21 Eylül 2025 Pazar

SA11622/SD3607: Sıkıntı (Roman); 13. Bölüm-Toprak 4

 Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Bugün Batı’da ve Batı etkisindeki dünyada son teknolojiyi kullanan müreffeh ve azgın insanların yaşadığı hayatlar, kupkuru ve verimsiz bir topraktan farksızdı.


Ve yine herkes biliyordu ki; evlilik olmadan sağlıklı ve meşru-kabul edilebilir bir cinsel hayattan bahsedilemezdi ve evlilik dışı doğan bir çocuğun mutlu olması imkânsızdı.

Ne yazık ki bugün, evlilikler -gerekçeleri ve nedenleri Kabala kökenli çağdaş feminist ve ateist düşüncenin egemenliği tarafından parçalandığı için- ‘meşru ve kabul edilebilir duygusal ve cinsel ihtiyaçların giderildiği, çocukların sağlıklı bir şekilde doğduğu ve büyüdüğü kurumlar olarak’ gereksiz bulunuyorlardı.

Tarihsel meşruiyet ve kabul edilebilirlik anlam zemini boşaltıldığı için, evlilik yerine bireysel haz merkezli her türlü istek ve arzunun kabul edilebilirliği evlilik dışı ilişkiler esas alınıyordu. Batı bütünüyle böyleydi, Batı'nın amansız etkisi altındaki Türkiye de gittikçe artan bir hızla dönüşüyordu.

Cevval’in biraz da intikam alma duygusuyla girdiği ‘özgürlük yolu’, bireysel haz merkezli her türlü istek ve arzusunu gidermenin de herhangi bir sorumluluk yüklenme olasılığının olmadığı bir yoldu. Ama artık bu yol Cevval için bitmişti.

Evliliğin, sağlıklı cinsel yaşantı, çocuk ve mutluluk gibi temel nedenler üçgeni parçalanmış durumdaydı ve insanların, özellikle kadınların zihnindeki algılar, genç ve alımlı oldukları yaşlarda, evlilik yerine, 'sadece' her türlü araçla tatmin edilen cinsellikle temellendirilmişti ve bir köpek veya kedi gibi yalnızlık giderici ya da ‘keyfi’ ve ‘nostaljik’ ihtiyaç olarak -özellikle babaya bağlı risklerden korunmak amacıyla- ‘babası belirsiz’ bir çocuk eklentisiyle yürüyen ilişkiler ağına mahkum olmayı özgürlük ve mutluluk sanıyorlardı.

Erkekler için evlilik dışı ‘cinsel tatmin’ kadınlara göre daha risksizdi. Dinlerle sınırlandırılmamış zihinsel yapılar ve para ile elde edilen sayısız ‘kolay para avcısı’ kadının varlığı, erkeklere sınırsız cinsel ilişki imkânı sağlıyordu.

Erkeklerin bu sahte cennetin bütün imkânlarını kullanmalarının önünde hiçbir engel yoktu, ama bu cennet, Cevval’in ve ona benzer erkeklerin bir noktada huzur bulmak için evlenme ihtiyacı duymasıyla sahte olduğunu da kanıtlıyordu.

İD ile de Richmond’da bu konuyu derinlemesine konuşmuştuk. İD’nin evliliğe bakış açısı Cevval’inkinden farklıydı. Buna rağmen İD’nin de farkında olmadığı temel ruhsal arayışı ‘huzur’a doğruydu. Onun bende bulduğu şeyler, gerçekte ona hissettirdiğimi düşündüğü huzur ve güven duygusuydu. Belki de o bu iki duyguyu kendisi için evlilik dışı cinsel ilişkinin de doğal sağlayıcısı olduğunu düşünürken yakalanıyordu Şeytanî tuzağa.

Onu doğrudan suçlayamıyordum, öyle düşünmeye alıştırılmıştı; ancak eğer huzur ve güven istiyorsa bu şeytanî tuzaktan bilerek ve isteyerek çıkacaktı, kendilerine sunulan cennetin sahte olduğuna emin olacaktı.

Daha acı verici olan bir şey daha vardı. Bu sahte cennette yaşayan ve bir gün büyüyecek olan çocuklara bakmak çoğu insanın aklına gelmiyordu. Çocuklar yalnızdı, terk edilmişlerdi. Onlara büyüdüklerinde nelerle karşılaşacaklarını bilmedikleri dinsiz bir dünya bırakıyorlardı şimdiki zamanın yetişkinleri.

Anne ve babası bilinmeyen çocukların varlığı bambaşka bir insanlık suçuydu, ancak annelerini bilen, babalarını bilmeyen ergen çocuklar, aynı anneden ve farklı babalardan doğan kardeşler arasındaki bağların çok da sağlam olmadığını biliyorlardı ve her çocuğun babasının kim olduğuna dair sonsuza dek süren sorularla meşgul olduğunun da farkındalardı.

Yaşadığımız çağda yetişkin insanların evliliğe ihtiyaç duymadıklarını hiç kimse söyleyemezdi, ancak mevcut bütün evliliklerde sağlıklı cinsel yaşantıların da çocuk ve mutluluk gibi diğer iki temel nedenin itildiği derin karanlıktan kurtulmalarının mümkün olmadığı da biliniyordu.

Evlilik olsa da sağlıklı cinsel yaşantı olmayabilirdi, çocuk da olmayabilirdi, tanımı herkese göre değişen mutluluk da; ama tatmin asla ihmal edilmemesi gereken bir yaşama nedeni olduğundan evlilik olmadan da insan tatmin olabilirdi. O halde sadece tatmin için evlilik de gereksizdi.

Bugün psikolojinin ve psikiyatrinin insanı ittiği karanlıkta cazip olan tek şey bundan dolayı sadece ‘şeytanî’ bir tatminden başka bir şey olamazdı. Gerekçesi ne olursa olsun, hangi amaca yönelik olursa olsun, tatmin olmanın insanın bütün gerekçelerini ve nedenlerini kuantum boşluklarına süpürdüğünü itiraf etmek zorundaydı aklı başında insanlar.

‘Neden evlenir insanlar?’ sorusu bir anlam ifade ediyor muydu, dinlerle bağını koparmış ya da dinlerin etkisini hayatlarında en aza indirmiş bütün insanlar için?

Bu soruyu neresinden başlayarak cevaplamak daha doğruydu? Ya da akıntıya kapılıp gitmek daha mı 'tatmin' ediciydi?

Allah’tan başka Tanrı ya da Tanrılar edindiğinde insanın kaybedeceği ilk iki nimetten biri, Allah'ın insana bahşettiği en büyük nimet olan sevgiydi, diğeri de merhamet... Allah’tan uzaklaşan bir insanın sevgi ve merhametin ana kaynağından da uzaklaşarak, sevgisiz ve merhametsiz olan Şeytan’a yaklaşacağı çok açıktı. Bu yüzden onun evlilikte sevgi ve merhamet gibi iki temeli insanın genetiğine yerleştiren Allah’ın istediği evliliği istemesi beklenemezdi. 

‘Ve muhakkak ki biz, oradaki (yeryüzündeki) her şeyi kupkuru bir toprak hâline getiririz.’ diyordu Allah ve şeytanî cennette yaşamayı seçen insanlar için ‘hayatın süsü’ olan her şeyi, düşünceyi, hayat felsefesini, medeniyeti kupkuru, sevgisiz ve merhametsiz hale getiriyordu.

Bugün Batı’da ve Batı etkisindeki dünyada son teknolojiyi kullanan müreffeh ve azgın insanların yaşadığı hayatlar, kupkuru ve verimsiz bir topraktan farksızdı.

Cevval’in kaçtığı, kaçmak istediği de bu kupkuru topraktı.

Biliyorduk; insanlığın azgınlık döngüleri şimdi olduğu gibi derin geçmişte de hiç değişmemişti; insan zamanının kontrolsüz akışında her şey yeniden karılıyor ve insanlığa gönderilen yeni elçilerle ilk haline uygun olarak yeniden tanımlanıyordu. Ancak bu kez insan kendi aklı, bilgi birikimi ve tecrübeleriyle baş başaydı; tam olarak bin dört yüz yıldır Allah yeni bir elçi göndermiyordu ve insanlık kendisini ve dini yeniden tanımlamak zorundaydı.

Hristiyanların ve Yahudilerin ve çarpık inanışlı bazı Müslümanların beklediği Mesih ya da Mehdi de gelmeyecekti; bunlar artık kapanmış sahte birer beklentiydi. Mesih İsa’ydı, Mehdi Muhammed’di… 

Yahudilerin Allah’ın gönderdiği bu iki elçisini reddederek çarpık inanışlarını Hristiyanlara ve Kabala’nın bir başka türü olan tasavvuf aracılığıyla Müslümanlara bulaştırmış olmaları da bir şeyi değiştirmeyecekti; geldiğimiz bilgi ve teknoloji çağında karılmış ve karıştırılmış kavramların her insana verdiği şeyler dönüşümü sağlamak için yeterli değildi. Buda reenkarneleri de, tasavvufun şeyhleri gibi, binlerce yıldır tekrarlanan şeytanî tiyatrodan bir adım öteye gidebilmiş değillerdi. Samirîler insanlığın düşünce dünyasını, zihnini ve aklını ele geçirmişlerdi.

‘Din neden vardı, neden var ve neden daima var olmak zorundadır?’ sorusuna da yakından bakmalıydık ve tıpkı insanlığın diğer genel sorunlarının tespiti için sorulan genel sorular gibi bütün enerjimizi bu soruya verilecek cevaba harcamalıydık.

‘Burada içtenlikle olarak bahsetmemiz gereken din hangisidir?’ sorusunun cevabı da kuşkusuz ve çok netti: Tek Tanrı vardı ve onun dini de Tek’ti. 


<<Önceki                      Sonraki>>


[20.09.2025, 13/9 (963))]


Seçkin Deniz, 21.09.2025, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı




Takip et: Next Sosyal @seckin_deniz

Takip et: Next Sosyal @sonsuzark



Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

Seçkin Deniz Twitter Akışı