Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
"Sözlerinin bittiğini hissettirmişti kendine özgü bir şekilde; şaşırtıcıydı bu tavrı. Kahvesini yudumlarken de gözlerini yere dikmişti. ‘Şimdi sıra sizde’ der gibiydi."
Kahvelerimiz geldiğinde Sabır Taşı’nı dinlemeye devam ediyorduk. Kendisinden beklenmeyecek bir bilgelikle soğukkanlı bir analiz yapıyordu bu genç ve güzel moda tasarımcısı kadın.
“Kadınları kandırdılar, onlara ‘narin’ yerine uyuşturucu bir hap gibi ‘güçlü’ sözcüğünü yutturdular!’ diyordu. ‘’Narin kadın’ yerine ‘güçlü kadın’ modası geliştirildi. Sonra neredeyse tamamen giysilerinden arındırdıkları kadınları iliklerine kadar sömürdüler. İnsana öyle zarar verdiler ki, duygular çürütüldü, geride hayvansı dürtüler kaldı; o narin kadın vahşi bir kaplana, o narin kadını canını verecek kadar çok seven erkek acımasız bir katile dönüştürüldü!’
‘Haklısınız!’ demiştim onu daha da konuşması için cesaretlendirerek. Çünkü kendisini konuşarak tanıtmak istediğini fark etmiştim ve birazdan ben de konuşacaktım. Cevval’in anlattıkları kendi gözlerinden ve aklından süzülen sonuçlar içerdiği için ön yargı içerebilirdi ona göre. Cevval’i etkilediğimi anlamıştı ve sonraki zamanda oluşabilecek riskleri ölçüyordu.
‘Allah kadınları narin yaratmıştı, ama çağın erkekleri, kadınları bedenleri ve ruhlarıyla tarih öncesi kölelerinkinden daha ağır yüklerle toplumun ticaret çarklarının arasına fırlattılar!’ diyordu. ‘Ev hanımı kadınlarımız, annelerimiz sanki çalışmıyorlarmış gibi, sanki ekonomik birer yükmüş gibi aşağılanarak ve zorla istihdam cehennemine atıldılar. Genç kızlarımız bir erkeğin alışarak büyüdüğü geçim kaygılarıyla donatılarak toplumun en alt katmanına indirildiler. Kadınlar rahat bırakılmalı; erkeklerin iş alanlarında o narin bedenlerini makine gibi kullanarak kadını, kadın zarafetini, inceliğini yok etmekten vazgeçmeli insanlar. Kadın erkek değildir; erkeğin yerini alamaz; bu asla unutulmamalı!’
Birer zıpkın gibiydi sözleri. Cevval’in ondan etkilenmesinin temel sebeplerini anlıyordum; iyi bir gözlemciydi Sabır Taşı ve zihni kendi sonuçlarını üretebilecek bir şekilde çalışıyordu.
‘Kadına onurunu kazandıran güzel ve mükemmel dinimizi gerici düşüncelerin kaynağı olarak kötüleyenler Şeytan’ın emirlerini uyguluyorlardı; on binlerce yıl olduğu gibi!’ diyordu. ‘Dinsizleştirilen ve her türlü ahlakî değerden uzaklaştırılan günümüzün kadınlarından bir kadın olarak utanıyorum artık. Dinsiz ve ahlaksız bu kadınlara kapılan erkeklere de kızamıyorum, sadece acıyorum. Çünkü tarihin her döneminde erkeği dizginleyen ve dengede tutan ana etken kadındı. Kadın dağıldığında erkek tutunamazdı. Bugün de yaşanan şeyler aynı. Kadın merhametini kaybetti. Ve bunun eğitimle ilgisi yok; aksine eğitim bu merhameti azaltmaya odaklı... üzgünüm; merhametli, narin, naif kadın neredeyse artık yok!’
Sözlerinin bittiğini hissettirmişti kendine özgü bir şekilde; şaşırtıcıydı bu tavrı. Kahvesini yudumlarken de gözlerini yere dikmişti. ‘Şimdi sıra sizde’ der gibiydi.
Cevval gülümseyerek bana bakıyordu. Ben de ona gülümsedim ve ‘Cevval’in ruhundaki dalgalanmalara nihayet veren o kadını gördüm, dinledim ve anladım!’ dedim dışarıdan görünen geceye bakarak. ‘Güzel bir gece bu; sizin adınıza güzel bir gece, benim adıma da güzel bir gece. Yaşadığı ortamın ve kültürün dar kalıplarını aşan ve gerçeği çıplak bir şekilde görebilme becerisi kazanmış, kararlarını sorgulayarak almış ve uygulamış sapasağlam bir karakterle tanıştığım için memnunum. Aldığınız evlilik kararı için sizi tebrik ederim.’
Utandı Sabır Taşı; iltifat ettiğimi düşünüyordu. ‘Teşekkür ederim!’ dedi hafifçe kızararak.
‘Estağfurullah!’ dedim yumuşak bir sesle ‘Umarım karımla da tanışırsınız; her ne kadar Cevval denen arkadaş, Adana sıcağından kaçmak için Adana’nın bütün nimetlerinden kaçmayı tercih etse de sizi ailece Adana’da ağırlamak isteriz!’
Cevval’in şekilden şekle girerek gülümseyen yüzüne baktı Sabır Taşı:
‘Çok isterim!’ dedi heyecanla. ‘Karınız da muhteşem biri olmalı!’
‘Alacağın olsun, Mühendis!’ dedi Cevval tebessümünü bozmadan. ‘Beni çok fena sıkıştırdın, artık çaresi yok çekeceğiz o cehennem sıcağını!’
‘Adana’nın sıcağı iki ya da üç ay, biliyorsun Cevval!’ dedim biraz da iğneleyerek. ‘O aylar dışında neredeyse dokuz ay cennet serinliği var Adana’nın; onu da biliyorsun!’
Ve sakince Sabır Taşı’na döndüm:
‘Karım muhteşem biri; evet!’ dedim biraz soğuyan bir sesle. ‘Ama kadınların ‘yönetici erk’ olma heyecanından ve güdülerinden yeterince uzak değil; tıpkı sizin gibi!’
Yüzü birden değişti Sabır Taş’nın:
‘Nasıl, anlayamadım?’ dedi hafifçe titreyen sesiyle.
Cevval’in de kaşları çatılmıştı önce; sonra ne yapmak istediğimi anlayınca da üçlü koltuğa iyice yayıldı ve keyifle geriye yaslandı. Sabır Taşı’nın da dikkatini çekmişti onun bu davranışları. Cevval’e baktı, sonra tedirginliği azalan ve cevap bekleyen bakışlarıyla bana döndü.
‘Aslında kadının kuşatıcılığından bahsediyorum!’ dedim sesimdeki soğukluğu azaltarak. ‘Hepimizi doğuran kadının genetiğinde ‘yönetici erk’ olarak sorumluluk alma ve o sorumluluğun gereğini eksiksiz bir şekilde yerine getirme özelliği var. Belki de bu, onun bizi binbir meşakkatle aylarca karnında taşımasından, acı çekerek doğurmasından ve bıkmaz bir sabırla ve titizlikle büyütmesinden kaynaklanan bir hak. Fakat, biz çocukluktan ergenliğe ve yetişkinliğe geçerken onun bu hakkını başlangıçta olduğu kadar kullanmasından rahatsız oluruz, kadının o heyecanından ve güdülerinden fedakarlık ederek uzaklaşmasını bekleriz; aksi halde sağlıklı büyüme ve kendi kendine yeten bir yetişkin olma hakkımızı elde edememiş oluruz!’
Şaşkınlıkla yüzüme bakıyordu Sabır Taşı, ‘Evet; bu çok doğru!’ dedi. ‘Ve ben günümüz çocuklarının, ergenlerinin ve gençlerinin, diğer etkenler önemli olsa da en çok bu nedenle sağlıksız ve yetersiz yetiştirildiğini düşünüyorum. Çok şaşkınım; bunun karınızla ve benimle ilgisini anlatır mısınız, lütfen!’
Önce Cevval’e baktım; pişkince gülümsüyordu. Sonra Sabır Taşı’na bakarak sorgulayıcı bir sesle, ‘’Şu ânda burada bizimle değil de ailenizle birlikte olmanızı çok isterdim’ demiştiniz, az önce!’ dedim. ‘Bu içinizdeki ‘yönetici erk’in sesiydi; işin doğrusunun ne olduğunu bilen ve bu doğrunun neden gerçekleşmediğini sorgulayan ve muhatabını suçlayan bir dildir bu. Karımda da var bu sesin yansıdığı dil, heyecan ve güdü!’
‘Haklısınız!’ dedi Sabır Taşı, utangaç bir şekilde gülümseyerek. ‘İyi niyetle söylenmiş de olsa, gerçekten dediğiniz gibi. Bize göre doğru olanı dayattığımızı fark ettim. Evinizde, ailenizle birlikte olsaydınız, şu anda burada konuşuyor olmazdık!’
‘Ve...’ dedim az soluklanarak. ‘Nedenlerimi de hiç önemsemediniz, kendi algılarınız ve alışkanlıklarınızla yorumladınız, hafta sonlarını iş günlerim olarak geçirmemi. Biz yirmi dört saat çalışan bir iş akışına sahibiz, iş tanımımız bu; doğal olarak paydaşlarımızın iş akışlarına zarar vermeyecek şekilde de iş planı yapmak zorundayız. Hafta içi seçtiğimiz günlerde de ailelerimizle vakit geçirmek zorunda kalıyoruz. Tercih oluşturabilir ve seçim yapabiliriz, ancak işimizdeki verimlilik düşer ve sözleşmelerimizin gereğini tam olarak yerine getiremeyiz!’
‘Özür dilerim!’ dedi Sabır Taşı. ‘Sanırım biraz ilk tanışma heyecanından, biraz da sizin adınıza üzülmemden kaynaklanandı bu durum; normalde yargılayıcı bir bakış açım yok. Hatta ben de çoğunlukla hafta sonları çalışmayı seviyorum; ancak başka bir meşgalem olmadığı için evli-çocuklu insanların hafta sonlarının değerli olduğunu düşünmüş olmamın da etkisi var!’
‘Özür dilemenize gerek yok!’ dedim yumuşak ve gülümseyen bir sesle. ‘Cevval size benim soğuk akıl yürütmelerimden bahsetmedi mi? Bazen yeni tanıştığım insanlara, onlarla tanışma faslını hızlandırmak için, böyle şeyler yapıyorum!’
Cevval’in patlayan kahkahası hepimizi güldürmüştü.
Sıkıntı
Takip et: @SonsuzArk
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.