8 Haziran 2025 Pazar

SA11461/SD3506: Sıkıntı (Roman); 12. Bölüm-Okyanus 4

 Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Otoparktan eve geçen kapıya yöneldiğimizde telefonum titredi. Mahir’den mesaj gelmişti.


Mahir’in mesajı birkaç dakika sonra gelmişti. Şaşkındı Mahir, ‘Nereden çıktı bu soru, Aziz Kardeşim?’ diyordu. ‘Kast göçeri kavramı ile ilk kez karşılaşıyorum, anladığım kadarıyla senin bulduğun bir kavram gibi duruyor?’

Kısa bir cevap yazdım hemen: 

‘Roman’da sen de varsın, kastlar arası çok gezindin, doğal olarak sana dair bir soru; cevap verme hakkını kullanman için. Yarın ‘bana haksızlık ettin’ dememen için Ağa!’

Cevval’in dikkatini çekmişti telefonda bir şeyler yazmam. ‘Mühendis, az kaldı eve!’ demişti tedirgin bir şekilde. Dikkatimin dağılmasını istemiyordu, hayatının en heyecanlı anlarını yaşıyordu çünkü. ‘Ne olur biraz ara ver şu işlerine, canım çıkıyor heyecandan yahu!’

‘Roman yazıyoruz, Cevval!’ demiştim sakin sakin telefonu cebime koyarken. ‘Dikkatim genişliyor ve güçleniyor tam aksine... nerede kaldı senin ev?’

Saat 23.12 idi. ‘Çayyolu burası!’ demişti Cevval büyük bahçelere sahip villalarla dolu geniş sokaklarda ilerlerken. ‘Geldik!’ 

Gecenin uzayan ışıklarının aydınlattığı yüksek duvarların arkasından görünen göğe doğru uzayan geniş yapraklı ağaçlarıyla göz alıcı büyük bir bahçeye yerleştirilmiş üç katlı bir villanın çok katmanlı güvenlik sistemine sahip olan giriş kapısındaydık.

Cevval kumandayla kapıyı açarken kapının gerisinde bekleyen uzun boylu, gücü-kuvveti yerinde, elli yaşlarında bir adamın arabaya doğru fırlamaya çalışan dev köpeği zincirlerinden çekerek sakinleştirmek için büyük bir gayret sarf ettiğini görüyorduk.

Önce 'Hayri Abi' dediği adama selam vermiş, sonra da, ‘Bush!’ diyerek seslenmişti köpeğe Cevval. ‘Sakin ol, oğlum!’

‘Bush mu?’ diye sormuştum ona kızarak. ‘Köpeğe hakaret ediyorsun, Cevval!’

‘Niye hakaret olsun, dostum?’ demişti Cevval kahkahalarla gülerek. ‘Sherlock Holmes’ın dostu John Watson’un köpeğinin adı Gladstone! Dönemin İngiltere Başbakanı William Ewart Gladstone’a isnâden. Onun günümüzdeki versiyonu, Amerikalı baba-oğul başkanlar... Arthur Conan Doyle’un hakkı var da bizim yok mu?’

Hayri Abi ile tanışırken gayr-i ihtiyarî ben de gülmüştüm. ‘Trump da olurdu aslında ya da Biden!’ demiştim konuyu onun bakış açısından sürükleyerek.

Arabasını kapalı otoparka park ederken, ‘Başkan Bush’tu bu köpeği aldığımda, Mühendis!’ dedi Cevval. ‘Eşyalarını alalım. Yorgunluktan ölüyorum, tekrar gelmeyelim arabaya!' 

‘Bence yorgunluktan değil, Cevval!’ dedim. ‘Heyecandan sadece, sonsuz heyecandan!’

‘Geç dalganı!’ dedi Cevval bagajdan valizimi, iş çantamı ve diğer eşyalarımı çıkarırken.

Otoparktan eve geçen kapıya yöneldiğimizde telefonum titredi. Mahir’den mesaj gelmişti. O ân kısaca göz attığım, daha sonra dikkatle okuduğum uzun mesajı şöyleydi:

“Çok düşündüm içten içe... Ben bir kast göçeri miyim? Öncelikle bu soruda bir yanılgı var, zira nerede olmuşsam, bir biçimde hep olmamam gereken, ama hasbelkader orada olmaktan ve bu oluş bilgi ve gerçeğini de hasbelkader kabul ederek orada olmayı kabul etmekten başka bir misyonum olmadı. Belki bu duruş ve oluş hali şu bakımdan eleştirilebilir; öyle ki hasbelkader de olsa oradayken garip bir biçimde belki de hiç de orada olmamam gerektiğini bile bile bir anlam bulmaya, orada öyle bir anlam olmasa bile, bir anlam oluşturmaya çabaladım. 

Bu hal ise, Mahir’i -izninle kendime eleştirmen bakışıyla bakacağım- bir yandan oldukça özgün, samimi, güvenilir, vazgeçilmez bir karakter haline getirirken, bir yandan da olmaması gereken yerlerde oyalanmaya sürükledi denilebilir. 

Mahir'i hiçbir kast içinde duramayan, farkında olarak ya da olmadan kastları kastlara tanıtarak bir renklilik ve zenginlik oluşturmaya çabalayan çok saf bir göçebe, kastsız, yersiz yurtsuz bir sürgün olarak görebiliriz. Çok gezmiş, çok görmüş, çok okumuş, kimi zaman az, kimi zaman çok yemiş, lakin hiç bir zaman tam olarak beğenmemiş bir sürgün; biraz Kafka, biraz Tanpınar, biraz Zarifoğlu, biraz Aliya, biraz Ebu Zer, biraz Gazzali, biraz Schoppenhauer, biraz Kietkegaard, biraz Sokrates, biraz ibn-i Rüşd, biraz Tarkovski... Ama kesinlikle, mesela Muaviye değil, Hobbes değil.

İster din adına, ister dünya, devlet, ideal, şu-bu adına konulmuş, çoğu, iyiliği, adaleti, güzelliği, ertelemek için bahane olarak şekillenen bütün prensiplerden uzak, dağınık ve hizaya gelmez bir yaratılışı olan garip bir adam. Bu yüzden de yenilmiş, yıkılmış ve kaybolmuşların çoğunlukla da sadece ihtiyaç duyduklarında omzunda ağladıkları bir adam. Su olmaya çabalamış mesela, bir ağaç olmaya çabalamış, lakin bazı bazı bulanmış bir su gibi olmuş, mevsimsiz yeşeren ve kuruyan bir ağaç gibi olmuş, yorulmuş. Çokça hata da yapmış onca zaman, nedense nerede hats yaptığını sormamış, belki buna vakti olmamış, belki olsun da istememiş, son tahlilde gaflet içinde olup olmadığından da emin olamamış, ama her nasılsa bunun tedirginliğini de yaşamamış, kendince teslim olmuş ki, bunu da ne kadar başarmış, şimdilerde onu düşünen bir adam..

Sen söyle şimdi; bu dünyayı düştüğü cennetle kıyaslayan ve beğenmeyen bu garip adam, hangi ‘kast'ı bir şey sayar ve orada durabilir ve hangi ‘kast'a sığabilir? Alt, aşağı, orta ve üst, yukarı kastları hep böyle görmüş, durması, olması gerektiğini düşündüğü kadar orada durmuş, olmuş, ama yerleşmemiş, hiçbir yere çağrılmadan, yolu oraya da değip ulaştığı için orada olmuş, dahası olmaktan çok orada bulunmuş ve bir sürgün denilecekse, kendi kendisini oradan oraya sürmüş bir adam...

Mahir bu, garip adam, demiştik ya, öyle...

İşte tam da bu noktada bu halde tarif edilebilen Mahir ve gibilerin öncelikle çok az sayıda olduğunu bilmek de gerekiyor... yani uzaktan, yakından ve daha çok dolaylı biçimde kast ile tamamen kendine has, gerilimli ve eleştirel bir ilişki içinde olan bu insanları çok çok farklı bir mücadele ve duruşun içinde görmek gerekir..

İçinde olmak bir yana, içine girmemek için mücadele ettiği kastlara karşı, ‘kast göçerliği’ gerçek Mahir’e epeyce haksızlık etmek demek olsa da böyle bir gerçeklik var, evet. Bu hususta bu ‘kast göçerliği’ ifadesini ilk defa kullanılmış bir ifade olarak çok değerli bulduğumu da ekleyeyim..

Bir diğer önemli husus da şu; o lastik yapıya girilmese dahi, onun içinde yer alan birileri ile şu ya da bu şekilde ilişki kuran Mahir ve gibileri de az çok bir lüzumsuz serbesti alanında kalabiliyorlar; içki, aşk, şu-bu... tam bir kast insanı olmadan da etkileyebiliyor. Tabi bu noktada da çok daha derin, psikanalitik, vicdanî, insanî, kaçınılmaz bazı nedenselliklerin var olabileceğini unutmamak gerek..

Yani kast göçerliği yok, hiç olmamış bir Mahir... Bulaşmamak için onca şeyi reddedebilmek mesela.. değil tevessül etmek, tam tersine imtina etmek...

Durum bu minvaldedir.

Vesselam, Azizim!” 


<<Önceki                      Sonraki>>


[05.06.2025, 12/9 (901))]


Seçkin Deniz, 08.06.2025, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

Seçkin Deniz Twitter Akışı