16 Mart 2024 Cumartesi

SA10638/SD3045: Sıkıntı (Roman); 7. Bölüm-Vadi 5

   Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Çok dikkatli bir şekilde evlilik kararı almıştık biz. İlkelerimiz ve inandığımız değerler vardı; çocuklarımızı yetiştireceğimiz temel çerçeveyi belirliyordu bu ilkeler ve değerler."


İçimde bin bir karmaşa vardı; Chapel Island’daki ânın tekrarını yaşıyordum. Kolyeyi sessizce karımın boynuna astım ve biraz geriye çekilerek kollarımı göğsümde birleştirdim, sonra dikkatle onun gözlerinin içine baktım. Bu romantizmin tıpkı bir oyun gibi tekrarlanması beni şaşırtmıştı.

Karım sağ eliyle kolyeyi okşarken gülümsedi, ‘Sen!’ dedi. ‘Hiç sevmezsin bu işleri, nasıl oldu da yakalandın!’

‘Çocuklar yüzünden!’ dedim birdenbire patlayarak. ‘Poe Müzesi’nden onlar için maskot almak istedim hatıra olarak, bu kolye gözüme çarptı, ondan da aldım; sonra olanlar oldu!’

‘Anladığım kadarıyla kolyenin bir suçu yok, senin de yok!’ dedi karım gayet rahat bir şekilde. ‘Cevval’in intikamının ve İD’nin ilan edilmemiş aşkının kurbanı olmuşsun Mühendis!’

Karım da bana takılmak istediği zamanlarda ‘mühendis’ diye seslenirdi. ‘Evet, ya!’ dedim biraz kızgın biraz da mütebessim bir çehre ile.

‘Ama işinin uzmanı bir mühendis olarak sana yakıştıramadım bu tuzağa düşmeyi!’ dedi sonra ciddileşen duru yüzüyle. ‘Çok mu ihmal ettim seni?’

O an sanki kavurucu bir sıcaklık dalgası savruldu yüzüme. Terliyordum. Hiçbir suçu olmayan karım kendisini suçluyordu. İhmal hayatın bizzat kendisiydi; insanı her şeyi ihmale zorlayan hayatın akışının ta kendisi. İnsanı suçlamak kolaydı. Onu hiç suçlamamıştım, yine suçlamıyordum, bunu o da biliyordu.

Sol koluna dokundum ve ‘Sen iki çocuğumuz, ev işleri, işin ve kendinle meşgul olmak bir yana üçüncü çocuğumuzu taşıyorsun!’ dedim merhamet dolu bir sesle. ‘İhmal etmek de ne demek, sağ ol, Allah sana güç versin ki, yuvamız dirlik içerisinde olsun Hanım!’

‘Hayır, hayır!’ dedi karım hüzünlü bir sesle başını öne doğru eğerken. ‘Sana yetemiyorum, sana istediğim gibi vakit ayıramıyorum. Senin gecen belli değil, gündüzün belli değil, işin çok karmaşık ve yoğun. Bütün bunlara bakınca benim herhangi bir işte çalışmam gerekmiyordu.’

‘Çok uykum var ve henüz yatsıyı kılmadım!’ dedim yorgun ve uykulu bir sesle. ‘Bunları söylemeni gerektirecek hiçbir şey yok, üzme kendini!’

‘Tamam, ben de kılmadım daha yatsıyı!’ dedi buruk bir sesle.

Yatsıyı kılmak ve uyumak için eve geçtik sessiz adımlarla. Balkon kendi ruhunun açıklığında yapayalnızdı artık.

Sevgi ve merhamet yetiyordu erkek ve kadın için. Ne var ki, kadının ruhundaki hızlı değişimlere ayak uyduramıyordu erkek, bu doğruydu, ancak doğru olmayan şeyler de oluyordu bu değişimlerde. İşte erkeğin dalgalanmaya, hatta yalpalamaya başladığı zamanlar da doğru olmayan şeylerin artmaya başladığı bu hızlı değişim zamanlarıydı.

Kadınların ne kadar ilginç olduğunu ve hayatı zorlaştırarak, karmaşıklaştırarak kendileri için daha sevilebilir hale getirme çabalarını düşünüyordum; yine de memnun olmuyorlardı sonuçlardan. Biz erkeklerin tek katmanlı hayat-kadın algıları vardı, kadınların çok katmanlı algıları ise hayatın döngüsel faydalarını, eğlencelerini ve kavgalarını açığa çıkarmak için vardı sanırım, erkeklerin bu algılarda yeri hep sanılanın aksine 'nesne' olmaktı. Kadın erkeği de doğurduğunu, onu büyüttüğünü biliyordu, bildiği bir şeydi erkek, ama erkek için böyle bir fırsat yoktu; hep yabancı, hep anlamların dışında kalandı o.

Karım benle kavga etmezdi hiçbir zaman; kafasında kurduğu her şeyi adım adım gerçekleştirir ve sonrasında olanları da olgunlukla karşılardı. Genellikle zihni hep olumlu işlemeye odaklanırdı. İD’nin onda ürettiği sarsıntının farkındaydım; bu asla düşünmediği bir durumdu ve sonuç olarak ne kadar dirense de soğukkanlılığını koruyamamıştı. İD ile ne konuşacaklardı, çok merak ediyordum. Ama biliyordum ki karım bu sorunun evliliğimize zarar vermesini engelleyecekti.

Çok dikkatli bir şekilde evlilik kararı almıştık biz. İlkelerimiz ve inandığımız değerler vardı; çocuklarımızı yetiştireceğimiz temel çerçeveyi belirliyordu bu ilkeler ve değerler. Kendimizi batılı erkeğin ve kadının aksine geriye çekmiştik, çocuklarımızı ve anne-babamız dahil yakınlarımızı dahil etmiştik geleceğimizin en önemli dönüm noktalarına. Çocuklarımıza da bu bakış açımızı aşılıyorduk.

İnsan hayatının en stratejik kararları ‘evlilik’ konusunda alınan kararlardı. Evlilik, ciddi bir kurum olduğu için ciddi koşullar barındırıyordu. İnsanların böyle hayatî bir konuda karar verirken titizlenmelerini de bu sebeple doğru anlamak gerekiyordu.

Mevcut evliliklerden herhangi birinde doğmuş ve büyümüş bulunan insanın gözlemlediği ve analiz ettiği ilk evlilik örneği, ebeveyninin evliliğiydi. Genellikle bir insanın, evlilikle ilgili hayal standartları bu ilk örnek incelenerek elde ediliyordu. Sonraki örnekler, masallardan, kitaplardan, dizilerden ve filmlerden devşiriliyor; elde edilen görsel ve zihinsel deneyimler ilk örnek dışında, yakın akraba/komşu evliliklerinde denetleniyordu.

Müstakbel bir eş olarak çocuk, masalların gerçeküstü söylevlerine farkında olmadan kapılıp giderken, gerçek, ebeveynin evlilik içi ilişkilerinde kendini, kendi çıplak doygunluğunda umarsızca tanıtıyordu. İnsan, evlilikle ilgili kanaatlerini bu karmaşık algıların ürettiği bulanık sularda oluşturmaya devam ediyordu. İlk gençlik dönemlerinde insanın evliliğe dair tepkilerinin bir kısmı evliliği tümden dışlayıcı, diğer bir kısmı da ideal evliliği önceleyici/sağlayıcı doğrultularda sürükleniyordu.

Çocukluğun gerçeği olduğu gibi görme saflığı ve gençliğin teklifsiz dışlayıcılığı ya da idealistliği erken yetişkinlik dönemlerinde evlilikle ilgili karar alma süreçlerinde taban olarak kullanılıyordu. İki genç insanın evlilik kurumunun inşası aşamalarında aşması gereken iki büyük sorun yumağı vardı; korkular ve beklentiler. Bu iki sorun evliliğin erkek ve kadın kısmında birçok kişisel birikim çukuru veya kişisel hayal zirvesi oluşturmuş oluyordu her zaman. Gözlenmiş ve izlenmiş örneklerin taraflarda bıraktığı olumsuz tortular, haklı veya haksız bir konumda karşılıklı korkuların oluşmasına ve korku patlamalarının her an tetiklenmesine sebep oluyordu.

Diğer bir sorun yumağı da karşılıklı beklentilerin oluşturduğu kişisel hayal zirvesiydi. Bu zirve, olumsuz örneklerin tersinirliğinden üretilmiş kişisel olumlayıcı ve tamamlayıcı özellikler taşımaktaydı. Ve karşılıklı hoşgörü-kabul mekanizmasına ihtiyaç duymaktaydı. Buna karşılık beklentilerin sırtlarında taşıdıkları dayatma gücü, hayal zirvesinin kişisel olmaktan öteye gidememesine neden olabilecek ve oluşması kuvvetle muhtemel tıkanıklığın korkuları besleyen birikim çukurlarına yeni yıkım artıkları bırakması gibi riskler ortaya çıkabilecek, böylece kişisel hayal zirvesi olumlayıcı/ tamamlayıcı olmaktan daha fazla olumsuzlayıcı/ eksiltici sonuçlar doğuracaktı.

Evlilik, erkek ve kadın için ruhsal ve fiziksel bir bütünleyiciydi. ‘Onlar, size örtüdürler, siz de onlara örtüsünüz’ diyordu Allah. Standart koşullar altında gerçekleşmiş bulunan evliliklerin en önemli özelliği buydu. Erkek ve kadın ruhsal ihtiyaçlarıyla birlikte fiziksel ihtiyaçlarını da tamamlayabilecekleri meşru bir çerçeve elde ediyorlardı. Evliliğin karşılıklı birer örtü niteliğini görecek eşleri bir araya getiren sosyal bir kurum olması, örtüsüz bireylerin yaşayacakları ve çevrelerine yayacakları negatif istekleri ve davranışları ortadan kaldırmaya yönelikti.

İdeal olmayan evlilikler bile kurumsal ağırlıkları dolayısıyla asli iki üyeyi karşılıklı kontrol mekanizması içerisinde tutarak sağlıklı toplumlar oluşturmak ve sağlıklı çocuklar yetiştirmek için kullanılabilir oluyorlardı. 


<< Önceki                      Sonraki>>


[15.03.2024, (7/11 (637))]

Lütfen gitmek istediğiniz bölümü tıklayınız:


Seçkin Deniz, 16.03.2024, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

 

    

Seçkin Deniz Twitter Akışı