Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
"Kahvaltı gerçekten güzel hazırlanmıştı ve keyifli bir zaman geçiriyordu herkes. Son çayımı içtikten sonra, meyve suyumu da bitirdim ve yolculuk zamanının geldiğini söyleyerek hazırlanmaya başladım."
‘Çok doğru!’ dedi çayımı yenileyen Lutfiye Abla, Sabır Taşı’na bakarak. ‘Bizi ibadetten alıkoyan aklımızdaki şüpheler, oysa Allah’la aramıza hiçbir varlığın giremeyeceğini hepimiz biliyoruz.’
Sabır Taşı’nın yüzünde masum gülücükler dolaşıyordu. Ferahlamış gibiydi.
‘Başörtüsü taktığımda, kıyamet kopacak çevremde!’ dedi huzurlu bir sesle. “Bana ‘çok abarttın’ diyecekler ve muhtemelen müşterilerimin çoğunu kaybedeceğim, ama bundan dolayı hiçbir kaygı yok içimde!’
‘Ben arkandayım!’ dedi Cevval abartılı bir gösteriyle. ‘Bütün tasarımlarını daha büyük bir pazara açarız, yaptırım tehdidinin bütün sonuçlarını görür müşterilerin. Amerika’yı dize getirmiş bir ekibiz biz; değil mi Mühendis?’
‘İnşaallah!’ dedim gülümseyerek. ‘Müslüman kadınların da işinin ehli moda tasarımcılarına çok ihtiyacı var; herhangi bir sorun yaşayacağını düşünmüyorum Sabır Taşı’nın. Karım ilk ve en iyi müşterilerinden biri olabilir, çevresi de çok geniştir Hanımefendi’nin!’
‘Evet, ya!’ dedi Sabır Taşı, heyecanla. ‘Çok tanışmak istiyorum karınızla. Cevval, ne zaman gideriz Adana’ya?
Cevval köşeye sıkışmıştı artık.
‘Sanırım çok yakında!’ dedi tedirgin bir şekilde. ‘Şu Mühendis arkadaş beni Adana’ya gitmeye ikna edememişti hiç; ama artık kaçış yok o cehennem sıcağından!’
Sabır Taşı’na döndüm, ‘Bu tırsak CEO, yaz dışında üç mevsim daha olduğunu bir türlü öğrenemedi!’ dedim. ‘Sürekli sıcak sayıklıyor konu Adana olunca. O güzelim kebapları da yiyemiyor sıcak korkusundan. Kışlarımız çok güzeldir mesela. Sizi her zaman bekleriz, Cevval ise canı isterse gelsin!’
‘Tamam, tamam, geliriz, Mühendis!’ dedi Cevval, meyve suyundan bir yudum alırken. ‘Yenge’nin hatırı var!’
‘Yenge mi?’ dedim gülerek. ‘Sabır Taşı bu konuda bence daha etkili bir neden. Duygularını saklamana gerek yok artık; kaçınılmaz son gerçekleşti ve sen özgürlüğünü yitirmiş bir bekarsın!’
‘Mühendis, sen geç kalacaksın bence!’ dedi Cevval konuyu değiştirerek. Sonra verdiği tepkinin anlamsız olduğunu düşünerek coşkulu bir sesle ekledi: ‘Özgürlüğüm, Sabır Taşı’nın varlığına armağan olsun!’
Güldük, onun alışkın olmadığı için pek beceremediği bu u dönüşlerine; alışkın aslında hiç sevmezdi u dönüşlerini. Dürüst bir adamdı her zaman; başka türlü davranmayı beceremezdi.
Artık onu dürtmeyecek ve iğnelemek için fırsat kollamayacaktım. Cevval’in neşesi yerindeydi; yine istediği gibi sonuçlanmıştı beni zorla dahil ettiği bu operasyon. Sabır Taşı’nın zihnindeki bütün şüpheler bir daha tartışılmamak üzere ortadan kalkmıştı.
Kahvaltı gerçekten güzel hazırlanmıştı ve keyifli bir zaman geçiriyordu herkes. Son çayımı içtikten sonra, meyve suyumu da bitirdim ve yolculuk zamanının geldiğini söyleyerek hazırlanmaya başladım.
Hemen telaşla ayaklanmışlardı Sabır Taşı’yla Lutfiye Abla. Ben Cevval’le birlikte evden otoparka geçene kadar da telaşları bitmedi.
'Romanınızı bitince okumak istiyorum!' diyordu son saniyelerde Sabır Taşı, benimle tanıştığı için çok memnun olduğunu söylüyordu sık sık. Lutfiye Abla, ‘Lütfen, bizi her zaman ziyaret edin!’ diyordu. ‘Çok güzel bir zaman geçirdik sayenizde. Bu ev hiçbir zaman bu kadar sıcak ve canlı olmamıştı!’
Onlara, ‘İçtenliğiniz yüzünden böyle oldu, benim bir suçum yok!’ diyordum gülerek. ‘Bütün suç Cevval’de!’
‘Üzümler!’ diyordu Cevval. ‘Üzümleri unutmayalım, Mahir’i kızdırmayalım!’
Mahir kendisinden bahsedildiğini hissetmişti sanki, o ân telefonuma gelen mesaj ondandı:
‘Azizim, şu işi tatlılıkla bitirelim. Evin önünde ağaç oldum!’
‘Geliyoruz!’ diyerek cevapladım mesajını. ‘Üzümün tatlıdır inşallah!’
‘Sen gel hele!’ diye yazdı Mahir.
Yol kısa sürecekti bu sabah. Ankara pazar sabahları ölü bir şehirdi. Araba bahçe kapısından çıkarken Hayri Abi ve Bush’la da vedalaştık.
Yola çıkınca Cevval’in çenesi açılmıştı. ‘Günahlarım ne olacak Mühendis?’ diyordu binbir endişe yüklü sesiyle. ‘Ben senin gibi mükemmel ve günahsız bir üstat değilim!’
Ben de onun kaygılarının farkındaydım.
‘Günahsız insan yok... e, o zaman mükemmel insan yok, Cevval!’ diyordum gülerek. ‘E, o zaman üstat da yok!’
Evliliğin Cevval’i şimdiden değiştirdiğini görüyordum. Onun bu geç ergenlik denebilecek bir yaşta yaşadığı heyecan yapmacık değildi. İnsanın derin karanlıktan çıkış çabasını da güzelleştiriyordu Allah.
‘Cevval!’ demiştim. ‘Çağın ruhsal çalkantılarından aklıma sıçrayan önemli bir soru sormak istiyorum sana. Neden evlenir insanlar?’
‘Başkasının nedenlerini bilmem, Mühendis!’ demişti Cevval. ‘Ama ben çocukluğumdan beri içime çöreklenmiş cehennemden kurtulmak için evleniyorum. Huzur istiyorum artık!’
Herkese çok normal bir soru gibi geliyordu bu soru. Ve hemen herkes, içinde büyüdüğü kültürden, psikologlardan, sosyologlardan ya da modern Batı terminolojisinden etkilenen dilinin en renkli heyecanlarıyla kendisine göre bir cevap vermeye başlıyordu.
Yirmi birinci yüzyıla kadar bu soruyu sormak, anlamsız ve saçmaydı; çünkü her dinin, kültürün ve toplumların bu sorunun sorulmasını gerektirmeyecek kadar çok gerekçeleri ve nedenleri olduğunu insanlar biliyordu. Herkes evliliğinin en az bir gerekçesinden veya nedeninden haberdardı ve çocuklarının olmasını istiyordu.
Geriye doğru baktığımızda insanların neden evlendiklerini bildikleri için bu soruyu sormadıklarını fark edebiliyorduk; ancak insanların bu sorunun yerine başka sorular sorduklarını da biliyorduk. Kiminle evleneceklerine, çocuklarına ve mutlu olup olmayacaklarına dair gerçekçi sorular soruyorlardı insanlar.
Evlilik, meşru ve kabul edilebilir cinsel ihtiyaçların giderilmesi, çocuk ve mutluluk gibi temel bileşenlerden oluşan nedenler üçgeni üzerine bina ediliyordu, sonra eklenen başka bileşenlerle daha fazla temel neden oluşuyor ve neredeyse sonsuz bileşenli çokgenlere dönüşüyordu üçgen, ama temel birbirine bağlı sağlam kolonlarla oluşturuluyordu.
Sağlıklı cinsel ilişkilerin yaşandığı mutlu bir evlilik, aynı zamanda çocuklu bir evlilik, insanların neden evlendiğinin en ideal açıklamasıydı her zaman.
Ve herhangi biri bu nedenler üçgenini -ya da çokgenini- bilerek büyüyordu.
Sıkıntı
Takip et: @SonsuzArk
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.