18 Ekim 2025 Cumartesi

SA11665/SD3630: Sıkıntı (Roman); 13. Bölüm-Toprak 11

 Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Gerçekten öyle miydi? İnsan, işi ya da özel hayatı ile ilgili her şeyi kontrol altında tutabiliyor muydu?


Masumiyeti özleyemeyenler, masumiyetten herhangi bir parça taşımayanlardı. Tırmanışlarında günahların ağırlığıyla yol alıp yorulanların içlerinden çok çabuk uzaklaştırdıkları masumiyeti hatırlama hakları yoktu. Kötülük bu yüzden inişteklerin en büyük gücüydü. Onlar bu yüzden dünyada cehennemi yaşıyor ve yaşatıyorlardı.

Sınanmışlığımız da sınamalarımızdan başarıyla çıktığımız anlamına gelmiyordu; ölene dek sınanmaya devam edecektik; seçimlerimiz sürüyordu. Bir erkek içindeki arzuları ölene dek kaybetmiyordu, bir kadın onun için daima sınama aracıydı. Aynı şekilde bir kadının da içindeki arzuları her zaman taptazeydi, bir erkek onun için sınama aracı olmaya devam ediyordu. Bu yüzden kadınla erkek ölene dek bir anlaşmazlık içindeydiler. Masumiyetle olan ilişkileri onların kavgalarında en belirleyici güçtü.

Cevval gibi bir erkeğin tırmanışlarında çokça kadın varsa, tepedeki dinlenme zamanlarında kadınlarını çoğaltmayı düşleyecekti, tıpkı artık yeni çağın tırmanışlarında bedenlerinde taşıdıkları erkeklerin sayısı arttıkça daha da özgür olduklarını düşünen kadınlar gibi. 

Özgür kadınlar ve özgür erkekler yeni çağda masumiyetlerini hızla terk etmeyi hedefleyen insan tipine örnekti. Onlar alıştıkları tatları inişlerinde de sürdüreceklerdi, onları engelleyecek bir masumiyet kırıntısı kalmamıştı çünkü. Kirlenmeye bilendikleri ve böyle düşünegeldikleri için de değişmeleri çok zordu.

İçlerindeki masumiyet kırıntılarına tutunmaya çalışan Mahir’in sorgulamaları, Cevval’in yaşadığı derin gerilim, İD’nin sınır tanımaz coşkuları, erkekler ve kadınlarla ilgili düşüncelerimi özgürlükten kontrole doğru sarkıtıyordu. Her özgürlük bir kontrol kaygısına yol açıyordu, her kontrol kaygısı da bir özgürlüğü hedef alıyordu. Masumiyet ise, insana her ikisi arasında bir denge kurması gerektiğini fısıldıyordu.

Bazen bu uzaklıktan bakınca insanın ne kadar âciz ve zayıf olduğunu daha net bir şekilde görüyordum. Bizler gücümüzle orantılı iddialar içinde değildik; haddimizi çok aşıyorduk ve her seferinde hiç sıkılmadan ve utanmadan huzur ve dinginlik istiyorduk. Dilimizle özgürlük isterken kontrol kaygısı hızla yürüyordu içimizden.

Bu işin sırrı neydi? Kim biliyordu ki? Allah’ın elçileri bile uyarılmışken, sıradan insanlar olarak bizler hangi sırla bu işin ruhuna vakıf olacaktık?

İnsan kendisi dışında her şeye mahkûm olan büyük bir gemi gibiydi, çok zaman büyük fırtınalarla boğuşuyordu açık denizlerde, okyanuslarda. Onun sırları olsaydı kendisine fayda sağlardı, çürüyüp gitmezdi ömrünün sonunda.

İnsana dair sırları ceplerine doldurup kuytu köşelerde, ışıltılı panayırlarda pazarlayanlara bakıp aldanmamak gerekiyordu; insana dair sır ancak insan olmayan içindi. İnsan kendisine dair olana sır diye bakmıyordu, aldanmamak gerekiyordu. Ötekisi nasılsa diğeri de aynıydı. 

Hepimiz birbirimize benziyorduk ve hepimiz hepimizin bildiği insanın sırlarına vakıftık. Hepimiz tırmandık, tepede dinlendik ve inişe geçtik ya da geçeceğiz. Allah hangimize başka başka sınamalar verdi ki? Hangimiz neden başka sırlara sahip olacaktık?

Güneş hep doğuyor, yükseliyor ve batıyordu; hangi insanın doğduğu, büyüdüğü ve öldüğü onu ilgilendirmiyordu. Ama hepimiz güneşin hareketlerine bağlı olarak değişen zamana mecburduk. Bu, hep böyle olmuştu; böyle de olacaktı kıyamete kadar.

Masumiyeti unutmamak gerekiyordu ve masumiyeti hatırlama hakkı olmalıydı insanın; onu unutmadığı sürece seçimlerindeki doğruluk parıldamaya devam edecekti.

İnsanlara bakmaya ve düşünmeye ara verdim, bilgisayarımı açtım. Elektronik mektuplarımı kontrol ettim. İş akışına baktım ve İstanbul’daki toplantı için yaptığım hazırlıkları son kez gözden geçirdim. Uçakta ‘sıkıntı’ya odaklanacaktım.

Karımla iletişimimiz kesintisiz sürüyordu, şirketle de. Akıp giden zamanın her dakikası kontrol altındaydı, öyle olmak zorundaydı. İlk zamanlarda çok gerilmiştim kontrollü zaman akışı yüzünden, ama işim en küçük ertelemeyi ya da ihmali kaldıramayacak kadar büyük sorumluluklar yüklüyordu bana. Zamanı planlamadan hiçbir işimizi yürütemezdik. 

Zamanla bu artık hayatın diğer normalleri gibi alıştığım bir gerginlik olmuştu. Ben de bu gerginliği herhangi bir gerilim üretmeyen sıradan bir akış duygusu olarak kontrol altına almıştım. Her şey kontrol altında olmalıydı.

Gerçekten öyle miydi? İnsan, işi ya da özel hayatı ile ilgili her şeyi kontrol altında tutabiliyor muydu?

Hoparlörden yankılanan sesler uçağın kalkış saatinin yaklaştığını söylüyordu. Ayağa kalktım ve çıkış kapısına doğru yürümeye başladım. Güldüm sessizce. Şu anda kontrol altında olan bendim, başkalarının iş süreçlerine uymak zorunda olduğum için. Bir kadın sesiyle ayağa kalkıyor ve uçağa binmek için yürüyordum. Birazdan pilotların kontrol ettiği bir uçakla uçacaktım. Hosteslerin kontrollü zaman çizelgesine uyarak bir şeyler yiyip içecektim.

İstesek bile hayatımızın hangi açıdan, hangi nedenlerle hangi kontrollere tabi olduğunu belirleyemiyorduk. İtiraz ediyorduk kimi zamanlar, ancak kontrol altında tuttuğumuzu zannettiğimiz hayatımız başka kontrol amirleri tarafından kontrol edilmek üzere var kılınmıştı. Dağ başında olsak bile bedenimizin ya da doğanın kontrol noktaları çeşitli amirlerin ya da amillerin etkisi altındaydı.

Düşüncelerimizin o başımızda durmayan genlerinde ne varsa, onların tamamı, insan için alışılmış olan şeyleri daimî kılmayı gerektirecek figürlerle zorlanıyordu, hiçbir şeyin aynı kalmayacağını bilen bir göz bile, alışılmış gündeliklerin sürmesini istiyordu.

İnsan, bedeninin doğayla ve zamanla girdiği senli benli ilişkilerine söz geçiremeyeceğini de biliyordu; ama kendine dair şeylerin çok fazla ve hızla değişmesini istemiyordu. Ruhundaki aynılıkların değişmesine hazırlıklı olsa bile, bedenindeki aynılıkların değişmesine alışamıyor, alışmak istemiyordu; daha fazla şeyin, eskidiği için eksileceğinin farkındaydı.

Orta yaşların gerilimi yüksek yıllarından farklı değildi insanın ergenlikten sonra yaşadıkları. Ergenliğe geçişte yaşadıklarıyla, gençlikten yaşlılığa dönen zamanda olanlara asla hazır olamıyordu, ancak çaresizliğin boynuna bindirdiği yük, ona sorunun alışmakla ilgisi olmadığını yavaş yavaş kabul ettiriyordu.

İnsan hızla geleceğine ilerliyordu, kendisine süreli olarak verilenlerle sınanarak. Kaçışsız bir süreçti bu, eli, her şeyi mahkûm...  Tamamen kontrol altındaydı.

İnsandaki ruhsal değişimlerin bedenle alakalı olmadığını düşünmek bile abesti, tırnağı acıyan birinin düşüncelerinin bu acıdan bağımsız olamayacağı besbelliydi.

Yürürken birçok soru takılmıştı aklıma: İnsan, hayatı boyunca, bedenindeki değişikliklerle, bu değişikliklerin kendisine düşündürdükleriyle ve bedeninin istekleriyle dürtülüyor olabilir miydi, acaba? Nefsin insan zihnini sık sık dürttüğü biliniyordu, ya beden? Bedenin dürtüleriyle nefsin dürtüleri aynı mıydı? 

Aynı görünüyor olmasına aldanmamalıydık; beden masumdu. Zira yemek ihtiyaçsa, beden yemekten sonra bir şey istemezdi; fakat lezzetli tatlara tamahkâr olan nefs, beden doymuş olsa bile istemeye devam ediyordu. İkisi, ancak bu kadar aynıydı.

Bedenin aymazlıkları yoktu, bedenin dürtüleri de dürtü değildi; ihtiyaçtı kendince... beden kışkırtmazdı. Ve düşüncelerin en derin yerinde, bedene dair sıkıntıların kaldığı süre saniyelerle ölçülüyordu; nefsinki gibi ömür süresince kesintileri az değildi.

Her şeye rağmen insan, kendisinde alışıldık bulduğu her şeyin diğer günlere taşınmasını isteyecek kadar durağandı. Bu şeylerin kötü ya da iyi olmasına lüzum yoktu. Onlar her ne iseler, onların varlıklarına uygun sistemleri kurmuş oluyordu insan. 

Geçip giden ömrün sırtına yüklenen hastalıklar sırf bedende değildiler işte; düşüncelerin genlerinde var olanlar da onlarla beraberdi. Buna da kontrol diyordu insan. 


<<Önceki                      Sonraki>>


[17.10.2025, 13/23 (977))]


Seçkin Deniz, 18.10.2025, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı




Takip et: Next Sosyal @seckin_deniz

Takip et: Next Sosyal @sonsuzark



Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

 

Seçkin Deniz Twitter Akışı