31 Mayıs 2025 Cumartesi

SA11450/SD3499: Sıkıntı (Roman); 12. Bölüm-Okyanus 1

 Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"İnkâr edenler, göklerle yer bitişikken, bizim onları ayırdığımızı ve canlı olan her şeyi sudan meydana getirdiğimizi görmediler mi? Hâlâ inanmayacaklar mı?Onları sarsmasın diye yere de sabit dağlar yerleştirdik ve yol bulabilsinler diye ondan geçitler, yollar meydana getirdik. Gökyüzünü de korunmuş bir tavan yaptık. Onlar ise oradaki delillerden yüz çevirmektedirler. O, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratandır. Her biri bir yörüngede yüzmektedirler. Biz, senden önce de hiçbir beşere ölümsüzlük vermedik. Şimdi sen ölürsen, onlar ebedî mi kalacaklar? Her nefis ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak hayır ile de şer ile de sınıyoruz. Ancak bize döndürüleceksiniz." 
Kur'an, Enbiyâ Suresi 30-35. Ayetler


12. Bölüm/ Okyanus

Cevval ve Mahir hemen ısınmışlardı birbirlerine; dönüp bana, ‘Ortak payda’ diyor ve ayak üstü konuşmaya devam ediyorlardı. Sanırım yaşıtlardı ve benden biraz daha fazla nefes almışlardı bu dünyada. Onların sohbetlerini dinlerken, dostlarımı neden birbirlerinden uzakta tuttuğumu düşünüyordum. Hayır, bu bir sorgulama değildi. Vazgeçmeye de niyetli değildim bu tutumumdan.

Biliyordum; hiçbir dostum diğer dostlarımla uzun süreli dostluk kurmaya uygun değildi. Hepsi de benden sabırlı bir dostluk gördükleri için, dostlarımın hepsinin de sabırlı olduğunu zannediyorlardı çoğu kez. İşte bu yanılgı, birbirlerine ilk anda ısınmalarını sağlıyor ve daha sonra birbirlerinde yeterince güçlü olmayan sabırla karşılaştıklarında da aralarındaki ilişki hızla bir soğukluğa dönüşüyordu. Ve bunu bütün dostlarıma da söylemekten çekinmemiştim bugüne dek. 

Her dostluğun bir bencili, bir de fedakarı vardı; uzun süreli dostluklarda da bu değişmezdi. Dostlarımla ilişkilerimde fedakar olmayı seçiyordum hep... ama sınırları net olan, suistimal edilemeyen bir fedakarlık. Her insan böyle değildi.

İnsanlık için tüm değerler aynıydı belki de. Ancak bütün toplumlar aynı zamanlamayla ve aynı değişimlerle yaşayamaz ve aynı değerleri fark edemezler. Bu, aynı anda yeryüzünün her zerresine yağmur yağmaması kadar olağan bir gerçekti.

Dostluk, insanlığın geçmişinin her aşamasında irdelenegelmiş bir olgu-olay ya da kavramdı. Her değişim döneminde yeniden tanımlanmıştı, diğer birçok şey gibi. Değişim sürdükçe, farkında olunanların kimliği de değişime uğramış; kavramla birlikte içerik de değerlenir olmaya devam etmişti.

Bakış açılarına göre insanlar, dostluğu hayatta ulaşılabilecek en geniş amaç/olgu, yaşanabilecek en büyük mutluluk/olay ya da sıradan, kuru bir kavram olarak algılamışlardı. Bu bakış açıları toplumlarda olduğu gibi bireylerde de farklı yaşam felsefeleri oluşturmuştu.

Toplumlar farkında oldukları kadar ayrıcalıklı yaşıyorlardı, farkında olmadıkları kadar da sefil ve uyuşuk... İnsanlar baktıkları kadar değil, farkında olarak baktıkları ve bildikleri kadar görüyorlardı. Dostluk, görmek istediklerimizle gördüklerimizi de içeriyordu; yaşamak istediklerimizle yaşadıklarımızı da... bütün bildiklerimizi, bütün hayallerimizi, bütün ayrıntıları ve... hayatta var olan her şeyi...

Fedakarlıkla güçlenen sabır dostluğun temel taşıydı; o yoksa güven oluşmazdı ve uzun süreli bir zihinsel devinime yol açmazdı. Biraz alışkanlıktı sabır, biraz da iradenin yavaş yavaş çektiği el freni. 

Cevval ve Mahir görmüş geçirmiş adamlardı ve göreli olarak sabırlıydılar başka insanlara karşı, ama kişisel özellikleri ve meslekleri dolayısıyla daha çok kendilerini ve düşüncelerini öne çıkaran birer karaktere sahiplerdi. Şimdi de birbirlerini tartıyorlar ve birbirlerine ne kadar tahammül edebileceklerine dair tahminlerde bulunuyorlardı. Az sonra durumu net bir şekilde de anlamamı sağlayacaklarına emindim.

Cevval zengindi, Mahir ise fakir. Ortak payda olan ben ise, zenginliğe ve fakirliğe karşı kesin tavırları olan bir umursamazdım. Cevval, Mahir’in gittiği her yere gidebilirdi, ama Mahir Cevval’in gittiği her yere gidemezdi. Cevval çıkarları gerektirdiğinde ilkelerini esnetebilirdi, ama Mahir çıkarlarını önemsese de, kendi ilkelerine uymayan her şeyi keskin bir şekilde reddetme kapasitesine sahipti. Ne zaman ne yapacağı belli olmazdı. 

Cevval, politika ve ticareti eş güdümlü olarak yürütebiliyordu; ancak Mahir, politikada hep sınıfta kalıyor, ticareti ise malayani bir iş olarak görüyordu. Cevval, sanatı bir araç olarak kullanıyor, Mahir için ise sanat, her an yediği ve içtiği, rüyasında gördüğü bir amaçtı.

Onların neşeli sohbetine kasıtlı bir şekilde müdahale etmek istemiş ve ‘Siz birbirinizle asla anlaşamazsınız, beni yormayın artık. İmza; Ortak Payda!’ demiştim gülerek. ‘Mahallenin kedileri soruyordur şimdi: ‘Gecenin bir yarısı sokakta ne konuşuyor bu üç adam?’’

Mahir, ‘Dur hele, Azizim!’ diyerek itiraz etmiş, Cevval ise kahkahayı patlatmıştı, ‘Mühendis bizi kıskanıyor!’ diyerek.

‘Ben bilmem!’ demiştim ciddi bir yüz ifadesiyle. ‘Sorumluluk alamam ikiniz adına... sonra kavga edersiniz ve beni suçlarsınız!’

Mahir ısrarla Cevval’i kahve içmeye davet etmişti, ancak hiçbirimiz kahve yapmayı bilmediğimiz için de ayrıca gülmüştük. Acil bir işimiz olduğunu söyleyen Cevval, Mahir’den telefon numarasını istemiş ve sonrasında da onun telefonuna çağrı bırakarak kendi numarasını kaydetmesini sağlamıştı.

Mahir’den ayrılıp yola koyulduğumuzda, Mahir’e kanının ısındığını söylemiş ve ‘Seni bulamadığımda onun başını ağrıtırım!’ demişti Cevval, sevinçli bir sesle. ‘Adana biraz daha uzağa gitti, sıcağını ve kebabını da alarak, Mühendis!’

Ben de ‘Dünya menfaat dünyası demek ki; ne hâliniz varsa görün!’ diyerek onu tatlı tatlı hırpalamıştım.

Herkes kendi tercihlerinin sonuçlarını yaşardı; ikisi de yetişkin insanlardı ve ben onlar için etrafında kötü olmayan bir dosttum; birbirlerine güvenmelerini de sağlayan ortak bir paydaydım.

Cevval, gecenin karanlığını şenlendiren sokak lambalarını tek tek geçerken Sabır Taşı’ndan bahsediyordu. İkisinin sabırsızlıkla beni beklediklerini, vaktin bir türlü geçmek bilmediğini anlatıyordu.

Ona konuyu çok abarttıklarını söylemiştim sakin sakin. ’Ben olmasam olacak olanlar olmayacak mı, Cevval?’ diye sormuştum heyecanını yatıştırmaya çalışarak.

‘Şu anın tadını bozma lütfen, Mühendis!’ demişti Cevval sokaklardan caddelere hızla geçerken. ‘Hayatımın en güzel anları bunlar. Düşünsene; ben evleniyorum ya! Tarih değişiyor Tarih!’

‘Bütün heyecanlı bekarlar gibisin, Cevval!’ demiştim ona takılarak. ‘Koskoca Tarih’i değiştiriyorsun bu heyecanla. Oysa, Tarih’in senden haberi bile yok!’

‘Var Kardeşim, var!’ demişti neşesi artan bir sesle. ‘Nikah için tarih aldık!’

‘Eee?!’ demiştim merakla. ‘Düğün tarihi ile nikah tarihi aynı değil mi?’

Cevval’in o ân yüzünde beliren o aydınlığı asla unutmayacaktım.

‘Biz düğünü şu anda yaşıyoruz, Mühendis!’ demişti coşkulu bir sesle. ‘Bizim için şu ân yaşanan her şey düğünümüzün bir parçası. O burada, Ankara’da, sen buradasın!’ 


<<Önceki                      Sonraki>>


[30.05.2025, 12/3 (895))]


Seçkin Deniz, 31.05.2025, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

Seçkin Deniz Twitter Akışı