20 Aralık 2025 Cumartesi

SA11769/SD3686: Sıkıntı (Roman); 13. Bölüm-Toprak 29

 Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Türkiye’deki ‘muhafazakar medya’ tasnifi gelmişti aklıma o konuşurken. Hangi medyaydı bu, bir türlü çözememiştim, neyi muhafaza ediyordu?


‘Sence herhangi bir söz, herhangi bir bilince ulaştığında, o bilinç üzerinde etki yapmaz mı?’ diye sordu. ‘Bu etkinin anlık gözlenebilir ya da sonradan gözlenebilir değişimleri başlattığına şahitlik etmez misin? Burada önemli olan sözün hedef bilince ya da bilinçlere ulaşabilmesi sorunudur; sözdeki gücün vasıfları değil!’

Akıl yürütme zincirine dizdiği halkaları keyifle izliyordum. Lavaşa sardığım kuşbaşı etleri yedikten sonra ayran şişesini elime alırken ona cevap verdim.

‘Dinliyorum!’ dedim onu konuşmaya teşvik ederek. ‘Sorularını kendin cevaplayarak ilerleyeceksin, aslında benden cevap beklemiyorsun!’ 

Neşeyle başını salladı ve uçsuz bucaksız ormana doğru uzattı bakışlarını. 

‘İnsandan geriye sözleri ve fiilleri kalır; iyi ya da kötü bütün serveti budur!’ dedi dalgın bir sesle. ‘Ama önce sözleri... sözdeki gücün hedefte herhangi bir hareket üretmesine engel olabilmenin tek yolu, onun hedef bilince ve bilinçlere ulaşmasını engellemektir. Yolda yürürken farkında olmadan çarptığı herhangi birinin önce ‘Dikkat et’ diyerek uyaran sesi ulaşır insana; çarpan insan o sesten etkilendiği için de döner ve sesin sahibine bakar. O sesi duymamış olsaydı, o insanda herhangi bir durum değişikliğinden bahsedemeyecektik. Duyduktan sonra sesin sahibini görememiş olsaydı o etki yine sürecekti. Kulaklarına ulaşan ses, insanda anlık ve yüksek hızlı değişimler başlatmıştır artık; dikkatsizliğine dair tespit, ondaki yetersizlikler zincirini düşünmesine neden olmuştur. Bundan sonra insan iradesi, daha dikkatli olması hususunda ona sürekli telkinlerde bulunan aklıyla hüzünlü bir diyaloğa girecektir!’

‘Her etki bir tepki doğurur, diyorsun yani?’ dedim sakin sakin, uzak ve büyük ağaçlara bakarken.

‘Tek tepki değil, gerçekte her etki sayısı belirsiz tepki zincirlerini başlatmış da olabilir!’ dedi gülümseyerek. ‘Beni iyi dinlemiyorsun galiba dostum. Uyarıcı ses başlangıcı oluşturan bir etki olarak insanı sayısız tepkiye sürüklediğine göre güçlü müdür?’

‘Bilmem!’ dedim neşeli bir sesle. ‘Sorularını sen soruyor ve cevaplıyordun hatırladığım kadarıyla. Ben sıradan olanı dillendirdim sadece; etki-tepki ilişkisi ilk anda tek sonuç doğurur her zaman. Sesin sahibine karşı sert tepki de bunlardan biridir, önemli olan etkilenen insanın o ân nasıl tepki verdiğidir!’ 

‘Doğru!’ dedi heyecanla. ‘Burada kastettiğim şey daha çok teorik olasılıkları içeriyor. Dikkatsizlik eden insanın kendi iç dünyasında oluşan tepkimeleri kastediyorum. Dönüp sesin içeriğine göre sesin sahibinin suratına bir yumruk da atabilir. Varsayımsal olarak sert etki yerine yumuşak ve uyarıcı bir etkinin ürettiği tepkileri kastediyorum. Burada sarf edilen uyarıcı ses diğer sıradan sözler cinsinden ’dikkatli’ olmasını hatırlatan herhangi bir söz bileşiğini taşıyor aslında; hedef insanın kendisi olduğu için onda yer etmiş ve onu etkilemiştir. Sözün doğasında mevcut bulunan güç, hedef üzerinde etki oluşturmaya kilitlendiğinde, sözdeki basitlik ya da karmaşıklık önem sıralamasına itibar etmez. Karmaşıklık sözün gücünü arttırmayacağı gibi, basitlik de sözün gücünü azaltmaz. Buna göre 'her söz güçlüdür' diyebiliriz!’

‘Diyebilirsin!’ dedim biraz daha uzak bir sesle.

‘Gücü arttıran unsurlar, hedef, hedefin nitelikleri, hedefe ulaşma ve hedefi etkilenecek eksiklikten haberdar etme gibi temel unsurlardır!’ dedi aynı heyecanla. ‘'Her söz güçlüdür' önermesinin, sözdeki doğal gücün anlam kazanmasına bağlı olduğunu kabul etmeliyiz. Ek koşul olarak, hedefin de onu anlamlı bulması gerekir. Çıkarımıma göre; kulakları ve zihni söze anlam kazandırmaya meyilli ve alışkın olan hedef için, her söz, içerdiği güçle yüklendiği anlamı hızla etki-tepki-değişim sürecine sürükleyecektir. Söz, hedefe ulaşacak, hedefi etkileyecek ve değişimi başlatacaktır. Bu doğal akış serisinde, sözün içerdiği anlamın netliği ve doğruluğu değişimin boyutlarını belirleyecektir!’

Avukat insanın iç dünyasındaki seslere odaklanmaya çalışıyordu; etkilerin ürettiği çağrışımlar insana neler hatırlatmazdı ki...

‘Sözlerin dizin standardı, sözlerin doğal gücünü etkilemez, fakat sözlerin hedefe ulaşmasındaki sağlığı etkiler!’ dedi akademik bir ruha bürünen sesiyle. ‘Bu, sözdeki gücün iletim hatlarında yaşayacağı kopuklukla doğrudan ve dolaylı ilişkilidir. İşte bu noktada bir yanılsama ortaya çıkar; sözün iletilmesindeki sorunlar sözün doğal gücünden ziyade sözün mesajlarını zayıflatırlar. ‘Et dikkat!’ gibi, görünürde basit bir değişime uğramış bir söz dizininde değişen fazla bir şey yoktur, ancak mesajın hedefe ulaşmasındaki kalite bu değişiklikle zedelenmiştir. Tevrat, Zebur ve İncil’in sözlerinin yerlerinin değiştirilmesindeki ince işçilik mesajın niteliğini azaltmaya yöneliktir. Benzeri işçiliklere Hadislerde ve Kur’an meallerinde çok sık rastlanmaktadır!’

‘İlginç ve önemli bir ayrıntıya odaklanıyorsun, Avukat!’ dedim heyecanına ortak olarak. ‘Mesleğinden kaynaklanan düşünce sistematiği, suç, suçun doğası ve suçluya dair geniş ve değişken bir bakış açısı kazandırmış sana, tebrik ederim, Dostum!’

Kıvamını bulmuştu.

‘Sözlerin çıkışının engellenmesi ise dizin standardının değiştirilmesinden daha etkili ve daha kolay bir yoldur!’ dedi gülümseyerek. ‘Peygamberlerin yalanlanması, hakarete uğraması ve öldürülmesi, düşünce adamlarının işkencelere tabi tutulması ve öldürülmesi, kitapların yakılması, kitapların, dergilerin ve diğer süreli yayınların yayınlanmasının engellenmesi, söz konusu yayınlara hâkim konsepte, yani yaygın deyimle maslahata aykırı tezler üretenlerin tasfiye edilmesi, mahkeme kararı ya da kişisel ya da kurumsal çıkarların korunmasına dair sansürler ve nihayetinde günümüz cemaat-tarikat-mahfil baskısı ve bu baskılarından kaynaklanan çıkar zedelenmesi sözün gücünün insanlara ulaştırılmayarak ortadan kaldırılmasına yöneliktir!’

Güneş yine ikindi vaktini hatırlatan yumuşak ışıklarını gönderiyordu gözlerimize... onun dikkatini dağıtmadan bir şeyler atıştırmaya devam ediyordum. O da dalgın dalgın hem çatalıyla biraz köfte alıyor ve ağzına atıyor hem de zihnindeki ‘istenmeyen adam’ kurgusunu tamamlamaya çalışıyordu.

‘Düşünce çatışmalarında şüphe üreten sözler de bu anlamda, tehlikeli sözler olarak hâkim unsurlar tarafından güç savaşından uzakta tutulmaya çalışılır!’ dedi. ‘Misâlen; Türkiye, tarikatlar ve tarikatlardan beslenen cemaatler eliyle, tasavvuf portalından İslâm evrenine açılan düşüncelerle dini algılamaya mahkûm edilmiştir. Oysa, İslâm Dini için orijinal portal Kur’an’dır. Kur’an’ın mesajlarını iletecek olan sözlerin, geçmiş zamanda üretilmiş söz dizinleri –kitaplar ve sözlü-uygulamalı gelenekler- ile engellendiği açıktır!’

Türkiye’deki ‘muhafazakar medya’ tasnifi gelmişti aklıma o konuşurken. Hangi medyaydı bu, bir türlü çözememiştim, neyi muhafaza ediyordu? Bu medya, İslam’ın ana mesajlarını değil, mahfillerin ve tarikatların iktidar kaygısı güden ruhunu korumaya çalışıyordu; her yayınevi sıralı olarak yarı tanrı haline getirilmiş bir şeyhe ya da efendiye bağlanıyordu. Samirîlerin çalışma biçimi de böyleydi, özgür düşünceye yer yoktu, düşünen insana hayat hakkı tanınamazdı.

‘Herhangi bir girişimin ya da girişimcinin Kur’an’ın ana mesajını, o mesajı öne çıkaran ve yücelten sözlerle iletmeye çalışması insanlık için sıradan, alışıldık hatta aşağılık tedbirler mekanizmasıyla engellenir!’ dedi Avukat, beni duymuş gibi. ‘Girişimci, planlanan faaliyetlerden men edilmeye çalışılır, men mümkün değilse, girişimcinin sözün hedefe ulaşmasını sağlayacak araçlara ulaşması engellenir. Kitaplar yayınlanmaz, dergilerin kapıları hâkim maslahata göre sakıncalı yazarlara kapatılır. Hedef kitleler, cemaatlerin yönettiği kitlelerdir; yayıncı unsur ürün-müşteri ilişkisinde kendisine göre nesnel kriterlerle işletme kaygılarını gözettiği için, hedef kitlenin ihtiyaç duyduğu ’hâkikâte dair söz’ü değil, mevcut maslahatı güçlendirecek yahut rahatsız etmeyecek olan sözü önceler ve önemser. Hâkikât’ı teşhir edecek olan herhangi bir girişimci istenmeyen adam ilân edilir!’

‘Şeyh Efendi, ‘İhtilafa vesile olur, bu da caiz olmaz!’ dedi!’ dedim neşeyle.

‘Tam üstüne bastın, şahit olduğum böyle bir olay var!’ dedi gülerek. ‘Tasavvuf misâlinde somutlaştırdığım bu serencam, diğer psikolojik, sosyolojik, iktisâdî, siyâsî ve daha başka misallerle güçlendirilerek anlatılabilir; Psikiyatri hegemonyasının psikiyatrinin zorbalığına dair tezleri ve bu tezlerin sahiplerini pasifize etmesi, sosyolojik sorunların kökenlerine dair araştırmaların saklanması veya değiştirilmesi, hâkim unsurların işçi haklarından bahsedilmesini engellemesi, partilerin oy oranlarına dair araştırmaların örtülmesi ve yüksek çıkar gruplarının vizyonlarıyla çakışır niteliklerde üretilmesi gibi. Hiç kimse düzeninin bozulmasına izin vermez!’

‘Bir ‘istenmeyen adam’ olarak konuştuğunu görüyorum!’ dedim. ‘Sence senin hiç mi kabahatin yok!’ 


<<Önceki                      Sonraki>>


[18.12.2025, 13/59 (1013))]


Seçkin Deniz, 20.12.2025, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı




Takip et: Next Sosyal @seckin_deniz

Takip et: Next Sosyal @sonsuzark



Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

 

Seçkin Deniz Twitter Akışı