Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
Cevval derin bir nefes almış ve, ‘Anlaşılan ben namaza başlayacağım!’ demişti samimi bir sesle. ‘İçimdeki cehennemden başka türlü kurtulmam imkansız!’
Kahvaltı masasına geçerken seslendim ben de Cevval’e:
‘Bir Adana insanına neyin nasıl yeneceğini anlatan bir İstanbullu olarak, ciddi misin?’ dedim. ‘Ellerimiz sizin ellerinizden ustadır, tatları da sizden iyi biliriz, Beyefendi!’
‘Tamam, dostum!’ dedi Cevval somurtarak sandalyesine otururken. ‘Hep sen haklısın; gökyüzü hep mavi!’
‘Tamam, Cevval!’ dedim ciddi bir ses tonuyla, sepetteki taş fırın ekmeğinden bir dilim almak için uzanırken. ‘Tamam, kırk yılda bir ekmek doğradın ve reklam yapıyorsun. Hakkını teslim edeceğim ve görmezden gelmeyeceğim. Tebrik ederim, ekmek doğradığın, hatta güzel ekmek doğradığın için!’
‘Tamam!’ dedi Sabır Taşı gözlerinde ışıltılar biriktirerek. ‘Birbirinizi çok sevdiğiniz belli, ama burada hayatında ilk kez büyük heyecanla kahvaltı hazırlayan biri daha var!’
Cevval’in asık yüzü yumuşarken, ben yine takılmaya devam ettim:
‘Biri daha mı?’ diye sordum soğuk bir sesle. ‘Cevval ekmek doğrayarak kahvaltı mı hazırlamış oluyor, Hanımefendi? Burada hayatında ilk kez heyecanla kahvaltı hazırlayan bir tek kişi var, o da sizsiniz. Teşekkür ederim, ellerinize sağlık!’
‘Afiyet olsun, Efendim!’ dedi Sabır Taşı utangaç bir şekilde gülümseyerek.
Ama Cevval kendini tutamadı, ‘Yeme o zaman kardeşim benim doğradığım ekmeği!’ dedi suratındaki asıklığı arttırarak. ‘Kendin doğra, ye! Hayatımda ilk kez doğradım işte. Tadını çıkar, tadını!’
Artık sofrada hiç kimse gülmemek için kendini tutma çabasına girmiyordu. Cevval de asık suratını fazla tutamamıştı yüzünde; gülüyordu.
‘Meyve de sıktım robotta!’ dedi Sabır Taşı. ‘Elma, sarı havuç ve üzüm suyu. Çay mı istersiniz, Meyve suyu mu?’
‘Önce çay!’ dedim neşeli bir şekilde. ‘Cevval meyve suyu içecek, bana inat!’
‘Meyve suyu!’ dedi Cevval. ‘Çay olmasa da olur!’
‘Bismillah, ekmek güzelmiş ama...’ dedim küçük bir lokma koparırken. ‘Güzel de doğranmış. Eline sağlık, Cevval!’
‘Afiyet olsun, Mühendis, afiyet olsun!’ dedi içi dolmuş bir sesle. ‘Bir kere de hiç tepki vermeden, yorum yapmadan durumu kabullensen, ölür müsün?’
‘Ölmem de...’ dedim ekmeğe biraz tereyağı sürerken. ‘Senin şu kızarmış CEO suratını bir daha nerede görebilirim ki, Cevval? İş görüşmelerinde bu imkansız!’
‘Sen Sabır Taşı’na dua et!’ dedi Cevval. ‘Hep onun hatrına çekiyorum şu acıları. Yoksa ekmeği kopara kopara yerdin!’
‘Niye?’ dedim neşeyle itiraz ederek. ‘Lutfiye Abla çok güzel ekmek doğrar bence!’
Lurfiye Abla ne kadar ısrar etsek de sofraya Hayri Abi olmadığı için oturmamıştı. Hayri Abi’yi de çağırmasını istemiştik. ama ‘O gelmez!’ demişti. ‘Buradaki sofralara asla oturmaz, Cevval Beyefendi birlikte kahvaltı yapmayı çok isterdi çocukluğunda, ama o ‘herkes yerini bilmeli’ derdi ve kabul etmezdi!’
Çok değerli bir ahlak ayrıntısıydı Hayri Abi’nin herkese kabul ettirdiği bu kararlılık. Kahvaltı süresince de masaya sürekli bir şeyler taşımıştı Lutfiye Abla. Ve bana namazla ilgili sorular sormuştu sürekli. Sabah namazı özellikle dikkatini çekmişti; insanın güne güzel başlamasının sırrını öğrenmek istiyordu. Sabır Taşı da ilgiyle dinliyordu bizi. Cevval’le zaten bu konuyu çok konuşmuştuk dün.
Zâriyât Suresi’nin 15-21. ayetlerini okumuştum onlara: “Şüphesiz muttakiler (Allah’a karşı gelmekten sakınanlar), Rablerinin kendilerine verdiği şeyleri alarak cennetlerde ve pınar başlarında bulunurlar. Şüphesiz onlar bundan önce iyilik yapan kimselerdi. Geceleri pek az uyurlardı. Seherlerde bağışlama dilerlerdi. Mallarında (yardım) isteyen ve mahrum olanlar için bir hak vardır. Kesin olarak inananlar için yeryüzünde ve kendi nefislerinizde birçok alametler vardır. Hâlâ görmüyor musunuz?”
‘Kesin olarak inananlar için yeryüzünde ve kendi nefislerinizde birçok alametler vardır.’ diyerek ayeti tekrarlamıştı Sabır Taşı. ‘Namazın insana verdiği dinginlik ve derin iyilik hâli bunu anlaşılır bir şekilde ispatlıyor!’
Cevval’in dikkatini ‘Geceleri pek az uyurlardı. Seherlerde bağışlama dilerlerdi’ ayeti çekmişti. ‘Senin sıkıntılara karşı hep hazırlıklı olan bu geniş sabrın ve aklındaki yüklerden arınmış bir halde her şeye bakma alışkanlığın bundan olabilir, Mühendis!’ demişti. ‘Hiçbir zaman çözememiştim bu özelliklerinin kaynağını, ama şimdi anlıyorum sanırım.’
Lutfiye Abla’nın, ‘Allah’ın bizim ibadetimize neden ihtiyacı olsun ki?’ sorusu şaşırtmıştı beni. Sabır Taşı biraz tereddüt etse de o da katılmıştı bu soruya.
‘Allah’ın ibadetlere ihtiyacı yok, insanın kendisinin yaratılış amacına uygun davranmaya ihtiyacı var!’ demiştim ben de Zâriyât Suresinin 56. ayetini okuyarak. ‘Ben insanları ve cinleri bana ibadet etmeleri dışında (bir nedenle) yaratmadım’ diyordu Allah.
Ve sonra eklemiştim. ‘İnsan yaratılış amacına uygun bir şekilde davrandığında, yani ibadet ettiği zaman, kendisi için belirlenmiş olan bütün sınırlara da uymuş oluyor ve doğal olarak da huzurlu hissediyor!’ demiştim. ‘Tamamen insan yararına bu. Diğer bütün emir ve yasaklar da öyle. Herhangi bir insanın yaratılış amacına uyup uymaması hiçbir ihtiyacı olmayan Allah’a herhangi bir zarar veremez ya da yarar sağlayamaz. Bu tıpkı herhangi bir bilgisayar programının yazılım amacına uygun bir şekilde işlediğinde anlam kazanması gibi bir şey. İnsan ibadetle bir anlam kazanıyor; ibadet olmayınca da hayatında anlam kalmıyor, anlamsızlık bir bataklık gibi insanı dibe çekiyor!’
Sabır Taşı heyecanla atılmış, ‘Evet, evet!’ demişti. ‘İşte aradığım cevap. Bizim sosyete mahallesinin kızları ‘kuantum, kuantum’ diyerek bir şeyler anlatmaya çalışıyorlar, evrene mesaj göndermek için tuhaf şeyler yapıyorlar... ama ibadet yok. Bu, bahsettiğiniz o bataklıktan çıkma çabası, anlam arayışı. İnsanın başka türlü davranması imkansız!’
Cevval derin bir nefes almış ve, ‘Anlaşılan ben namaza başlayacağım!’ demişti samimi bir sesle. ‘İçimdeki cehennemden başka türlü kurtulmam imkansız!’
Sabır Taşı biraz sessiz kalmıştı, sonra ergen bir genç kız heyecanıyla anlatmıştı.
‘Ben arada bir kılıyorum, ama başörtüsünü çıkardıktan sonra dinden çıkmışım gibi hissediyorum, bir daha namaz kılana kadar da bu kötü duyguyu içimden atamıyorum!’ demişti. ‘Bu normal mi?’
‘Şeytan iter insanı sürekli!’ demiştim ben de. ‘Allah’a doğru ilerleyen her yolculuğu engellemek için çabalar. İnsanın aklına bir sürü anlamsız sorular sıkıştırarak, Namaz kılmasını da Namaz dışında dua etmesini de engeller. Başörtüsü takarak namaz kılıyor ve sonra da çıkarıyorsanız bu sizin tercihiniz, bu durum sonraki namazı kılmanıza engel olmaz. Ama eğer Müslüman bir kadın olarak, Allah’ın emrettiği gibi, başınızı sürekli örtmek isterseniz, unutmayın, içinizdeki kışkırtıların kaynaklandığı yer de burası, elbette bu daha güzel olur!’
Sıkıntı
Takip et: @SonsuzArk
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.