29 Temmuz 2014 Salı

SA803/KY4-FM11: Yerin Yedi Kat Altında Düşşel Bir Röportaj

Yerin altındaki yedinci kat hangisiydi?

Gazeteci- Efendim size yapılan işkenceleri anlatır mısınız?

Gözaltındaki elaman- Efendim anlatmaya gerek var mı? Bakın doğru düzgün kimseyi dinleyemiyoruz. Ne güzel yatak odalarına kameralar koyardık, kaç gündür bu işi yapamıyoruz. Elimizdeki telefonların şarjları bitmek üzere nasıl şarj edeceğimize, edip edemeyeceğimize dair bir bilgimiz yok. Bütün bunların üstüne bir de LED ekranlı tv’den yoksunuz.

Gazeteci- Efendim daha önce iftar bile yapamadığınıza dair haberler çıkınca koğuşlarda iftar sofrası kurulduğuna dair fotolar yayınlandı. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?

Gözaltındaki elaman- İftar sofrası böyle mi olur? Ne tahin helvamız, ne ananasımız, ne keşkülümüz, ne de künefemiz vardı. Ben alışmışım, özellikle ananassız iftar açamıyorum. Bu bir zulümdür. Bu bir işkence değil midir?

Gazeteci- Efendim kimileri, ki özellikle doksanlı yıllarda sizlerin kimi gözaltına alınan insanları falakaya yatırdığınız ve “Hadi itiraf edin, cumaya yetişeceğiz!” dediğinize dair iddialar hakkında ne söyleyeceksiniz? Bazıları bunu işkence olarak yorumluyor.

Gözaltındaki elaman- Bu apaçık iftira. Bunun neresi işkence? Kaldı ki asıl işkence bize yapılıyor. Cuma yaklaşmış, adam kendisini müslüman tanımlıyor (Ben de buna şaşarım, bir tek risale okumamış, Kırık T’nin bir tek sayfasını çevirmemiş kişi nasıl müslüman oluyorsa artık) ve fakat örgüt üyesi olduğunu inkâr ediyor. Bu durumda ne yapacaksınız? Cumayı kaçıralım mı? Bu apaçık bizi kışkırtmaktı. Ve tıpkı şimdiki gibi o gün de asıl biz işkence görüyorduk. Adamın örgüt üyesi apaçık. Elinde selam gazetesi. Daha da vahimi gazetenin abonesi. Evini arıyorsunuz aman Allah’ım, Kur’an’ın yanında Das Kapital, Varlık Hiçlik, Dine Karşı Din, Fizilal diye bir kitap.. hani merhamet ediyorsun, bütün kitapları didik didik ediyorsun, belki herhangi bir risaleden ya da ne bileyim işte efendimizin rüyasında yazdırılan eserlerden bir zerre buluruz da tölerans gösterilmesine vesile oluruz.. nerede? Yok. Fesübhanallah.. bir de “Kendine Müslüman” diyor. Aklınca eldeki Kur’an mealiyle bizi aldatacak. Evinde bir tek risale ya da hadi gazetemiz saman olmadıkça Kur’an senin müslümanlığına yeter mi? Aklı sıra bizi aldatacak.

Gazeteci- Efendim sınavlardaki başarılarınız soruların elde edilmesiyle yorumlayanlar hakkında ne diyorsunuz?

Gözaltındaki elaman- Ne münasebet?! Her şeyden önce efendimize sorular rüyasında veriliyor. Doğrudan doğruya soruların kendisi verilmese de hangi konulardan çıkacağına dair sorular efendimize bildiriliyor. Ve mübareke bildirilenler aynıyla oluyor. Ha diyelim ki efendimize bildirilmemiş, olabilir.. o zaman da her bir arkadaşımız “innafetahneleke” (Fetih) suresini kırk kere okuyup sınava giriyor arkadaşlar. Ve bir de bakıyorsunuz ki hep bildiğiniz sorular. Yani ne yapalım şimdi, sorular bildirilmiş bunu paylaşmayalım mı? Bilgi de infak edilen bir şeydir. Ve efendimize bildirilen bilgileri yakınlarımızdan başlayarak infak ediyoruz. Bunda niye art niye araştırılı doğrusu anlamıyorum.

Gazeteci- Efendim tekrar bugüne gelelim.. eğer telefonlarınızın şarjı biterse ne yapacaksınız? Ne yaparsınız?

Gözaltındaki elaman- Yapacak bir şey yok. Telefonla doğmadık. Ama size şunu açık yüreklilikle söyleyeyim ki buradaki arkadaşlarımızın tüm telefonlarını dün gece Bedr’de savaşmış yiğit müslümanlar gelip alıp efendimize götürdü ve göz açıp kapayıncaya kadar şarjlı halde ulaştırdı.

Gazeteci – Sahi bu Bedr’de savaşan ilk müslümanların sizleri ziyaret ettiği doğru mu? Yoksa bir uhuvvet duygusuyla mı söylendi. Ve tabi böyle bir şeyin olamayacağın söyleyenler de var.

Gözaltındaki elaman- Ne demek olamaz. Şuan da siz görmüyorsunuz ama yanımda Hz. Hamza durmuş size gülüyor. Geldiler elbet. Gelmediklerini, gelemeyeceklerini söyleyenler kıskananlar bir de dinsizler. Dine inandıklarını söyleyenler arasında olamayacağını söyleyenler de, dediğim gibi, kıskançlıktan olamayacağını söylüyor.

Gazeteci – Yani şuan Hz. Hamza yanınızda mı?

Gözaltındaki elaman- Elbette.. Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali.. Hz. Muaviye.. hepsi şuan buradalar.

Gazeteci – Efendim Hz. Muaviye Bedir’de bulunmuş muydu? Bulunmadığı söyleniyor.

Gözaltındaki elaman- Bunu müfsidler söylüyor. Efendimize rüyasında bildirildi ki Hz. Muaviye Mekke’nin fethinden önce, Bedr savaşı olmadan müslüman oldu. Bedr’de savaştı. Ki, şuan yanımızda bulunan Bedr mücahitleri de bunu doğruluyor.

Gazeteci- Ama efendim tarih..

Gözaltındaki elaman- Yav sen hangi tarihten bahsediyorsun.. sen bizim samandan değil misin yoksa? Yoksa sen bozgunculardan, münafıklardan biri misin? Ağzımdan laf almaya mı geldin?

Gazeteci- Öyle şey olur mu efendim.. bir an gaflette bulundum. Tarihte okuduklarım baskın çıktı. Yoksa elbette tarihçilerin birçok yanlış şeyler yazdıklarını biliyorum.

Gözaltındaki elaman- Hah işte şöyle.. tarihte ne yazdığı söylenirse söylensin efendimize teyit edilmeden hükümde bulunmak haram olmasa da harama yakın mekruhtur.

Gazeteci- Bana ve okuyucularımıza değerli zamanınızı ayırdığınız için teşekkür ederim. Okuyucularımıza son sözleriniz var mı? İletelim.

Gözaltındaki elaman- Müsterih olsunlar.. Efendimiz dün gece bizi ziyaret geldi. Hasbihal ettik. En kısa zamanda ananaslı iftar sofralarına kavuşacak, yeniden asli görevimiz olan, dinleme, röntgencilik işlerine döneceğiz. Çalışmalarınızda başarılar dilerim. Evladım şuradan misafirimize soğuk bir ‘cola t’ göndersenize ya.. boğazımız kurudu. Klimalar pek iyi çalışmıyor biliyor musun? Ne de olsa yerin yedi kat altındayız..


Fikri Muhayyer, 29.07.2014, Sonsuz Ark, Konuk Yazar



Seçkin Deniz Twitter Akışı