25 Mayıs 2025 Pazar

SA11441/SD3494: Sıkıntı (Roman); 11. Bölüm-Çöl 20

 Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Sevinmişti Mahir, yüzündeki tebessümü gizlemeden. Kısa bir süre ‘Sıkıntı’dan konuşmuş ve sonra yönettiği edebiyat ve eleştiri dergisinden bahsetmiştik."


Sonra da, Ali Fuat Cebesoy’un tanıklığıyla, Mustafa Kemal’in bir açıdan gayr-i ihtiyarî, bir açıdan da arkadaşlarının yaptığı emr-i vâki ile dahil olduğu İttihat-Terakki toplantılarında analitik sorgulamalar yaptığını, ihtilal liderinin kim olduğunu sorduğunu ve ancak cevap alamadığını, Abdülhamid’i devirdikten sonra devlet için ne tür bir planları olduğunu sorguladığını anlatmıştım:

‘Mustafa Kemal'in, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin ihtilal liderinin olmayışını sorgulaması doğru bir tutumdur.!’ demiştim. ‘Çünkü ittihatçıların gizli lideri mason üstadı idi, hesapları başkaydı, vatan değildi, Mustafa Kemal ve Ali Fuat Cebesoy'un İttihat ve Terakki Cemiyeti’nden dışlanmaları da bundandı.’

Mahir, derin bir nefes alarak oturduğu divandan kalkmış ve ‘Bir şekilde yakın tarihimiz bilinmez hale getirilmiş, Aziz Kardeşim!’ demişti. ‘Edebiyatımız bile paramparça; dediğin gibi bu konunun açıklığa kavuşması şart. Ama kolay değil!

Dikkatimi çeken bir hususu da vurgulamıştım, onun iyi bildiği yerdendi söylediklerim:

‘Bir de bir soru sormak ve iki olasılıkla cevap aramak istiyorum!’ demiştim. ‘İslamcı Said Nursi neden idam edilmedi de Nurculuğun kurulmasına ve günümüze kadar sürmesine izin verildi? Cumhuriyetin masonik etkisi altında Sufizm donatılı bir din inşa etmek için mi? Masonların dinsizleştirme çabalarına karşılık olarak İslam Dini'nin gizli örgütlenmelerle yaşamaya devam etmesi için mi? Bu soruların cevabını masonların emrinde çalışan ve Atatürk düşmanlığını yayarak bugün de Atatürk’ün arkasına saklanarak kendi saltanatlarını sürdüren ve CIA-MOSSAD ile ilişkileri bariz bir şekilde olan tarikat şeyhleri verebilir!’

‘Şimdiki siyaseti de masonlar belirliyor, diyorsun yani?’ diye sormuştu merakla Mahir. ‘Hayır diyemiyorum ben de. Şahit olduklarım var, mason oldukları için servete, üne ve makamlara kavuşanlar tanıdım!’

‘Maalesef öyle!’ demiştim esefle. ‘Ak Parti kurulduğu 2001 yılından beri arınmaya çalışıyor bunlardan; muhalefet tamamen ellerinde, ama bence Türkiye'nin her şeyden önce her türlü kötülüğün merkezi haline gelen CHP'yi tarihe gömmesi gerekiyor; masonların, kurucusu Atatürk'ü öldürerek ele geçirdikleri CHP kapatılmalı ve Türkiye özgürleşmelidir. Bu arada Cumhuriyet inkılaplarının tamamı, kökleri Mustafa Reşit dönemine dayanan, birçoğunu İslamcıların da desteklediği Masonik birer tasarımdır. Mustafa Kemal böyle bir ortamda doğmuş, Descartes, Montesquieu, Voltaire, Jean-Jacques Reausseu gibi Fransız, Namık Kemal, Ziya Paşa, Ziya Gökalp, Tevfik Fikret gibi vatansever görünümlü mason türlerin yazdıklarını okuyarak büyümüş ve nihayetinde bu inkılapların faydalı olacağına inandığı için de hepsini acilen ve tereddütsüz bir şekilde gerçekleştirmiştir. En önemlisi bütün çevresi, algıları masonlar tarafından kuşatılmış ve gücü ele geçirince tehlikeli bulduğu masonları tasfiye eden bir insandan bahsediyoruz. Elbette bu çerçevede sürekli değişen bir ruh haline ve inançlara sahipti. ‘Atatürk'ün Katli' dosyası acilen açılmalı ve masonların Kurtuluş Savaşı esnasındaki faaliyetleri dahil, ikinci TBMM üyelerinin oluşumu ve inkılaplar çerçevesinde iç politikayı nasıl etkiledikleri açıklığa kavuşturulmalıdır!’

Mahir, düşünceli düşünceli, ‘Atatürk’ün mason olma ihtimali yok mu, sence?’ diyerek son şüphelerini yansıtmıştı. 'Bana göre değil, masonlarla şu ya da bu şekilde ilişkisi olabilir, ama bu onu mason yapmaz. Böyle adamlar bu tür bağlara rağbet etmez çünkü, bu tür liderler bu tür bağlara gelmez. Atatürk böyle biri; gemlenecek bir adam değil. Ama iktidar hırsı çok, dinî-manevî duygularını yok edecek kadar seküler manada kendi idealine bağlı bir adam. Tevfik Fikret etkisi de bu yüzden; iktidar uğruna ve iktidar yolunda Tanrı'dan kopmaktır bu, ama tam bir kopuş mudur, bunu bilemeyiz, zira son tahlilde insandır ve aczini istese de istemese de anlar. Bir iktidar ve ideal uğruna Tanrı'dan da kopmak... bu da onu bu dünyada, altını çiziyorum, bu dünyada büyük adam yapar işte. Korkulan ve gizliden gizliye hayran olunan biri de olur belki böyle biri. Çok şey de yapar, şaşırtır ve ölür gider. Bunu göze almak az şey değildir, Azizim. Bu dünyada yapmak istediğini yapabilmek için bunca kendine ve idealine yönelmek. Allah da verir işte istediğini bu dünyada.. değil mi ki, ona o iktidarı nasip ederek bu devleti şu ya da bu şekilde kurduran da Allah'tır. Dili bozulur, fikri bozulur, nitekim sağlığı da bozulur. Sen ne düşünüyorsun son tahlilde?'

Ben yine notlarıma bakarak ona cevap vermiştim:

‘Türkiye Masonlarının üstad-ı azamı Remzi Sanver, 2010’da, HabertürkTV’de yayınlanan bir programda Atatürk’ün mason olup olmadığı yönündeki soruyu, “Gerçekten bilmiyoruz. Birisinin mason olduğunu söyleyebilmek için ya bir locanın kayıt defterinde ismi olması lazım ya da localar toplantıların sonunda bir özet yazılır. Bizim elimizdeki belgelerde Atatürk'e dair böyle bir belge yok. Ama Avrupa'daki bazı mason tarihçileri mason listeleri yaparken Mustafa Kemal Atatürk'ü de bu masonlara dahil ederler. Ama böyle bir belge yok, olmadıkça da “Bilmiyoruz” demek zorundayız” şeklinde cevaplamıştır. Diyeceksin ki, ‘Atatürk masondu’ dese, bir daha Atatürk’ün arkasına saklanarak iş yapamayacaklar, o yüzden böyle konuştu. Bu mümkün, ancak ‘Mason değil’ deseydi ne değişecekti? Atatürk’ü masonların öldürdüğü tezi kanıtlanacaktı. Ki bu açıklama bile mason olmadığı için öldürüldüğüne işaret edebilir. Çünkü Mason derneklerinin tamamını kapattırmıştır Mustafa Kemal!’

‘İlla ki, Azizim!’ demişti Mahir. ‘İyi yakalıyorsun ve epeyce hırpalayarak ayıklıyorsun tafsilatı!’

‘İşte!’ demiştim. ‘Geldik 2019’a. Herkesin gördüğü üzere; CHP'nin derin yöneticileri olan masonlar içlerindeki Atatürk nefretini artık saklamadıkları gibi söylemlerinden de Atatürk'ü çıkardılar ve Atatürk düşmanlarını kolaylıkla ve çekinmeden CHP çatısı altında barındırıyorlar. Buradaki amacım, öldürdükleri Atatürk üzerinden bu milleti birbirine düşürmelerine artık engel olmak vaktinin geldiğini ve geçtiğini herkesin anlamasını sağlamaktır; ben tarihe böyle bakarım... Herkes gününün insanıdır, Osmanlı Hanedanı da Atatürk de tarihe gömülmüştür. Bazılarının, Atatürk'ün yol arkadaşı olan atalarının Cumhuriyet'in ilk dönemlerindeki farklı algıları ve tutumları üzerinden, Erdoğan'ı Atatürk'ün mirasına sahip çıkmakla suçlayarak rant elde etmesine de izin veremem. Çünkü Erdoğan doğru olanı yapıyor ve kendisine cevap veremeyecek olan Atatürk üzerinden değil, yaşayan CHP-Masonlar üzerinden siyaset yapıyor...”

‘Erdoğan’a çok güveniyorsun!’ demişti Mahir, kendi şüphelerini de hiç çekinmeden ifade ederken. 

‘Hiç unutmuyorum!’ demiştim bende. ‘Erdoğan FETÖ’nün askeri darbe ile indirmeye çalıştığı 15 Temmuz 2016’dan sonra, 21 Mayıs 2017’de, "Milletime sesleniyorum!’ demişti. ‘Bu kardeşiniz Tayyip Erdoğan'ın ülke hayrına olmayan en küçük bir tavrını duyarsanız her şeyi bir kenara bırakın ve gereğini yapın. Böyle bir yanlışa düşen Tayyip Erdoğan'ın tüm hakları helaldir." Sen bu cesareti gösterebilen ikinci bir isim tanıyor musun, siyaset tarihinde?’

Mahir şaşkın bakışlarla bakmıştı yüzüme:

‘Kaçırmışım bunu, Azizim!’ demişti. ‘Bu nasıl bir teslimiyettir?’

“Şunu da her zaman olduğu gibi belirtmem gerekir; Erdoğan tarihin bu önemli geçiş noktasında bu milletin liderliğini defalarca test ederek desteklediği 'partiler üstü bir görev' icra etmektedir. Bu anlamda bir 'mihenk' taşıdır; vatanseversen desteklersin, bu kadar basit!’ demiştim iç rahatlığıyla. ‘Sıradan bir insanın, hayatını kolaylaştıran Erdoğan'a düşman olması için en küçük bir sebebi yoktur; ama eğer o Erdoğan düşmanı olmuşsa bu büyük ve karanlık masonik kötülüğün 'cahil'in cehaletini iyi beslemesinden kaynaklanmaktadır. Bilinçli bir vatansever Erdoğan düşmanı olamaz!’

‘Yine de itirazlarım var, Aziz Kardeşim!’ demişti Mahir. ‘Siyasetin, bürokrasinin, akademinin, medyanın hâli hâl değil!’

‘Haklı olduğun yönler var!’ demiştim ben de sakin bir sesle. ‘Eğer siyasetin, bürokrasinin, akademinin doğasındaki 'yetkiyi ve makamı istismar ederek kişisel rant ve grup rantı temin etmek' gibi bir ahlaksızlığı yok edebilecek, insan yapısı bir kurum, kuruluş, felsefe veya parti olarak işlevselliği varsa, onu da lütfen lider olup önümüze taşıyan birileri olsun da biz de onu seçme imkanına sahip olalım. Erdoğan, uzaydan siyasetçi, bürokrat ya da akademisyen getirmiyor, bu memleketin fertlerinden seçiyor, nasılsanız öyle; içinizden seçiyor, bu yüzden Erdoğan'ı suçlamaya hakkın yok... Erdoğan öncesi dönemin yetiştirdiği karakterler bunlar, bunların çocukları da işte önünde. Hepimizin çocukları yani. Bir de Erdoğan'ı haksız yere eleştiren türler var, bunlar yazıyor, çiziyor falan; lak lak erbabı yani... Sağcı, Solcu, İslamcı, Sufist sadağından ok çeken herkesin arkasında bir felsefe var, Erdoğan'ın arkasında, onu destekleyen hangi felsefi tartışmalar var?’

Öylece durmuş bana bakıyordu Mahir, ağzından tek kelime çıkmıyordu. ‘Hiç!’ dedi gayr-i ihtiyarî.

‘Erdoğan'ın arkasında, onu destekleyen hiçbir felsefe ve felsefî tartışma yok!’ demiştim ben de artık yorulduğumu belli eden bir sesle. ‘Bu, bir lider için çok büyük bir destek eksikliğidir, ama Erdoğan bu felsefî kısırlıktan yahut daha doğrusu yoksunluktan hiç şikayet etmeden, el yordamıyla yolunu çiziyor. Bu yüzden değerli zaten. Ve Erdoğan, benim desteğimi, doğru bulduğu önerileri ciddiye alarak ve uygulayarak hak ediyor. Ha, şunu da vurgulamam gerekir; Erdoğan, düşünen her insan için uyulması gereken bir standart değildir, onu desteklemek veya onun karşısında olmak da Müslüman olmanın ölçüsü değildir, nitekim onu bugüne dek seçip getiren herkes de aynı dinden, aynı mezhepten, aynı ırktan değildir; ancak ayırt edici temel bir soru vardır: Erdoğan niçin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı dahil, 1994'ten beri, 25 yıldır her türlü seçmen tarafından seçilmektedir? Burada işte bütün edebî, felsefî, dinî, itikadî cüruf kabaca suyun yüzeyine çıkıyor. Bu sorunun cevabı, insan denen yaratığa duyulan saygı, ona yapılan hizmet ve kaskatı rezilâne bir şekilde ortada duran şeytanî ayrımcılıklara karşı duruşuyla Erdoğan'ı tescil etmektedir. Başkaca söze gerek yok, Erdoğan Müslüman'dır, ama peygamber değildir, hata yapar, ama çıkarları zedelenen politik bileşik ve organize hücrelerin ihanetini de hak etmemiştir, hak etmez. O yüzden Erdoğan'a ihanet edenlerin aslında onun hizmet ettiği insana ihanet ettiklerine ben şahitlik ederim, gerisi dünya kelâmı, dünya kiri... bu kadar!’

‘Var olasın, Aziz Kardeşim!’ demişti Mahir, telefonuma eğilip aldığım notlara bakarak. ‘Yordum seni hakikaten. Ama çok faydalı oldu bu benim için. Bütün bunları romanında yazacak mısın?’ ‘Sıkıntı’ idi adı, değil mi?’

‘Evet!’ demiştim gülümseyerek. ‘Seninle bu konuştuklarımızı da yazacağım; sen de romanımın karakterlerinden birisin!’

Sevinmişti Mahir, yüzündeki tebessümü gizlemeden. Kısa bir süre ‘Sıkıntı’dan konuşmuş ve sonra yönettiği edebiyat ve eleştiri dergisinden bahsetmiştik. Sıkıntılıydı; dergiyi elinden almak isteyenlerden bahsetmişti. Biraz stratejik destek verdim, ama Mahir stratejik değil duygusal davranmayı seven biriydi.

Yatsıyı da beraber kıldıktan sonra bahçeye çıkmıştık tekrar; saat 22.30’a geldiğinde bahçe kapısının dışından gelen araba sesini duymuştuk ikimiz de. Cevval yukarıya kadar çıkmıştı bu kez, yine çok dakikti.

Kapıya çıktığımızda, arabasından inmişti ve gökteki yıldızlara bakıyordu Cevval. Mahir’le tanıştılar. Tanışır tanışmaz da beni çekiştirmeye başladılar.

Ben de gözlerimi göğe diktim ve neredeyse fısıldayan bir sesle Çöl’e son dokunuşumla veda ettim:

‘Gece... karanlığı senden sanıyorlar; oysa karanlık, istedikleri kadar çok düşüncelerinde... düşüncelerinin tanrıları var Allah'tan başka!’ 

Belki okyanuslar olmadan çöl anlamsızdı, belki de her şey iç içeydi biz merak ettiğimiz sürece, belki de ayrık... ama kesin olan bir şey vardı; biz varsak her şey anlamıydı; varsak ve farkındaysak. Gerisi laftan ibaretti.


<< Önceki                      Sonraki>>


[21.05.2025, 11/42 (892))]


Seçkin Deniz, 25.05.2025, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

Seçkin Deniz Twitter Akışı