Edebiyat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Edebiyat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Nisan 2025 Cuma

SA11353/MT356: Kampala'daki Kültürel Patlamada 1960'ların Altın Günleri Yankılanıyor

  Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

Sonsuz Ark'ın Notu:
Çevirisini yayınladığımız analiz, Uganda'nın başkenti Kampala'da yaşayan Alman-Ugandalı yazar ve araştırmacı Anna Adima'ya aittir ve Uganda'da yaşanan kültürel gelişmelere odaklanmaktadır.
Seçkin Deniz, 04.04.2025, Sonsuz Ark


Kampala’s Cultural Boom Echoes Its 1960s Heyday

"Sanatçılar şehrin mirasını yeniden canlandırıyor, ancak devlet tarafından tanınmak için hala mücadele ediyorlar."

Zanaatkâr bir kokteyl üreticisinin barında ay ışığı altında performans sergileyen söz sanatçısı; Ugandalı film yapımcılarını ödüllendiren bir festival; Afrikalı kadın sanatçıların eserlerinin yer aldığı bir sergi; şehrin merkezi iş bölgesinde sergilenen kamusal sanat: COVID-19'un neden olduğu durgunluktan uyanan Kampala'nın kültürel ortamı, kentin 1960'lardan bu yana deneyimlemediği bir şekilde gelişiyor.

5 Temmuz 2024 Cuma

SA10841/MT278: Jean-Jacques Rousseau ve Yahudiler

    Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

Sonsuz Ark'ın Notu:
Çevirisini yayınladığımız analiz, District of Columbia Barosu'nda kıdemli hukuk etiği danışmanı olarak görev yapan ve olağanüstü orijinal Judaica belgeleri ve mektupları koleksiyoncusu Saul Jay Singer'a aittir ve Batı algısını ve sosyalizm dahil birçok akımı etkileyen yazar Jean-Jacques Rousseau'ya ve onun Yahudilere yönelik övgü dolu ifadelerine ve Siyonizme verdiği desteğe odaklanmaktadır. Jean-Jacques Rousseau'nun hayatı incelendiğinde karşılaşılan kişiliğinin ve çelişkili fikirlerinin herhangi bir akımın kurucusu ve etkileyicisi olamayacağı açıktır, hayatı dönemin aristokratlarının, ünlü isimlerinin şatolarında geçen, ahlakî açıdan problemli ilişkilere sahip, evlilik dışı dünyaya getirdiği çocuklarının sorumluluğunu almayarak bakımevine veren, buna karşılık 'Emile' adında çocuk yetiştirmeye yönelik bir kitap yazan bu şahsın da iyi bir maske olarak kullanılan vaftiz vurgularıyla Hristiyanlığın içine sızmış bir Yahudi olduğu anlaşılmaktadır. Yahudi olduğuna yönelik söylemlere karşı çıkmayan, sadece onun vaftiz olduğunu söyleyerek durumu geçiştiren Yahudilerin bu tutumu özellikle dikkat çekicidir. "Yahudiliği merhamet ve adalete yaptığı vurguyla Hıristiyanlığı aşan bir din olarak görmüş ve Polonya Hükümeti Üzerine Düşünceler'de olduğu gibi modern ulusları daha Yahudi olmaya teşvik etmiştir." diyen analistin şu cümlesi de net bir şekilde Yahudiler ve Siyonizm için çalışan bir Jean-Jacques Rousseau fotoğrafı çekmektedir: "Rousseau'nun siyaset felsefesi, önce Fransa'da daha sonra da Batı Avrupa'da Yahudilerin özgürleşmesine büyük ölçüde katkıda bulunmuş ve eğitim teorileri 19. yüzyıl Haskalah hareketi üzerinde doğrudan bir etkiye sahip olmuştur. Sadece Yahudiler için eşit vatandaşlık hakları talep etmekle kalmamış, aynı zamanda Aydınlanma döneminin Fransız yazar ve düşünürleri arasında benzersiz bir şekilde, Yahudilerin kendilerine ait bir ülkeye geri döneceklerini umarak Siyonist benzeri inançları dile getirmiştir."
Seçkin Deniz, 05.07.2024, Sonsuz Ark

Jean Jacques Rousseau And The Jews

Felsefesi ve düşünceleri Akıl Çağı'nın sonu ve Romantizmin doğuşuna damgasını vuran Rousseau'nun (1712-1778) sahip olduğu geniş etki, bir yüzyıl sonra Karl Marx'a kadar Avrupa tarihinde eşi benzeri görülmemişti. Siyasi ve etik düşünceyi dramatik bir şekilde tamamen yeni bir yöne kaydırmış, müzik ve sanatı dönüştürmüş ve belki de en ünlüsü, kurtuluş ve özgürlüğün kitleler için ulaşılabilir hedefler olduğu bir felsefe geliştirmiştir. Yahudi Kutsal Kitabına (Tevrat) bolca atıfta bulunan eserleri arasında, esasen Şoftim'in (Hakimler Kitabı) son üç bölümünün serbest bir uyarlaması olan Efraim Levilisi de bulunmaktadır.

26 Ocak 2024 Cuma

SA10551/KY27-ŞT100: Öyle Tek, Öyle Çok, Öyle Bir Şey ki... Aşk

 Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Artık yazılacak hiçbir hikâyenin kalmadığı, anlatanların da dinleyenlerin de anlata dinleye kanıksamaya durdukları bir zamanda herkesin dinlemek için kulak vereceği, herkesin kendi kıyısından kendi içine çekilerek bir içi olduğunun farkına varacağı, bütün vaatlerin tutulup, ayın bile görülmemiş bir parlaklıkla parlayacağı bir hikayeyi şekillendirmektir aşık olmak, en güzelinden bir hikayenin sahibi olmaktır aşk…"

I: öndeyiş

Kirmanlı Evhadüddin, büyük aşk adamı şöyle der aşk için; ‘Aşk feleğin insana vefa edişidir.’ İnsan o ki, feleğin vefa ettiği bir içi ola ve her daim içten ve derinden sevebile. İnsan hayatı; eğer hayat dosdoğru bir oyun oynamak ise, yaşadığı hayatın bütününde bu dosdoğru oyuna girerek iki cihanın işini de terk etmektir aşk. Bu da öyle bir şeydir ki; ne yemeye içmeye sığar ne de uyumaya…

19 Ocak 2024 Cuma

SA10540/KY27-ŞT99: Gelenek Derken... (Savm, Salat, Hacc, Zekat ve Kelime-i Şehadet)

Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

'Hani gelenek nedir?' diye sorulur da konuşulur ya bol bol; bence işte budur gelenek.

Sağ ellerinin serçe parmakları gün yüzü görmemiş dedelerimizin başımızda olduğu zamanlardaki ilk ezberimizdi; İslam'ın şartı beştir demişler ve belletmişlerdi hepimize. Çocuk aklımızla, 'İslamsan şartı budur' diye öğrenmiş, kendi şiirini kendi içinde saklayan bu koca beşlemeyi Erzurum şivesiyle 'Sevüm, Selat, Haci, Zekat, Kelimeyi Şadet' diye diye belleğimizin en alt katmanına kazımış, sonradan öğrendiğimiz her şeyin üzerine çıkara çıkara büyüyüvermiştik.

12 Ocak 2024 Cuma

SA10529/KY27-ŞT98: 'Yazmak' da Söylemek ise Eğer....

Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"İster yazarak ister söyleyerek olsun böylesi bir hakikati, hiç olmazsa, dillendirmemiz ya da bir hayra dönük olmakla süslü, sözgelimi hakkımızı aramak ve hakkı yenilmişleri hakkını aramak gibi anlamlı ve hakiki bir çekirdeği sulamamız gerekiyor…"

Yazmak da söylemek ise ya da söylemenin bir başka biçimi ise eğer; o zaman Kur'an'ı düşünmek ve sarsılmak gerek… Sarsılmak gerek, zira; o yüce kitaba göre, yapmayacaklarını, yapamayacaklarını söyleyenler ile, kendi vehimlerinin peşinde geze dolaşa kaybolan develer gibi yolunu kaybedenlerden olup helak olmamamız için en başta içimizin kıyılarına vurup sulayan bir hakikati… 

5 Ocak 2024 Cuma

SA10520/KY27-ŞT97: Sanat, Edebiyat ve Şehir

Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Karşımızda bugüne kadar yazılmış değerli birkaç çalışma ile kıymetli birkaç şiir hariç neredeyse el değmemiş, usta işi anlatımların devreye girdiği öykü ve romanlarla bütün ülkeye hatta dünyaya gösterilmesi gereken bir Erzurum duruyor…"

Bir süreden beridir genel anlamda şehir incelemeleri yanında eksenine şehirleri yerleştiren yerli ya da yabancı bazı öyküler romanlar okuyorum.

Tanpınar'ın 'Huzur'undan aldığımız memleket ve İstanbul hazzına yine ustanın 'Beş Şehir'i eşlik ediyor çoğunlukla. Çetin Ağabey'in 'Geçidi Bekleyen Şehir'inden çıkabildiğim zamanlarda kah Mitat Enç'in 'Uzun Çarşı'lı şehrine uğruyor, kah A. T. Alkan'ın 'Altıncı Şehir'in de geziniyor, kah Mustafa Armağan'ın 'Şehir Ey Şehir'i ile 'Şehir Asla Unutmaz' adlı kitaplarını tekrar gözden geçiriyorum.

22 Aralık 2018 Cumartesi

SA7299/KY38-SevDur185: 500 Kelimeyle Ders Kitabı Yazılmaz



Takdim

“Sadeleştirmek yerine ‘çocuğum şu on kelimeyi öğren’ demeliydik” diyor Büyük Türkçe Sözlük’ün yazarı D. Mehmet Doğan. Yazar, fikir adamı, Türkiye Yazarlar Birliği Şeref Başkanı olan Doğan’ın kelimelerle ilgili derdi büyük. Doğan, “Kelime dağarcığımızı genişletmeye önce ders kitaplarıyla başlamak lazım. İlk ve ortaokulda ders kitapları 500-600 kelimeyle yazılıyor. Lisede de hadi 1000 kelime olsun. İlköğretimden itibaren batı ülkelerinde 1500-2000 kelimelik ders kitapları yazılıyor” diyerek de bir çıkar yol sunuyor. 

6 Temmuz 2018 Cuma

SA6446/Sonsuz Ark-DD1: Selahattin Yusuf: "Bazen de Uyku Hapı Olarak Kullanıyorum Okumayı"

"Bir eserin türü, tekniği ve her şeyi o eserin son sözüdür. Onu başka bir estetik dile aktarmak, ondan peşinen bir parça uzaklaşmak demektir. Bunu tercih etmem ise o eserin kendisine bir sadakatsizlikmiş gibi geliyor bana."  Selahattin Yusuf.


Kitap Söyleşileri’nde bugün bir dönem televizyon izlemeyenlerimizi bile saatlerce ekran karşısında oturtmayı başaran Meksika Sınırı programından tanıdığımız bir ismi ağırlıyoruz: Selahattin Yusuf. 

TV programlarının yanında ayrıca 'Sirenleri Taşa Tutun', 'Niçin Ağlıyorsun Elisabeth Mutlu Değil miyiz?', 'Bir Masal İsmet Özel’i', 'İsa Hanginiz?', ve 'Masumiyetin Son Günleri' başlıklarıyla yayımlanan kitaplarından aşina olduğumuz bir isim kendisi. 

11 Mart 2018 Pazar

SA5776/KY43-BRŞ24: Frankfurt Okulu ve Sanat

"Sosyal bilimlerin hemen hemen her alanıyla ilgili geniş bir ilgiye sahip olan Frankfurt Okulu, 1923 yılında Almanya’nın Frankfurt Üniversitesi bünyesinde, “Frankfurt Toplumsal Araştırmalar Enstitüsü” olarak kuruldu. Hitler’in iktidara gelmesiyle çalışmaları sekteye uğrayan okul, mensuplarının farklı ülkelere göçüyle, çalışmalarını sürdürdü. Ancak okulun adı aynı kaldı." 


Giriş

Sanat, Osmanlı’nın gerilemesinin başlamasından bu güne, toplumda hak ettiği yere asla bir daha gelmedi. Bu anlamda, sanat alanındaki ihmal, yüzyıllara tekabül etmektedir. Bu acınası tablo, bugünlerde daha çok dile getirilmekte, akademik çevrelerce gündeme getirilmekte, sanatın neliğinden, ihmaline varan geniş bir yelpazede tartışılmaktadır. 

Türk literatürü, Batı kaynaklı olduğundan, kendi toplumsal gerçekçiliğimiz açısından kavramların yerelde neye karşılık geldiği ise, tartışmaların çoğunu kilittlemektedir. Yine de, artık küresel bir köy haline gelen dünya, bilgi birikimini paylaşmakta ve toplumlar arası, kültürler arası alışverişler gittikçe artmakta ve yaygınlaşmaktadır. Sanat ve toplum dendiğinde de, ülkemizde sanatı nereye ve nasıl oturtacağımıza karar vermeden önce, bir anlamda, kapitalizm üzerinden modernizm eleştirisi yapan Frankfurt Okulu’nun Sanat’a dair eleştirel yaklaşımları ve değerlendirmeleri, sanatla ilgili analizler yaparken vazgeçilmez başvuru kaynağıdır.

4 Mart 2018 Pazar

SA5741/KY43-BRŞ23: Bozkırdaki Çekirdek

-Bir Roman İncelemesi-


Giriş

Son yıllarda sosyologların edebiyata olan ilgileri, edebiyat ve toplum arasındaki ilişkiye sosyolojik bir perspektif katmak suretiyle, toplumsal çözümlemeler konusunda edebiyattan faydalanılabileceği görüşünü gündeme getiriyor. Batı dünyasında, Edebiyat Sosyolojisi, XX. Yüzyılın başlarından ibaren bir disiplin olarak literatüre dâhil olduğu halde; ülkemizde ancak geçmiş elli yıl içerisinde kendisine bir alan açabilmiş. Edebiyatın sosyolojik bir imkânı üzerine de birçok çalışma, gittikçe artmakta ve kendisinden sonrakiler için katkı sağlayacak başarılı çalışmaların sayısı gittikçe artmakta, edebiyata ilgi duyanların bunu sosyolojisiyle de ilgilenmeye başladıkları açıkça görülmektedir.

Makale, Kemal Tahir'in Bozkırdaki Çekirdek romanından hareketle, döneme sosyolojik bir perspektiften ışık tutmak amacıyla kaleme alınmıştır. 

23 Kasım 2017 Perşembe

SA5209/KY49-İTIĞLI76: Bir Efsaneydi…

"O bir efsaneydi… O Afrika’nın ruhunu taşıyan son aslan avcısıydı. Mozambikli şair Jose Craveirinha’nın dediği gibi “ölüm ve yaşamak arasında” hatırlanacak bir liderdi…"


Robert Mugabe’den söz ediyorum, Zimbabwe’nin devrik başkanından. Geçen hafta bir askeri darbe hareketliliğinin sonucu olarak görevden uzaklaştırılan 93 yaşındaki dünyanın en yaşlı devlet adamından. Ülkesinin tarihinin 70 yılına damga vurmuş liderinden. Zimbabwe denilince ilk akla gelecek isimden. Bir ülkenin dedelerini ve torunlarını yönetmiş 37 yıl devlet başkanlığı yapmış Robert Mugabe’den. (Sonsuz Ark'ın Notu: Askeri darbe olmadı görüntüsü veren haberlerden sonra 21 Kasım Salı günü Mugabe istifa ettiğini açıkladı.)

Öncelikle şunu belirtmekte fayda var. Hiç bir lider askeri bir darbe ile yönetimden uzaklaştırılmayı hak etmiyor. Darbenin hiç bir şekilde masumiyeti yoktur. Bütün darbeciler aynıdır, benzer tutum ve davranışlara sahiptir.

16 Kasım 2017 Perşembe

SA5170/KY49-İTIĞLI75: Yaşıyor Gibi yaşamak

"Çünkü özne olmak sizi yaşamak zorunda kaldıklarınız karşısında zayıflatır, güç toplamanızı etkiler. Ama nesne olduğunuzda yaşamak, hayatta kalmak daha kolaydır. Başarmak kaybetmekten daha kolay gelir size."


Afrika edebiyatı Türkiye’de henüz yeni yeni tanınıyor. Birkaç dergi Afrika özel sayısı hazırladı ve Türk okuyucusuna tanıtma yönünde çabalar gösterdi. Aslında Afrika edebiyatı diye bir edebiyat var mı? Bu da tartışmalı bir konu ama Afrikalı yazarların kıtaya ait özel bir edebiyat çabası sergilediklerine de kuşku yok. Afrika edebiyatının bendeki izdüşümü “yaşıyor gibi yaşamak” üzerine olmuştur. Ne zaman Afrika edebiyatından bir şiir, hikaye, roman okusam kendimi “yaşıyor gibi yaşama” atmosferinde hissetmişimdir. Belki yaşıyor olmanın farkına varmak gibi bir şey bu.

22 Nisan 2016 Cuma

SA2787/KY43-BRŞ16: Gözden ve Kulaktan İçeri Dilden Dışarı: Harman Akış

"Baskısından şikayetlendiğimiz mahalleleri terk ettik, ancak yeniden mahalleleşemedik. Yeni bağlar kuramadık. Her birimiz kendi içimizdeki bir diğerinin savrulmasına aldırmadı."


Bir bizlik yitiğine düştük. Bizliğimizi küçük sosyal çevrelere çektik önce. Sonra ötekilerimizi ayırdık. Uzak tuttuk kendimizden. Kendi içimizde ötekinin ötekiliğini yerdik ve kötüledik. Ötekiler gibi değildik biz. Farklıydık. Ve doğru da haklı da bizdik. Ve kendi farkımızı kazındık içimize. Farkımızı, değer kaynağından kopararak. 

Her yeni doğrumuzun, sağlamasını yapmadan, kendimizdenliğinden dolayı tabulaştırdık. Sonra doğrularımız, senin benim doğrularım olmaya başladı. Daha kendimize çekildik. Moda tabirle, bireyselleştik. İnançlarımız gereği ibadetlerimizi de bireyselleştirdik. 

4 Şubat 2016 Perşembe

SA2444/KY43-BRŞ14: Edebiyat Sosyolojisi'nin İmkânı Üzerine Bir Deneme

"Batı dünyasında, Edebiyat Sosyolojisi, XX. Yüzyılın başlarından ibaren bir disiplin olarak literatüre dâhil olduğu halde; ülkemizde ancak geçmiş elli yıl içerisinde kendisine bir alan açabilmiş."


Son yıllarda sosyologların edebiyata olan ilgileri, edebiyat ve toplum arasındaki ilişkiye sosyolojik bir perspektif katmak suretiyle, toplumsal çözümlemeler konusunda edebiyattan faydalanılabileceği görüşünü gündeme getiriyor. Batı dünyasında, Edebiyat Sosyolojisi, XX. Yüzyılın başlarından ibaren bir disiplin olarak literatüre dâhil olduğu halde; ülkemizde ancak geçmiş elli yıl içerisinde kendisine bir alan açabilmiş.

“Edebiyatın sosyolojik bir imkânı var mıdır?” diye bir soruya cevap aramak için sosyolog olmak gerekmiyordur herhalde. Nitekim gün geçmiyor ki, sosyal bilimlerin diğer alanlarında da böylesi çalışmaların yapıldığına tanıklık etmeyelim.

26 Ocak 2016 Salı

SA2402/SD368: Sonsuz Ark’da Bir Düşünce İşçisi: Cemal Çalık

“Bütün yazılarına sinmiş olan o muhteşem ironi, kat kat, iç içe giydirilmiş birikmişliklere şahit olmanızı sağlıyor yazılarını okuduğunuzda. Ve o derin öfkeyi görüyorsunuz, riyakârlığa, ilkesizliğe yönelen ve yöneldikçe irileşen o derin öfkeyi…”

Cemal Çalık
Tarih milyarlarca insanın arasından bazılarını seçer, geçmişten geleceğe doğru taşır; bütün okullarda aynı isimler, öğretileri ya da keşifleri ile birlikte her yeni nesle anlatılırlar ve bu anlatılardan sorular sorarak bu bitmeyen PR çalışmasıyla seçilmiş bu isimlerin tarihin derinliklerinde kaybolup gitmesini engellerler. Misal; Sokrates, İskender, Sezar, tahrif edilmiş İsa ve Musa, Galileo, Newton, Rousseau, Kant, Marx, Engels, Freud, Tolstoy, Dostoyevski, Einstein, Namık Kemal ve daha niceleri. Ama bazılarını da bizzat unutturmak için olabildiğince görmezden gelirler. Misal; Allah’ın elçisi Muhammed ve onun inananları arasından bilim, düşünce adamlarının neredeyse tümü. Tarih böyledir.

16 Haziran 2015 Salı

SA1427/KY27-ŞT7: Modernlik Bu Sefer Fragmanlarla

"Görünen o ki, D.Frisby bu fragmanter modernlik incelemesine girişirken okuduklarından etkilenmek bir yana en azından tematik, metodolojik ve metinsel bağlamda da Simmel, Kracauer ve Benjamin’le oldukça oylumlu bir yakınlık kurmuş."



D.Frisby’nin, 1980’den 1984’e kadar Heidelberg Üniversitesi, Konstanz Üniversitesi, Bielefeld Üniversitesi, Balliol College ve Oxford’da vermiş olduğu dersler ve yine aynı tarihler arasında katılmış olduğu çeşitli konferanslarda sunduğu bildirilerden oluşan Modernlik Fragmanları ilk olarak 1985 yılında İngiltere’de ‘Polity Press.Cambridge’ yayını olarak çıkmış.

Yayınlandığı tarihten itibaren modernlik ve postmodern durum hakkındaki tartışmaların yürürlükte olduğu birçok ülkede ilgi uyandıran bu kitabın Türkiye’de 27 yıl gecikmeyle yayınlanmış oluşu hayli ilginç olsa gerek. 

12 Haziran 2015 Cuma

SA1414/ KY27-ŞT6: Schopenhauer’in Düşüncesi Bütünüyle Bir Hayattır…

"Cartwright’ın bu çabasını Schopenhauer’la derinden tanışık okurların hemen tanıyacağı bir ışık olarak görmek gerekiyor. Bu yer yer aydınlanan ama bütünüyle mat ve keskin bir solukluğun ortasından yayılan ışık oldukça önemli."



'İstenç ve Tasarım Olarak Dünya' adlı başyapıtında insan bilincinin yine insanın içinde saklanan gerçeği bastırarak sakladığını öne sürüyor A.Schopenhauer. Ona göre insanın istenci bilinçdışında yatıp duran ve bilincin baskılamasıyla her an patlamaya, dışa vurmaya hazır durumda beklemektedir.

Bu durum oldukça önemli bir gerçekliktir Schopenhauer’e göre. İstem dediğimiz şey de işte bu bilinç tarafından baskılanmış haldeki insan varlığını ayakta tutan en büyük kuvvettir. İstem dediğimiz şey, direnir, baskıya karşı zorlu bir inat sergiler ve böylece insan eylemliliğin kökü haline gelir. İstenç ve Tasarım Olarak Dünya işte böylesine bir gerçekliğin yazınsal göstergesi gibidir. 

5 Haziran 2015 Cuma

SA1394/KY27-ŞT5: Bir Başyapıtın Resimlisi: Dönüşüm

"Kendi çizimlerini adeta dans eder gibi elini, kolunu, başını her yanını hareket ettirerek ortaya çıkaran Luis Scafati’nin her şeyden önce Kafka’nın yer yer gri, loş ve karanlık dünyasını resimleyecek kadar yakından gözlemiş olduğu görülüyor"



Gündelik hayatını giderek usandırıcı bir dizge üzerinde sürdüren insanı bekleyen en büyük tehlike usanmaktır. Usanan insan hele bir de koskoca bir anlamsızlığın orta yerinde kalakaldığını düşünmeye başlamışsa, birbiri ardına geçen gün doğumlarını gün batımlarına ekleye ekleye adeta bir mecburiyetmiş gibi yaşar ve bu insan için, dünya kesinlikle tahammül edilemez bir yer olur. Böylesi bir dünyada böylesine mecbur edilmiş bir yaşamı sürdürebilmek ise hiç kuşkusuz hem dünyayı hem de yaşamı kişisel bir mesele haline getirir ve insan varlığı er ya da geç gitmekle kalmak arasında salınan bir inadın cenderesine sıkışıp kalır… 

29 Mayıs 2015 Cuma

SA1370/KY27-ŞT4: Türk Romanı ve Siyaset

"Türk romanında siyaset, tınıları güçlükle işitilebilen pek çok enstrümanın sesini duyuramadığı bir konserde şarjörleri kuru sıkı doldurulmuş tabancaların ardarda patlatılması gibidir..."



Avrupa roman tarihine ‘Parma Manastırı’ ve ‘Kızıl ile Kara’ gibi siyasal romanın iki önemli başyapıtını kazandıran H.B.Stendhal, romanın siyasetle ilişkisini çözümlerken oldukça düşündürücü ve bir o kadar da özet bir betimlemede bulunarak şöyle der: ‘Bir sanat eserinde politika, bir konserin ortasında patlayan tabanca gibidir...’ 

Stendhal’in, büyük ölçüde geleneksel edebiyat teorisini gözeterek ifade etmeye çalıştığı, ama kendi özel tarihi içerisinde Batı Romanı'nın siyasetle ilişkisini çözümlemekten de geri durmadığı bu yorumunu, taşıdığı yüksek edebiyat endişeleriyle birlikte Türk romanının siyasetle ilişkisine uyarlayacak olursak şöyle bir şey çıkar ortaya; Türk romanında siyaset, tınıları güçlükle işitilebilen pek çok enstrümanın sesini duyuramadığı bir konserde şarjörleri kuru sıkı doldurulmuş tabancaların ardarda patlatılması gibidir...

22 Mayıs 2015 Cuma

SA1351/KY27-ŞT3: Hep Başka ve Başka Sularda Akan Herakleitos

 ‘Her şey ateş için eşit ve denktir…’ der Herakleitos ve ekler; ‘ Ateş de her şey için…’


Bir adam düşünün; bilgiden felsefeye, uzamdan evrene, ahlaktan gündelik hayata kadar görüp bildiği, duyup işittiği hemen her şeye karşı durarak alıp başını dağlara çıksın, türlü otlarla, filizlerle, bitkilerle beslensin ve hiç bitmeyeceğini söylediği bir hayatın içine döktüğü sularla şişe birike yeniden şehre inip kendini bir gübreliğe gömerek içindeki akışkan birikimden kurtulmaya çalışırken ölüp gitsin…

Diogenes Learristos’un ‘Efesli, Blosson’un oğlu’ diyerek söz ettiği Herakleitos için söylediklerinden yola çıkarsak; onu, bulup topladığı bilgiyle epeyce kibirlenen bir insan kaçkını olarak değerlendirmek gerekecektir, belkide. Ama bu ne kadar doğru olur, bunu düşünmek de gerekecektir elbette. Zira bu tavrıyla Herakleitos bir yandan yaşadığı zamana yönelik bir eleştiriyi dillendirirken bir yandan da dünyanın tüm zamanlarını etkileyecek ölçüdeki bir bilgisizliği, umursamazlığı ve hatta bundan da öte herkesi etkileyen bir yüzeyselliği de eleştiriyor değil midir?..

Seçkin Deniz Twitter Akışı