18 Ocak 2015 Pazar

SA1100/ME31: Döngü Teorisi

"Daha çok döngü, daha çok  doğru bilgi gerektiriyor. Her döngü, doğru bir dolanım tamamlandığında insana çok daha büyük bir bakış açısı kazandırıyor."


Onu bir kalabalıkta gördüm. Bir ağaca yaslanmıştı. Gözleriyle her yere bakıyor gibiydi; üzerinde siyah bir deri mont, montun içinde koyu-açık gri çizgili bir gömlek, siyah bir kot pantolon ve siyah bir deri bot giymişti. Montun yakaları kalkıktı. Gözlük camları organikti ve güneşten kararmışlardı. Hafif kırlaşmış ve azalmış saçları simsiyahtı ve dalgalıydı. Hava biraz soğuktu ve gün akşama doğru hızla yol alıyordu.

Bu adamın düşlerini de bilmek istediğimi fark ettim, ama şimdilik düşüncelerini merak etmem yeterliydi. Yaslandığı ağacın dallarına doğru süzüldüm ve ağaca yaslandığı yerin az yukarısında kulaklarımı zihnine dayadım... O kadar çok hızlı düşünüyordu ki... Anlatıyorum hatırladıklarımı...

Şöyle diyordu kendine:


"Gündüz veya gece fark etmiyor; zihnimin tartıştığı konuları birbirinden ayırmaya çalışsam da başarılı olamıyorum. Sonra kalabalıkların arasında ıssız bir şekilde dolaşan dikkatimin yakaladığı bir ayrıntıdan yola çıkıyor ve tekrar o küresel ya da evrensel bütünlüğe, o bütünlüğün bütün parçalarına yapışan gerçeği görüyorum karşımda. Başarılı olamama nedenimi o zaman daha net bir şekilde fark ediyorum. Ben nasıl evrenin bütün bileşikleri olmadan var olamıyorsam, varlığıma  dokunan herhangi bir ayrıntı da tersinir olarak aynı yolu izliyor ve evrensel bütünlüğe giden patikalarda yorgun argın ilerken her seferinde aynı sonuca ulaşıyorum; Hiçbir şey bir diğer şeyden bağımsız değil.

Çözümsüz gibi duran bu döngüde geçmişte ve şu anda benim gibi daha kaç kişinin dolanıp durduğunu bilmiyorum; ama benzerlerimin her birinin yaptığı tüm gezintiler insanlığa yeni bir keşif olarak yansıyor. Henüz bir şey keşfetmiş değilim. Belki keşfettiğim şu döngünün adını koymayı başarabilirsem, insanlığa bırakacağım bir şey kalacak geride. Ya da abartıyorum; tüm insanlar gibi sıradan, doğumla ölüm arasında kesintisiz ilerleyen çizide herkes gibi karmaşık şeyler düşünen biriyim. Herkes bildikleri ile kendi döngülerinde yol alıyor ve aldığı her yol sonucunda, tıpkı bir dünya gezgini gibi, kendine deneyimler biriktiriyor. Bilmiyorum.

Bir insanın davranışlarına yansıyan düşüncelerini gördüğümde, hangi döngüleri tamamladığını ya da yarım bıraktıktığını anlayabiliyorum. Toplumdan soyutlanmış isimlerin kendi döngülerini ürettiklerini düşünürdüm eskiden, ama şimdi döngülerin onları büyülediğini ve toplumdan kopardığını söyleyebiliyorum.

İnsan döngülerinde çok aktif bir varlık değil gibi görünüyor; ama her döngü, kendi derinliklerini ya da yükseltilerini, en azından temel kavramlara, en alt düzeyde bilgi birikimine bağlı olarak seçtiği insanlara göre daha da derinleştiriyor ya da yükseltiyor diye düşünüyorum. Her döngü tohumlarını yeşereceği bir toprağa ekmeyi seviyor. Tam tersi de mümkün; eğer iradenin etkisini önemser ve öne çıkarırsak iradenin seçtiği temel bilgi alanlarında aldığı yol zihnin gireceği patikaları belirliyor, diyebilirim. Yani her arayışçı kendi döngüsünü kendisi seçiyor; bunun için öncelik sıralaması yapmış olması yetiyor.

Herhangi bir döngüye girmiş olan birinin, bilgisine sahip olmadığı herhangi bir evrensel komplekse odaklanması mümkün değil. O halde evrensel bütünlüğe ulaşan her yol, kendi yeterlilik standartlarına uyan bireyler için uygun; diğerleri için değil diyebilirim. Eğer evrensel bütünlüğün kendi standartları olmasaydı evrenin sırlarına yönelik her döngü yolculuğu herkesi bilge yapabilirdi; aynı şekilde her yetkin ve yeterli irade evrensel döngüler olmasaydı gidecek bir yer bulamayacaktı.

Çözümlediğim bu duruma göre döngü, yol ve yolcu varken mümkün; evet bu gerçeğe daha yatkın duruyor. Öyle olmasaydı Ay'ı gören bir çocuk olmayacaktı ya da çocuğun görebileceği bir Ay olmayacaktı. Ay'a ulaşmak isteyen bir çocuğun astronomi yolculuğu başlamayacak ve insanlık o çocuğun döngülerinden elde ettiği verilerden haberdar olamayacaktı. Çocuğun seçimlerinin mümkün olması, çocuğun o seçimlerden evrensel döngüye girecek olanı seçmesini de çocuğun iradesine bırakmasını gerektiriyor. Çünkü; Ay'ı gören her çocuk Ay'ı keşfetmek düşüncesine sahip olmuyor. Ki; Ay, "Ben varım bana ulaş" da demiyor hiçbir çocuğa; öylece var olduğu gibi duruyor.

Birden fazla döngüyü tamamlamış olan insanların dikkatlerine bulaşan her şeyi çok daha kolay tekniklerle evrensel bütünlükle ilişkilendirmeleri, tarihteki bilgi akışının ne kadar önemli olduğunu da hatırlatıyor bana; tabi burada kastettiğim doğru bilgi. Her neye dair olursa olsun doğru bilgi. Zaten herhangi bir döngüyü tamamlamış olan bir insanın doğru olmayan bilgiyi kendisinden sonrakilere iletmiş olması beklenemez.

Beklenemez, çünkü bütün ısrarlara rağmen bu mümkün olmamıştır; insanın özgür iradesinin kontrolündeki zihni yanlışı onaylamamak üzere programlanmıştır ve yanlışla donanmamış her yeni çocuk bu özgürlüğe sahiptir. Taştan yontulmuş heykellere tanrı diyen bir algıya yönelik eleştirilerini yıldız, ay, güneş gibi ulaşılmazlığı simgeleyen nesnelere yönelttiğinde, onları da aşan ve onları da yaratan, yaratılmamış ve benzersiz bir Tanrı olması gerektiğini fark ettiğinde İbrahim henüz bir çocuktu. Yanlış bilgi onun kişisel döngüsüyle evrensel bütünlüğe ulaşmasını engelleyememişti.

Daha çok döngü, daha çok  doğru bilgi gerektiriyor. Her döngü, doğru bir dolanım tamamlandığında insana çok daha büyük bir bakış açısı kazandırıyor. O yüzden rastgele söylenmiş bir sözün ait olduğu zihinsel uzayı olduğu gibi yansıttığını düşünebiliyorum. Şeylerin diğer şeylerle ilişkisini izleyebiliyor ve geçici sonuçlara ulaşarak şeylerin, kendilerine ait döngülerde, döngüleri genişleterek, yayarak hangi  evrensel ağlara doğru yol aldığını görebiliyorum.

Birbirine benzeyen döngüler, insanları aynı döngüleri tamamlamaya zorluyor ve insanlar tamamen aynı olmasa da benzer döngüleri tamamlamış olanlara uzman diyor; bilge daha başka bir şey bu tanımda. Bir uzman, bir tek döngü uzmanlığıyla bilge olamıyor; bilge, uzmanlık alanları artan ve her ayrıntıyı evrensel bütünlükle ilişkisi ile birlikte gözlemleyebilen olmak zorunda.

Ben bir bilge de değilim, sadece merak ediyor, öğreniyor ve ilişkilendiriyorum. Toplumun içindeyken yaşadığım şey, toplumdışı olan döngü yolcularının yaşadığı şeye benzemiyor. İçimden dışıma doğru her seferinde geometrik bir şekilde artan sayıda oklar fırlıyor ve her fırlayan ok bir bumerang gibi bana dönüyor. Dönen oklarımı tek tek inceliyor ve zihnimin neleri seçtiğini izlerken keyif alabiliyorum.

Bir kâşif olmak istemiş miydim çocukken, hatırlamıyorum; hiçbir şeyi belli bir çıkar temâsı olduğu için irdelemedim, çıkar ummadım; merak ettim, araştırdım. Bir insan kâşif olmak için keşfetmez, bana göre; merak ettiği için keşfeder.

Şimdi zihnimin ayrıntılardan bütüne gitmeye alışan nitelikleri benim kontrolümün dışında bir şeyler de görmemi sağlıyor. Muhtemelen daha fazlasını görebiliyor olduğumda, birilerinin Aziz ya da keramet sahibi Şeyh saydıkları budalalardan biri veya deli diye nitelendirilme riskim var. Aziz ya da Şeyh demek insana yapılan en büyük hakaret ve bu insanı sınırlayan, yetkinlik sanrısında çürüten bir şey. Kocaman bir yalan olduğu gibi diğer insanların kendi döngülerini seçmelerinin önündeki en büyük engellerden biri. Bir Aziz ya da Şeyh varken başka biri neden döngü arayışında olsun ki? 

Bu yalan da sonraki çağlara aktarılmıyor iyi ki. Aktarılanları yok saymıyorum, sadece aktarılanlara inananların döngü problemi olmayanlar olduğunu biliyorum.

Allah, seçtiği elçiler dışında birilerini diğerlerinden üstün kılan, döngüsüz ve ayrıt edici niteliklerle niçin donatsın ki? Zaten elçiler döngüler devam etmediği ve keşifler tıkandığı için gönderilmediler mi? Evrensel gerçeklere uzanan yol tıkandığında Allah o yolu tıkayan tüm molozları temizlemek ve yol göstermek için elçileri gönderdi, bunu hepimiz biliyoruz zaten.

Yine yorgun bir zamanın kıskacında, döngülerimden elde ettiğim sonuçları irdeliyorum. Kim bilir belki bu da başka bir döngü. İçinde bulunduğum yolculukların hangi birinde döngü olmadığını bilmiyorum. Zihnim hiç durmuyor, gece ve gündüz ayırdetmiyor. Zamanın ne kadar hızlı geçtiğini görmek beni çok yoruyor... Sonra geri dönüp diğer insanlara gördüklerimi anlatmak gerektiğini düşündüğümde daha çok yoruluyorum; anlamayacaklarını biliyorum çünkü.

Her döngü insandan başlıyor ve insana dönüyordu; bir tam dolanım sağlandığında insan bir şeyler keşfetmiş oluyordu. Keşfimin adını koydum; Döngü Teorisi... O halde artık ben bir kâşifim; kimse duymuyor, anlamıyor olsa bile."

Ağacın sert kabuklarının kanatlarımı incittiğini fark ettim o sustuğunda. Onu dinlerken  öylesine dikkatle kasılmıştım ki, sesinin hiçbir tınısını, sözcüklerinin hiçbir harfini kaçırmamaya çalışıyordum.

O beni görmüyordu, ama ben onun zihninin kanatlarında yol alıyordum.



Mustafa Ege – Cumartesi, 17/01/2015 –23:57/ İz Etki Ekinoksları 31

Seçkin Deniz Twitter Akışı