19 Şubat 2016 Cuma

SA2509/ME33: Hiç Kimse Hiç Kimseyi Sevmiyor

“Bir sürü yalancıyla birlikte yaşamak ne kadar kötü. Herkesin kendisinden başka kimseyi sevmediğini anladığın zaman, sen de büyük bir yalancı olduğunu anlıyorsun işte.”


Bir gökdelenin tepesinde rastladım ona. Çok yüksekti, kaç kat olduğunu sayamadım. Saymak zor bu zamanda. Ama alnına konduğumda sıcak, hem de çok sıcaktı teni. Terlemişti. Gözleri gökyüzünün sonsuzluğuna dalmıştı ve bence hiçbir şey görmüyordu. İçine baktığını, içinde derin bir konuya daldığını anlayabiliyordunuz. Terinin arasından bulduğum yolla alnından içeri girdim. Zihnini bulduğumda epey yorgun düşmüştüm. İçeride çok büyük bir vızıltı vardı, sanki milyonlarca makine son hızla çalışıyordu. Dinlemeye koyuldum merakla, yüzümdeki teri silip.

“Derin tahlillere gerek yok; yaşlanmak yeterli bunu anlamak için. Büyük bir deha ya da düşünür, filozof, âlim, ârif, şeyh, papa falan olmaya da gerek yok, çünkü sır değil. Sadece çocuklar ve gençler bunu bilmiyorlar, öğrenene kadar da zamanları var. Bu zamanı yaşamadan şüphelenecekleri, ancak anlayamayacakları bir şey bu. Çünkü bizim gibi onlar da aldatılmışlar. Sır değil bu; hiç kimse hiç kimseyi sevmiyor.

Niye böyle? Ya da neden yaşlanana kadar bunu anlayamıyor insan? Çünkü bunun üzerine kurulu bir hayat var. Seveceksin anneni, babanı, kardeşlerini, akrabalarını, komşularını, arkadaşlarını, âşık olduğun kadını -kadınsan erkeği- ve tüm insanları. Sonra Allah’ı, peygamberlerini ve onların akrabalarını. Hatta biraz daha fazla inanırsan akıl verenlere, düşmanını bile seveceksin, seni sende öldürmeye gelse bile sen onu sevginle dirilteceksin.

Bir sürü yalancıyla birlikte yaşamak ne kadar kötü. Herkesin kendisinden başka kimseyi sevmediğini anladığın zaman, sen de büyük bir yalancı olduğunu anlıyorsun işte. Sen kendini bile sevmiyorsun aslında. Öğretilenlere göre sen, kendini seversen bencil, başkalarını seversen geniş, okyanus kadar sonsuz bir kalbe sahip oluyorsun ya; işte o yüzden başkalarını sevemediğinde okyanus sonsuzluğu kadar çok, kaçış yolların tıkalı ya; işte o yüzden kendini de sevemiyorsun. Bencillerin söylediği şeylere inanarak geldiğin işte bu yaşlılık zamanında herkesin seni kendisi için sevdiğini gördün değil mi?

Birilerinin bir şeyi olarak sevilmek kadar kendisi olmayan hiçbir şey yok. Yalancılar, arkadaşınız olmasam sever miydiniz? Kardeşiniz ya da eşiniz, çocuğunuz ya da babanız olmasam? Hepsiyim hadi, beni kendiniz için sevmiyor musunuz? Beni benim için sevmeyi denediniz mi?

Hiç kimse hiç kimseyi sevmiyor. Peki ya ben? Yaşların sırtıma yüklediği tüm yükleri indirip tek tek bakıyorum. Sevmişim; seviyorum da bir şeyleri, birilerini? Ben de mi yalancıyım; yoksa benim sevmek dediğim şey ile insanların sevmek dediği şey ayrı mı? Ben sevdiğimi üzmem, üzüyorsam, sevdiklerim kendilerini üzdüklerini sandığı içindir. Üstelik bencilce bir şey bu; ben sizi neden üzebilirim ki? Bana yalan söylediğinizi size kanıtladığım için mi? Bana beni sevdiğinizi sanıyorsunuz dediğim için mi sizi üzüyormuşum? Evet; sanıyorsunuz ve kesinlikle sevmiyorsunuz, çünkü kendiniz için seviyorsunuz, buna ihtiyacınız var.

Allah beni seviyor mu? Bilmiyorum, anne ve babamın beni sevdiği gibi mi seviyor, onu da bilmiyorum. Seviyorsa niçin seviyor, sevmiyorsa niçin sevmiyor, onu da bilmiyorum. Çünkü onun nasıl sevdiğini bilmiyorum. Muhtemelen yarattığı insanlar gibi değildir sevmesi. Böyle bir duygusu olup olmadığını da bilmiyorum. Duygusu varsa bize benzemiş olur çünkü; ama o Allah. O her şeye gücü yeten Allah, dilerse duygularını da yaratabilir, buna ben karar veremem ki.

Fakat ben yaratıldım, yaratıldığım için doğduğum andan itibaren birileri beni sevdiklerini düşündüler; düşündüler işte. Niye sevdiler, onu da bilmiyorum. Bir çocuk sahibi olmak, o çocuğu sevmeyi niçin gerektirsin ki? Bir çocuk sahibi olan, o çocuğa ait olan hangi şeyi var ki onu sevsin? Henüz ortada olmayan bir kişiliği sevmeniz imkansız. O zaman kişiliği sevmiyorsunuz, o bebeği değil bebeğiniz olduğuna dair beklentinizi seviyorsunuz, o beklentinin gerçekleşmiş olmasını seviyorsunuz, başka bebek sahibi olanlar gibi olabilmeyi seviyorsunuz. Bundan bana ne, bebeğe ne? Beni de bebeği de sevmiyorsunuz işte.

Allah beni sevdiği için yaratmış olamaz, çünkü şu andaki ben ile doğduğum andaki ben aynı değil. Beni yapıp ettiklerimle sevecek ya da sevmeyecektir, sevmiştir ya da sevmemiştir. Onun zamana bağlı olmadığı açık. Peki, Allah beni seviyorsa neden yarattı? Sevdiği için yarattıysa, insanın sevdiğini üzdüğü gibi Allah da sevdiği için mi üzüyor beni? Niye sınıyor beni, niye aşamadığım şeylerle donatıyor beni, niye sürekli yemek, içmek zorundayım?  Beni niye başkalarına muhtaç halde yaratıyor ve niye ömür boyu başkalarına muhtaç bir halde yaşamak zorunda kalıyorum? Yaşamak bu olduğu için mi? Yaşamak niye bu?

Allah beni sevmediği için de yaratmış olamaz. Çünkü yaratmadan önceki ben şimdiki ben olamaz, Allah beni yaratmadan niye sevmesin ki? Allah sevse nasıl sever, sevmese nasıl sevmez? Peygamberleri de seviyordu, ama acı çekmeyen peygamber yok tarihte. Acı çektirmekle ilgisi yok sevmenin demek ki. Peki, ama acı çektiren Allah değildi ki; yine insandı. Faili neden Allah olarak düşündüm ki?

Uff, aklım dönüyor, Allah’ı insan gibi düşünüyor, olup olmadığını bilmediğim bir tanrısal duygu üzerinden Allah’ı sorguluyorum. Ben üç boyutlu varlık, tüm boyutları yaratan Allah’ın beni sevmesinden bahsediyorum. Berbat bir bencillik bu; ben de kendim için kendimin sevilip sevilmemesi ile ilgilenmiyor muyum şimdi?

Üzgünüm; ya ben ya diğer herkes sevmek nedir bilmiyor ve bu yüzden herkes herkesi sevmiyor. Bendeki herkese bakıyorum, herkesteki benle aynı mıdır diye. Aynı mıdır? Değildir; peki ben herkesi bendeki gibi gördüğüm için mi sevgim şekilleniyor, herkesi kendisinde gördüğüm gibi mi? Tamam suçlu olabilirim bu konuda, ben herkesi kendisinde olduğu gibi kendime taşıyorum ve seviyor ya da sevmiyorum. Herkesi kendimde değiştirmiyorum, kendime uydurmuyorum, herkes kendisi olacak kadar özgür bende; belki de diğer herkesle bu yüzden anlaşamıyorum. Onlar içlerine taşıdıkları herkesi kendilerine uygun bir şekle sokarak seviyorlar ya da sevmiyorlar. Ben oyunu bozuyorum, sevmek oyununun bu olmadığını düşünüyorum. Suçlu olabilirim, evet.

Peki Allah’ı nasıl taşımışım içime? Allah herkes gibi midir? Allah’ı gönderdiği kitaplardaki gibi taşıdım içime; onu değiştirmedim. Seviyor muyum? Eğer insanın sevgisi gibi düşüneceksem hata yaparım, Allah’ın yarattığı ve kendi merhametine muhtaç kıldığı bir yaratık olarak Allah’ı seversem, bu da çok bencilce bir çıkarcılık çağrıştırıyor bana. Seviyor muyum? Evet; seviyorum, ama neden sevdiğimi bilmediğimi biliyorum. Çaresizlik ya da çıkmaz sokak psikolojisinden sıyrılmak için seviyor olabilirim. Her şeye rağmen açıkça söyleyebilirim; Allah’ı sevdiğimi söylerken içime bir huzur doluyor; içimden bir iblis, “Çıkarın için seviyorsun Allah’ı” dese de. Allah beni niçin yarattı ise ben Allah’ı onun için seviyorum. Hem, yarın cezalandıracaksa da, bu sevgi benim için bir delil olsun diye Allah’ı seviyor olmamın kötü tarafı ne?

Annem-babam dünyaya gelmeme, büyüyüp yetişkin olmama yardım ettikleri için onları seviyorum. Benim için teşekkür etmektir sevmek. Sevdiğim için üzmemek. Peki ya onlar ben niçin seviyor? Bilmiyorum, ama beni sevdikleri için üzdükleri zamanları düşünerek onlara teşekkür etmiş olmam imkânsız. Sevmek iyi bir şey olduğu için onu onlara verirken huzurlu oluyorum. Yine kendime dönüyor bu şey…

Anlamıyor olabilirim sevmekle ilgili tüm düşünceleri, ama artık yaşlandığım için her türlü sevmek nedir tartışmalarını gördüm, geçirdim; bu yüzden herkes benim gibi sevmediği için “Hiç kimse hiç kimseyi sevmiyor” diyebiliyorum. Suçlu değilim bu konuda, yalan söylemesinler ve seveceklerse sevdiklerini üzmesinler.

Allah’ı sevmek başka bir şey ve bunu herhangi bir insanın bilmesinin imkânsız olduğunu da biliyorum: insan gibi sevecekse zaten bu sevgiyi peşinen istemediğimi söyleyebilirim. Çünkü; insan kendisi için seviyor başkasını, Allah’ın kendisi için insanı sevmesine gerek yok ki? Umuyor ve diliyorum, Allah beni benim için seviyor; herhalde o da bencil olacak kadar insana benzeyecek değil; Allah gibi, Allah olarak seviyor.”

Kendimi onun zihninden ve daha sonra alnından dışarıya attığımda terden sırılsıklam olmuştum; bugüne dek hiç böyle çalışan bir kafa görmemiştim. Kafamın içi allak bullaktı, aklımda kalan tek şey Hiç kimsenin hiç kimseyi sevmediğiydi. Bilmiyorum; şok olmuştum. Peki bu şiirler, romanlar, mimikler, sesler, görüntüler yalan mıydı? İnsanlar insanları seviyorsa bu kadar üzüntü niye vardı dünyada, niye bu kadar çok acı vardı? İnsan sevdiğini üzer miydi?

Düşüne düşüne gökdelenden uzaklaştım. Gökyüzünde süzüle süzüle ilerlemek de sakinleştirmemişti aklımı. Yine en iyisi insanların arasında gezinmek diyerek iniverdim insanın gürültülerinin arasına.



Mustafa Ege – Perşembe, 19/02/2016 –00:54/ İz Etki Ekinoksları 33




Seçkin Deniz Twitter Akışı