Neşe Yıldız etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Neşe Yıldız etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Eylül 2014 Cuma

SA905/KY7-NY12: Benim İçin ‘Sonsuz Ark’

“O hayata bağlanmanıza sebep olacak olan o küçük kıvılcımları gönderir dünyanıza… İşte bu noktada “Sonsuz Ark”  benim için tam da böyle bir şey olmuştu.”

Hani bazı anlar vardır  ya keskin virajlarınız gibidir onlar, alamazsınız o virajları... hani dibi görünmeyen uçurumdan ruhunuzun bir kuş misali alçalışa geçtiği ve artık hayatta yapacak hiçbir şeyin kalmadığını düşündüğünüz anlardır öylesi anlar… her şey bitmiştir sanki… ne ileriye bakabilir, ne bugünü yaşayabilirsiniz… artık  bir ölünün ki gibidir tüm duygularınız
.
Tutunacak bir idealiniz de kalmamıştır üstelik… her şeyi denemişsiniz, ama dünyevî bakış açısıyla sanki hep kaybetmişsinizdir... o an ne yapacağınızı bilmez haldesinizdir… duygularınız uyuşmuştur… Ama siz bittiğinizi düşünseniz de, O, "RAHMAN" ve "RAHİM" olan bırakmaz sizi…

9 Nisan 2014 Çarşamba

SA628/KY7-NY11: Bi Sus Artık Pınar Kür!

 “Bir başörtülünün ne amaçla örtündüğü veya soyunan kadının soyunma niyeti seni ne diye geriyor ki?”


Çekin nefeslerinizi hastalıklı beyinlerinizin suçluluk psikolojisiyle ürettiği paranoyaların kararttığı hayatlardan artık…

Size ne bizim örtümüzden, şeklinden; bilmem neyimizden?...

Size ne?...

Söylesenize siz kimsiniz?

Hayata ‘vur patlasın-çal oynasın, ye-iç, tepin-dur’ mantığının ötesinden bakamayan, fikir sancılarıyla damıtılmamış iki basit kelimeyle cümle kurmayı aydınlık ve ilericilik sayan sizler, keyfinizce hor gördüğünüz başka başka hayatları hedefleyerek, sırf sadist duygularınız tatmin olsun diye her türlü aşağılamayı yapabildiğiniz insanların neyi niye yaptığının derdi size mi kaldı?

7 Nisan 2014 Pazartesi

SA623/KY7-NY10: Aldanmak

 ''Ey insan, seni kerem sahibi Rabbine karşı aldatan nedir? ''  
İnfitar/6


 Nefeslerin anlık alınıp verilişleri ile sınırlı dünya hayatında yaşıyoruz.

Ecel kelimesinde anlamını bulan dünya hayatımızın sonunun, nefes alış verişlerimizin kaçıncı durağında bizi yakalayacağı yine aynı bizlerce meçhul.

Lakin  "ÖLÜM"  biz onu unutsak, yok saysak ve  hiç beklemesek de  zaman içindeki salınımında keskin gerçekliğiyle en umulmadık anda gelip bizi bulacak. Tıpkı hiç ummadığımız anlarda yakınlarımızı bulduğu gibi..

Ne yazık ki ölümün yakınımız veya uzağımızdaki hayatları apansızın sona erdirmesi, hayatı alıp götürmesi bile onun yakın bilgisi için yetmiyor biz insanoğluna.

15 Şubat 2014 Cumartesi

SA554/KY7-NY9: Bir Gidişin Geride Bıraktığı

“Yavrumu benden sonraya bırakma Allah’ım!”


Gökyüzü grimsi bir renge bürünmüş.. hava ise puslu.. semada asılı kalmış bulutlar gibi duygularım da hüznün tüm koyu tonlarına salmış kendini... Dışarıdaki puslu hava beni de çekiyor içine.. zihnimin derinliklerinde kalmış, ruhumda izler bırakan tüm acı hatıralarım canlanırken gözlerimde, gözyaşlarım süzülüyor hafiften yağan yağmurla birlikte..

Şimdi sadece geçmişin yaşanmışlığında anı olarak kalan tüm acıları düşünüyorum… neden ve niçinlerle sorgulamak istemeden.. sadece öylesine.. içlerinden bir tanesinde duruyorum. Acılara beden olmuş ismin en yalın haliyle…”Anne” kelimesinde kalıyorum…ardından içini hüzün kaplayan keder diye doldurduğumuz diğer her şey boş geliyor bana....geçiniz dercesine…takıldığım bu kelimeyi düşünürken,  yıllar önce annelik nasıl bir duygu diye soran bir arkadaşıma, yüreğini ellerine alırsın da dolanırsın ya yollarda.. işte o ruh hali nasıl bir şeyse, annelik de öylesi bir şey dediğimi hatırlıyorum şimdi de.

14 Ocak 2014 Salı

SA527/KY7-NY8: Renkler ve Çiçekler

 “Hem de vakit bu denli darken; hemen şimdi...”


Dışarıda yağmur var.

Bulutlardan salınıp yeryüzüne usul usul yağan damlalarına inat,  gözyaşlarım ince bir yol tutturmuş,  akıyor yüreğime.

Ötelerin sesi dolarken içime, hem doğadan hem de gözlerimden akan rahmet damlaları alıp götürüyor beni, baharı selamlayan doğanın koynundaki tüm güzelliklere.

Toprağın üzerine rahmet deryasından buseler kondururcasına dökülen bu damlalar gibi, kadife renkli envai çeşit çiçeğin renk cümbüşleri, pırıl pırıl izler bırakıyor gözlerime.

2 Aralık 2013 Pazartesi

SA492/KY7-NY7: "My Name İs Khan"- Benim Adım Khan/ İslamofobi Vahşeti

“Benim adım Khan ve ben terörist değilim!”


Film otizmin davranışsal türevi aspergel hastalığı olan bir adamın “New York’taki 11 Eylül 2001 tarihli uçak saldırıları sonrası başından geçen olayların” batıdaki “İSLAMOFOBİ“ teması üzerinden anlatıldığı bir film..…

Aspergel hastalığından muzdarip olan şahısların, sosyal iletişim becerileri otizm kadar kapalı olmasa da duygularını sözlü olarak ifade edemeyen, ilişkilerinde gözle temastan kaçınan ve davranışlarını aklından geçtiği her şekilde yönlendiren kişiler olduğunu öğreniyoruz.

Filmin temasının başlangıç, gelişme ve sonuç bölümlerinin iç içe işlenmesi, akışına seyri keyifli ve dinamik hale getiren bir anlatım ve görsellik katmış.

27 Kasım 2013 Çarşamba

SA487KY7-NY6: Yalnızlık

“Allah ile birlikte bir ilâh daha tanıma! Sonra kınanmış ve kendi başına terk edilmiş olarak kalırsın.”
İsra/22


Sözlükte; kimsesizlik, kimsenin bulunmama durumu, ıssızlık, tenhalık diye geçiştirilmiş olsa da aslında her birimizin farklı tanımlar yüklediği bu kelimeye farklı anlamlar da veririz zihinlerimizde. Her birimizin yüklemiş olduğu bu anlamlar yaşamdan gelen kalıntıların bıraktığı izlerle şekillenir yüreklerde. Gayet sığ bir şekilde hem de...

Sığ diyorum, çünkü yalnızlığı tanımlayan tüm  tarifleri  kısırlaştırdığı yerden açıklayan bir kelime bana göre. Peki sığ ne demekti? Bu kelimenin sözlükteki tarifi üzerinden baktığımızda, kaynaklar ‘derinliği az, dibi yüzeye yakın’ diye okutturuyor onu bizlere.

22 Kasım 2013 Cuma

SA482/KY7-NY5: Hayâl ve Gerçek Arasında

“Toprağa yayılmış her çiçeğin rengarenk resmini çizelim evrendeki tüm boşluklara...”


İnsanoğlu diğer tüm canlılar gibi bir yolcu…

Bu yolculuğunun sonsuzluğa uzanan dünya hayatı menzilinde ise bazen bir oyuncu, bazense bir yönetmen… Yaratıcı tarafından kendisine bahşedilen iki temel özelliği var, yolculuk seyrini belirleyen...

Bunlardan  aklıma ilk evvelde gelen; iradesini ve yetilerini kullanabilme hâizliği, bir diğeri ise hayal  gücü kapasitesi...

Hayat sahnesinin rasyonel sandığımız gerçeklikler içinde değişkenlik gösteren bu rollerde, özellikle hayal gücü önemli bir derinliğe sahip…

18 Kasım 2013 Pazartesi

SA479/KY7-NY4: Çeçen Fatıma’ya…

“Sahi iki nefeste aynı yakınlıktayken öte âleme, birine bu denli uzak kalmak niye?”


Hayatın bütün sahnelerinde her birimizin ayrı hikâyeleri vardır.

Bu hikâyelerimiz içinde de ayrı duruşlarımız, ayrı tavırlarımız, ayrı mesajlarımız iz bırakırlar geriye.
Zamanın izafiliği içinde salınan sınırlarda kendini bulmuş bu izlerde, hep bir parça kalmıştır yüreklerde, bizden geriye.

Kimimiz hüznün derin sarmalında kalplerde yer edinmiştir; tıpkı her mevsim açan nazenin bir çiçek gibi, kimimiz şen kahkahaların boşluğunda almıştır hiçliklerde yerini.

12 Kasım 2013 Salı

SA473/KY7-NY3: İstanbul

“Külliyenin tam göbeğindeki şadırvanın fıskiyesinden dökülen suyun huzur verici sesi alıp götürüyor beni…”


Birazdan akacağım,  İstanbul'a hayat veren, kalbinin attığı en güzide merkezine. Laleli'den başlayan bu kısa yolculuğumda, renk cümbüşü insanlar mozaiğinde bir parça olmaya… Süleymaniye'den seyrine doyumsuz kalacağım güzelliklerini temaşada kaybolmaya.

Karışıyorum ben de turistlerin özgün bakışları arasından Beyazıt’ın cazibeli çekimine. Kayboluyorum aniden, Arnavut kaldırımlı taşları üzerinden, insan çeşitlemelerinin her türünü seyreylediğim Sultanahmet’in tarih kokan camileri, medreseleri, müzeleri, taş binaları ve cumbalı ahşap evlerinin içinden.

4 Kasım 2013 Pazartesi

SA468/KY7-NY2: Çirkin Fotoğraf

“İşte; bu onların fotoğrafı idi.”


Eski günlerden, lakin insanlık seyrinde hiç eskimeyecek olan günlerden bir anım geldi aklıma ve o anın, günlüklerimin satır aralarında canlandırdığı bir sahne, bir fotoğraf.

Bugünlerden yarınlara ortak iyilikten beslenen umutların, doğruların ve insana dair tüm güzelliklerin herkesçe sahiplenebilmesi adına paylaşmak istedim ben de..

O gün hava bir  başka güzeldi… Sabahın selamını güne yaydığı saatlerden, çıkış saatimize kadar laboratuvarda deney yaptım gün boyu. Tüm derslerimiz laboratuvarda geçse ne güzel olurdu. Ezberlemem gereken bir yığın reaksiyon formülünü düşündükçe laboratuvar dersleri ayrı bir keyif veriyordu bana.

27 Ekim 2013 Pazar

SA457/KY7-NY1: İlk Yalnızlık

“Şimdi yalnızlığa dair her şeydi hissettiği.”


İstasyon kalabalıktı. Tren ağır ağır yaklaştı. Gıcırdayarak durdu. Herkes kapılara üşüştü. Görevliler düdük çalarak ve bağırarak uyarıyordu.

“Acele etmeyin. Herkes sıraya girsin!”

Genç kız vagondaki meşin kaplamalı koltukta bir müddet daha beklemeyi tercih etti.  Acelesi yoktu nasılsa.  Kapıdan çıkan son kişi olmanın zaman açısından da bir sakıncası olmadığına göre etrafı seyretmenin keyfinde düşünmeye başladı. Hayatında ilk defa büyük bir şehre geliyordu.

Seçkin Deniz Twitter Akışı