Anı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Anı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Şubat 2014 Cumartesi

SA554/KY7-NY9: Bir Gidişin Geride Bıraktığı

“Yavrumu benden sonraya bırakma Allah’ım!”


Gökyüzü grimsi bir renge bürünmüş.. hava ise puslu.. semada asılı kalmış bulutlar gibi duygularım da hüznün tüm koyu tonlarına salmış kendini... Dışarıdaki puslu hava beni de çekiyor içine.. zihnimin derinliklerinde kalmış, ruhumda izler bırakan tüm acı hatıralarım canlanırken gözlerimde, gözyaşlarım süzülüyor hafiften yağan yağmurla birlikte..

Şimdi sadece geçmişin yaşanmışlığında anı olarak kalan tüm acıları düşünüyorum… neden ve niçinlerle sorgulamak istemeden.. sadece öylesine.. içlerinden bir tanesinde duruyorum. Acılara beden olmuş ismin en yalın haliyle…”Anne” kelimesinde kalıyorum…ardından içini hüzün kaplayan keder diye doldurduğumuz diğer her şey boş geliyor bana....geçiniz dercesine…takıldığım bu kelimeyi düşünürken,  yıllar önce annelik nasıl bir duygu diye soran bir arkadaşıma, yüreğini ellerine alırsın da dolanırsın ya yollarda.. işte o ruh hali nasıl bir şeyse, annelik de öylesi bir şey dediğimi hatırlıyorum şimdi de.

22 Ocak 2014 Çarşamba

SA533/KY10-MrÖz1: Hayatımızın Mobeseleri

“Senin hayatında aynı bu arabayla yaptığın yolculukta olduğu gibi, bir sürü hata var, yanında akıl, vicdan, mantık gibi bir kaç arkadaşın olduğu halde onları dinlemiyorsun, dinlemeni tavsiye ederim.”


Yoğun ve yorucu bir gündü; bedenen değil, ruhen yorgun hissediyordum kendimi. Yürümek iyi gelebilirdi. Yaşam tarzını beğenmediğim, bir türlü sevemediğim, sırf bu sebeple istemsiz kırmaktan çekindiğim mesai arkadaşımın, “Hadi gel hem biraz laflar hem bir şeyler içeriz!” teklifini geri çeviremedim. Arabasına doğru yürüdük, acımamış paraya, son model lüks bir araba almış, biner binmez, ben “Hayırlı olsun!” diyemeden, müziği açtı birbirimizi duyamayacağımız kadar yüksek sesle.

Mesai ortamı dışında ne konuşabilirdik ki zaten iyi de oldu. Şehir içi trafiğinde, makasa girmeler, ani şerit değiştirmelerle nihayet elit bir cafeye geldik. O (telaffuzunda zorlanarak) alkollü içeceğini istedi, ben kahvemi istedim.

11 Aralık 2013 Çarşamba

SA496/KY6-SK4: Sevdiklerinizi Ölmeden Sevin...

Değerli konuk yazarımız Serra Karaçam'a sabırlar ve başsağlığı, merhum dedesine de Allah'tan rahmet diliyoruz.
Sonsuz Ark


“Kızımla yapayalnız kalmış gibiyim... Ne garip. Daha birçok yakınım var oysa. Ama bu ilk kaybım hayatta…”

Dedemin, gusülhanede nakil aracından indireceğimiz sırada tabutuna omuz veren aile, kendi cenazesini bayrağa sarmıştı... taş gibiydiler, gururluydular; askerdi belki kaybettikleri yakınları.

Ne yapacağım dedim şimdi... Tabutu  bayrağa sarmak  veya ayete sarmak... Bu kararı nasıl veririz, bayrak da onun için önemliydi ayet de... Birini seçmek ise benim için zordu, ancak ayet öbür tarafa göçen bir müslüman için daha önemli olsa gerek dedim ve ayetli örtüye karar verdik... Bayrak daha dünyevi dedim.

22 Kasım 2013 Cuma

SA482/KY7-NY5: Hayâl ve Gerçek Arasında

“Toprağa yayılmış her çiçeğin rengarenk resmini çizelim evrendeki tüm boşluklara...”


İnsanoğlu diğer tüm canlılar gibi bir yolcu…

Bu yolculuğunun sonsuzluğa uzanan dünya hayatı menzilinde ise bazen bir oyuncu, bazense bir yönetmen… Yaratıcı tarafından kendisine bahşedilen iki temel özelliği var, yolculuk seyrini belirleyen...

Bunlardan  aklıma ilk evvelde gelen; iradesini ve yetilerini kullanabilme hâizliği, bir diğeri ise hayal  gücü kapasitesi...

Hayat sahnesinin rasyonel sandığımız gerçeklikler içinde değişkenlik gösteren bu rollerde, özellikle hayal gücü önemli bir derinliğe sahip…

18 Kasım 2013 Pazartesi

SA479/KY7-NY4: Çeçen Fatıma’ya…

“Sahi iki nefeste aynı yakınlıktayken öte âleme, birine bu denli uzak kalmak niye?”


Hayatın bütün sahnelerinde her birimizin ayrı hikâyeleri vardır.

Bu hikâyelerimiz içinde de ayrı duruşlarımız, ayrı tavırlarımız, ayrı mesajlarımız iz bırakırlar geriye.
Zamanın izafiliği içinde salınan sınırlarda kendini bulmuş bu izlerde, hep bir parça kalmıştır yüreklerde, bizden geriye.

Kimimiz hüznün derin sarmalında kalplerde yer edinmiştir; tıpkı her mevsim açan nazenin bir çiçek gibi, kimimiz şen kahkahaların boşluğunda almıştır hiçliklerde yerini.

12 Kasım 2013 Salı

SA473/KY7-NY3: İstanbul

“Külliyenin tam göbeğindeki şadırvanın fıskiyesinden dökülen suyun huzur verici sesi alıp götürüyor beni…”


Birazdan akacağım,  İstanbul'a hayat veren, kalbinin attığı en güzide merkezine. Laleli'den başlayan bu kısa yolculuğumda, renk cümbüşü insanlar mozaiğinde bir parça olmaya… Süleymaniye'den seyrine doyumsuz kalacağım güzelliklerini temaşada kaybolmaya.

Karışıyorum ben de turistlerin özgün bakışları arasından Beyazıt’ın cazibeli çekimine. Kayboluyorum aniden, Arnavut kaldırımlı taşları üzerinden, insan çeşitlemelerinin her türünü seyreylediğim Sultanahmet’in tarih kokan camileri, medreseleri, müzeleri, taş binaları ve cumbalı ahşap evlerinin içinden.

4 Kasım 2013 Pazartesi

SA468/KY7-NY2: Çirkin Fotoğraf

“İşte; bu onların fotoğrafı idi.”


Eski günlerden, lakin insanlık seyrinde hiç eskimeyecek olan günlerden bir anım geldi aklıma ve o anın, günlüklerimin satır aralarında canlandırdığı bir sahne, bir fotoğraf.

Bugünlerden yarınlara ortak iyilikten beslenen umutların, doğruların ve insana dair tüm güzelliklerin herkesçe sahiplenebilmesi adına paylaşmak istedim ben de..

O gün hava bir  başka güzeldi… Sabahın selamını güne yaydığı saatlerden, çıkış saatimize kadar laboratuvarda deney yaptım gün boyu. Tüm derslerimiz laboratuvarda geçse ne güzel olurdu. Ezberlemem gereken bir yığın reaksiyon formülünü düşündükçe laboratuvar dersleri ayrı bir keyif veriyordu bana.

Seçkin Deniz Twitter Akışı