23 Kasım 2025 Pazar

SA11723/SD3662: Sıkıntı (Roman); 13. Bölüm-Toprak 22

 Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

Araba ilerledikçe ağaçlar biraz daha sıklaşıyor, çeşitleniyor ve yükseliyordu; yeşilin her tonu kusursuz bir gösteri için gözlerimin önüne doluşuyordu.


'15 Temmuz, ABD’nin bu şekilde alt yapısını hazırladığı sürecin NATO destekli demir yumruğu niteliğini taşıyordu!’ dedi Avukat kahır dolu bir sesle. ‘2002’de seçildikten sonra Erdoğan’a boyun eğdiremediler, ısrarla onu seçen halka eskiden olduğu gibi ders veremediler; durduruldular, ama durmadılar, durmayacaklar. İşimiz çok zor Mühendis!’

‘Korkma, Avukat!’ dedim. ‘Allah’ın, Müslümanlar olarak, bizden yapmamızı istediği şeyleri yapmaya kararlı olduğumuz sürece hiçbir güç bize engel olamaz!’

Sinirli bir şekilde güldü Avukat:

‘Korktuğum falan yok, her taraf hain dolu; endişeleniyorum doğal olarak!’ dedi.

Öğle namazını kılmamıştım ve içimdeki huzursuzluk dışarı taşmak üzereydi.

‘Daha var mı, gideceğimiz yere?’ diye sordum biraz acele ederek. ‘Öğle namazını kılmadım ben, Avukat!’

‘Eyvah!’ dedi telaşlanarak. ‘Ben de kılmadım daha; on dakika kadar kaldı, Kardeş!’

‘Namaz kılacağımız bir yer de vardır orada, inşâallah?’ dedim. ‘Gerçi sen de ilk kez gidiyorsun, ama...’

‘Kesin vardır!’ dedi Avukat kendinden emin bir sesle. ‘Eskisi gibi değil, Ak Parti iktidarı ile birlikte Müslümanlar para yüzü görünce, böyle özel yerler o kesime de hitap etsin diye mescid de yapıyorlar artık. Kebap işlerini genellikle, bizim oralardan ve güneydoğudan gelenler yapıyor; namaz kılan çok içlerinde!’

Araba ilerledikçe ağaçlar biraz daha sıklaşıyor, çeşitleniyor ve yükseliyordu; yeşilin her tonu kusursuz bir gösterinin bütün ayrıntılarını döşüyordu. 

‘Yasalar dedin ya, Kardeş!’ dedim biraz alaylı bir sesle. ‘Demokrasi, insan hakları, fikir ve inanç özgürlüğü gibi tekerlemeler pek yüksek perdelerden seslendiriliyor Türkiye’de ve gelişmiş Batı’da. Biliyor musun... insanların istediklerini düşünme, istediklerini söyleme, istediklerini yapma, istediklerini giyme ve istediklerini yeme-içme özgürlüklerinin engel tanımadığı şu çılgın çağda aklıma takılan bir soruyla yürüyorum şu sıralar. Bir hukukçu olduğun için sana da sormak istiyorum: İnsanların hakları nerede başlar, nerede biter?’

Anlamıştı niyetimi. Konuyu değiştirmeyi denedi:

‘Karnım aç, kafam çalışmıyor, Mühendis!’ dedi. ‘Kendin pişir kendin ye tarzında gideceğimiz yer; gidenler övüyorlar, ama bilmiyorum. İstanbullular etten çok fazla anlamıyor; yedikleri her şeyi mükemmel sanıyorlar. Umarım beğenirsin!’

Onun verdiği tepkiyi duymazdan geldim.

‘Soruma cevap ararken, yasaların, yasayapıcıların çizdiği çerçevede dayattığı hakları düşünmüyorum!’ dedim serin bir sesle. ‘Çünkü yasalar yasayapıcıların zihinsel kapasitesini ve amacını temel alarak üretilmiş yapay sınırlardır ve hiçbirinin gerçekten insanlara gerçek haklarının sınırlarını gösterdiği kanaatinde değilim. Ayrıca insanların ‘istedikleri’ şeyleri gerçekten isteyip istemediklerinden de emin değilim. Bir insanın kendisinden önceki insanların istediği ya da istemediği şeyleri temel alarak bir şeyi isteyebilmesi ya da isteyememesi onun isteme yeteneğini özgürce kullanmasını baştan yok ediyor çünkü. Dolayısıyla buradaki çıkmaz sokak doğrudan insanın karşısına dikiliyor; isteme özgürlüğü olmadığını, bu çıkmaz sokakta herhangi bir ânda istediğini düşündüğü şeyin onun kendisinin istediği bir şey olduğu anlamına gelmediğini anlıyor insan!’

‘Felsefe yapmak istemiyorum şimdi, Kardeşim!’ dedi biraz gergin bir sesle. ‘Kafayı yiyeceğim zaten, gelme üstüme!’

Güldüm, ‘Bu başka, bu gerçek bir sorgulama. Hem sana da iyi gelecek, emin ol, Avukat!’ dedim. ‘Hukuk, siz hukukçuların bilmediği ve ilgilenmediği kadar ince bir konu. En azından bunu anladığın ân, kafayı yemene gerek kalmayacak!’

‘Dalga geçme ya!’ dedi gerginliği tırpalanmış bir sesle. ‘Haklısın da bu kadar sert vurmasan iyiydi!’

Devam ettim:

‘Başkasının istediği ya da istemediği gibi düşünmek, konuşmak, yapmak, giyinmek, içmek ve yemek nasıl özgürlük olarak tanımlanabilir ki?’ diye sordum. 'İnsan istediği şeyin başkaları tarafından tanımlanmış olduğunu görünce onu 'kendisinin istediğini' düşünemez, düşünebileceği tek şey onu 'kendisinin de' istediği gerçeğidir. İstediği ya da istemediği şeyi kendisinden öncekilerden öğrenen insanın bir şeye istek duyması ya da duymaması onu özgür kılmıyor, tam tersine bağımlı hale getiriyor. Bir bağımlının özgürlükten bahsetmesi ne kadar trajik ama oysa. Acaba bu trajik gerçeği anlıyor mu insan?’ 

Gözünü yola dikmişti ve sessizce dinliyordu:

‘Sanmıyorum; insanın kendi haklarını sınırsız, başkalarının haklarını sınırlı sayarak davranırken anlamadığını ve anlamak gibi bir amacının olmadığını da anlıyorum!’ dedim alaylı bir şekilde gülümseyerek. ‘Yasaların dayatmaları sınırsız hakların olmadığını öğretiyor insana. Ve aynı şekilde coğrafyaya, mekâna, zamana, inanca ve kültüre göre istediğini düşünme, istediğini söyleme, istediğini yapma, istediğini giyme ve istediğini yeme-içme özgürlüğünün eksiksiz ve engelsiz olmadığını anlıyor insan!’

‘Eşşek gibi anlıyor hem de!’ dedi coşkuyla. ‘Hele entelektüel tayfanın merkezi olan İstanbul’da hiçbir kesimde özgürlüğün zerresi yok; neredeyse hepsi katıksız birer faşist. Tanrısal sözlere benzer sözlerle buyruklar yağdıran ve her zula yere yumurtalarını bırakan küçük böceklere benziyorlar her geçen gün. Aksine bir çift laf edeni de hemen aforoz ediyorlar! ’

‘Oysa yasalar o kadar yetersiz ve zavallı ki, sorumlulukları olan bir insanın özgürlükten bahsedemeyeceğini, düşündüklerinden de sorumlu olduğunu söyleyemiyorlar!’ dedim konuyu daraltmasını engelleyerek. ‘Coğrafyaya, mekâna, zamana, inanca ve kültüre göre düşünüp yapıyor insan, düşünüp konuşuyor, giyiniyor, yiyor ve içiyor, ancak aykırı davrandığında yasal ya da sosyal yargılamalar sonucunda suçlanıyor ve cezalandırılıyor. Bütün bunları düşünürken yeniden soruyorum: İnsanların hakları nerede başlar, nerede biter?’

‘Kafam dağılmak üzere, o yüzden benim haklarımın başladığı yerde başkalarının hakları biter!’ dedi küçük bir kahkaha atarak. ‘Ezberim iyidir, Mühendis; sen vurmadan ben vurayım dedim!’

Gülümsedim:

''Bir insanın hakları başkasının haklarının başladığı yerde biter' şeklindeki genel yargıyı, kuru laf kalabalığından ibaret entelektüel bilgi biriktiren insanların ezberi olarak gördüğümü biliyorsun!’ dedim. ‘Ve 'bu yargının saçmalığını tartışmak gerekmiyor mu?' diye soruyorum. Ardıl sorular yağıyor sonra. Bir insanın haklarının başladığı yer, bir başkasının haklarının bittiği yer olarak nasıl sınırlanabilir? Bu sınırları kim belirleyebilir? Bir insanın diğer bir insana zarar vermeden istediğini yapması mümkün müdür? Kolluk kuvvetleri, yasalar ve yargıçlar evreninin, herhangi bir insanın, herhangi bir yerde yaptığı herhangi bir şeyle başka bir insana verdiği zararı tespit etme olasılığı var mıdır?’

‘Keşke hukuk okusaydın da bizim yıllarca hukuk diye hangi saçmalıklarla uğraştığımızı gözlerinle görseydin, Dostum!’ dedi Avukat. ‘Bu gelişmiş çağda şu söylediklerinin ne kadar önemli olduğunu anlayabilecek, tartışabilecek bir hukukçu olacağını sanmıyorum!’  


<<Önceki                      Sonraki>>


[20.11.2025, 13/45 (999))]


Seçkin Deniz, 23.11.2025, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı




Takip et: Next Sosyal @seckin_deniz

Takip et: Next Sosyal @sonsuzark



Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

 

Seçkin Deniz Twitter Akışı