24 Kasım 2018 Cumartesi

SA7167/KY58-GÖKA156: Akıllı Aygıtların Elinde Tutsak Gençlerimiz (III)

“İ-Nesli”nin tipik bir özelliği de din ve maneviyat alanında belirgin bir düşüş ve ilgisizlik… 2000 yılından itibaren gençlerin dine ve Tanrı’ya inançlarında, hatta genel maneviyat arayışlarında düşüş olduğunu biliyoruz, bu durum “İ-Nesli”nde daha da artıyor.


“İ-Nesli” kitabında Twenge, 1995 sonrası doğanların oluşturduğu bu neslin tipik özelliklerini anlatmaya çalışıyor. Bunu sadece kendi çıplak gözlemlerine dayandırmıyor psikolog Twenge, tezlerini ülke çapında gençlerin davranışlarını izleyen bazı kuruluşların verilerinden elde edilen parametrelere bağlıyor. 
Mesela bunlardan bir tanesi, ABD’de, 1975’te Michigan Üniversitesi’nin öncülüğünde yürütülen her yıl en az 14-18 yaş grubundan 50 bin öğrencinin inanç, davranış ve alışkanlık değişimlerinin izlenip kayda alındığı bir program. Yalnız bu değil, Chicago Üniversitesi’nin ve “Yüksek Eğitim Araştırma Enstitüsü”nün de benzer gençlik izleme programlarından faydalanıyor. Yetinmiyor; yüzlerce gençle telefon bağlantısı ve ev ziyaretleriyle doğrudan görüşmeler yapıyor.

“İ-Nesli”nin en göze çarpan özelliğini geç olgunlaşma ve ebeveynine uzun süre bağımlı kalma olarak belirliyor Twenge. Bu özellik, “İ-Nesli”nde, önceki nesillere göre sanki olumlu yönde bir değişim varmış gibi bir manzaraya neden oluyor. Zira daha az arkadaş ediniyorlar, daha az dışarı çıkıyorlar, daha az ehliyet alıp daha az araba kullanıyorlar. 

Dolayısıyla eskiden büyük bir dert olan evlilik-dışı ergen hamilelikleri, trafik kazaları, alkol kullanımı ve çevreye karşı saldırgan davranışlar azalıyor. (Bu arada uyuşturucu kullanımında hafif bir artış görülüyor.) Bunlar iyi olmasına iyi de Twenge’yi 16-18 yaş grubundaki bu gençlerin geç büyümeleri, ebeveyne artan bağımlılığın yanı sıra beynin yürütücü işlevlerinde ortaya çıkan yetersizlik kaygılandırıyor. “İ-Nesli”, uslu ama sergiledikleri olumlu görünüm, daha fazla sorumluluk aldıklarından değil geç büyümelerinden, çocuksu kalmalarından kaynaklanıyor. Böyle olunca azaldı diye sevinilen davranış sorunları da bu kez 20’li yaşlardan sonra, lisede değil ama üniversitede patlama yapıyor. Geç büyümenin neticesinde hayatı ve insan ilişkilerini öğrenememenin getirdiği acemilikler, yeni tip çekingenlikler de cabası…

Dr. Mustafa Merter’in “Matrix Sendromu” adını verdiği tabloyu başlatan en önemli etken, “screen time” adı verilen “ekran başında geçirilen zaman” ve maalesef “İ-Nesli”nde bu süre çok uzun, ortalama günde 6 saat… Kitap ve dergi gençlerin hayatlarından nerdeyse tamamen çekiliyor. Yüz yüze gönül gönüle iletişimi bilmeyen bir nesil var karşımızda. İşin ilginç yanı sanal iletişimden dolayı da mutlu değiller… Özellikle 14 yaş civarındaki ergenlerin yarısından fazlası mutsuz olduklarını söylüyorlar.

“İ-Nesli”nin tipik davranış özelliklerinin başında acizlik, çaresizlik ve faydasızlık duyguları geliyor. Yani “İ-Nesli”, önceki nesillerin, (özellikle yazarın “Ben Nesli” dediği, 1970-1990 arasında doğan gençlerin) sergilediği manzaranın tam tersini gösteriyorlar. Hiç kendilerine güvenmiyorlar. Onların bu kendilerine değer vermeyişleri, sözünü ettiğimiz mutsuzlukla yakından bağlantılı olduğu gibi depresyon, endişe gibi hastalıklara giriş kapısı adeta… 

Bu arada hemen belirtelim bu olumsuz duygular da ekran başında geçirilen zamanla bağlantılı. Bu nedenle intihar risk faktörleri, ekran başında kalma süresi 1 saati geçince artmaya, 4 saati geçince tırmanmaya başlıyor. Gençlerin kendilerini yalnız hissetmelerinin 2011’den sonra çok artmasından da aynı musibet sorumlu… Merter ağabey, bu durumu, ekran başındaki genç insancıkların adeta terk edilerek bir hücreye kapatılmalarına benzetiyor. Hücreden hücreye sanal fısıldaşmaların da rahatlama yerine sıkıntıyı arttırdığını sonunda kaygı ve depresyonun kaçınılmaz olduğunu söylüyor. Kaygı ve depresyon, önceki nesilde de fazlaydı ama “İ-Nesli”nde artık dalga değil tsunami boyutlarına ulaşmış vaziyette. Tabii bu hücre tutsaklığının gönüllü, bile isteye olduğunu, hücre içine girince de dışarı çıkılamadığını ayrıca vurgulamak lazım…

2012’den itibaren akıllı telefonların yaygınlaşmasıyla birlikte, gençlerde çok ilginç bir başka problem de başlıyor. Günde ortalama 9 saat uyuması gereken ergenlerin uyku süreleri ani bir azalma göstererek 7 saate düşüyor. “Birçok ebeveynin artık bildiği gibi, çocuklarımızın odasında hiç sönmeyen mavi renkli bir ‘Matrix mehtabı” var. Günde 3 saat veya üstünde ekran zamanı yaşandığında %28 oranında daha fazla uyku rahatsızlıkları müşahede ediliyor. Ve tabii ki kronik uykusuzluk; psikosomatik hastalıklar, depresyon ve intihar riskini artıran bir durum” diyor Dr. Mustafa Merter…

“İ-Nesli”nin tipik bir özelliği de din ve maneviyat alanında belirgin bir düşüş ve ilgisizlik… 2000 yılından itibaren gençlerin dine ve Tanrı’ya inançlarında, hatta genel maneviyat arayışlarında düşüş olduğunu biliyoruz, bu durum “İ-Nesli”nde daha da artıyor. Biz de taze suya tirit şeklinde giden son dönemde gençlerin inanç sorunlarını çok ciddiye alsak, tartışmaya buradan başlasak, galiba daha doğru yapacağız.


Erol Göka, Prof. Dr, 24.11.2018, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Uzaklardaki İnsan,
Erol Göka Yazıları




Sonsuz Ark'ın Notu: Erol Göka Beyefendi'ye, birey ve toplum sağlığı açısından çağın sorunlarına  'iyi' geleceğini düşündüğümüz değerli yazılarını bizimle paylaştığı için teşekkür ediyoruz. Seçkin Deniz, 05.06.2017



İlk Yayınlandığı Yer; Yeni Şafak




Sonsuz Ark'tan


  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.

Seçkin Deniz Twitter Akışı