28 Haziran 2025 Cumartesi

SA11491/SD3524: Sıkıntı (Roman); 12. Bölüm-Okyanus 9

 Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Güçlü nedenleri olan kuşkular yerine geleceği sağlam temeller üzerinde inşa etmek gerekiyordu, bunun içinde samimi bir özeleştiri şarttı, ama yeterli değildi. Nedenler ve sonuçlar arasında karşı konulması güç baskılar altında doğan ve büyüyen bir insan için çağın kültürel atmosferi çok önemliydi.


Evet; ‘kadınlar erkekleşti’ diyordu insanlar, ama bunun temel sebebini sorgulamak akıllarına gelmiyordu. Eşitlik zırvalarının ürettiği cehennemde insanların ayırt edebilme kabiliyetlerini koruması da imkansızdı. Kadınları erkekleştirenlerin simetrik amacı da ‘erkekleri kadınlaştırmak’ olmalıydı; bu çok kolay görülebilecek bir tuzaktı, ama sindirilmiş hisseden erkekler bu tuzağı bozacak ortak paydaya sahip kadınlara ulaşmayı ve beraber mücadele etmeyi akıllarına getiremiyorlardı.

‘İnanılmaz!’ demiştim Sabır Taşı’na şaşkınlıkla bakarken. ‘Bunu bu kadar net ve sert bir şekilde ifade edebilmeniz inanılmaz; çünkü kadınlar sıkıştıklarında sığınacakları ve erkekleri uzakta tutacakları güvenli bir mağara olarak kullanmayı seviyorlar feminizmi... siz bu mağarayı paramparça ettiniz!’

Petronella Wyatt’ın adını telefonuma not etmiştim hemen sonra; ‘Sıkıntı’ya onun görüşlerini de ekleyecektim. Sabır Taşı’nın açtığı yol ve düşünce biçimi yaygınlaşmalıydı.

Cevval o kadar rahatlamıştı ki... Sabır Taşı’nın çakmak çakmak bakan yeşil gözlerine hayran hayran bakıyordu.

‘Söylediğin her şeye katılıyorum ve seni destekliyorum!’ diyordu, cümlesini ‘hayatım’ diyerek bitirmemek için kendisini zorlarken. Sabır Taşı’nın, kendisine, ‘aşkım, hayatım, canım, bitanem, sevgilim’ gibi cıvık ve samimiyetsiz sözcüklerle hitap etmesini istemediğini söylemişti. ‘Sultanım’ dediğinde de ancak evlendiklerinde böyle seslenmesini kabul edebileceğini, şimdilik adıyla seslenmesini tercih edeceğini vurgulamıştı. 

Biliyordu; Cevval için çok sık kullanılan bu sözcüklerin anlamı yoktu. Onun bu sözcükleri ve daha fazlasını sarf ettiği kadınlar, genellikle cinsel özgürlüğün tadını çıkarmaya çalışan genç, bekar ve ekonomik hiçbir sıkıntıları olmayan güzel feministlerdi.

Ona, Petronella Wyatt’in kim olduğunu ve feminizm konusunda ne anlattığını sordum.

‘Muhafazakâr İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher'ın arkadaşı ve siyasi danışmanı gazeteci Woodrow Wyatt'ın kızı, sonraki dönemlerde de Başbakan olan Muhafazakâr milletvekili Boris Johnson'la birlikteliğinde düşükle sonuçlanan bir hamilelik yaşayan, Sunday Telegraph'ta gazetecilik ve köşe yazarlığı yapan feminist gazeteci Petronella Wyatt, Daily Mail UK’da yayınlanan yazısında feminizmin kendisinde ve bütün feministlerde bıraktığı bireysel hasarları anlatıyordu!’ dedi Sabır Taşı. "Petronella Wyatt'in pişmanlıklarının Türkiye'de her türlü siyasi görüş ve inanç sahibi kadın tarafından dikkatle okunması gerekiyor. “Gençliğimde bana aşılanan feminizm, hemcinslerime erkekler gibi davranmalarını ve düşünmelerini söyleme hatasına düştü. Bu çok büyük bir hataydı ve benim gibi kadınlar, hileli bir kumarhanedeki kumarbazlar gibi bunun bedelini ödüyorlar. Kültürel bir sıfırlamanın zamanı geldi. Benim ve arkadaşlarım için çok geç olabilir, ama feminizmin gelecek nesillerin hayatlarını da mahvetmesine izin verilmemelidir." diyen üst kasttan bir kadın bu; yaşadıkları ve eleştirileri feminizmin bugün yaşanan ahlaksız cinsel ilişkilerin ve aile kurumunun yok edilişinin altyapısını hazırladığına dair büyük kanıt sayılabilirler!’

O gece uzun bir süre bu konuda konuşmuştuk. Sabır Taşı, Petronelle Wyatt’ın yazdıklarını çok dikkatli okuduğunu belli ediyordu; bize geniş bir özet yapmıştı. 

Cevval, neredeyse nefes almadan ikimizi dinliyor ve arada sırada kendisinin bizzat yaşadığı, ama bizim asla bilemeyeceğimiz konularda sohbete katkıda bulunmaktan çekinmiyordu. Ne yapmak istediğimin artık tamamen farkındaydı; bir sıfırlama stratejisi uyguluyordum Cevval’le Sabır Taşı arasında. 

Geleceği, güçlü nedenleri olan kuşkular yerine sağlam temeller üzerinde inşa etmek gerekiyordu, bunun için de samimi bir özeleştiri şarttı, ama yeterli değildi. Nedenler ve sonuçlar arasında, karşı konulması güç baskılar altında doğan ve büyüyen bir insan için çağın kültürel atmosferi çok önemliydi.

Petronella Wyatt, yazdığım romana dahil olmayı hak eden bir içtenlikle sıyrılıyordu yaşadığı insanlık dışı hayattan ve bir amacı vardı; gelecek nesilleri feminizmden kurtarmak. Daha sonra, yayınlandığı internet sitesinde okuduğum yazısında bunu görmek güzeldi ve daha doğrusu bu yazı feminizmden doğan kötülüğe karşı iyiydi:

“Her Pazartesi bir grup kadın arkadaşımla Londra'da bir restoranda buluşuyoruz. Pencereye yakın bir masada oturuyor ve hayatlarımızı tartışıyoruz. Pek çok ortak noktamız var. Hepimiz ellili yaşların ortasındayız ve yüksek eğitimli kariyer sahibi kadınlarız. Ama hayatlarımızda bir boşluk var. Hepimiz bekar ve çocuksuzuz. Birçok yakınım gibi ben de feminizmin bizim neslimizi hayal kırıklığına uğrattığını düşünüyorum. Ben onun inançlarıyla büyüdüm. Hayır, öyle değil. Onlarla zorla beslendim.” diyordu Petronella. “On üç yaşıma geldiğimde, Women's Lib teyzemin Noel hediyeleri Gloria Steinem ve modern feminizmin anası olarak kabul edilen Simone de Beauvoir'ın kitaplarıydı. (Teyzem, çok bilinen şekliyle, 1970 Miss World yarışmasını kesintiye uğratan militanlardan biriydi). Yaşıtlarımla birlikte Mary Poppins'i izler, kararlı ve bekâr dadıyı idolleştirir (gözlerinin ardındaki hüznü asla fark etmezdik) ve süfrajet Bayan Banks'e sempati duyarken, onun neden ahmak kocasını terk etmediğini merak ederdik.”

1979'dan 1990'a kadar kesintisiz olarak İngiltere Başbakanlığı yapan Iron Lady (Demir Leydi) Margaret Hilda Thatcher’la ilgili anıları da dikkat çekiciydi:

“Gençliğimde bana kaşıkla yedirilen feminizm, benim cinsiyetimdeki kişilere erkekler gibi davranmaları ve düşünmeleri gerektiğini söyleme hatasına düştü, Kahramanımız Margaret Thatcher'dı, kendisi inkar etse de fiilen bir feministti. Hayatı öğretici kılan karşılaşmalardan birinde, on beş yaşındayken şu anda ölmüş olan babamın evinde (babam politikacı Woodrow Wyatt'tı) Lady Thatcher ile tanıştım. Kendisi ilk kadın başbakanımızdı ve tanışmamızın ardından bana hayatla ilgili şeyler anlatmaya başladı. Konuşmasının özü, dönemin tüm feministleri tarafından övgüyle karşılanıyordu: özetle, bir kadının kariyeri, karşı cinsle olan ilişkilerinden açık ara önde gelirdi. (Kendi birlikteliği de bir kocanın aksine bir şifreyle olabilirdi. Gerçekten de Thatcher'lar bizimle yemek yediğinde Denis kadınlarla birlikte salona çekilirdi).”

Petronella'dan öğrendiğimize göre, okullar, şeytanî ideolojilerin gencecik zihinlere enjekte edildiği kaçınılmaz genel alanlardı:

“Özel okulum St Paul's'de biz Thatcher çocukları da benzer şekilde evlilik ve kadınlık konusunda eğitildik. Evli olmayan okul arkadaşlarımdan biri şöyle anlatıyor: '“Öğretmenlerim bana evliliğin utanç verici bir şey olduğunu hissettirdiler. İngilizce öğretmenim bir keresinde gelinlik dergisine baktığım için benimle alay etti, ama o erkekleri şeytanlaştıran aşırı feminist biriydi.” İkimiz de 'Paulinalar yemek yapmaz, düşünürler' dendiğini hatırlıyoruz. Gençken ve büyüklük arzusundayken bunların hepsi çok iyi, ancak tüm kızlar yönetici ya da yüksek mahkeme hakimi olarak yetişmiyor, bu, feminizmin bize söylemeyi tehlikeli bir şekilde unuttuğu bir şey!” diyordu Petronella Wyatt.

Ve nasıl ikna edildiklerini aktarıyordu:

“Tarihsel olarak, feminist argümanın haklı olduğu noktalar vardı. Hemcinslerimin önce babalarına, sonra da kocalarına bağlı olduğu eski günlerde, imrenilmeyecek hayatlar yaşıyorlardı. Ancak bir kadın iyi bir eğitim almışsa, rahat bir yaşam sürebilir ve erkeklerin onayından bağımsız kalabilirdi. Evlilik ve çocuk arzusu onu bunalttığında, neredeyse kesinlikle işini kaybediyordu.”

Ancak feminist eğitimden elde edilen sonuçlar geleneksel sonuçlara benzemiyordu; kadınlar cinsel cazibelerini yitirdikleri yaşlarda yalnız bırakıldıklarında anlıyorlardı bunu:

“Dünya artık ilk feministlerin anlaşılmaz bulacağı bir şekilde değişti. Bazen ben ve arkadaşlarım, Batı'nın feminist felsefeyi aştığını ve zararlı hale geldiğini düşünüyoruz. Örneğin, ellili yaşlarımızın ortasına geldiğimizde ve kendimizi yalnız bulduğumuzda bizim gibi kadınları nerede konumlandırıyor? Mutsuzluğun başlıca nedenlerinden biri sevilmediğini hissetmektir; oysa arkadaşlık ve sevildiğini hissetmek mutluluğu her şeyden daha fazla teşvik eder. Ellili yaşlarındaki her on İngiliz kadından biri hiç evlenmemiş ve yalnız yaşıyor ki bu ne hoş ne de sağlıklı bir durum. Eau de Nil (Nil Suyu) renginde gözleri olan elli beş yaşındaki sevimli arkadaşım Sally bir keresinde bana, "Bir kadın olarak sürekli olarak istenmediğimi hissediyorum çünkü feminizm bize geleneksel kadının erkekler tarafından bizi aşağı çekmek için icat edilmiş bir klişe olduğunu öğretti. Bu doğrultuda, erkekleri kendimden uzaklaştıracak kadar erkek karşıtı oldum. Şimdi bunun bedelini ödüyorum." demişti."


<<Önceki                      Sonraki>>


[26.06.2025, 12/19 (911))]


Seçkin Deniz, 28.06.2025, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

Seçkin Deniz Twitter Akışı