Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
"Hepimiz tanık oluyorduk Batı’nın yaşadığı kıyamete. Mahir zor kabullenmişti bu gerçeği, ama Cevval biliyordu; Gezgin, kendi hâline bırakmıştı Doğu’yu da kasıp kavuracak olan Batı’nın kıyametini."
Allah’ı reddederek çıktığı bütün yolculuklarda kaybolmuştu insan. Modern çağların getirdiği her şeyi görmüştük, görüyorduk. Kayıptı insan. Bu, bu kadar yalın bir gerçekti; ama bu örtüsüz gerçeğe de bakmıyordu zavallı, tam aksine gerçeği örtüyordu ‘kâfir’ olmayı seçerek.
Böyle durumlarda içimde filizlenen istihzâî düşünceleri geri itemiyordum; şeytanın fısıltılarını gerçek zanneden ahmak insanın harcadığı bütün zamanı onu belirsizliğe, daha doğrusu hiçliğe götürdüğü halde, o bu belirsizlikten ve hiçlikten fayda temin ettiği için gittiği ‘yanlış’ yollardan dönmüyordu. Onu başladığı yere götürerek sömüren bir labirentte ilerliyordu hep.
Hayâller kuruyordu insan; olmayacağını bildiği halde olmayacak hayâllerle meşgul olmayı, onların başına açtığı dertlerle didişmeyi ve gösteri yapmayı kendisini kanıtlama çabası olarak görüyordu. Allah’a karşı kendini kanıtlama çabasına girmesi tuhaftı, çünkü bu onun davası değildi, bu şeytanın davasıydı. Şeytan’ın davasını güdüyordu ahmak insan.
Gülüyordum belki ama, durum çok acı vericiydi insan adına:
“Yeni binyılın temel duvarlarının örüldüğü bir yüzyıl hayâli, post-modern romantiklerin kursağında kaldı; belki de bunun asıl sorumluları yine kendileriydi. İdeal insan, ideal toplum kriterleri muğlaktı ve bu kavramların içeriğine dair kriter önerenlerin zihinsel standartları olarak üretilmişlerdi; gerçekçi değillerdi ve başarısız olmaya mahkûmlardı. Çünkü; tarih okumaları yetersizdi. Fikrin kırım tarihine dair kesin bir bilgileri yoktu; iki temel çıkış yolundan birini tercih etmeye mecbur bırakılmışlardı. Ya başlangıcı bir yaratıcıya bağlayacaklardı ya da başlangıcı kendiliğinden evrilmeye bırakacaklardı.” diyordu ‘Toprak Yazarı’.
Yol ayrımı hiç değişmiyordu insanın:
“Başlangıcı bir yaratıcıya bağlayanların yaşadığı karmaşalar, kesin bilgiye olan ihtiyacı arttırıyor olduğu için, başlangıç bilgisi güç kaynağı olarak saklanıyor ve gücün ihtiyaç duyduğu her bir değişiklik bu şekilde saklı tutulan bilgi değiştirilerek sağlanıyordu. Kesin bilginin tahrifi, gücü elde edenlerin -beklentilerinin aksine- bir süre sonra hâkimiyetlerinin sarsılmasına neden oluyor ve onları tarih sahnesinden siliyordu. Kesin bilgiden elde edilen fikrin kırımı, kırımcıların hâkimiyet sahalarında kaoslar oluşturuyor ve yok edilen fikir, kimi zaman bir peygamberle kimi zaman da bir kahramanla karşıt düşüncelerin içinde filizleniyordu.”
Döngü değişmezdi, çünkü döngü adı üstünde döngüydü hep aynı sonuçları ürettiği için:
“Başlangıcı kendiliğinden evrilmeye bırakanların ilk nedeni, başlangıcı yaratıcıya bağlayanların kesin bilgiyle olan ilişkilerinin bozulması ile ortaya çıkan kaosa bir tepki olarak tanımlandı. Kaosa karşı olarak tanımlanan bu tepki, tahrifçi egemenleri atlıyor, doğrudan yaratıcıyı suçluyordu ve yaratıcıyı reddetmenin bir çözüm olacağı fikrine temel oluşturuyordu. Karşıt zihin, kaosa neden olan tanrısal bir gücü reddettiğinde, ideal olanı tasarlayabileceğini düşünüyordu. Oysa bu yanlıştı. Kaosa neden olan tanrısal güç değil, kesin bilgiye hâkim olanların ve onu diledikleri gibi değiştirenlerin egemenlik düşleriydi.”
‘Toprak Yazarı’nın elinde neşterle insanın bozuk içgüdülerine doğru ilerlettiği cerrah titizliği çok keyif vericiydi:
“On beşinci yüzyıldan sonra insanlık tarihine yön veren Avrupalı ve Amerikalı bilincin ürettiği postmodern romantik akıl, yeni milenyum için, yirmi birinci yüzyıla yüklediği hayâlde haklı değildi. Buna hiç hakkı yokken ve bu hayâl için yeterli değilken, çıkışsız kaldığında da bunu anlamadı.”
Anlamak istemiyordu çünkü:
“2012 yılı, Maya efsanelerine göre kıyamet yılıydı; ancak bu kıyamet, yaşlı dünyayı beş yüz yıl boyunca kasıp kavuran bir düşünce sistematiğini, kültürünü ve medeniyetini, yani Batı'yı toptan tarihe gömecek olan bir kıyamet olabilirdi. Ve bu kıyametin, kanla, vahşetle, sömürüyle, ardı arkası kesilmeyen savaşlarla insanlığa kan kusturan Batı için, kan emici bir çark olan kapitalizmin neden olduğu 2008 ekonomik krizi ile başladığı ve artan bir ivmeyle sürdüğü artık yadırganmayacak kadar gerçekti.”
Hepimiz tanık oluyorduk Batı’nın yaşadığı kıyamete. Mahir zor kabullenmişti bu gerçeği, ama Cevval biliyordu; Gezgin, kendi hâline bırakmıştı Doğu’yu da kasıp kavuracak olan Batı’nın kıyametini.
“Batılı düşüncenin ürettiği post-modern akımın düşünce işçileri, modernizmin evrensel ve sabit ahlak ilkelerinin geçersizliğini iddia ettiklerinde, onların yerine yerleştirdikleri şeyde genel ahlak ilkeleri dahil her şey görelileşmişti ve ideal insan normları, her türlü vahşeti, cinsel sapkınlıkları göreli normların akışına bırakarak insan soyunu ve fikrini kırıma uğratmışlardı. Elbette modernizm, ürettiği sömürü sisteminin tanrısız ya da tanrılı veya Tanrı'nın yetkilerini kuşanmış sistem yetkililerinin sıkıca tanımlanmış ve dayatılmış kavramları ve kurumlarıyla, insanlık adına iyi ve ideal olan değildi, ama post-modernizmi gerektirecek kadar vahşiydi, vandaldı; yok ediciydi...”
Hep Firavun, Nemrut, Lut Kavmi, Semud Kavmi, Babil, Antik Yunan, Romalılar, Osmanlılar geliyordu aklıma. Hiçbirinin yıkılışına tanık değildik. İngilizlerin kurduğu ilk küresel imparatorluğu Amerikalıların zorbalıkla ele geçirdikleri zamanlara da tanık değildik, ancak samirîlerin, yani masonların sızdıkları her sistemi kendi amaçlarına hizmet edecek şekilde dönüştürme çabalarının geçici bir süre onlara hâkimiyet sağladığını, ancak hepsinin yıkılmaktan başka bir sonla karşılaşmadığını biliyorduk. Oysa bugün hepimiz Küresel Satanist Sistemim yaşadığı bu kıyametin tanığıydık.
‘Bekçi’ bize bunu kavramsal dizgelerle izah ediyordu:
“Yeni binyıl için biraz da olsa hayâl kurma hakkı olan Pluralizm, yirminci yüzyılın son çeyreğinde uluslararası politika ve iç politika arasında ayırıma giden devlet merkezli bir analizi benimseyen düşünce okullarına bir tepki olarak doğduğunda, sistemdeki değişiklikler sonrası devletin sınırlarının giderek önemini yitirmeye başladığına ve iç politikanın dış politikaya etkisinin arttığına işaret ediyordu. Ancak küreselleşme olarak algılanan bu düşünce, 2000'li yıllarda yeni bir sömürü sistematiğine dönüşerek Batı medeniyetinin konforlu hayatının çöküşüne hizmet edecekti.”
Bu medeniyetin kökleri sahteydi, beslendiği kaynaklar da şeytanın amaçlarına hizmet ediyordu:
“Batı medeniyeti, on binlerce yıllık insanlık tarihini ve medeniyetlerini -arkeolojik, antropolojik ve filolojik bulgularını da çalarak müzelerinde yığdığı halde- yok saymış, başlangıcını Antik Yunan'a iliştirmişti. On üçüncü ve on dördüncü yüzyılda İngiltere'de krallığın, on beşinci ve on altıncı yüzyılda İtalya'da papalığın, on yedinci yüzyılda Fransa'da krallığın koruması altında oluşturulan bilim kurulları, Endülüs Emevileri’nden derledikleri edebiyatı, felsefeyi, bilimi, daha doğrusu düşünceyi kendilerine ait sayarak, sonradan Avusturya ve Almanya ile genişletmiş, ardından hızla Amerika kıtasına devrederek, temsilci olarak Amerika Birleşik Devletleri'ni tayin etmişlerdi.”
‘Toprak Yazarı’nın notları bir bakıma bilim ve düşünce tarihinin dosdoğru özeti gibiydi aslında:
“Antik Yunan'ı temel kabul eden küstah ve yalancı Batı medeniyetinde birbirine karşıt olarak doğan onlarca düşünce akımı, felsefe, edebiyat, sanat ve din alanında çarpıştı durdu. Savaşların yönlendirdiği akımların, sömürü sistematiğine hizmet ettiği gerçeği yadsınamazdı; hiçbir emperyal düşünce, kültürel emperyalizm olmadan yaşayamaz ve genişleyemezdi. Batı medeniyetinin bütün edebiyatçıları, felsefecileri, sanatçıları, emperyalizme hizmet edecek araçlar ürettiler; içten dışa doğru her çatışmaları Antik Yunan'a iliştirdikleri başlangıç nedenlerinden kaynaklanıyordu.
Oysa yine Batı medeniyetinin bir temsilcisi olan Martin Bernal, gerçeğin perdesini aralayacak, Black Athena: The Afroasiatic Roots of Classical’ (Kara Athena: Klasik Medeniyet'in Afro-Asyatik Kökleri) adlı eseriyle, Antik Yunan ve dolayısıyla Batı medeniyetinin kültürel kökeninin Afro-Asyatik Antik Mısır ve Finike kültürlerine dayandığını kanıtlayacaktı.” [04.10.2025, 13/17 (971))]
Sıkıntı
Takip et: @SonsuzArk
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.