10 Ağustos 2025 Pazar

SA11558/SD3567: Sıkıntı (Roman); 12. Bölüm-Okyanus 22

 Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Bu saçmalıklar zincirinin insanlık tarihi boyunca her kültürel seviyede anlamlı bulunmasına hiçbir zaman şaşırmamıştım; Şeytan tarafından aldatılan Adem ve karısı bu akıl yürütmeyi anlamlı bulduğuna göre, onlardan dünyaya gelen insanların da anlamlı bulması neden şaşırtıcı olacaktı ki?


Bu, akılla alay edenlerin ürettiği gerçek dışı bir saçmalıktı. Şeytan insanla gerçekten aşağılayıcı bir oyun oynuyordu ve bunda da başarılı oluyordu. Judith Plaskow’un aktarımıyla Marcia Falk bize kabalanın özünü anlatacak ve Sufizm’de her an diri tutulan bu şeytanî örüntünün kaynağını ışığın önüne sürükleyecekti, bizim göreceğimizi hiç düşünmeden:

“Kaliforniya'nın Berkeley kentinde yaşayan şair, ayin uzmanı ve sanatçı Marcia Falk, aynı zamanda feminist teolojinin bir eseri olan bir dua kitabının yazarıdır. The Book of Blessings: New Jewish Prayers for Daily Life, the Sabbath, and the New Moon Festival (Lütuflar Kitabı: Günlük Yaşam, Şabat ve Yeni Ay Festivali için Yeni Yahudi Duaları) kitabında bulunan birçok dua tutarlı bir dini vizyon sunmakla kalmaz, aynı zamanda kitap yazarın ayin seçimleri hakkında Falk'ın dualarının dayandığı teolojiyi açıkça tartıştığı genişletilmiş bir yorum da içerir. 

Diğer çoğu feminist teolog ve ayin uzmanının aksine Falk, ayin dilinin bir boyutu olarak bile Tanrı'nın Rab ve kral imgelerini kadın metaforlarıyla değiştirmekle ilgilenmez. Tanrı'ya "sen" olarak hitap etme ihtiyacını sorgular, erkek veya kadın, Tanrı'yı ​​bunun yerine "yaratılışın dinamik, canlı ve birleştirici bütünlüğünün bir farkındalığı veya hissi" olarak hayal eder. Dualarının çoğu, geleneksel dua kitabının zararlı insan merkezciliği veya "türcülüğü" olarak gördüğü şeyi yerinden oynatmaya çalışan doğal veya kişisel olmayan Tanrı imgelerini kullanır. Diğer dualar Tanrı'ya yalnızca dolaylı olarak atıfta bulunur ve kutsalın açık bir şekilde çağrılması yerine, dünyanın belirli deneyimlerinde ilahiliği konumlandırır. Şekina’dan "içeride yaşayan" olarak bahseden ancak onu birçok canlı imgeyle giydiren Gottlieb'in aksine, Falk, Tanrı'nın birleştirici bir bütünlükten ayrı olduğunu ima eden herhangi bir Tanrı imgesini reddeder.”

Marcia Falk’ın, Lilith ve Şekina ideolojisine eklemlenen eşitlikçi feminizme sıçrama yaptırdığı açıktı; o herkesi varsayımsal Tanrı’nın içine dahil edecek ve en dehşet verici sapkınlığı büyüterek, şeytan dahil bütün kötüleri de içeren bir tanrı tanımı yapacaklar ve kötülerin ürettiği bütün kötülükleri de Tanrı’nın yaptığını söyleyecekler, Tasavvuf’ta olduğu gibi ahiret inancını, cennetle ödüllendirme ve cehennemle cezalandırma gerçeğini algısal olarak ortadan kaldıracaklardı:

“Falk, ilahi olanı yaratılışa tamamen içkin olarak çağrıştırırken, geleneksel “Kutsalsın sen, Tanrımız YHVH” formülü yerine tek bir alternatif sunmaz, bunun yerine birçok yeni kutsama biçimi dener. Falk, sadece geleneksel yakarışın erkekliği putlaştıran ataerkil doğasından değil, katı bir şekilde kalıplaşmış her türlü dilden rahatsız olduğunu açıklar. Falk'a göre tüm değişmez formlar, belirli imgeleri mutlaklaştırdıkları için potansiyel olarak putperesttirler ve işaret ettikleri şeyden ziyade onlara saygı duyuyor gibi görünürler. Falk'ın sürekli litürjik yenilik ihtiyacı konusundaki ısrarı, tektanrıcılığı “yaratılışın birliği içindeki çeşitliliği onurlandırmak” olarak anlamasıyla uyumludur. Ona göre, otantik tektanrıcılık “imgenin tekilliği değil, imgelerin çokluğunun kucaklayıcı birliğidir.” 

Marcia Falk, Judith Plaskow’dan daha çok kabala ruhuna vakıftı, onun anlattığı gibi, Kabala’nın daha gelişmiş bir versiyonu olan Tasavvuf’ta da ‘vahdet’ül vücud’, tam olarak imgenin tekilliği değil, imgelerin çokluğunun kucaklayıcı birliği olarak tanımlanıyordu.

Onlara ve Sufizm’e göre, Şeytan kötü değildi, bir görevliydi. Oysa, Allah, Şeytan’ı itaatsizliğinden dolayı kovmuş, lanetlemiş ve kendisine inananlarla birlikte cehenneme atılacağını söylemişti. 

Allah’ı yalanlamak kadar büyük bir sapkınlık yoktu; ancak onlar bunu her dinde, felsefede ve düşüncede bilgelik ve aydınlanma olarak pazarlamaya devam etmişlerdi; bugün şahit olduğumuz sapkınlıklar bu bilişsel yarılmanın zorunlu bir sonucuydu. İşimizin ne kadar zor olduğunun farkındaydım.

Bu kısa sürede İD ve karımla yaşadıklarım, Cevval’in, Sabır Taşı’nın, Eli’nin, Mahir’in, İD’nin ve Fırtına’nın ve karısının yaşadıkları insanın sürüklendiği bu tarihî kaosun herkesi nasıl kuşattığının da kanıtlarıydı. Şeytan asla boş durmuyordu. Kabala’dan, yani kabul edilen şeytanî aydınlanmadan, şeytanın uydurduğu vaatlerle meyve vermeye devam eden yasak ağacın meyvelerinden beslenmeye devam ediyordu insanlık.

Her ideolojik örüntüden beklendiği gibi, ‘Feminist Teoloji’ başlıklı metninin kurgusunu Tamar Ross üzerinden Kabala’ya ve doğal olarak Kabala’ın Tanrısı Şeytan’a bağlayarak tamamlamak üzereydi Judit Plaskow:

“Teolojik çalışmalar yapan Yahudi feministlerin neredeyse tamamının Ortodoks olmaması şaşırtıcı değildir. Yazıları sadece geleneksel otorite anlayışlarına derinlemesine meydan okumakla kalmıyor, aynı zamanda liberal Yahudiliğin merkezinde yer alan otorite, hukuk, Tanrı ve insan benliği sorunlarını araştırıyor ve genişletiyor. 

Bar Ilan Üniversitesi'nde felsefe ve Kudüs yakınlarındaki Midreshet Lindenbaum Women's Yeshiva'da Yahudi Düşüncesi dersleri veren Tamar Ross bu genellemenin önemli bir istisnasıdır, zira kendisi halakhik değişim için ajitasyonun altında yatan teolojik zorlukları ele almayı gerekli bulan Ortodoks bir feministtir. Tamar Ross, 1997 ve 2000 yılları arasında New York'ta düzenlenen Feminizm ve Ortodoksluk konulu üç uluslararası konferansta istisnai bir figür oluşturmuştur; zira her üç konferansın programı da belirli halakhik ve kişisel konulara odaklanırken, kendisi teoloji hakkında konuşmayı tercih etmiştir. İlk konferansta belirttiği gibi, halakhik gözlem, feminizm tarafından tehdit ediliyor gibi görünen bazı teolojik öncüllere dayanmaktadır ve bunların başında Tanrı'nın sözü olarak Torah kavramı gelmektedir. Yahudi geleneğinin erkek yanlılığına ve ataerkil ve hiyerarşik karakterine yönelik feminist eleştiriler, Torah'ın sadece erkek isteklerinin ve ataerkil bir sosyal sistemin izdüşümü olduğunu öne sürüyor gibi görünmektedir. 

Ross, bu meydan okumaya yanıt olarak, Kabala'daki bazı akımlardan ve Haham Abraham Isaac Kook'un düşüncesinden yararlanarak tarih boyunca vahyin bir açıklamasını geliştirir. Ross'a göre “Tanrı'nın Torah'ı tanımı gereği ebedi, mükemmel ve her şeyi kuşatıcıdır”, ancak Tanrı'nın sözünün tüm alımlamaları “zamana ve kültüre bağlıdır”, sosyal ve tarihsel koşullara ve belirli Yahudi topluluklarının vahyin anlamlarını duyma ve anlama kapasitesine bağlıdır. Bununla birlikte, bu tür zamana bağlı koşulların kendileri tarihin kazaları değil, “Tanrı'nın ebedi sözünün devam eden yankılarıdır”. Bu bakış açısı Ross'un ataerkilliği Yahudi tarihinde kendi önemi ve mantığı olan bir aşama olarak görmesine ve yine de feminizmin belirli biçimlerinin Tanrı'nın sözünün daha ileri ve ahlaki açıdan daha rafine bir anlayışını temsil ettiği fikrini benimsemesine olanak tanır. Bu, Torah’ı “cennetten” olarak onaylamasına ve yine de halakhik değişime yer açmasına izin verir.”

Feminizm, köklerini farkınd aolan herkesin anlayacağı bir örtüyle Kabala’ya dayamış ve rahatlamıştı, artık bundan sonrası ‘Tanrı'nın ebedi sözünün devam eden yankıları’ olarak değerlendirileceği için insan tam sorumsuz bir konuma yükselecekti. Erkeğin önde veya üstün olması bir sürecin gereğiydi, bundan sonra kadının erkeğe eşit ya da ondan önde veya üstün olması da onlara göre ‘Tanrı'nın sözünün daha ileri ve ahlaki açıdan daha rafine bir anlayışını temsil edecekti.’ 

Bu saçmalıklar zincirinin insanlık tarihi boyunca her kültürel seviyede anlamlı bulunmasına hiçbir zaman şaşırmamıştım; Şeytan tarafından aldatılan Adem ve karısı bu akıl yürütmeyi anlamlı bulduğuna göre, onlardan dünyaya gelen insanların da anlamlı bulması neden şaşırtıcı olacaktı ki?

Şu anda tam olarak Adem’le karısının kendilerine yasaklanan ağacın meyvesini yedikleri ânda yaşadıklarına benzer bir ân yaşadıklarını düşünüyordum bütün insanların; feminizmin meşrulaştırdığı çıplaklığın ve ahlaksızlığın başka anlamlarını aramak gereksizdi çünkü.

 A’râf Suresinin 27-30. ayetlerinde anlatıldığı gibiydi her şey:

‘Ey Âdemoğulları! Şeytan, anne babanızı çirkin yerlerini onlara göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi sizi de baştan çıkarmasın. Çünkü o ve yandaşları, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz biz şeytanları inanmayanların yoldaşları yaptık. Kötü bir iş yaptıkları vakit, “Biz babalarımızı bunun üzerinde bulduk, Allah da bize bunu emretti” derler. De ki: “Muhakkak ki Allah kötülüğü emretmez. Allah'a karşı bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?” De ki: “Rabbim adaleti emretti. Her secde yerinde yüzlerinizi (O’na) doğrultun. Dini Allah’a has kılarak O’na ibadet edin. Sizi başlangıçta yarattığı gibi (yine O’na) döneceksiniz.” Allah, bir kısmına hidayet etti, bir kısmına da sapıklık lâyık oldu. Çünkü onlar Allah’ı bırakıp şeytanları dost edindiler. Kendilerinin de doğru yolda olduklarını sanıyorlar.” 

<<Önceki                      Sonraki>>


[02.08.2025, 12/45 (937))]


Seçkin Deniz, 10.08.2025, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı




Takip et: Next Sosyal @seckin_deniz

Takip et: Next Sosyal @sonsuzark


Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

Seçkin Deniz Twitter Akışı