği neyse o onu anlatıyor, onu anlayabilmem için o olmam gerekiyordu sanırım; evet onu dinledim, tane tane anlattı, anlattığını anlayabilmem için kendini neredeyse hırpaladı, ama işe yaramadı anlattıkları, onu yine anlamadım; sanırım anlaşılamayarak ölüp gidecek bu dünyadan. 

Keşke anlayabilseydim onu, keşke acılarını dindirecek bir teselli sunabilseydim; ama içimden bir ses onun buna ihtiyacı olmadığını söylüyordu, o bu dünyaya ait bir insan değildi sanki; değildi bakın, siz de okuyun göreceksiniz ne demek istediğimi. Bir tek soru sordum ona onu sıkıntıdan patlar vaziyette gördüğümde:

2 Nisan 2016 Cumartesi

SA2707/ME34: Sabrın Diğer Ucu

“Ne olmuştu ona? Anlayamamıştım. O ölmüş bir insanlık için ağlıyordu kesinlikle. Kendi ürettiği vahşetle intihar etmiş, ölü kokan bir insanlık. Bunu anladığıma emindim.”


Dertli birini gördüğümde dayanamam, elimden gelse derdini dinler, derdine derman arar, çare varsa bir yerde koşar-koşturur bulur ve onu huzura kavuşturmak isterim. Bir ağaç dibinde onu yere oturmuş vaziyette gördüğümde eğdiği kafasından anlamıştım onun da büyük bir derdi olduğunu.

Gözbebeklerini görmek için çimlerin arasına karıştım ve ayaklarının dibine kadar gelip dikkatle ona, gözlerine baktım. Gözbebeklerinde çekip gitmiş bir adamın ruhu vardı, daha doğrusu kararmış gözbebeklerin ruhu gitmiş kendisi kalmış bir boşluk vardı. Yanaklarına yaslanan yarı yumruk ellerinin ağır ve acılı bir şekilde ağladığını duyuyordum.

19 Şubat 2016 Cuma

SA2509/ME33: Hiç Kimse Hiç Kimseyi Sevmiyor

“Bir sürü yalancıyla birlikte yaşamak ne kadar kötü. Herkesin kendisinden başka kimseyi sevmediğini anladığın zaman, sen de büyük bir yalancı olduğunu anlıyorsun işte.”


Bir gökdelenin tepesinde rastladım ona. Çok yüksekti, kaç kat olduğunu sayamadım. Saymak zor bu zamanda. Ama alnına konduğumda sıcak, hem de çok sıcaktı teni. Terlemişti. Gözleri gökyüzünün sonsuzluğuna dalmıştı ve bence hiçbir şey görmüyordu. İçine baktığını, içinde derin bir konuya daldığını anlayabiliyordunuz. Terinin arasından bulduğum yolla alnından içeri girdim. Zihnini bulduğumda epey yorgun düşmüştüm. İçeride çok büyük bir vızıltı vardı, sanki milyonlarca makine son hızla çalışıyordu. Dinlemeye koyuldum merakla, yüzümdeki teri silip.

“Derin tahlillere gerek yok; yaşlanmak yeterli bunu anlamak için. Büyük bir deha ya da düşünür, filozof, âlim, ârif, şeyh, papa falan olmaya da gerek yok, çünkü sır değil. Sadece çocuklar ve gençler bunu bilmiyorlar, öğrenene kadar da zamanları var. Bu zamanı yaşamadan şüphelenecekleri, ancak anlayamayacakları bir şey bu. Çünkü bizim gibi onlar da aldatılmışlar. Sır değil bu; hiç kimse hiç kimseyi sevmiyor.

5 Kasım 2015 Perşembe

SA2000/ME32: Kırılgan Dâhi

Ne fenâ bir öfkeydi bu… ağzım açık bir şekilde onu dinledim, izledim; oysa onun yerinde bir başkası olsa, bu türden iltifatlar ve övgüler karşısında keyifle sırıtır ve şımarırdı.”


Hava hafif serindi; belki de soğuktu, ama soğuk, soğuk olarak adından emin değildi. Daha vakti vardı anlaşılan. Gergin insanların gerginliklerini kısa bir süreliğine terk ettikleri zamandan bir zamandı. Evlerinden birer ikişer çıkmış, sessizce parmaklarını kullanmışlardı ve büyük bir coşkuyla yeri-göğü titreterek evlerine dönmüşlerdi. Ortalık sessiz, keçiler dingindi. Bense tedirgin zamanların insanların ruhlarında bıraktığı izlerin peşindeydim. Değnek İzleri arıyordum. Ki; çok geçmeden bir hışırtı sesi duydum bazı ruhlardan; bir gürültü, kimsenin duymadığı, ama duymadan algıladığı…

18 Ocak 2015 Pazar

SA1100/ME31: Döngü Teorisi

"Daha çok döngü, daha çok  doğru bilgi gerektiriyor. Her döngü, doğru bir dolanım tamamlandığında insana çok daha büyük bir bakış açısı kazandırıyor."


Onu bir kalabalıkta gördüm. Bir ağaca yaslanmıştı. Gözleriyle her yere bakıyor gibiydi; üzerinde siyah bir deri mont, montun içinde koyu-açık gri çizgili bir gömlek, siyah bir kot pantolon ve siyah bir deri bot giymişti. Montun yakaları kalkıktı. Gözlük camları organikti ve güneşten kararmışlardı. Hafif kırlaşmış ve azalmış saçları simsiyahtı ve dalgalıydı. Hava biraz soğuktu ve gün akşama doğru hızla yol alıyordu.

Bu adamın düşlerini de bilmek istediğimi fark ettim, ama şimdilik düşüncelerini merak etmem yeterliydi. Yaslandığı ağacın dallarına doğru süzüldüm ve ağaca yaslandığı yerin az yukarısında kulaklarımı zihnine dayadım... O kadar çok hızlı düşünüyordu ki... Anlatıyorum hatırladıklarımı...

Şöyle diyordu kendine:

Seçkin Deniz Twitter Akışı