17 Mayıs 2025 Cumartesi

SA11428/SD3487: Sıkıntı (Roman); 11. Bölüm-Çöl 17

 Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Çok basit sorular bunlar, ama sanki Atatürkçüler ve Atatürk düşmanları sözleşmişler gibi bu soruları sorma gereği duymuyorlar. Çünkü cevaplar hakim algıların canını sıkacak sonuçlar doğuracak kadar güçlü."


Sundurmanın altında, divanda oturmuş çay içiyorduk. Uzaktan yankılanıyordu yatsı ezanları. Cevval’e 22.30 gibi gelmesinin uygun olacağını yazmıştım. Birazdan gidecek olmama canı sıkılsa da ses etmemişti Mahir. Beni bilirdi; ısrarlardan hoşlanmadığımı, planlarımı uygularken gereken esneklik sınırlarını aştığımda rahatsız olduğumu çok tecrübe etmişti.

Zamanımız kısıtlı olsa da, Mustafa Kemal Atatürk’le ilgili söylediklerime dikkat kesilmişti Mahir. Konuyu daha da detaylandırmamı bekliyordu. Erdoğan’ın, Abdülhamid’in ve Atatürk’ün stratejik perspektiflerini yeniden canlandırdığını ve aynı şekilde sürdürdüğünü söylemiştim. Erdoğan’a düşman olan herkes aynı zamanda Abdülhamid’e de düşmandı, Abdülhamid’in çok boyutlu politikalarını sürdüren Atatürk’e düşman oldukları gibi.

Sabetayist Yahudiler ve bütün Osmanlı ırklarından devşirilerek vahşi yöntemlerle kullanılan yerli Masonlar, Abdülhamid’i tahttan indirmiş, onun esir gözlerinin önünde bir avuç çeteciye devlet algısını yok ettirmiş ve nihayetinde de imparatorluğu parçalatmışlardı. Kurulan Cumhuriyet istedikleri gibi işlemeyince bu kez Atatürk’ü öldürmüşlerdi; Erdoğan’ı öldürmeye ve iktidardan indirmeye çalışmalarının sebebi de aynıydı.

Mahir, kitapların o meraklı kurdu, büyük bir ilgiyle dinlemişti beni. ‘Mustafa Kemal’i masonların öldürdüğünü duymuştum, Azizim!’ demişti. ‘Ama çok üzerinde durmamıştım. Anlat hele!’

‘Kendilerine İslamcı yahut tarikatçı diyen bazı türler de Atatürk düşmanlığı yayarak bu hainlerle ortak çalışıyorlar, Ağa!’ demiştim. ‘Mustafa Kemal, cumhuriyeti, günümüzde ‘dönemin moda akımı’ gibi tanıtılan masonluğa dahil olmuş olan ve ne yazık ki çok sonra, iş işten geçtikten sonra uyanan İslamcılarla beraber kurdu, Osmanlı’da padişah değiştirten, hatta öldürten tekke ve zaviye gibi entrika yataklarını onların da isteğiyle erken zamanda 1925’te kapattı, tıpkı on yıl sonra 1935’te mason derneklerini kapattığı gibi. Aslında hem İslamcılarla hem de hemen her sufi şeyhiyle ortak çalışan masonlar bütün yıkım işlerini tasarlıyor ve yürütüyorlardı. Mason derneklerini kapatması onun ölüm fermanının çıkarılmasına neden olmuştu. Ancak etrafında onu koruyacak hiç kimse kalmamıştı. CHP, artık bütünüyle masonların yönetimindeydi. 1938’den sonra olanları biliyorsun. Özenle kurduğu kurumlar ve kuruluşlar yok edildi; Türkiye bağımlı, yoksul ve masonların ürettiği iç sorunlarla boğuşan bir sömürge haline getirildi. Özal gibi, Erdoğan da bu sefaletten kurtulmanın mücadelesini veriyor!’

‘Beni şaşırtıyorsun, Azizim!’ demişti Mahir. ‘Seni tanıyorum, ama tanımasam sıkı bir Atatürkçüsün derdim sana; fakat söylediklerin yaptığım okumaları daha iyi yorumlamama yardımcı oluyor. Evet derin bir sefaletin içerisinde olduğumuz doğru. Bir imparatorluktan bu hale düşmemiz çok dokunuyor bana; düşüncenin, düşünmenin tamamen bitirilmesini hazmedemiyorum!’

‘Biliyorsun, Ağa!’ demiştim ben de biraz gergin bir sesle. ‘Ben bir Müslüman’ım ve başka hiçbir sıfatı kendime uygun görmem ve bir Müslüman’ın en büyük vasıflarından biri olan adil vasfıyla da olaylara bakmak zorundayım. Benim için Mustafa Kemal’in geçmişteki herhangi bir padişahtan farkı yok; tarihin içindedir ve onunla da diğerleri ile de bir teşrik-i mesaim olmadı. Doğal olarak ikincil verilerle düşünmek zorundayım. Ama bu ikincil verilerin de kasıtlı olarak çarpıtıldığını ikimiz de biliyoruz!’

‘Haklısın, Azizim!’ demişti Mahir, başını onaylarcasına sallayarak. ‘Neler anlattılar neler, ya yerdiler yerden yere vurarak ya da yücelttiler tanrı katına çıkararak. Bu işin ortası yok mu, nedir hakikat?’

Uzun bir özet yapmıştım o gece Mahir’e:

‘Atatürk ile ilgili ikiye ayrılmış algıların ikisi de temelden yoksundur; ‘CHP'yi ele geçiren (İnönü de dahil) Masonlar tarafından kinin ile zehirlenerek öldürülen Mustafa Kemal Atatürk' gerçeği ile karşılaşmış olmam, her şeyi yeniden araştırmama ve düşünmeme neden olmuştur. Tek otorite olduğu, üzerinde hiçbir baskının bulunmadığı dönemde, 1935’te, Mason Localarının kapatılması ile ilgili verdiği emir sonrası, onlarca yıldır yanından ayrılmayan yaveri mason Cevat Abbas Gürer bile, ölüm anlarındaki çağrılarına rağmen Mustafa Kemal Atatürk'ü terk etmiştir. Bu hususların detaylıca araştırılması gerekir.

Kendisine yazılan 'tanrısal formlu' şiirleri dinleyen, Batılı her geleneği, yeniliği, İslam dışı olguyu olduğu gibi ülkeye taşıyan ve yaşayan da aynı adamdır; ülkeyi ister Vahdettin'den aldığı emirle, isterse başka sâiklerin etkisi altında yetenekleri ile düşmandan temizleyen de...

Unutmamamız gereken üç şey var; Kur'an Meali için o dönemde en güvenilir kişi sayılan Mehmet Akif'e meal görevini tevdi etmesi; bütün itibarını ve ağırlığını kaybetmiş olsa bile, tamamen ortadan kaldırmak yerine tamamen siyasi bir kurum olan Hilafeti TBMM uhdesine alması; miadı dolmuş ve paramparça olmuş bir imparatorluktan bugün yaşadığımız bir devlet ortaya çıkarma stratejisi.

Atatürk'ün katili olan CHP'nin, Masonların, İslam, Müslüman, Türk, Kürt, Zaza ve Arap düşmanlarının Atatürkçü kisvesi de sahtedir, Atatürk düşmanlığını inşâ edenlerin büründüğü din kisvesi de sahtedir. Buna kesin bir şekilde kanaat getirmiş durumdayım.

Türkiye'nin Atatürk dosyasını açması gerekir. CHP'yi ele geçiren Masonlar onu neden öldürdüler? Bu büyük ihanet bütün ayrıntılarıyla açığa çıkarılmadan hiçbir şey doğru tartışılmaz, Türkiye ancak o zaman normalleşmeye başlayabilir, Atatürk tarihteki yerini alabilir. Masonların, 1808'de, II. Mahmud’a neredeyse zorla imzalattıkları Sened-i İttifak’tan sonra ele geçirdikleri Osmanlı yönetiminde ‘İslam düşmanı’ bir dinsizliği hakim kıldıkları kesindir, bunu Halife Beşinci Murad'ın, -hatta babası Abdülmecid’in de şüpheli ilişkileri var- ve birçok şehzadenin, şeyhülislamın, şeyhin, İslamcının mason oluşundan ölçebilirsin.’

‘İslamcıların masonlarla ilişkisi hakkında çok şey okudum, Azizim!’ demişti Mahir. ‘Kötüye yormasam da, modaya uyduklarını düşünsem de, aklıma yatmayan çok şey var!’

Mahir’e daha iyi sorgulaması açısından, sorularımı tekrarlamıştım:

‘Masonlar Atatürk'ü neden öldürdüler? Eğer kendisinden başka herhangi bir otoritenin kalmadığı Türkiye'de mason derneklerinin kapatılmasını emrediyorsa, Atatürk bunu neden yapıyor? Ona bu emri bir güç verdirmişse o güç hangi güçtür, kendisi vermişse o emri neden vermiştir, ölümü sonrası neden kapatılan mason derneklerinin hepsi açılmıştır?

Çok basit sorular bunlar, ama sanki Atatürkçüler ve Atatürk düşmanları sözleşmişler gibi bu soruları sorma gereği duymuyorlar. Çünkü cevaplar hakim algıların canını sıkacak sonuçlar doğuracak kadar güçlü.

Dikkat et; ’Ne İskoç Riti’ne ne Fransız Obediyansı’na ne de başka bir merkeze bağlı herhangi bir locayı ayırt etmeden bütün mason localarını neden kapattırıyor, Mustafa Kemal?’ Bu sorunun cevabını bulmak zorunda Türkiye... Atatürk öldürüldükten sonra kapatılan locaların hepsi hemen açılıyor, neden? Masonlar buna danışıklı dövüş diyorlar; nesi danışıklı dövüş bunun?’

Hep uzak durmuştu bu konudan Mahir; okur-yazar diğer birçok isim gibi. Tuzağı çok bir konu üzerinden de yaşanan yüz yıllık gerilimin bir parçası olmak istemiyordu. Ne var ki kaçacak yer yoktu. Toplum yarılmıştı ve geri dönülmez bir noktadaydık.

‘Bilemiyorum, Azizim!’ dedi Mahir, düşünceli düşünceli. ‘Vaziyet kötü. Ne yapmak lazım?’

‘Tarihe doğru bakmayan ve baktırmayan aptallar ve hainler herkesi aldattılar, Ağa!’ dedim.’Sufistler, dergahlarda Hakikat-ı Muhammediye zırvalarıyla Allah'ın elçisi Muhammed üzerinden Müslümanları aptallaştırdıkları gibi, kötülüğün kaynağı haline gelen ve Padişahları bile sindiren dergahları kapattırdığı için Atatürk düşmanlığı üzerinden de bu ülkenin bütün insanlarını aptallaştırıyorlar; Sünnileri Atatürk düşmanı, Alevileri Atatürkçü yapıyorlar. Onların da efendileri olan Masonlar, Atatürkçülük maskesi altında bu ülkenin sahipleri olan Müslümanlara her türlü faşizmi uyguluyorlar; askerî darbeler, terör, derin ve kalıcı ayrımcılık, sistematik dışlamalar, aşağılamalar, işkence dahil uyguladıkları insanlık dışı her şeyi bu maskeyle meşrulaştırıyorlar. Buna artık dur demek şart; bize düşen, sistematik akıl yürütmelerle tarihi çarpıklıklardan arındırmak. Ölüler üzerinden yürüttükleri entrikalarla dirileri parçalamalarına izin veremeyiz; artık veremeyiz!’ 


<<Önceki                      Sonraki>>


[14.05.2025, 11/35 (885))]


Seçkin Deniz, 17.05.2025, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

Seçkin Deniz Twitter Akışı