Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
"Cevval’in birkaç cümle ile anlattığı o muhteşem düğünü, bütün bekçilerin notlarında vurguladıkları temel hedefin gerçekleşmesi demek olabilirdi. Belki de Cevval’in düğünü ‘Sıkıntı’nın düğünüydü. Sevincim bu yüzden çok büyüktü."
Her dakikası işiyle ve eğlenceyle dolu olan Cevval’in bu heyecanı beni şaşırtıyordu. Yaşamadığı, tanık olmadığı hiçbir şey kalmadığını söyleyen bu adam nasıl böyle davranabiliyordu? Beyazların hakim olduğu siyaset, iş, medya, para ve sanat dünyasının hemen her ayrıntısının içinde büyüyen bir iş adamı nasıl böyle bir değişim yaşayabilirdi.
Benimle namaz kılması anlık bir kararın sonucu değil gibi görünüyordu. Onu değiştiren bir kadın da değildi sadece.
‘Hepsi bu kadar mı, Cevval?’ demiştim onu heyecanlandıran derin değişimi anlamak için. ‘Düğün diyerek sevindiğin şey sadece bu sebeplere mi bağlı?’
‘Hayır, Dostum!’ demişti Cevval beni daha da şaşırtarak. ‘Şeytan’ı yeniyoruz; evleniyorum ben ya... bir aile kuruyorum; benim evlenmem Şeytan’ın mutsuz olması demek, zinadan kopmam demek, dünyaya çocuk getirmem demek, artık insan olarak hayata tutunmam ve beni yaratan Allah’a yönelmem demek. Bundan daha büyük düğün olabilir mi?’
Çok sevinmiştim bu derin bilinci görünce. ‘Muhteşem bir düğün bu, Cevval!’ demiştim Ankara’nın soğuk ışıklarına bakarken. ‘İnsanlığın düğünü olmalı bu, aslında!
Ve ‘Elhamdülillah’ diyerek Nasr Suresini Arapça okumuştum elimde olmadan.
‘Ne okudun, Mühendis?’ demişti Cevval sesindeki coşku ve sevinç daha da artarken.
Ben de üç ayetlik Nasr Suresini Türkçe’ye çevirmiştim:
‘Allah’ın yardımı gelip fetih gerçekleştiğinde ve insanların akın akın Allah’ın dinine girdiğini gördüğünde Rabbine hamdederek şanının yüceliğini dile getir ve O’ndan af dile; şüphesiz O, tövbeleri çok kabul edendir.’
Heyecanını kontrol edemeyen Cevval de hemen ‘Elhamdülillah’ demiş ve ‘Allah'ım beni affet!’ diyerek ayetlere itaat ettiğini göstermişti.
Bu böyle bir şeydi. Bu, insanların ve şeytanın yüklediği kötü yüklerden kurtulma ihtimalini gören insanın vicdanının, iradesinin ve ruhunun bütün olarak bir rahatlama evresine geçtiğini gösteren en temel işaretti. Önemli olan da bu kesin ayrışma sonrası insanın iradesi ile ortaya koyabildiği istikrar olacaktı.
Cevval’e bunlardan bahsetmemin bir anlamı yoktu; çünkü o ne yapmaması biliyordu, bir şirket yönetiyordu, sıradan işlerin adamı değildi. Bu değişiminin neleri etkileyeceğini ve karşısına ne tür olumsuzlukların çıkacağını da çok iyi biliyordu. Bir savaştan sağ çıkan herhangi bir askerin sonraki savaşlarda neler olabileceğini çok iyi bilmesi gibi bir şeydi bu.
Hazırdı Cevval. ‘Neo-liberalizm, bütün vahşiliği, alçaklığı, kan dökücülüğü, tröst yardakçılığı, din, ahlak, aile, cinsiyet, çocuk, masumiyet ve aslında tam olarak insan düşmanlığı ile birlikte çöktü ve öldü; neo-liberal çöplüklerde aç gözlü zenginler için şimdi 'ilerici kapitalizm' denen, ahlakı ve devleti öne çıkaran yeni bir kapitalizm türü var; bununla insanlığı yönetmeye devam edecekler!’ diyordu.
Kırklı yaşların başındaydı. Ondaki bu farkındalık bana, ‘Yer Yazarı’nın anlattığı, 1949'da Kanada'da, İkinci Dünya Savaşı'nda Katolik olarak hayatta kalan Polonyalı Yahudi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen, ‘İnsanlık Ailesi'nin satanist Yahudilere ve kullandıkları diğer dinlerden aparatlara karşı bilinçlenmesi için çabalayan Henry Makow'un aydınlanmasını hatırlatmıştı:
“Elli yaşıma kadar beyni yıkanmış, işlevsiz, liberal, sosyalist, siyonist, feminist tipik bir Yahudi'ydim. Sağlığıma kavuşmam, bu varsayımları sorgulamaya ve kendi içgüdülerime itaat etmeye başladığımda başladı. İlluminati komplosunu keşfettim ve bu benim işim haline geldi. Kabalist Yahudilerin aksine, ben otantik Mozaik Yahudi ruhunu, evrensel hakikate ve ahlaka bağlılığı ifade ediyorum. Elbette Yahudilerin çoğunluğunu kullanıldıkları için eleştiriyorum, ancak bu bugün Masonluğun himayesi altındaki çoğu grup için geçerlidir. Radikal İslam. İranlılar. Siyonizm ve Komünizm. Justin Trudeau, Donald Trump, Joe Biden, Bojo (Boris Johnson) ve Emmanuel Macron gibi siyasi liderlerimiz gerçek 'Yahudi yardakçıları' ve ulusal hainlerdir."
Cevval’e Henry Makow’dan ve yaşadığı büyük aydınlanmadan bahsetmiştim, arabayla Ankara caddelerinde ilerlerken. Anlattıklarımı ilgiyle dinlemişti Cevval ve Makow’un düşüncelerinin altına imzasını atabileceğini söylemişti.
Cevval’in birkaç cümle ile anlattığı o muhteşem düğünü, bütün bekçilerin notlarında vurguladıkları temel hedefin gerçekleşmesi demek olabilirdi. Belki de Cevval’in düğünü ‘Sıkıntı’nın düğünüydü. Sevincim bu yüzden çok büyüktü. Cevval, Allah’ın yolundan sapan bütün insanlığı temsil ediyordu, onun tekrar Allah’ın yoluna dönüşüne nasıl sevinmezdim?
Şeytanın ve azdırdığı insanların söylediği ve yaydığı yalanların içine doğuyordu bütün insanlar. Bu korkunç bir kuşatmaydı. Büyüdükçe ve çocuk aklının masum sorularına bağlı kaldıkça fark ediyorlardı olan bitenleri. Cevval’in annesi açısından yaşadığı travma, ailesi satanist saldırıdan kurtulmak için Hristiyanlığa geçmek zorunda kaldığı için Makow’da da benzer bir şekilde olmasa da vardı.
Gerçek bir masum olarak doğan her çocuk yalanlara karşı tepki göstererek yalan söylememeyi ya da yalan söylemeyi öğreniyordu. Her çocuk gibi ben de aynı süreçten geçmiştim.
Büyüklere güvenimi ilk ne zaman kaybettiğimi hatırlamıyordum. Galiba bu tedrici bir şekilde olmuştu. Önce dedikodulardaki ikiyüzlülüğü görmüştüm, sonra büyüklerin bile bile yanlışı sessizce kabullenmelerini.
Yalan söylemeyi sevmezdim, ki çocuk aklımla birkaç kez denesem de başaramamıştım yalan söylemeyi; daha doğrusu denediğimi söylediğim şey yalan değildi, sadece gerçeğin söylemek istemediğim yerlerini söylememiştim; ama doğrusunu eksiksiz anlatmadığımı biliyordum. Hep herkes yalan söylediğimi biliyormuş hissine kapıldığım için epeyce stres yaşamıştım o dönemlerde.
Büyüdükçe, yalanın boyutlarını, renklerini gördükçe insanlardan iğrenmeye başlamıştım. Direnmiştim, direndikçe de yalnız kalmaya başlamıştım. Evet; çocuklar yalan söylemeyi büyüklerinden öğreniyordu. Artık buna emindim. Korkudan yalan söylemekle başlıyordu bu iğrenç hikâye. Sonrası da çıkar meselesiydi işte, herkesin bildiği.
Yetişkinler dünyasına ne zaman gireceğini merakla ve sabırla bekler mi bir çocuk? Ben beklemiştim. ‘Artık büyümüş’ desinler diye yapılan çocukça ve ergence şeylerden bahsetmiyorum. On iki, on üç yaşımda başlamıştım yalanın bu tuzlu serüvenini izlemeye.
Günler yavaş yavaş geçmişti. Hiç geçmeyecekmiş gibi uzundu yıllar. On sekiz yaşına varınca yetişkin oluyorduk ya. Resmî sınır buydu. On sekize varmadan, on sekizden kat kat büyük yaşta olanları izliyor, tahlil ediyordum. Çoğunun davranışları yaşlarıyla orantısızdı. Gözlemliyor, tahlil ediyor ve her birini ayrı bir yere koyuyordum; eliyordum insanları.
Şahit olduğum kadarı ile ben küçükken babam yalan söylemezdi, annem de. Bu çok önemli diye düşünüyorum. Anneler ve babaların en büyük ödevi de buydu.
En son zaman hangi zamandı bilmiyorum, ama her şeyi hep bir çocuk olarak izlediğimi hatırlıyordum. Şimdi de öyle.
Koyduğum sınırların içine herkes giremiyordu. Yalancılar giremiyordu, işten kaytaranlar gidemiyordu, benciller giremiyordu, hainler giremiyordu, yerine ve duruma göre çıkarını kollayanlar giremiyordu. Namazlarını alelacele kılanlar hiç giremiyordu. Para hırsıyla cimriliğin zirvelerinde dolaşanlardan da uzaktım.
Yalnız kalmıştım tabi sonuçta. Bir arkadaşım vardı üniversitedeyken; kıvranır dururdu insanların bu tutumlarından rahatsız olduğu için. Kaçamazdı, dost edinirdi, etrafa yayılırdı ve her seferinde yıkılmış bir şekilde içine çekilirdi.
Onu tahrip olmuş zihniyle baş başa bırakmamak için çok çalışmıştım, güçlü kalması için çok emek vermiştim. Ne yazık ki o artık zihinsel olarak bu dünyadan kopmuştu. Şimdi ise, uzun yıllar boyunca akıl sağlığı tedavisi gören yapayalnız ve orta yaşta bir adamdı.
Sıkıntı
Takip et: @SonsuzArk
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.