18 Mart 2023 Cumartesi

SA10085/SD2701: Sıkıntı (Roman); 5. Bölüm-Dağ 1

 Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

“Ve onlar tuzaklarını kurdular; oysa dağları yerinden oynatacak nitelikte olsa bile, onların tuzakları Allah katındadır. Sakın Allah’ın, peygamberlerine verdiği sözden cayacağını sanma! Şüphesiz Allah, mutlak güç sahibidir, intikam sahibidir. O gün yer, başka bir yere, gökler de başka göklere dönüştürülür ve insanlar bir ve kahhar olan Allah’ın huzuruna çıkarlar.”
Kur'an, İbrahim Suresi, 46-48. Ayetler



5. Bölüm/Dağ

İD hangi ara I-95 S’e çıktı anlamamıştım. The Jefferson Hotel ile bu transit yol arasındaki bağlantı noktası çok da uzak değildi, ama bu kızın iş yapma becerisi, odaklanma sorunlarını anında yok ediyordu. Otel’den çıkmış, arabaya binmiş ve hızla kuzeye doğru yola koyulmuştuk. Washington yaklaşık iki saat uzaklıktaydı. Saat 09:40’tı ve sağımdan vuran Temmuz güneşi yakıyordu.

‘Bütün bunlar neydi böyle? Neler oluyor, anlatmak ister misin?’ diye sordu İD, hiç ummadığım kadar sakin bir sesle. Araba ile bütünleşmişti ve herhangi bir mekanda oturmuş sohbet eder gibi bir rahatlığı vardı.

Ben henüz üzerimdeki gerginliği atamamıştım. Çok sinirliydim. ‘Birazdan anlatacağım!’ diye cevap verdim. O da sustu ve hızlı bir şekilde arabayı kullanmaya devam etti. Son toplantıya girip öyle bir tepki vermek, yaptığımız her şeyin çöpe gitmesine neden olabilirdi. Ne var ki olanlardan sonra çok da önemsemiyordum artık, Cevval’in iş kaygıları da Amerikalılarla yapılacak olan anlaşma da umurumda değildi. İş mi yapıyorduk, şantaj ve tehditle boyun eğdirilecek köleler miydik?

Bana açıkça saygısızlık yapılmıştı, şantaj ve tehditler her zaman midemi bulandırırdı ve ben de çok şiddetli tepkiler verirdim. ‘Zaza!’ derdi Mahir, sanki kendisi başka türlü davranıyormuş gibi. ‘Delisin sen!’

Delilikle ilgisi yoktu bunun. Bir iş ilişkisinin ahlakı olmalıydı karşılıklı saygıya dayanan; bir de iş ilişkisinin ilkeleri. Yüzeyde riyakâr bir nezaket, arka planda her şeyi yapabilecek sinsi bir düşmanlık ancak Batı’nın karakteri olabilirdi. Biz Müslümandık ve nettik; ahlak bize Allah’ın emrettiği idi. Bunun Zazası, Türkü, Japonu, Amerikalısı olmazdı. Şeytan Amerika neden ahlaklı olsundu ki? Adı üstünde ‘şeytan’.

'Şeytan Amerika' yüz elli yıldır olduğu gibi şimdi de Erdoğan üzerinden Türkiye’ye düşmanlık yapmaya devam ediyordu. Katil, soyguncu, sömürgeci Batılılara sorduğum tek soru vardı: ‘Erdoğan ve Türkiye size ne yaptı?’ Bir tek cevap vereceklerdi, ama hep konuyu değiştiriyorlardı. Bildikleri tek şey insanları aşağılamak, birbirine düşürmek ve öldürmekti.

‘Öldürmekten başka ne yapabilirsin sen Amerika? Söylesene, en iyi bildiğin şey öldürmek değil mi? Sadece katilsin sen!’ dedim sesli bir şekilde.

İD tekrar sordu: ‘Ne oldu?’

‘Aslında iki tür insan var!’ dedim İD’ye. ‘Biri 'Hizmetkâr' diğeri 'Hünkâr'. Maalesef yedi milyar insanın çok azı hariç tamamı hizmetkâr.’

‘Hünkâr nedir?’ diye sordu İD. ‘Kral gibi bir şey mi?’

‘Evet!’ dedim. ‘Osmanlı İmparatorluğu’na ait bir kavram, Padişah, Sultan, Hükümdar anlamında kullanılır. Ancak içerdiği anlam daha geniş ve daha kapsamlıdır, ‘Kral’ı da yönetir. İmparatorlukta birçok kral ‘Hünkâr’a bağlıdır, atamalarını da Hünkâr yapar.’

‘Benle ilgisi ne?’ dedi yine sakin bir şekilde.

‘Amerikalılar gittiğimiz her yerde ikimizin fotoğraflarını çekmişler, birer sevgili olarak görünmemiz için gereken açıları seçmişler ve yanılsamalar oluşturarak karıma göndermişler!’ dedim. ‘İlk oturumda neler yaptığımı gördüler. Cevval'in üzerindeki etkilerimi de biliyorlar. Buradaki toplantıda ve sonraki muhtemel toplantılarda istediklerini elde etmek amacıyla bana şantaj yapmak, dikkatimi dağıtmak için! Senle ilgisi şu; seni kullanarak beni de kendilerine hizmetkâr yapmak. Dünyaya ‘hünkâr’ olmaya devam etmek istiyorlar!’

İD sakin kalarak beni şaşırtmaya devam ediyordu:

‘Hiç şaşırmadım!’ dedi. ‘Peki görüntüler karına ulaştı mı, sen nasıl öğrendin?’

‘Bizim istihbaratçılarımız da çalışıyor, onlar yakalamışlar!’ dedim. ’Ki onlar engellemese de gönderilenlerin karıma ulaşmaları imkânsız!’

‘Nasıl imkânsız!?’ diye heyecanlanarak sesini yükseltti İD. ‘Bunu engellemenin bir yolu mu var?’

‘Evet var, üstelik birden fazla yolu var!’ dedim. ‘Herkes teknolojiyi, telefonu, elektronik iletişimi tanımlandığı gibi kullanmak zorunda değil. Eğer sen de istersen insanların sana ulaşmalarını engelleyebilir ya da kontrol edebilirsin. Bu tıpkı birden fazla telefon hattına ya da elektronik mektup adresine sahip olmak gibi bir şey.’

‘Çok zeki bir insansın sen!’ dedi İD hayranlıkla.

‘Ben her insanın zeki olduğunu düşünüyorum, ama!’ diyerek itiraz ettim. ‘Zekâ'nın azı da çoğu da yok, bu yüzden bana iltifat etmene de gerek yok!’

‘Nasıl yaaaa!’ dedi hemen itiraz ederek. ‘Her insan nasıl zeki olabilir? Herkes senin düşündüğün gibi düşünemiyor işte!’

O an İD’nin zihninin akışına uymayı seçmiştim. Beni dinlendiriyordu onun zihinsel şemasının işleyişine uygun zihinsel akışla düşünmek; üzerimdeki gerilimi azaltıyordum. Çok sade ve derinliksiz olan bakış açılarında kimi zaman saf bir çocuğun sadeleştirici gündemi öne çıkıyor, kimi zaman da etkileme gücü çok fazla olan bir kadının cazibesi yükseliyordu. Tek risk hangisinin ne zaman öne çıkacağını bilememekti. Bu riski de bu yolculukla göze almıştım zaten.

İnsanlığın en büyük yanılgılarından birine, zekâ ve akla dair çözümlememi ona tane tane anlatmaya başladım:

‘Bak, dinler misin beni, söylediklerim aklına yatar mı bilmiyorum.’ dedim sesimi düzleştirerek. ‘Sizinkiler insanın bedenini ve ruhunu mikro analiz yöntemiyle paramparça yaptılar ve her bir parçasını yeniden tanımlayarak insanı özgürlüğü için her şeyi yapacak şekilde yaratılmış olan ‘kendisinden’ uzaklaştırdılar, ama bu suçun işlenmesinde tek sorumlu olanlar Batılılar değil, Batılıların ilk öğretmenleri olan Doğuluların bu işte çok daha büyük sorumlulukları var!’

‘Anlamıyorum dediklerini!’ dedi İD.

‘Zekâ ve Akıl’a dair Batı’nın ürettiği her türlü teori kökenini öncülü olan İslam medeniyetinden alır, İslam medeniyeti de bu tarz teori üretme hastalığını ‘Kur’an’dan değil, tam tersine Antik Yunan, Antik Mısır, Antik Hint, Antik Çin ve daha çok Antik Yahudi öğretilerinden ya da çevirilerinden almıştır. Batı'daki aydınlanmanın köklerinde her ikisi de satanistlerin etkisinde olan ‘Endülüs Sufizmi’ ve bir de Farabi, İbn-i Sina gibi isimlerin önderlik ettiği ‘Meşşâî Felsefesi’; Sufizm’in döngüsü batıdaki ‘Hümanizm’i doğurdu ve insanı insancıl söylemlerle öldürdü, ‘Meşşâî Felsefesi’ de ‘Batı Bilimi’ni geliştirdi; Batılılar ikisini de kullandılar!’ dedim.

‘Amaçları neydi peki?’ diye sordu. 


<< Önceki                      Sonraki>>


[18.03.2023, (5/3 (427))]

Lütfen gitmek istediğiniz bölümü tıklayınız:


Seçkin Deniz, 18.03.2023, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

 

    

Seçkin Deniz Twitter Akışı