19 Mart 2023 Pazar

SA10086/SD2702: Sıkıntı (Roman); 5. Bölüm-Dağ 2

Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

‘Daha etkili bir şey söyleyeyim.’ dedim biraz da eğlenerek. ‘Bir erkek sana ‘çok güzelsin, çok çekicisin, çok zekisin’ dediğinde neden gevşiyorsun, boyun eğer hale geliyorsun bir kadın olarak?’

‘Tek amaçları vardı, tıpkı bugün Amerikalıların bütün herkese yaptığı gibi, insana Allah’ın verdiği biricik özgürlüğünü unutturmak ve onu köleleştirerek yönetmek. Psikoloji, Psikanaliz, Psikoterapi bu köleliğin ön hazırlığını yapar, şartlanmaların yerleşmesini sağlar. Birine zeki, çok zeki ya da aptal dediğinde onu sınıflandırmış olursun, bu da sana onu yönetme hakkı verir ve her bir sınıflandırma kendi ölçeklerini dayattığı için sınıflandırma yapanlar da kölelerinin kendi sınıflandırmalarına tabi olmaları için ellerinden gelen her şeyi yaparlar!’ diyerek cevap verdim.

‘Birine ‘aptal’ demeyi anlıyorum, ama…’ dedi. ‘Ben sana ‘çok zekisin’ diyerek seni nasıl köleleştirmiş olacağım ki?’

Gülümsedim ve ‘Bana iltifat ettiğinde ben seni sorgulama ve eleştirme ihtiyacı duyar mıyım?’ diye sordum. ‘Sen beni överek beni ve düşüncelerimi etkisiz hale getirmiş oluyorsun ve bu da sana benimle ilişkilerini yönetme hakkı veriyor.’

‘İnanılmazsın!’ dedi şaşkınlıkla bağırarak.

‘Daha etkili bir şey söyleyeyim.’ dedim biraz da eğlenerek. ‘Bir erkek sana ‘çok güzelsin, çok çekicisin, çok zekisin’ dediğinde neden gevşiyorsun, boyun eğer hale geliyorsun bir kadın olarak?’

Kıkırdadı yine, ‘Haklısın gerçekten!’ dedi ve hiç sektirmeden sordu. ‘Senin ‘Zekâ ve Akıl’ teorin nedir o zaman, hani o köleleştirmeyen, özgürleştiren teorin, Bay Çok Bilmiş?’

‘İyi dinle ama!’ dedim ve transit yolda ilerleyen arabadan çıkan bütün sesleri klimanın serinliğine gömerek anlatmaya başladım:

‘Zekâ, aklın bilgiyi işleme niteliğidir, yani insanda da, arıda da, af edersin, eşekte de vardır; melekte de, cinde de!’ dedim. ‘Zekâ herkeste, her varlıkta o varlığın genetiği ile ilişkili bir biçimde aynıdır nitelik olarak, aksi halde Allah âdil olmazdı, ama akıl, sorumluluğunun oluşması için senin iradene bağlanmıştır; bilgi edinme oranına. Doğal olarak bilginin içeriği ve miktarı önemlidir senin zekânın hareket alanının genişlemesi açısından; dört yaşında senin dikkatini çeken ve bilgi dağarcığına giren şey diğerinin yirmi dört ya da doksan dört yaşında bile dikkatini çekmeyebilir, yani ne kadar çok okur ve merak edersen o kadar çok bilgin artar ve öğrendiklerinin arasındaki doğrusal, kartezyen ya da kuantal ilişkileri çözümlersin. Bu dışarıdan gören biri için seni ‘zeki’ yapar, ama gerçekte ortaya çıkan özellik zekâ değil akıldır.’

‘IQ nedir o zaman?’ diye sordu İD ilgisini belli ederek. ‘Zekâ seviyesi değilse?

‘İşte!’ dedim. ‘Yanlış tanımlamalarla giydirilerek anlaşılmazlığa sarınan ve insanı aşağılayarak köleleştiren şey de bu. IQ testleri bilgi ve dikkat ölçerler. Bu testlerin güvenilirliği ve kapsamı her zaman sorgulanabilir bir yapıdadır, kesin bilimsel veri üretmezler, her birey için güvenilir sonuçlar elde edilmesini sağlamazlar ve ölçtükleri şey ‘bilgi’dir ve bireyin bilgiyi işleme alışkanlığından doğan ‘dikkat’tir. Bunun değişmez, gelişmez, gerilemez ve asal olan, parçalanamaz olan ‘zekâ’nın seviyesi ile doğrudan ilgisi yoktur; bu testler test hazırlayıcıların altyapısını sınırladığı ‘aklı’ ölçerler ve bütün insanlar eşdeğer özgeçmişe sahip olmadıkları için evrensel geçerliliğe sahip olamazlar.’

‘Voooww!’ dedi İD sağ eliyle güneş gözlüğünü çıkarıp bana bakarak. Mavi mavi ışıldıyordu muzip gözleri. ‘Kendimi üniversitede hissettim. Nasıl bir şeysin sen?’ dedi.

‘Yine başladı!’ dedim boşluğa söylenerek. ‘Bazen anlattıklarımın işe yaramadığını düşünüyorum.’

‘Yok, hayır!’ dedi telaşla güneş gözlüğünü tekrar takarak. ‘Çok işe yarıyor. Neydi o, ha tamam Meşşâî Felsefesi gibi, anlamadığım bazı şeyler var, ama çok iyi anladığımı söyleyebilirim söylediklerini. Niye kızıyorsun ben sana iyi şeyler söyleyince? Kötü bir şey mi yapıyorum, anlamadım!’

Kırılmıştı. Çok hassastı.

‘Hayır, elbette kötü bir şey yapmıyorsun, belki de o ân içinden gelen şey iltifat etmek, ama bu benim alışkın olmadığım bir şey; düşüncelerimin, sohbetin akışını bozuyor, konuyu kişiselleştiriyor ve ben anlatacaklarımı anlatamıyorum. Bana ket vuruyor bu tür şeyler!’

‘Anladım!’ dedi hafifçe. ‘Senin bu kadar bilgili olman hoşuma gidiyor, çevremde -ki bir elin parmaklarını geçmez onların sayısı-, senin gibi biri yok, bu yüzden seni dinlemekten keyif alıyorum. Bunu da böyle belli etmeye alışkınım ben. Sen bir robot olabilirsin, ama ben robot değilim ki!’

Susmuştum, belki de haklıydı. Bir keresinde ‘Sen hiç normal sohbet etmez misin, oradan buradan basit şeylerden söz etmez misin?’ diye sormuştu bana. ‘Normal şeyler nelerdir, kime göre normal şeyler?’ diye sormuştum da ‘Tamam tamam!’ diyerek konuyu hemen kapatmıştı. Benim için sohbet değerli bir şeydi ve oradan buradan şeylerle onu değersizleştiremezdim. Tabi herkes benim gibi düşünmek zorunda değildi. Çok fazla insanla samimi sohbetler yapamama sebebim de buydu benim.

Yolu neredeyse yarılamıştık. ‘Neden gidiyoruz Washington’a?’ diye sordu İD uzun süren sessizliğe dayanamayarak.

‘Gezmek için!’ dedim onu şaşırtacak bir şekilde. ‘Washington’u ve Amerikan İmparatorluğunun kurumlarını hiç turist gibi gezmedim, Cevval Beyaz Saray’ı gezdirecekti gûyâ, aldığı özel izinle. Beraber dönseydik öyle olacaktı, ama şimdi bilmiyorum. Ayrıca seninle daha çok poz verebiliriz istihbaratçılara!’

‘Sahi!’ dedi yine muzip bir şekilde. ‘Karın o fotoğrafları görseydi ne yapardı sence?’ diye sordu. Yine güneş gözlüğünü sağ eline aldı ve bana mavi mavi baktı. ‘Keşke ben de görseydim, nasıl yakışmış mıyız birbirimize?’ diyerek ikinci bir soru sordu.

‘Sen karım olsaydın ve başka biriyle çekilmiş böyle fotoğraflar görseydin ne yapardın?’ diye sorularına soruyla karşılık verdim. ‘Nedenini mi sorardın, yoksa çekip gider miydin?’

‘Nedenini soracağımı sanmıyorum!’ dedi açık sözlülükle. ‘Sen seçimini yapmışsın der ve senden ayrılırdım. Bu da çok doğal. Ama seni asla affetmezdim!’

‘Peki, işim dolayısıyla böyle bir çarpıtma ve şantaj kurbanı olarak seçilme olasılığım olduğunu bilseydin?’ diye sordum.

‘O zaman başka!’ dedi İD. ‘Bana her şeyi ayrıntılı olarak anlatmanı isterdim!’

Gülümsedim: ‘İşte karım bütün bu tür şeylere alışkın ve çok iyi bilir ki ben zinâdan özellikle uzak dururum!’ dedim. ‘Hatta sen bile çalıştığım ortamları bildiğin için ilk gördüğün anda bunun şantaj amaçlı manipüle edilmiş çekimler olduğunu düşünürdün!'

‘Evet, ya!’ dedi. ‘Ben bile iş görüşmelerim esnasında çok çıkma teklifi aldım, taciz edenler çok oldu. Ama hepsi de ağızlarının payını aldılar!’ 


<< Önceki                      Sonraki>>


[18.03.2023, (5/5 (429))]

Lütfen gitmek istediğiniz bölümü tıklayınız:


Seçkin Deniz, 19.03.2023, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

 

    

Seçkin Deniz Twitter Akışı