Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
‘Sadece şeyhlerde ve tarikatlarda değil bu ahlâk problemi!’ dedi Avukat kızgın bir sesle. ‘İslamcıların çoğunda da var!’
‘Dur, sözümü bitireyim!’ dedi ve zihnindeki kurguyu anlatmaya devam etti:
‘Sözün değiştirme gücü, sözü güçlü kılmaktadır. Söz ve sahibi bu anlamda önemli görülmekte ve tüm çakılı görünen sistemler için kontrol dışı iletilmiş her söz, hedef için tehlike olarak telakki edilmektedir. Halbuki; insan kendi doğal gelişim sürecinde, hiçbir sözü daimi güç olarak görme eğiliminde değildir. Şüphe, içten gelen sözün de duyulabileceğinin kanıtıdır. Beşerî sistemlerin tüm korunma yöntem ve tekniklerine rağmen sürekli yıkılıp yeniden türetilmesinin tek sebebi budur. İnsan, fıtratına uygun davranmaktan başka bir seçeneğe sahip değildir. Bu yüzden düşünen her insan istenmeyen adamdır; onun istenmeyen adam olması için görülebilir olması gerekmez!’
‘Ben de ‘istenmeyen adam’ olmalıyım sana göre!’ dedim sözünü bitirdiğini görünce.
‘İkimiz de ‘istenmeyen adam’ olarak tasnif edilenlerdeniz, Kardeşim!’ dedi ayranını içerken. ‘Bakma sen, işimizi düzgün yaptığımız için bize bunu pek yansıtmıyorlar, ama sen de bilirsin ki ikimizden de hazzetmezler ve bu yüzden bize hep yalnız olduğumuzu hissettirirler!’
Haklıydı.
Samirîler, yani masonlar, ruhlarındaki hastalıkları tespit ettikleri, maddi durumları kötü, özgüvenleri düşük, toplumsal statüleri olmayan her dinden ya da inançtan tipleri dikkatle izler, en zayıf ânlarında onlara iştah açıcı yem takılmış oltayı atarlar, sabırla beklerler ve oltaya takıldıklarında da onları sonsuza dek şeytanın kollarına alarak kullanırlardı; bu tarih boyunca hiç değişmemişti.
‘Niye böyle bu, Avukat?’ diye sordum. ‘Allah’tan da korkmazlar mı hiç?’
Güldü:
‘Çok safsın, Dostum!’ dedi. ‘Allah onların dilinde olan bir isim sadece. Yaşadıkları yirmi dört saat boyunca bir solcudan, bir ateistten, bir kapitalistten hiç de farklı hayatları olmayan insanlardır onlar; namaz, oruç, zekat, sadaka ve iyilik vakitlerini de ödü koparak bekleyen bu şahıslar zerre kadar utanmadan İslam’dan, hakikatten, adaletten falan bahsediyorlar... artık bu riyakârlığa dayanamıyorum!’
‘Burası İstanbul, Dostum!’ dedim neşeli bir sesle. ‘Riyakârlık, övgüyle sergilenen bir sanattır!’
Başını esefle iki yana salladı:
‘Hayat garip süreçlerden müteşekkil bir süreçtir, Mühendis!’ dedi. ‘Çok şey görürsün, neyin, kimin nasıl değiştiğini izlersin. Zamanla o kadar çok detayla karşılaşırsın ki dünden bu yana tam olarak birbirine zıt yerlere sürüklenenlerin boynuna bağlanan ağır yükleri görürsün; parayla, güçle ve bu ikisiyle elde edilen bütün hazların nasıl birbirine bağlı olarak var olma savaşı verdiğini apaçık bir şekilde seyredersin!’
‘Allah’tan utanmazlar ve korkmazlar, öyle mi?’ dedim ve yumuşak bir sesle Nûr Suresinin 21. ayetini okudum: ‘Ey iman edenler! Şeytanın adımlarını takip etmeyin. Kim şeytanın adımlarını takip ederse, muhakkak ki o, edepsizliği ve kötülüğü emreder. Eğer üstünüzde Allah'ın lütuf ve merhameti olmasaydı, içinizden hiçbir kimse asla temize çıkamazdı. Fakat Allah dilediğini arındırır. Allah işitir ve bilir.’
‘Allah, iman edenlere sesleniyor bak!’ dedi heyecanla. ‘İman etmeyenlere değil, kafirlere değil!’
‘Evet, Avukat!’ dedim yine sakin bir sesle. ‘Bazen, sen ve ben dahil, herkesin geriye çekilip kendisine bakması gerekiyor... kusursuz insan yok elbette, ancak neyin kusur olduğunu bazen unutuyor insan, kusurunu normal sanıyor; çok tehlikeli olan da bu. Ancak emin olmalısın ki ‘istenmeyen adam’ı istemeyenler iman edenler değil!’
‘Sadece şeyhlerde ve tarikatlarda değil bu ahlâk problemi!’ dedi Avukat kızgın bir sesle. ‘İslamcıların çoğunda da var!’
‘Sakin ol, Dostum!’ dedim temkinli bir sesle. ‘Mesele, tasavvufçuların ya da İslamcıların ahlâk problemi değil, mesele tasavvufçu ya da islamcı olarak kategorize edilen insanların Kur'an'dan uzaklaştırılarak sekülerleştirilen bir din tasarımının kurbanı olduklarını anlamamalarıdır, bu da masonların en büyük zaferidir!’
‘Ama...’ dedi itiraz ederek. ‘İslamcıların bu kadar dağılmalarını hazmedemiyorum işte. Onlar güya tasavvufun aklı reddeden yoluna karşı ortaya çıkmışlardı; şimdi onlar da onlara benzediler, akıl tamamen bitti!’
‘Kur’an sonsuza kadar var olmaya devam edecek, Avukat!’ dedim. ‘Kur’an aklımızı kullanmamızı emreden Allah’ın kitabıdır, biz ona inandığımız ve aklettiğimiz sürece akıl bitmez. Ashab-ı Suffa ve Haricileri hatırlar mısın? Onlar form değiştirerek bugüne kadar geldiler. Sufizm, Allah’ın son elçisinin vefatından hemen sonra Samirî kabalistler, yani masonlar tarafından tasarlanmış ilk dönem projelerinden biridir, Ashab-ı Suffe’nin var oluş amacını çarpıtarak onu Kabala'nın yeni versiyonu olan Sufizm’in kök hücresi olarak kullandılar. İslamcılık ise yine ilk dönemde kurulan Hariciliğin on dokuzuncu yüzyıldaki formudur; her iki proje Müslümanları bölerek amacına da ulaşmıştır. Şeytan'ın müritleri insanları asla tek yönden kuşatmazlar. Kur’an’ı esas almamız gerektiğini hatırlatan Müslümanlara ‘harici’ diyerek hedef gösterenler sufîlerdir. Allah’ın ayetlerini esas alarak kardeşliği, merhameti ve sevgiyi hatırlatanları da ‘sufî’ diyerek hedef gösterenler de haricilerdir. Bize düşen Müslümanlara bu gerçeği anlatmaktır.’
‘Ciddî misin?’ diye sordu Avukat, büyük bir şaşkınlıkla. ‘İslamcılar da mı?’
‘İslam adına kaygılanmana gerek yok!’ dedim sakin bir sesle. ‘Masum Müslümanları Sufizm’e veya İslamcılığa sürükleyen ve Allah rızası için çabalayan hemen herkesi aldatarak kullanmayı başaranlar, şartları da hazırlıyorlar; açıkçası aklını kullanmayanları, ki sen dahil Müslümanların çoğunu iki taraftan birini seçmeye zorlayarak kullanılabilir hale getiriyorlar. Senin İslamcılardaki dağılmaya şahit olarak isyan etmenin sebebi de bu değil mi?’
Çatalını bıraktı Avukat, kafasını eğdi ve ağır ağır konuşmaya çalıştı:
‘Desene çok yalnızız!’ dedi kahır dolu bir sesle. ‘Umut diye baktığımız yer de çürük!’
‘İslamcılara ‘umut’ diye bakan sensin, Avukat!’ dedim sert bir sesle. ‘Senin kabahatin de bu! Şahit olduklarında ihlasın olup olmadığını ayırt edemediysen nasıl bir hukukçu oluyorsun acaba? İslamcılara iltimas mı bahşettin?’
‘Dur, dur!’ dedi telaşlanarak. ‘Aklımı toparlamaya çalışıyorum; sanırım haklısın, ‘iltimas’ değil de, ‘insandır hata yapar’ diye bakmışımdır bu türden münferit olaylara. Ama bu dediğin şey, zihnimdeki bütün çatışma noktalarına ışık tuttu sanki. Münferit değil, daha ziyade tasarlanan birer ürün bunlar!’
‘Kur’an okumuyorsun ki!’ dedim sorgulayan bir sesle. ‘Sen hiç herhangi bir İslamcının Kur’an esaslı bir sistem kurgusuna rastladın mı? Bak, Marksizm, Kapitalizm, Liberalizm, Feminizm insanlığın tamamını ele geçirecek birer sistem kurgusuna sahip. Nerede İslamcıların sistem kurgusu, ne katmışlar değer olarak insanlığa? Tam aksine bu saydığım sistemlerden birer parça alarak kendilerini ifade etmeye çalışmışlar, sanal bir ideoloji üzerinden yol almışlar; şimdi de ürettikleri karma ideolojinin nefse çıkan karanlık yollarında boğuluyorlar!’
‘Çok sert girmiyor musun vakaya, Mühendis!’ dedi Avukat sesindeki kaygıyı belirginleştirerek. ‘Ya yanılıyorsan?’
Gerçekten kızmaya başlamıştım.
Sıkıntı
Takip et: @SonsuzArk
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.
