Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
"Karımı, çocuklarımı sordu önce; onların iş akışımdaki bu olağanüstü hareketliliğe nasıl tepki verdiklerini öğrenmek istedi. Herkesin hafta sonunu ailesiyle geçirmesinin çok önemli olduğunu düşündüğünü söyledi."
İnsanı yalnızlaştırmak ve boğulmasını kolaylaştırmaktı amaç, tutunulacak hiçbir değer bırakmamaktı:
“Bugün gördüğünüz her insan yalnız değil midir? Aydınlanma insanı yalnızlaştırmayı amaçlıyordu, amacına da ulaşmıştı. Medya ve okullar aracılığı ile yayılan aydınlanma, bu aydınlanmanın büyük ve derin etkisi ile yalnızlaştırılmış insanları ne tür bir etkileşime sokar?
Büyük çatışmaların ya da saygısız müdahalelerin arttığı bir etkileşim çıkmaz mı ortaya? Ötekini yadırgamak, yargılamak ve tasnif ederek değersizleştirmek demek değil midir bu? Yadırganmamak, yargılanmamak ve tasnif edilmemek için aydınlanmanın temel ilkelerini yerine getirmeye çalışan insan kendi içine daha çok kapanmaz mı? Aydınlanmanın yaydığı derin yalnızlık daha da derinleşmez mi? İnsan bu sürecin sonunda didik didik edilerek bir paçavraya dönüştürülmüş olmaz mı?
Bu değersiz paçavraya yakından bakmaya devam etmek gerek, çünkü insana yapılanın farkına varmanın başka bir yolu yok.”
Mahir’in özeleştirisi, Cevval’in özeleştirisinden ve değişiminden büyük değildi. Mahir her değişim aralığında kendisini kısıtlayacak yeni şeyler buluyordu sanat dünyasından. İliklerine işlenmiş aydınlanma onu kasıyordu. Cevval’in kast sisteminin tepelerinde geçen hayatı için belki birçok şey daha zordu, böylesine bir değişim neredeyse imkansızdı; ama imkansız olan gerçekleşiyordu.
Çözümün şartlarını sıralıyordu sonra, “Yeryüzünü sarmış olan ve her insanın hayatını cehenneme dönüştüren şeytanî aydınlanmanın önüne geçmek zorundayız!” diyordu ‘Okyanus Yazarı’. “İnsanın kendisine saygısı işlediği kötülüklerin normalleştirilmesine engeldir, kötülükleri normalleştiren, hayatın doğal bir parçası haline getiren aydınlanmanın durdurulması için yapılacak ilk üç şey bellidir; aydınlanmanın kitaplarından/ medyasından uzak durmak, okullardan aydınlanma standartlarını kaldırmak ve bunların gerçekleşmesi ile birlikte insana özgü doğal etkileşim alanlarının ortaya çıkmasını sağlamak. İnsanı, aydınlanma tarafından itildiği şeytanî yalnızlıktan çıkarmadığımız sürece, onun değersiz bir paçavra olmasının önüne geçemeyiz; bunun yeri, zamanı yoktur. Geleceğin insanları bu karanlıkta ortaya çıkamaz.”
Otoparktan eve geçtiğimizde bizi ayakta beklediğini gördük Sabır Taşı’nın. 'Amerikalı aktris Diana Lane’nin gençliğine benziyor!' demişti Cevval. Yeşile çalan iri gözleri ve omuzlarını kaplayan düz kumral saçlarıyla yüzü gerçekten ona benziyordu. Üzerinde ayaklarına kadar inen, kol manşetleri, dik yakasından aşağıya doğru uzanan çift taraflı düğme dizisinin sağı-solu ve omuzları sim işlemeli, kuş tüyü renginde dökümlü bir elbise vardı; ayaklarında da aynı renkte süet bir babet.
‘Hoş geldiniz!’ dedi Sabır Taşı, heyecanlı olduğunu saklayamayan duru sesiyle.
‘Hoş bulduk!’ dedi, eli ayağına dolaşan Cevval. ‘Hoş bulduk!’ dedim ben de sakin bir sesle.
Valizimi ve çantamı bir kenara koydu hemen. ‘Odanda sanıyordum seni!’ dedi ve o heyecanla bizi tanıştırdı.
‘Sizi burada beklemek istedim!’ dedi Sabır Taşı, Cevval’e gülümseyerek; sonra bana bakarak, ‘Heyecanlıyım, mazur görünüz, lütfen!’ dedi utangaç bir sesle.
‘Estağfurullah!’ dedim ben de gülümseyerek. ‘Heyecanınızı anlayabiliyorum, ancak ağaçları bile heyecanlandırabilen bütün duygulardan uzak Cevval için heyecanın anlamını yeniden tanımladığınız için sizi tebrik ederim!’
Cevval yarı kızgın, yarı güler bir yüzle bana bakarken, Sabır Taşı heyecanını dizginlemiş bir sesle, ‘Çok uzun sürdü bu, neredeyse bin yıl!’ dedi.
‘Bence oturmalıyız!’ dedi Cevval, konuyu değiştirerek. ‘Burada okların hedefi olan benim ve otururken daha dayanıklı olabileceğimi düşünüyorum!’
Cevval’in bizi oturmak için davet ettiği alanda, bahçeyi bir tablo gibi çerçeveleyen büyük cam pencereye bakan yumuşak koltuklar vardı. Ben Sabır Taşı’nın oturmasını bekliyordum, o ise ısrarla önce benim oturmamı istiyordu.
Cevval ‘Sen misafirsin’ diyerek kolumdan hafifçe tuttu ve beni tekli koltuklardan birine oturtarak çözüm buldu.
Sabır Taşı da diğer tekli koltuğa oturunca Cevval, ‘Ev sahibi olarak bu koltuk bana fazla!’ diye söylenerek aramızda kalan üçlü koltuğa oturmak zorunda kaldı.
Hayri Abi’nin karısı olduğunu öğrendiğim orta yaşlı bir kadın bana ‘Hoş geldiniz‘ derken kahveyi nasıl sevdiğimi sormuştu. Cevval oturduğu üçlü koltukta rahat değildi; koltuğun uç kısmına ilişivermişti ve askıda kalmışçasına tedirgindi.
Gerçekten tuhaf hissettiğimiz bir ândı o ân. Birbirini gıyaben tanıyan iki insan ve her ikisini de çok iyi tanıyan ve birini diğerine anlatarak tanıtan başka bir insan. İş yine bana düştü derken Sabır Taşı’nın o nâzik ve derin bir anlayışa sahip olduğu açık bir şekilde görülen yaklaşımı ortamdaki bütün tuhaflıkları tek tek ortadan kaldırmıştı.
Karımı, çocuklarımı sordu önce; onların iş akışımdaki bu olağanüstü hareketliliğe nasıl tepki verdiklerini öğrenmek istedi. Herkesin hafta sonunu ailesiyle geçirmesinin çok önemli olduğunu düşündüğünü söyledi.
‘Şu ânda burada bizimle değil de ailenizle birlikte olmanızı çok isterdim!’ dedi.
İşim, ben ve ailem bir anda sohbetin konusu olmuştuk. Odaktan sıyrılan Cevval bir yandan keyifle gülümserken, diğer yandan da beni savunmaya çalışıyordu.
‘Taş Devri’nde erkekler ava çıkar ve bazen günlerce evlerine dönmezlermiş!’ diyordu heyecanla. ‘Çağımızda da pek değişen bir şey yok; Mühendis de evini geçindirmek için ava çıkıyor!’
Sabır Taşı sakin bir sesle ‘Taş Devri’nde değiliz ve bazı işler bizim seçimlerimizle yürüyor!’ diyordu. ‘Erkek ve kadın arasındaki bağların iş ve işin getirdiği sorunlar yüzünden koptuğu bir çağda daha dikkatli olmak hayatın anlamını daha geniş bir şekilde algılamakla mümkün oluyor bence. Erkeğin yükü çok fazla ve ne yazık ki bu yüklerden biri de iş hayatında yüklendiği gereksiz sorumluluklar dolayısıyla kadın!’
Ben kahvemi içerken dikkatle dinliyordum Sabır Taşı’nı. Cevval araya giriyor ve Sabır Taşı’nın aşırı bir feminizm karşıtı olduğunu söylüyordu bana.
‘Biraz sakin ol, Cevval!’ demiştim. ‘Hanımefendi’yi dinliyorum. Düşünceleri gerçekten sıra dışı!’
“Ailenin, çocukların, kadın ve erkeğin birlikte ezildiği bir dünyada, sadece kadına hak istemek iyi niyetle açıklanamaz. Bu hususta iyi düşünmüyor insanlar!’ diyordu Sabır Taşı. ‘Pazarlanan hazır feminist düşünce kalıplarının aksine erkek bu hak zincirinin en çok kurban olan halkasıdır; kadına yönelik şiddete fail olarak da katılsa mağdurdur, çünkü kadına bağımlıdır. Buradaki inceliği gerektiği gibi incelemeden sırf kadın hakları diye yola çıktığımızda ancak ‘kadını öldüren erkek’ gibi ‘erkeği öldüren kadın’ inşa ederiz ve bu baştan sona feminizmin erkek düşmanlığı üzerine kurulu felsefesinin kötü niyetli olduğunu kanıtlar. Birbirini sevmek ve tamamlamak üzere yaratılan iki cinsin birbirine rakip olmasını başka bir şekilde açıklayamayız!’
Feminizme kapılmış Müslüman kadınların bile çoğunlukla düşünmeyi akıl edemediği yerlerden yürüyordu Sabır Taşı. Cevval’in ona neden ‘Sabır Taşı’ dediği yavaş yavaş netleşiyordu.
Sıkıntı
Takip et: @SonsuzArk
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.