19 Haziran 2022 Pazar

SA9714/SD2442: Siyonist The Jerusalem Post: İsrail'in Ahlakî Bir Dış Politikası Var mı?

   Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

Sonsuz Ark'ın Notu:
Çevirisini yayınladığımız analiz, İsrailli Siyonist The Jerusalem Post'ta diplomasi, siyaset ve İsrail toplumu ile ilgili kapsamlı yazılar yazan kıdemli editör ve analist Herb Keinon'a aittir ve İsrail'in Rusya'nın Ukrayna'yı işgaline karşı aldığı tutuma odaklanmaktadır. Siyonizm'in çelişkilerini ve siyonistlerin, binlerce yıllık geçmişten farklı olarak, kendi içlerinde yaptıkları tartışmaları kamuoyu önünde özel efektlerle yaptıklarını gördüğünüz bu metin aynı zamanda artık önderlik vasfını yitiren siyaset, felsefe, edebiyat, etik ve ahlakla ilgili Yahudi perspektifinin iç yüzünü de anlamanızı sağlayacaktır.
Seçkin Deniz, 19.06.2022, Sonsuz Ark 


Does Israel have a moral foreign policy?
"Siyonizm ve Yahudi halkının egemenliğini elde edişi, Yahudilere yüzyıllardır alakasız etik ve ahlaki ikilemler sunmuştur."

İsrail dikkat çekici bir şekilde esnek bir ulus.

Son 20 yılda bunu 2000'den 2005'e kadar İkinci İntifada'yla, 2006'daki İkinci Lübnan Savaşı sırasında Lübnan'dan gelen roket saldırısıyla, 2015-2016 bıçak intifadası olarak adlandırılan Gazze'deki çeşitli mini savaşlar sırasında rezervlerin seferber edilmesiyle, geçen yılki Duvarların Muhafızı Operasyonu sırasında Gazze'den atılan roketlerle ve hatta son zamanlardaki mini terör dalgasıyla başa çıkma biçiminde göstermiştir. 

Dayanıklılığın fiziksel yönü vardır, fiziksel olarak zorluklara karşı koyabilme ve kendini savunabilme, bir de psikolojik bileşen vardır. Eski savunma bakanı ve genelkurmay başkanı Moshe Ya'alon'a göre psikolojik unsurlar, fiziksel unsurlardan daha az önemli değil.

Ya'alon, Ulusal Güvenlik Araştırmaları Enstitüsü'nün 2017'deki yıllık stratejik araştırmasında, “Yolun doğruluğuna, birliğe, dayanışmaya, karşılıklı sorumluluğa, ortak yarar için bireylerin seferberliğine olan inanç; bunlar, önemi paha biçilmez olan ulusal direncin 'yumuşak' unsurlarıdır." diye yazmıştı.

Ya'alon, "Siyonist yolun doğruluğuna olan inanç, bir Yahudi ulusal evinin varlığı için son derece önemlidir" diye yazmış ve "bu pozisyonun güçlü bir ahlaki temele dayanması gerektiğini" eklemişti.


Eski IDF kurmay başkanı ve politikacı Moshe (Boogie) Ya'alon (Kaynak: Yoram Gutman)

Diğer bir deyişle, yolun doğruluğuna olan inanç, ülkenin etik sahibi ve ahlaklı olması, etik ve ahlaklı davranması anlamında derinlere kök salmaktadır. Bu inanç azalırsa, ülkenin ulusal direncinin önemli bir bileşeni zayıflar.

Bu hafta bir Yahudi Halkı Politika Enstitüsü konferansında "Örnek olarak Ukrayna: İsrail'in dış politikasında etik değerlendirme" başlıklı bir konferans düzenlendi. JPPI araştırmacısı Shmuel Rosner, 1000'den fazla Yahudi İsrailli arasında gerçekleştirilen ve ülkenin ve ordunun ahlakına karşı büyük inancı gösteren bir anketin bulgularını sundu.

Bulgularda ilginç olan, sürekli engellemelere rağmen, ülkenin ve ordunun ahlakına olan bu inancın, hem denizaşırı hem de yerel aktörlerin iddialarına karşı, İsrail'in kökünün başka bir halkın topraklarını almak gibi ahlaksız bir eyleme dayandığını, apartheid uyguladığını ve ordusunun savaş suçları ve insanlığa karşı işlenen suçları işlediğini iddia eden tam tersi sonuçların çıkmış olmasıdır.

CNN, IDF'nin El Cezire gazetecisi Shireen Abu Akleh'i kasıtlı olarak öldürdüğüne dair kendi “soruşturmasına” inanabilir, bu onu ahlaksız bir ordu yapacak bir şey, ancak İsraillilerin büyük çoğunluğu – orduyu tanıyanlar, askerlik yapmış olanlar, oğullarını ve kızlarını o orduda hayatlarını riske atmaya gönderenler– buna inanmıyor. 

Ve bu son derece önemlidir. Çünkü dünyanın İsrail hakkında ne düşündüğü önemli olsa da, İsraillilerin kendileri hakkında ne düşündüğü daha da önemlidir.

Bulgulara göre, İsrail Yahudi halkının yaklaşık %65'i, ülkenin dünyadaki diğer ülkelere göre çok daha fazla (%38) veya hemen hemen daha fazla (%27) etik ve ahlaki olduğuna inanıyor, sadece %16'sı dünyanın geri kalanına kıyasla çok ahlaki (%10) veya ahlaki (%6) olmadığını söylüyor. Diğer %18'lik bir kısım ise İsrail'in ahlakının dünyanın geri kalanıyla eşit olduğunu söylüyor. Ordu söz konusu olduğunda, halkın %72'si IDF'nin dünyanın en ahlaklı ordusu olduğu ifadesine katılırken, %23'ü buna katılmıyor.

Siyonizm ve İsrail'in egemen bir devlet olarak dünya tarihine dönüşü, Yahudilere yüzyıllardır uğraşmak zorunda kalmadıkları etik ve ahlaki ikilemler sunmuştur.

Siyaset bilimciler, dış politika düşüncesinin iki okulundan bahsederler: realistler ve idealistler. Realistler, ulusal çıkarları etik ve ahlakın üzerinde tutarken, idealistler dış politikanın devletin değerlerini, ahlakını ve etiğini yansıtması gerektiğini savunuyorlar.

Yahudiler, Diasporada 2000 yıl boyunca idealist olabilirlerdi, çünkü çıkarlarını desteklemek zorunda oldukları kendi devletleri yoktu. Ancak şimdi, Yahudiler bir devleti kontrol ederken ve o devlet muazzam bir güce sahipken, işler o kadar basit değil ve Yahudilerin tebaa oldukları topraklarda uğraşmak zorunda kalmadıkları iktidar kullanımı üzerindeki ahlaki hokkabazlıkla onlar bugün uğraşmak zorunda.

İbrani Üniversitesi felsefe profesörü Moshe Halbertal JPPI konferansında “Uzlaşmalar var ve çürümüş uzlaşmalar var” dedi. “Sadece kararlarımızla değil, aynı zamanda tavizlerimizle, yaptıklarımızla ve taviz vermediğimiz şeylerle de ölçülürüz.”

IDF'nin etik kurallarının ortak yazarlarından Halbertal, saf olmanın imkansız olduğunu ve çıkarların yönetiminin tavizler gerektirdiğini söyledi. "Soru," dedi. "Sınırlar nerede, her ülkenin uzlaşmak istemediği “kutsal alanı” nedir?"

Bu “kutsal alan” güvenlik ise, o zaman potansiyel olarak ülkeyi güvenli hale getiren önlemleri aldığınız, ancak daha sonra savunmaya değmeyebilecek bir ülke ile baş başa bırakabileceğiniz bir durum oluşturulabilir.

Yahudiye ve Samiriye'deki durumun ve askeri operasyonlar sırasında askerlerin davranışlarından kaynaklanan yüksek profilli ahlaki ikilemleri unutun. Ayrıca Yahudilerin yüzyıllardır üzerinde kafa yormak zorunda olmadığı sayısız başka ahlaki konu da var; bazen kötü rejimlere silah satmanın ahlakı ya da savaşan ülkeler arasındaki bir savaşta taraf seçme ahlakı gibi, İsrail'in Rusya'nın Ukrayna'yı işgalinin başlangıcından beri karşı karşıya kaldığı ikilem.

SİLAH satışlarıyla ilgili olarak, Savunma Bakanlığı eski genel direktörü Amos Yaron, mükemmel bir dünyada İsrail'in hayatta kalması için ihtiyaç duyduğu silah sistemlerini geliştirmeye harcadığı entelektüel enerjinin başka, daha iyi huylu alanlara yönlendirilebileceğini söylüyor. Ama mükemmel bir dünyada yaşamıyoruz.

"İsrail bir süper silah gücü, diyor. "Dünyanın bu alanda ilk dört veya beş ülkesinden biri. Bütün bunlar, durumumuzun bir sonucudur. Bu güne kadar tehdit altındaydık ve tehditler gelişiyor ve bizi cevap vermeye mecbur ediyor. Bu bir oyun değil."

Yaron, İsrail'in silah satmasının Yahudi değerlerine aykırı olduğu yönündeki argümanları reddediyor ve ülkenin silah satışına izin verilen tüm gerekli OECD ve BM sözleşmelerine uyduğunu vurguluyor.

İsrail'in silah endüstrisi - geçen yıl 11.5 milyar doları aşan bir satış gerçekleştirdiğini söylediği bir endüstri - ülkenin hayatta kalması için kritik öneme sahip. Nasıl? Çünkü bu endüstri, İsrail ordusunun ihtiyaç duyduğu silahları üretmek için tasarlandı. Yaron, bu silahlardan bazılarının İsrail'in benzersiz koşullarına göre özel olarak üretilmesi gerektiğini, diğerlerinin ise İsrail'in başka bir yere gidemeyeceğini söylüyor.

Bu silahları geliştirmek ve üretmek para ister; çok para. İsrail'in, hayatta kalması için ihtiyaç duyduğu diğer %30'un araştırma, geliştirme ve üretimi için gerekli olan finansmanın sağlanması için ürettiği silah ve sistemlerin %70'ini ihraç etmesi gerektiğini söyledi.

Yani bu ahlakî değil mi, yoksa etik değil mi?

Tzohar haham grubunun etik komitesi başkanı Rabbi Yuval Cherlow, silah ihracatını kendi başına sorun etmiyor, ancak büyük paranın - ve silah ihracatının büyük para getiren bir endüstri olduğunu - yolsuzluğa davet ettiğini, ayrıca, satışlarda çok az şeffaflık olduğunu ve karar vermede çok küçük bir güvenlik kliği olduğunu söylüyor.

Cherlow, satışları izlemek için bir etik komisyonunun kurulması gerektiğini; şimdi olduğu gibi, öncelikle teknoloji sızıntısını engellemek için değil, satışların ahlakîliğini yargılamak için gerektiğini söylüyor ve sadece silah satışları için değil, aynı zamanda yabancı ülkelerde nahoş oyuncular yetiştiren eski subayların orduda kalmamasını sağlamak için gerektiğini savunuyor. Bunun da dış politikada etik bir unsur olduğunu savunuyor.

İsrail -işgal başladığından beri- Ukrayna'daki savaşla ilgili olarak, bir yandan Rusya'nın saldırganlığını ve Ukrayna'da masumlara yaşattığı tahribatı kınarken, diğer yandan Rusya'yı düşman etmek istemeyerek yağmur damlaları arasında dans etmeye çalışıyor. Ruslar'ın,  IDF'nin Suriye'de faaliyet göstermesini ya da Rus Yahudilerinin ve Geri Dönüş Yasası uyarınca İsrail'e gelmelerini zorlaştırarak İsrail'in çıkarlarına zarar verecekleri noktaya kadar gitmesini engellemeye çalışıyor.

Bu hafta Knesset'in Çalışma ve Refah Komitesi'ndeki bir toplantıda ilginç bir istatistik ortaya çıktı. Toplantıda sunulan rakamlara göre, savaşın başladığı Şubat ayından bu yana yaklaşık 32.000 Ukrayna vatandaşı İsrail'e geldi ve o zamandan bu yana 8.000'i ayrıldı. Aynı dönemde, 19.000'i terk etmek üzere Rusya'dan İsrail'e yaklaşık 38.000 kişi geldi. İsrail'in savaştaki konumuna bakıldığında çok daha az tartışılan düşüncelerinden biri, sadece Ukraynalılara değil, aynı zamanda Rusya'daki Yahudilere karşı ne kadar ahlakî bir sorumluluğu olduğudur.

Ahlak ve etiğin dış politikaya ne ölçüde rehberlik etmesi gerektiği sorusu karmaşıktır, ancak ahlak meselesinin kendisi de öyledir. Bir kişinin ahlakî bulduğunu bir başkası tam tersi olarak görebilir.

Örneğin, Dışişleri Bakanlığı eski genel direktörü, Şimon Peres'in kıdemli yardımcısı ve Oslo Anlaşmalarının mimarı olan Avi Gil şöyle diyor: "Peres -İsrail'in nükleer programının babası-, Oslo sürecinin “İsrail'in İsrail ve Filistinliler için yapabileceği en ahlaki eylem olduğuna” inanıyordu. Ancak birçok İsraillinin bunun tamamen ahlak dışı olduğunu düşündüğünü kabul ediyordu."

Gil, liderlerin, çok fazla belirsizliğin olduğu bu alanda kararlar aldıklarını ve eylemlerinin sonuçlarının ancak yıllar sonra hissedilebileceğini söyledi. 11 Eylül 2001'de  ABD'ye düzenlenen saldırılardan iki ay sonra eski başkan Bill Clinton'ın Prag'da Peres ile yaptığı görüşmeyi hatırlattı.

Clinton Peres'e, kendisi ABD başkanıyken El Kaide lideri Usame bin Ladin'in bir zamanlar ABD ordusunun hedefinde olduğunu ve tetiği çekip çekmemeye karar vermesi gerektiğini söyledi. Bin Ladin, çoğu zaman olduğu gibi, düzinelerce masum insanla çevrili olduğundan, Clinton böyle bir emir vermenin etik olmayacağına karar vermişti.

"O gece Prag'da," diyor Gil, "Clinton Peres'e 'Bu kararın doğru olup olmadığından emin değilim' dedi."

Herb Keinon, 10 Haziran 2022, The Jerusalem Post 

(Herb Keinon, diplomasi, siyaset ve İsrail toplumu üzerine kapsamlı yazılar yazan kıdemli bir editör ve analisttir.)


Seçkin Deniz, 19.06.2022, Sonsuz Ark, Çeviri, Çeviri ve Yansımalar


Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.


Seçkin Deniz Twitter Akışı