5 Ocak 2024 Cuma

SA10520/KY27-ŞT97: Sanat, Edebiyat ve Şehir

Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Karşımızda bugüne kadar yazılmış değerli birkaç çalışma ile kıymetli birkaç şiir hariç neredeyse el değmemiş, usta işi anlatımların devreye girdiği öykü ve romanlarla bütün ülkeye hatta dünyaya gösterilmesi gereken bir Erzurum duruyor…"

Bir süreden beridir genel anlamda şehir incelemeleri yanında eksenine şehirleri yerleştiren yerli ya da yabancı bazı öyküler romanlar okuyorum.

Tanpınar'ın 'Huzur'undan aldığımız memleket ve İstanbul hazzına yine ustanın 'Beş Şehir'i eşlik ediyor çoğunlukla. Çetin Ağabey'in 'Geçidi Bekleyen Şehir'inden çıkabildiğim zamanlarda kah Mitat Enç'in 'Uzun Çarşı'lı şehrine uğruyor, kah A. T. Alkan'ın 'Altıncı Şehir'in de geziniyor, kah Mustafa Armağan'ın 'Şehir Ey Şehir'i ile 'Şehir Asla Unutmaz' adlı kitaplarını tekrar gözden geçiriyorum.

Sözü getirmek istediğimiz yere varmadan önce bütün bu şehir okumaları arasında 'Altıncı Şehir'i ve yazarı A.T. Alkan'ı kutlamak gerekiyor diye düşünüyorum. Tanpınar ülkenin 'Beş Şehir'ini belirtip anlatmıştı nitekim, altıncı sıraya Sivas'ı yerleştirmek az şey sayılmasa gerek…

Semih Gümüş'ün 'İstanbul Öyküleri Antolojisi'ile 'Dergah' yayınlarının işi fıkraya ve kolaya vuran birkaç kitabı hariç 'Erzurum Kitaplığı' olarak düzenlediği emek işi diziyi de bu vesileyle yeniden okumayı umuyorum.

Amerikalı büyük romancı W. Faulkner'ın Amerika'nın güneyini anlattığı kitapları, İrlandalı aykırı romancı J. Joyce'un  çevirmeninin ifadesiyle asıl kahramanın İrlanda'nın başşehri Dublin olduğu devasa romanı 'Ulysses'i, İngiliz Şair W. Whitman'ın bütün satırlarına sirayet etmiş haldeki şiirlerine yansıyan Londra'yı, Sartre ve Camus'nün derin varoluşsal katmanlar arasına yerleştirerek anlattıkları Paris'i, yine Fransa'dan doğup büyüdüğü belde olan Combray'i anlata anlata bitiremeyen M. Proust'u ve sokaklarından sıcak buharların yükseldiği gizemli ve sakınımlı Kahire ile N. Mahfuz'u… derken kala kala üç özel şehir çakılıp kalıyor zihnime…

Birincisi; sebebi hikmetini Kuran'dan ve Siyer-i Nebi'den öğrendiğimiz 'Ümmü'l Şehr Mekke' ki; onu ne anlatmaya ne de yazmaya gücüm yetmiyor…

İkincisi; güzel bir komutanla güzel askerlerin fetheyleyip bizim kıldığı İstanbul ki bugünkü haliyle bana hem uzak düşüyor hem de fazla ilgilendirmiyor…

Ve üçüncüsü; bir güzel insanın önce kilidi mülki İslam olarak tarif edip sonra da Mevla'ya emanet eylediği ülkenin çatısı Erzurum ki -M. Emin Alper Ağabey'le M. Taşyürek Hoca'nın kulakları çınlasın- kaleden seyrettikçe seyredesim geliyor…

Bu üç belde hakkında düşünürken imanda ve itikatta bir farz olarak görüp, zihnimize kazıdığımız Mekke hariç İstanbul'u İstanbullulara ve İstanbul aşıklarına bırakıyor, kendi soğuk şehrimin sınırlarına çekilerek memleketimi çatısından seyretmeyi yeğliyor, Erzurum'da kalakalıyorum…

Seyredince de birkaç sevdalı deneme hariç çoğunluğu kafiye olsun, yada ben yazdım oldu basitliklerinden başka ne şiire ne öyküye nede romana yerleştirilmemiş belki de yerleştirilmek bile istenmemiş bir Erzurum gerçeği ile yüzleşerek 'şehrengiz'i yazılmamış bu güzel şehir adına derin bir hüzne kapılıyorum…

Hemen her mekan ve zamanda sevildiği haykırılan bir şehirde eli kalem, parmakları kağıt tutanlar nükte ve fıkra antolojileri devşirerek maslahat kovalamaya başlayınca böyle oluyor demek ki…

Tırhıç'a, Mantız'a, Caggıl'a, Bedra'ya, Lavaş'a, Kadayıf'a şiir yazmak, koskoca bir şehri bir iki kıkırdamayla anlatmak en kolayından maharet ve sevgi gösterisi olarak görülünce böyle oluyor…

Bütün bunları görmeden ve bir şehir hakkında nasıl yazılır diye düşünmeden '…şu kitap var, bu kitap var, falancanın filancanın çalışması var…' diyerek itiraz etmek yetmiyor ve bütün bu savsaklamacı basitlik ormanı içerisinde en azından o kolaycı ve basit etkinlikler kadar çaba sarf edilmiş güçlü ve yaygın çalışmalar yapmak gerekiyor…

Zira yapılanları yeterli sayarak uzağa çekilip seyredilecek bir şehir değil Erzurum…

Herkesin en iyisini bildiği yerden başlaması ve tıpkı 'Beş Şehir'deki gibi vurucu ve kalıcı bir Erzurum için çaba sarf etmesi, Tanpınar gibi bir büyük ustanın bile birkaç kere gelip geçtiği halde 'Beşibiryerde'den sayarak boynuna astığı bu şehir için bütün ellerin ve bütün kalemlerin vicdanlara yaslandırılması gerekiyor…

Okudukça, düşündükçe ve gezip dolaştıkça sulu sepken beyanlarla dile düşmüş basit sevgi gösterilerini aşan bir şehir çıkıyor ortaya… Bu nedenle de daha fazla okumak, daha fazla düşünmek ve layık-ı veçhile sevmek gerekiyor Erzurum'u…

Karşımızda bugüne kadar yazılmış değerli birkaç çalışma ile kıymetli birkaç şiir hariç neredeyse el değmemiş, usta işi anlatımların devreye girdiği öykü ve romanlarla bütün ülkeye hatta dünyaya gösterilmesi gereken bir Erzurum duruyor…

Bunu yapabilmek için de evvela ciddi birer sanatsal form olarak Şiir'in, Öykü'nün ve Roman'ın ne olduğunu bilmek ve en azından bu güzel şehrin hatırına hem Erzurum'u hem de sanat ve edebiyatı en derin tarafından okuyup değerlendirmek gerekiyor…

'Davul-zurna çaldı, biz de oynadık' deyip yetinmekle bu kadar oluyor çünkü…

Ve bu kadar olunca da Erzurum'a gerçekten ve sadece 'yazık' oluyor…



Şahin Torun, 05.01.2024, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Eleştiri, Kitap Notları, Kitapların Ruhu


Not: Eski yazılarını bizimle paylaştığı için Şahin Torun'a teşekkür ederiz.

Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

Seçkin Deniz Twitter Akışı