Erol Göka etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Erol Göka etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

31 Aralık 2018 Pazartesi

SA7337/KY58-GÖKA166: Azim ve Sebat, Hırs ve Tamahkârlık değildir

Mesela Müslümanlar olarak bizim için bu hayatta “iyi olmak ve kötülükten uzak durmak, insanları kötülükten uzak tutmaya, sakındırmaya çalışmak” esas olmalıdır. Bu, bizim tüm işlerimizdeki başarıyı ölçeceğimiz gerçek miyardır. 


Ne zaman azim ve sebattan bahsedilse, mutlaka hangi işimizde azimli ve sebatlı olmamız gerektiğini belirlemeliyiz. İyiliğe yol açması istenen, buna niyetlenmiş yani hayırlı işlerimizde azimli ve sebatlı olmaktır, temennimiz. Gayrisi tam tersi etki yapar, hayrımıza değildir.

Günümüzde en hatalı biçimde kullanılan, dolayısıyla aşındırılan kavramlardan birisi de “başarı”...

29 Aralık 2018 Cumartesi

SA7328/KY58-GÖKA165: Biraz da Caz!

Niye sözü Cahit abinin kitabına ve caza getirdik? Sizin için ey popüler müziğin “Müslüman” kulvarını oluşturmak için didinip duranlar, sizin için! 


Müzik için Allah vergisi bir yetenek ya da çok çalışıp çabalamak gerekiyor. Her ikisi de kahir ekseriyetimizde bulunmuyor. Sıradan bir dinleyici olarak kalmakla iktifa ediyoruz.

Zamanımıza haksızlık etmek istemem, müziğin en yaygın biçimde icra edilip dinlendiği bir tarih diliminde yaşıyoruz. Zira “güzel sanatların en çok maruz kaldığımız, en az anladığımız, üretilmesi en zor, yayılması en kolay türü” o. Modern teknoloji, sesi paketleyip konservesi mümkün hale getirdikten sonra müziğin yaygınlaşması inanılmaz boyutlara ulaştı. Şüphesiz her dönemde müzik tercihinin ilk bakışta sınıfsal bir görünümü vardı. Avam ve havas, farklı zevklere sahiplerdi ama müzik ilk kez modernlikle birlikte “popüler” hale geldi.

24 Aralık 2018 Pazartesi

SA7305/KY58-GÖKA165: Günümüz Müslümanlarının Estetik Kaygıları?

"Geleneğimizi yeniden üretemezsek benzerliklerle övünmekten başka çaremiz kalmıyor."


Geçenlerde özellikle Müslüman dünyada olmak üzere dünyamızda derin düşünce ve estetik yargının giderek irtifa kaybettiğinden oysa Kur’an-ı Kerim’de sanata ve güzelliğe verilen önemden bahsetmiştik. Buradan sözü Immanuel Kant’ın estetiğe Kur’ani bakışı andıran anlayışına getirmiş ve yazımızı “Müslüman düşünürler de sanat ve güzelden bahsederken hep temaşa, seyir zevki ve gördükleri, duydukları karşısında şaşkınlık, hayret, acz ve hayranlıktan bahsediyorlar. Peki ya günümüz Müslümanlarının estetik kaygıları?...” diye bitirmiştik

22 Aralık 2018 Cumartesi

SA7297/KY58-GÖKA164: “Tek Dişi Kalmış Canavar” mı?

"Şöyle bir formül var kafamda: Medeniyet ve medenilik iyidir ve dahi kaçınılmazdır; zira bir kültürün entelektüel ve maddi-teknik gelişimi, eninde sonunda, toplumsal iş bölümünün artmasına ve karmaşıklaşmasına, hukuk anlayışının yerleşmesi ve incelmesine ve yaşamın estetize edilmesine doğru yönelir."


İbrahim Kalın’ın “Barbar, Modern, Medenî” kitabı, “içinde bulunduğumuz durumu tasvir etmeyi amaçlıyor. Bugün barbarlığı, modernliği ve medeniliği aynı anda tecrübe ediyoruz. İstediğini zorla ve rasyonel ahlaki olmayan yöntemlerle elde etme çabası olarak barbarlık, farklı biçimlerde yaşamaya devam ediyor. Modernlik, ilerleme, kalkınma, ulusal çıkar, uluslararası düzen, ekonomik fayda ve verimlilik vs. adı altında insana ve tabiata karşı yapılan barbarlıklar uzun bir liste oluşturuyor.”

17 Aralık 2018 Pazartesi

SA7275/KY58-GÖKA163: Böyle Nezaketten Uzak Nereye?

"Çocukları yetiştirmek için bir besleyici sevgi fideliği şarttır ama tek başına yetmez, yalnızca sevgi, çocukları seven ve sevilen birisi bile yapamaz. Çocuk yetiştirirken sevginin yanı sıra ustaca bir terbiye lazımdır. Terbiye, gelenek ve göreneğin öğretilmesi, içselleştirilerek değer haline dönüştürülmeye çalışılması demektir."


Gündelik hayat sırasında, toplumsal ilişkilerimizde gördüğümüz kaba sabalıklar hepimizi canımızdan bezdiriyor, inancımız ve medeniyet mirasımız adına utanıyoruz. “Bizim inancımız, başkalarına böyle davranmayı men ediyor.” “Atalarımız, medeniyetimizin sadece güçlü koruyucusu, zırhı değil aynı zamanda nezaket timsaliydiler” diye haykırmak istiyoruz ama nafile… Birbirimize karşı sergilediğimiz kaba sabalıklar ve nedenleri üzerine birçok söz söylenebilir lakin bunların her birini uzun uzadıya ele almak yerine genel olarak bahsetmek sanıyorum daha nazik bir tutum olacak…

15 Aralık 2018 Cumartesi

SA7266/KY58-GÖKA162: Çocuklarla İletişim Nasıl Kurulmalı?

"İletişim konusundaki her kitabı kolayca tavsiye edemem. Zira hemen tamamı Batı mahreçlidir ve kültürümüze aktarılırken bir süzgeçten geçirilmesi, bize uygun şekilde tercüme edilmesi gerekir."


Bir ruhiyatçı, bir ebeveyn ve zaman zaman medyada görüşlerini dile getiren birisi olarak hem en çok karşılaştığım sorular hem de en çok görüş bildirmek istediğim konular, çocuklarla iletişim hakkındadır. Buna rağmen çocuklarla iletişim hakkında çok az söz alırız. Bunun bir nedeni, (her ne kadar ortak eğitim alanlarımız olsa da) çocuk psikolojisi ve psikiyatrisinin, pedagojinin ayrı bir uzmanlık olması diğer nedeni de yanlış anlaşılma, hata yapma korkusu. 

Ama baştan söylediğim gibi, bu alanda o kadar çok soru ve sorun var ki, çocuklarla iletişim konusundaki genel doğruları ve ilkeleri her ruhiyatçının becerebildiğince dile getirmesi lazım. Burada ve televizyon programlarında elimizden geldiğince biz de öyle yapmaya çalışıyoruz.

10 Aralık 2018 Pazartesi

SA7243/KY58-GÖKA161: Modern İnsanın Belalısı: Can Sıkıntısı

"Can sıkıntısı, muhtemelen her devirde vardı ama modern zamanlarda çok arttı hatta günümüzün alâmetifarikası oldu."


İnsanı insan kılan, onu diğer canlılardan ayırt ettiren, tanımlayıcı vasıflarından birisi “anlam üreticisi” olması. Bir anlam ağının içine doğuyor, kendimiz başta olmak üzere karşılaştığımız her insana, canlıya, her nesneye, yaşadığımız her olaya bir anlam veriyoruz. Anlam üreticisi olması gibi canının sıkılması da insana özgü ve bu iki özellik birbiriyle yakından bağlantılı… 

Canlılar içinde canı sıkılan, arada bir hayatı anlamsız bulan yegâne varlık, insan. Hayvanlar, doğal ortamlarda can sıkıntısı belirtisi göstermiyorlar; daha doğrusu tüm yaşamları baştan aşağı biyolojik olarak programlanmış olduğundan canları sıkılmayacak kadar meşguller. Ama insan öyle değil; hayatın akışına katılmak, varlık âlemine dalmak, anlamlar vererek bağlanmak, bizzat iradesiyle kendini meşgul etmek, bir meşguliyet bulmak zorunda.

8 Aralık 2018 Cumartesi

SA7235/KY58-GÖKA160: Müslüman Saati ve Melankoli

"Depresyonda zaman donar, bir türlü gelmez gelecek bir türlü gelmez. Gelecekle birlikte umut da biter Şimdiki zaman ise vardır ama geçmiş tarafından yutulmuştur."


“Şimdi bana açık gelen şu: Ne gelecek var ne geçmiş. Kesinlikle ‘geçmiş, şimdiki ve gelecek zaman diye üç zaman var’ demek de yerinde olmaz. Belki de ‘Üç zaman vardır: geçmiştekilere ilişkin şimdiki zaman, şimdikilere ilişkin şimdiki zaman ve gelecektekilere ilişkin şimdiki zaman’ demek daha doğru olurdu. Çünkü bu üç çeşit zaman zihnimizde vardır, onları başka yerde göremiyorum. Geçmişteki şimdiki zaman bellek; şimdideki şimdiki zaman doğrudan sezgi, gelecekteki şimdiki zaman da beklenti olarak vardır.” 

3 Aralık 2018 Pazartesi

SA7212/KY58-GÖKA159: ‘Zamanın Kokusu’

"Anlatı, zamana bir koku verir; zaman anlamdan koptuğunda kokusunu kaybeder. Şimdi olduğu gibi…"


Zamandan bahsediyorduk; bilimin, felsefenin, ilahiyatın temel kavramlarından biri olan, içinde mi dışında mı olduğumuzu bilmeden ömrümüzü tüketen zamandan. Zamanla uğraşmamızın nedeni, kültürün “vakit”ten başlayarak algı sistemimizi belirlediğini, dolayısıyla modernliğin sanılandan çok daha köklü bir değişiklik getirdiğini vurgulayabilmek. Bunu anlayamamışsak insana ve hayata dair yaptığımız yorumların çoğunun beyhude olacağının altını çizebilmek…

1 Aralık 2018 Cumartesi

SA7201/KY58-GÖKA158: Hepimiz ‘Zamane’ miyiz?

...


Beşeri bilimler ve psikoloji alanında yapılmış bir çalışma eğer günümüzün, modern zamanların önceki devirlerden farkını dikkate almıyorsa benim için hemen değerini kaybeder.

Teknolojiyi dipten temele esaslı bir sorgulamadan geçirmek yerine, “o tarafsızdır, iyiye de kullanılabilir kötüye de hayra da yarayabilir şerre de” diyen bir bakışa sahip bir çalışmayı çok vakit kaybetmeden eler geçerim. Böyle düşünmemde gençlik yıllarımda okuduğum R. Guenon ve S. H. Nasr gibi yazarların büyük payı var. “Modern Dünyanın Bunalımı” ve “İnsan ve Tabiat” kitapları o zamanlar neredeyse ezberimdeydi. 

26 Kasım 2018 Pazartesi

SA7177/KY58-GÖKA157: Akıllı Aygıtların Elinde Tutsak Gençlerimiz (IV)

"Ürkek-çekinik, kaygılı “İ-Nesli”, tahmin edileceği gibi siyasetle uğraşmayı sevmiyor, siyasi fanatizme uzaklar. Ama uyuşturucuların yasallaşmasını, çocuk aldırmanın serbest olmasını, ateşli silahların kontrol altına alınmasını savunuyorlar ve ölüm cezasına karşılar…"


“İ-Nesli” yazarı J. M. Twenge, 1995’ten sonra doğan ve akıllı telefonların dünya çapında yaygınlık kazandığı 2012 yılında ergenlik döneminde bulunan gençlerin özelliklerini saptamaya odaklanıyor. “İ-Nesli”nin bir özelliği de hayli hassas, kırılgan ve kaygılı oldukları için güvenli bir alanda durmaya, sıkıntılı-gerilimli olaylara hiç karışmamaya dikkat etmeleri…

24 Kasım 2018 Cumartesi

SA7167/KY58-GÖKA156: Akıllı Aygıtların Elinde Tutsak Gençlerimiz (III)

“İ-Nesli”nin tipik bir özelliği de din ve maneviyat alanında belirgin bir düşüş ve ilgisizlik… 2000 yılından itibaren gençlerin dine ve Tanrı’ya inançlarında, hatta genel maneviyat arayışlarında düşüş olduğunu biliyoruz, bu durum “İ-Nesli”nde daha da artıyor.


“İ-Nesli” kitabında Twenge, 1995 sonrası doğanların oluşturduğu bu neslin tipik özelliklerini anlatmaya çalışıyor. Bunu sadece kendi çıplak gözlemlerine dayandırmıyor psikolog Twenge, tezlerini ülke çapında gençlerin davranışlarını izleyen bazı kuruluşların verilerinden elde edilen parametrelere bağlıyor. 
Mesela bunlardan bir tanesi, ABD’de, 1975’te Michigan Üniversitesi’nin öncülüğünde yürütülen her yıl en az 14-18 yaş grubundan 50 bin öğrencinin inanç, davranış ve alışkanlık değişimlerinin izlenip kayda alındığı bir program. Yalnız bu değil, Chicago Üniversitesi’nin ve “Yüksek Eğitim Araştırma Enstitüsü”nün de benzer gençlik izleme programlarından faydalanıyor. Yetinmiyor; yüzlerce gençle telefon bağlantısı ve ev ziyaretleriyle doğrudan görüşmeler yapıyor.

19 Kasım 2018 Pazartesi

SA7143/KY58-GÖKA155: Akıllı Aygıtların Elinde Tutsak Gençlerimiz (II)

"Tipik “İ-Nesli” özelliklerinin Merter’in deyimiyle “Matrix Sendromu” belirtilerinin ABD’de ve 1995 sonrası doğanlarda ortaya çıkmakla birlikte tüm dünyada, herkeste olabileceğini bir kez daha belirtelim."


Batıda gençlerin durumlarının pek iç açıcı olmadığını söylüyor araştırmalar. Ama hiç değilse onlar durumun farkında, araştırıyor, önlemler düşünüyorlar. Son olarak ünlü “Ben Nesli” ve “Asrın Vebası: Narsisizm İlleti” kitaplarının yazarı psikolog J. W. Twenge de, araştırma verilerinin ışığında “İ-Nesli” (Türkçesi: O. Gündüz, Kaknüs Yayınları, 2018) kitabını yayınladı. Gördükleri ve istatistiklerin değerlendirilmesiyle ulaştığı sonuçlar hayli şaşırtıcıydı. Artık o da günümüz gençlerinin ruh hallerini dijital teknolojinin biçimlendirdiğine ve önümüzde öncekilerden çok farklı bir tablo olduğuna inanıyordu.

17 Kasım 2018 Cumartesi

SA7134/KY58-GÖKA154: Akıllı Aygıtların Elinde Tutsak Gençlerimiz (I)

"Batı’da gençler, özellikle genç erkekler açısından durum hiç de iç açıcı görülmüyordu. Birçok genç erkekte amaca yönelme ve temel sosyal beceri eksikliği ortaya çıkıyordu. Eğitimde tam bir hayal kırıklığı yaşanıyor, genç erkeklerin kızlar karşısındaki başarısızlıkları katlanarak artıyor, çalışmaktan vazgeçen adamlar kitlesi ortaya çıkıyordu."


Modern zamanlar, hem bir yaşa bağlı toplumsal bir alt-kimlik olarak gençliği ortaya çıkardı hem de hayatı gençler için en sıkıntılı hale getirdi. Genç bir toplum olmamızla övünelim ama bunları da bilelim. Övüncümüzün haklı bir zemine yerleşebilmesi için gençlerimizi asla ihmal etmeyelim. Yöneticilerimiz, bilim insanlarımız, ebeveynimiz onların dertleriyle, sıkıntılarıyla ilgilenmeli. Yetmez; nasıl ilgileneceğini yani gençlik döneminin özelliklerini, gençlerin ruh hallerini mutlaka öğrenmeli, bunun için çaba göstermeli.

12 Kasım 2018 Pazartesi

SA7111/KY58-GÖKA153: Sermaye Devlet Katarından Ayrılınca

"Sermayenin devlet katarından kaçması, bence 1980 sonrası tüm sürecin belirleyeni… Dünyamızı asıl alt-üst eden, teorisyenleri şaşkına çeviren, Sol’u Sol olmaktan çıkaran asıl fail, teknolojik aklı da emri altına alan sermayenin başına buyrukluğu…"


Görüşleri çok mühim olduğu halde çoğu zaman anlaşılmadan kalmış düşünürlerden birisi de Alman sosyolog Ulrich Beck’tir. Dilimize en önemli iki kitabı “Risk Toplumu” ve “Siyasallığın İcadı” çevrilmiş bulunan Beck, genellikle son dönem modernliğinde risklerin artışı tespitine indirgenir ve onunla anılır. Oysa O, yaşadığımız zamanları anlayabilmemiz için çok özgün bir bakış açısı sunmuştur.

10 Kasım 2018 Cumartesi

SA7102/KY58-GÖKA152: ‘Kan: Bir Hristiyanlık Eleştirisi’

"Zihnimizi zorluyor ama ulaştığımız her tepede yepyeni sorular sormamıza yol açıyor bu kitap..."


“Bütün hayatımı teorilere harcadım ama artık teorilerden, bu pratikten bağımsız çalışan uğraşlardan usandım (...) Bu sebeple, sıradan şeylere kafa yormak istedim” demiş meşhur sosyolog Richard Sennett. Haklı... Çünkü hayat hiçbir teoriye sığmayacak kadar derin ve çok boyutlu. O yüzden gündelik olanı önemsemek, olabildiğince somut ve anlaşılır olmak da lazım. 

Uzun zamandır bu ilkeye uygun biçimde düşünüyor, yazmaya, konuşmaya çalışıyorum. Ama kimi durumlar karşısında “teorik biçimde” ilgilenmek şart oluyor. Kim ne derse desin bazı sorular ve o sorulara cevap arayan metinler, hayli zorlayıcı, demir leblebi cinsinden… Geçenlerde Ketebe Yayınları arasından Ahmet Demirhan’ın çevirisi ve mükemmel sunuş yazısıyla yayınlanan Gıl Anidjar’ın “Kan: Bir Hristiyanlık Eleştirisi” kitabı öyle mesela...

5 Kasım 2018 Pazartesi

SA7077/KY58-GÖKA151: Kozmik Korku, Ontolojik Güven

"Bura insanları, kendilerine verilen ömrü Yaratıcılarının bir lütfu ve emaneti olarak görür, çoğu zaman varoluşsal bir güven içinde yaşayıp giderler…"


Biz insanlar ne tam olarak umduğumuzu bulabiliyor ne de tamamen umudumuzu kesebiliyoruz; umarak, hayal ederek, hayallerimizin gerçekleşeceğine inanarak yaşayıp gidiyoruz. “Ağaca dayanma kurur, insana dayanma ölür” diye boşuna dememişler. Birbirine güvenen insanlar, birbirine güvenen insanlardan müteşekkil bir toplum hayali güzel ama bilfiil gerçek haline dönüşmesi neredeyse imkânsız. Hele ki bu devirde… Kaldı ki bir insana güvenmenin onun her alanda tam da bizim beklentilerimize uygun davranacağı anlamına gelmeyeceği de ortada. Ne yapacağız bu durumda ya da ne yapıyoruz, ne yapmalıyız? Bakalım.

3 Kasım 2018 Cumartesi

SA7067/KY58-GÖKA150: Güvenle Özgürlük Arasında İnsan

"Modernliğin safralarının atılımı arttıkça, yeni korkular belirirken insanları bir arada tutan güven duygusu ve güvenlik azaldı. Güven duygusu yoksa insanlar verdikleri sözleri tutmazlar, dünya tehlikeli ve korkutucu bir hal alır; kuşkuculuk egemen hissiyat haline gelir, kaypaklık ve tuzak (endişesi) başlar; bağlar, taahhütler anlamını yitirir."


“Dostlarından kuşkulanmak onlar tarafından aldatılmaktan daha utanç vericidir. Başkalarına duyduğunuz güvensizlik onların sizi aldatmasına haklılık kazandırır.”

Böyle diyor La Rochefoucauld. İnsanı can evinden vuran cümleler bunlar. Tamam, insanlara, bilhassa dostlarımıza güvenelim ama bu devirde insanın hakkında kuşku duymaktan utanacağı dost bulmak öyle kolay mı? 

29 Ekim 2018 Pazartesi

SA7042/KY58-GÖKA149: Güvendiğimiz Dağlar

"Yapılan çalışmalar yalnızlık ile toplumsal güven arasında ters bir bağıntı olduğunu gösteriyor. Güvenilir insan olman arttıkça yalnız hissetme oranın azalıyor ya da ne kadar güvenilir değilsen o kadar yalnız kalıyor, öyle hissediyorsun. Aynı şekilde sen insanlara güvenmiyorsan da yalnızlaşıyorsun."


Güven konusunda konuşuyorduk. Annenin başrolde olduğu temel güven ortamının işlevini daha sonra devletin üstlenmek durumunda olduğunda, bu tespitin devletin ortaya çıkışını ve işlevini izah ederken işe yarayabileceğinde kalmıştık. Evet, devletin ortaya çıkışı da, işleyişi de güvenle çok alakalı. Ama güvenin ne odluğu ve nasıl algılandığı da toplumsal kültürle sıkı sıkıya bağlantılı. O yüzden doğrudan, kestirme çıkarımlar yapmamak, kolaycılığa düşmemek gerekiyor.

27 Ekim 2018 Cumartesi

SA7033/KY58-GÖKA148: Temel Güven

"Birçok çalışma, kendimize benzeyenlere daha çok güvendiğimizi gösteriyor. Etnik ve dini kolektif kimlikler, bu benzerlik sayesinde oluşuyor. Ama bence temel güven ortamını da benzerlik ilkesine ilave etmek lazım."


Güven, bir his, bir algı, bir inanç ve bir ilişki veya davranış olarak birçok biçimde tarif edilebilir. Bunların her biri güvenin bir veçhesini yansıtıyor. Kanaatimce güvenin farklı veçheleri arasında bazı ortak yanlar bulunuyor. Bunlar, sözünde durmak, bilerek kimseye zarar vermemek ve emanete hıyanet etmemek...

Güven, birçok dilde esasen iki büyük anlam öbeğini barındırıyor. Onunla hem itimat ve emaneti (trust) hem asayis ve emniyeti (safety) kast ediyoruz. Ama ilginç biçimde, Eski Türkçe’de “güvenmek”, hemen hemen övünmek ile aynı anlama geliyormuş ve 19. yüzyıla kadar bu şekilde olumsuz bir manada kullanılmış. İtimat ve emanet manasında “güven”, asayiş ve emniyet manasında “güvenlik” kelimelerinin dilimize girmesi daha sonra. 

Seçkin Deniz Twitter Akışı