6 Aralık 2025 Cumartesi

SA11745/SD3673: Sıkıntı (Roman); 13. Bölüm-Toprak 25

 Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Mekân çok kalabalıktı, laik ya da muhafazakar görünümlü varlıklı insanlar İstanbul’un bu uzak köşesinde, ormanda bir aradaydılar. Onları ‘varlık’ birleştirmişti özel bir şeyler yiyecekleri bu mekânda.


Mesajlardan ilki karımdandı, ikincisi ise İD’den. ‘İD aradı. Avrupa’ya taşınacağını, seninle son kez görüşmek istediğini söyledi ve benden izin istedi. Ben de verdim. Allah’a emanet ol!’ İD’nin mesajı daha kısaydı: ‘Karindan izin aldim seninle gorusmek icin, musait oldugunda gorusebilir miyiz?’ 

Beynim durmuştu. İD bir iz sürücü gibi, Cevval ve Sabır Taşı aracılığıyla Ankara’dan İstanbul’a kadar neredeyse dakika dakika beni izlemişti; şimdi de görüşmek için karımdan izin almış ve onayımı almak için bana soru soruyordu. 

Avukat bendeki ani durgunluğu fark edince endişelenmişti:

‘Bir şey mi oldu, Mühendis?’ dedi ben farkında olmadan durduğum için. ‘Yüzün bir robot gibi kıpırtısız, gözlerin de bomboş bakıyor!’

‘Bismillah!’ dedim farkında olmadan. ‘Bir şey de bir şey mi Avukat; yıldırım çarpmışa döndüm!’

Koluma girdi sakin bir şekilde, ‘Kardeşim, senin gibi bir adam kolay kolay sarsılmaz. Ne oldu, ne yazıyordu o mesajlarda?’ dedi yavaş adımlarla yürüyerek.

Ben de ona uydum ve yavaş yavaş yürümeye devam ettik. Ne söyleyeceğimi bilemiyordum. Neyi, nasıl anlatacaktım ki ona? Beni çok iyi anlayacağının farkındaydım, ancak onun zihnindeki yüklere yenisini eklemek istemiyordum. Bu kez benim adıma kaygılanacak, üzülecek ve dertlenecekti. En azından merakını gidermeliydim.

‘Gelen iki mesaj, birbirleriyle görüşen iki ayrı insandan ve benim bir insanla görüşmem için yazılmışlar!’ dedim sinirli bir gülüşle.

Rahatladı biraz, ‘E, ne var bunda?’ dedi. ‘Görüşmek istiyorsan görüşürsün, istemiyorsan görüşmezsin, olur biter!’ 

‘Öyle olmuyor işte!’ dedim. ‘Bu bir iş görüşmesi değil!’

‘Bak, Kardeşim!’ dedi Avukat gergin bir sesle. ‘Ağzımızın tadını kimse bozmasın, rica ediyorum, yemeğimizi güzel güzel yiyelim, sohbetimizi edelim, sonra ne yaparsan yap!’

Gülümsedim sadece. Zihnimdeki karmaşa canlanmıştı bir kere; ona yansıtmamaya çalışacaktım. Yemeğimizi yiyecek ve buradan gidecektik. O arada biraz düşünecek ve karar verecektim. İD ile görüşsem başka bir sistematik sorun çıkacaktı ortaya, görüşmesem daha başka bir sorun. Zihnimdeki reaksiyonların hızını etkileyen yıldırım etkisi buydu bana göre.

Böyle zamanlarda zihnimin çalışma biçiminin beni köşeye sıkıştırdığını, irademi görünmezleştirdiğini hissediyordum. Alternatif olasılıklar evreni birdenbire beliriyordu gözlerimin önünde; her seçimim sonrasında hızla değişen ve genişleyen herhangi bir olasılıklar evreni alıp götürüyordu düşüncelerimi. 

Keşke Avukat gibi düşünebilseydim, iki olasılıklı evrende seçim yapabilseydim; ama işim tam tersini gerektiriyordu. Bekçilerin bana neden odaklandıklarını şimdi daha iyi anlıyordum, ama ben de insandım; tıkandığım şu ân acımasız gerçeği nasıl da yüzüme çarpıyordu.

Dikkatimi dağıttım ve Avukat’ın gittikçe neşelenen sesine bıraktım kendimi. Anlamıştı içimdeki sarsıntıyı, bu kez o beni normalleştirmeye çalışıyordu.

Kebap kokuları her tarafa yayılmıştı, insanlar sıraya girmişlerdi yine ahşap zeminlere lazerle kazınmış ‘Salata’, ‘Mangal’ ve ‘İçecek’ yazılı tabelaların zincirlerle asılı olduğu, yan yana dizilmiş ahşap blokların önünde... ileride, koridorun sonunda uçsuz bucaksız ormana tepeden bakan, çatılı geniş terasta işlenmemiş odundan yapılan masalar ve arkalıklı oturaklar diziliydi.

Mekân çok kalabalıktı, laik ya da muhafazakar görünümlü varlıklı insanlar İstanbul’un bu uzak köşesinde, ormanda bir aradaydılar. Onları ‘varlık’ birleştirmişti özel bir şeyler yiyecekleri bu mekânda.

Ben etrafı incelerken Avukat yanımdan uzaklaştı, ‘geliyorum’ diyerek. Taş döşeli zeminden dört-beş ahşap basamakla çıkılıyordu Salata, Mangal ve İçecek bloklarının bulunduğu, ağaç dallarından yapılmış parmaklıklarla çevrili uzun koridora.

Biraz sonra basamakları hızlı bir şekilde inerek yanıma geldi Avukat. Sinirlenmişti. 

‘Bu eziyet nedir ya, Kardeşim?’ diyordu. ‘Sıraya gireceğiz salata malzemeleri için, sonra onları doğratmak için, ondan sonra ne tür bir et yemek istiyorsak onu almak için de sıraya gireceğiz, sonra da pişirmek için. İçecekler de sırayla!’

Gülmeye başlamıştım. Avukat’a birkaç yıl önce bana yaşattığı şeyleri hatırlattım keyifle. Adana’ya geldiği zamanlardan birinde, kendisini Ziya Paşa Bulvarında yeni açılmış uluslararası bir kahve dükkanına götürmemi istemişti benden. Ben o tür yerlere gitmeyi hiç sevmediğim için de onun ısrarıyla ilk kez gitmiştim. 

O küçük mekâna girdiğimizde her zamanki alışkanlığımla boş bulunan sehpayı andıran bir masaya geçmiş ve koltuğa oturmuştum, o da karşımdaki koltuğa oturmuş ve oturur oturmaz bana ‘Sen oturma, git siparişlerimizi al, gel, öyle otur!’ demişti.

‘Gelip sipariş almıyorlar mı?’ diye sormuştum şaşırarak.

‘Yok!’ demişti. ‘Sıraya gireceksin, alıp geleceksin!’

Ben de söylenerek gitmiş, kasada kuyruğa girmiş, ödemeyi yapmış ve siparişlerimizi vererek beklemiş, ondan sonra da bana verdikleri kahve fincanlarını, küçük çikolataları, su şişelerini, peçeteleri bir tepsiye koyarak götürüp sehpaya bırakmıştım. Kahve de kahveye benzemiyordu zaten.

‘Bulaşıkları da yıkayacak mıyız, Avukat?’ diye sormuştum sinirlenerek. ‘Kendi paramızla kendimize hizmet ediyoruz, bir daha böyle bir yere getiremezsin sen beni! Adana’da bir mekâna gideriz, herkes kendi işini yapar, garson garsonluğunu, usta ustalığını... güzelce ağırlanırız, bu ne Kardeşim?’

Pişkin pişkin gülmüştü o zaman. 

Yüzümdeki imalı tebessümü görünce daha da sinirlendi, hatırlamıştı.

‘İntikam mı alıyorsun, Mühendis?’ dedi. ‘Bilseydim böyle olduğunu seni getirmezdim, gidiyoruz hadi!’

‘Hiçbir yere gitmiyorum!’ dedim keyifle ahşap merdivene doğru yürüyerek. ‘Karnım aç ve bir şeyler yemeden buradan gitmeyeceğim!’

Çaresiz söylenerek arkamdan geldi. ‘Senin gibi yapmayacağım, Avukat!’ dedim onu biraz daha kızdırarak. ‘Gidip masaya oturmayacağım, bütün kuyruklarda seninle birlikte bekleyeceğim!’

‘Bir daha gelmem, kimseyi de getirmem buraya!’ diyordu, biz ‘Salata’ bölümünde salata malzemelerini seçerken... sonra onları doğratmak için sıraya girecektik. 

'Hepsini sen taşıyabilseydin burada senle kuyruğa girmezdim, Avukat!' diyordum gülerek. O da ters ters bakıyordu bana.


<<Önceki                      Sonraki>>


[04.12.2025, 13/51 (1005))]


Seçkin Deniz, 06.12.2025, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı




Takip et: Next Sosyal @seckin_deniz

Takip et: Next Sosyal @sonsuzark



Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

 

Seçkin Deniz Twitter Akışı