15 Şubat 2014 Cumartesi

SA554/KY7-NY9: Bir Gidişin Geride Bıraktığı

“Yavrumu benden sonraya bırakma Allah’ım!”


Gökyüzü grimsi bir renge bürünmüş.. hava ise puslu.. semada asılı kalmış bulutlar gibi duygularım da hüznün tüm koyu tonlarına salmış kendini... Dışarıdaki puslu hava beni de çekiyor içine.. zihnimin derinliklerinde kalmış, ruhumda izler bırakan tüm acı hatıralarım canlanırken gözlerimde, gözyaşlarım süzülüyor hafiften yağan yağmurla birlikte..

Şimdi sadece geçmişin yaşanmışlığında anı olarak kalan tüm acıları düşünüyorum… neden ve niçinlerle sorgulamak istemeden.. sadece öylesine.. içlerinden bir tanesinde duruyorum. Acılara beden olmuş ismin en yalın haliyle…”Anne” kelimesinde kalıyorum…ardından içini hüzün kaplayan keder diye doldurduğumuz diğer her şey boş geliyor bana....geçiniz dercesine…takıldığım bu kelimeyi düşünürken,  yıllar önce annelik nasıl bir duygu diye soran bir arkadaşıma, yüreğini ellerine alırsın da dolanırsın ya yollarda.. işte o ruh hali nasıl bir şeyse, annelik de öylesi bir şey dediğimi hatırlıyorum şimdi de.

 O zamanlar için yavrumun henüz doğumunda sorulmuş böylesi bir soruya verilmiş cevaptı bu.. Lakin tüm anneler bilirdi ki; bu ruh hali, çocuklarının gelişim ve bedensel büyüme sürecine göre değişebilen bir seyirdi. Anneler olarak çocuklarımızın hem ruhen, hem bedenen gelişim evrelerine şahit olmak; Yaradan’ın bahşettiği muhteşem bir imkândı bizlere. Onların emeklemesindeki halleri, adımlarını ilk atmaya başladıklarındaki heyecanımız, dudaklarından yarım yamalak dökülen kelimelerin sevimliliği, ağlarken bile anne nidasıyla yaydığı o tatlı yaygaraların eşliğinde hemencecik gözyaşlarının belirivermesi ve bizlerinde bir koşuda yanlarında olma isteğimiz tatlı birer heyecan olarak kalmıştır her birimizin hafızalarında. Ya çocukluğumuzu da geri getirircesine onlarla yaşadığımız oyun ve park maceralarımız.. dış dünyamızda hangi olumsuz şartlarda olursak olalım, alıp götürmüştür bizi de kendi çocukluğumuzdaki masallar ülkesine.. ve keyfine doyum olmayan anlar kalmıştır onların sayesinde. 

Anneliğe ait her türlü duyguların keşfinde çocuklarımın büyümelerine şahit olurken, o günlerde yüreği ben gibi aynı heyecanla atan bir başka anne tanımıştım, komşusu olmam gibi bir rızka nasip olmam sebebi ile.. Hepimiz gibi idi onunda yavrusu ile ilgili hassasiyetleri. Lakin önemli bir farkı vardı bizlerden. Bu farkı ona ait kılan, yavrusunun doğumunda maruz kaldığı oksijen yetersizliği sebebi ile dış dünyadan tamamen kopuk, hayatı boyunca yatağa bağlı yaşaması zorunluluğu idi...hep yeni doğan bir bebeğin hassasiyeti ile bakıma muhtaç  iki  büklüm olmuş bir yavru ve annesi.

Bedeninin hassaslığından ve yeterli beslenemediğinden olsa gerek, kemikleri bir cam gibi kırılgandı.  Hatırlıyorum, bir keresinde bana uzattığı ellerini avuçlamıştım ellerimle. Ona yakınlığımı hissettirme gayretim sessizce akan gözyaşlarına şahit kılmıştı gözlerimi de. Bu yaşların sebebi ona dokunuşumdan hissettiği acıdan mı idi, yoksa ruhunun ıstırabından mı  bilemediğimden.. çektim ellerimi üzerinden..  ne zaman, hangi anda geleceği belli olmayan sara nöbetleri ve ardından sanki hiç bitmeyecekmiş gibi uzayan ağlama krizleri, alanında uzman en iyi doktorlara gidilse bile, ne olacağını bekleyip görmekten başka hiçbir şeyin yapılamayacağının bilinmesi bir annenin ruhunu hangi girdapların esaretinde çaresizliği hissettirmezdi ki?

Oysa böylesi durumlarda bile daima dua ile yaradanına sığınmaktan başka hiçbir haline şahit olmadım bu güzel annenin.. Hiç sitem ettiğini de görmedim tevekkül etmekten başka. Bizden tek istediği ara arada olsa yavrusunun dünyasına konuk olup ona sevgimizi belli etmemiz idi. Yavrusunun sara nöbetleri sonrası onu her ziyaretimde karşılaştığım cılız bedeni ve bir noktaya sabitlenmiş dalgın gözlerdeki bakışlarıyla, ölümle yaşam arasındaki o ince perdenin kalktığı ruh halini yansıtırdı sanki bana... o anda gözlerini kaçırıp, bizi dünyasına almak istememesini ötelerle kurduğu bu bakışlardaki derinliğe bağlardım kendimce.

Annesi, ona en ağır gelen şeyin kızının dünyası ile iletişiminin tek kapısı olan gözleriyle temasına kapattığı o anların olduğunu söylemişti hüzünle… “Belki de senin çektiğin acının farkında ve bu durum ona da ağır geliyordur, bu yüzden kaçırıyordur gözlerini senden” demiştim ona.. “Yapayalnız kalmayı istiyordur belki de sadece kendine ait dünyasında..” Bazı zamanlarda ise onu ziyaretimden memnun olduğunu hissettirircesine gözlerindeki siyahlığın ışığından parıldayan tebessümleri ile kendi dünyalarımızda girdiğimiz çıkmazlarımızdan kurtarırcasına şükür telakkileri sunuyordu bize..

Annesi, birlikte olduğumuz tüm zamanlarda kızının her hali ile ilgili yaptığımız sohbetlerde onun sıkıntılı hiçbir halini anlatmazdı.. şikayet edip sitemlerini de yolladığına hiç şahit olmadım yaradanına..  Hep bir anne yüreği ve şefkati ile sarmıştı yavrusunun tüm sabır gerektiren hallerini. Birde duası vardı onu diğer annelerden farklı kılan..

 “Yavrumu benden sonraya bırakma Allah’ım!” diye içten yakarışlarını semâya çıkartan..   

 Sahi bir anne yüreği kendini de yakan böylesi bir duayı nasıl terennüm ederdi?

 "Cennet annelerin ayakları altındadır" sözünü, peygamberim cennetin bedeline ancak bir ‘Ana Yüreği’ eşdeğerdir bilinci ile söylemişti değil mi?

Yıllar önce anneliği ilk kez tadacağı bebeğinin cinsiyetini öğrendiğinde “Saadet Nur” olsun ismi demişti "Neşe" içinde bana..

Sözlük anlamı ile “Bilinci dolduran tam bir doygunluk, mutlu olma hali..” imiş..

Dışarıda sarıya  bürünmüş bulanık hava..

Caddelerde yağan yağmurla birlikte usul usul esen ılık bir tatlı rüzgar.. ve duygularımın belirsizliğinde ben..

Bugün saadet bedensel ızdırabından kurtulup sonsuzluğa bir kuş gibi uçarak ebedi özgürlüğüne kavuştu.

Geride sabır yüklü bir anneyi bırakarak.. Umarım ana kızın bu kısa dünya sahnesindeki sabırla imtihanı kızına koyduğu ismi gibi cennetteki gerçek saadetlerinde buluşturur onları..

Benimse, bir bedenin yükünün ızdırabından kurtuluşuna sevinmenin mi, yoksa yavrusundan dünya imtihanı ile ayrılığı yaşayan bir annenin kalbine çökmüş hüznün tesellisini hangi kelimelerle dolduracağımı bilmezliğin git gel sarkacında belirsiz dolanıyor duygularım zihnimde..

Dışarıdaki puslu hava, yerini akşamın alacakaranlığına bırakıyor..

Şimdi ise ayrılığın acısını kendi ruhunda yaşamış bir annenin duygularının kesişiminde, sarıya bürünmüş ruh halimle havanın tatlı soğuğuna bırakıyorum kendimi üşüyen bedenimle.. sadece Rabbimin sözlerinin sıcaklığı ile teselli bulan kalbimin sukûneti ile… selametle…(18/NİSAN/2013)



Neşe Yıldız, 15.02.2014, Konuk Yazarlar, Sonsuz Ark



Seçkin Deniz Twitter Akışı