29 Kasım 2025 Cumartesi

SA11733/SD3667: Sıkıntı (Roman); 13. Bölüm-Toprak 23

 Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Çok kızmıştı herkese. Haksız da değildi, ama herkes onun gibi çaresizdi, bunalımdaydı insanlık.


Yaşanan güne indirgedim söylediklerimi, yaşayan insana dokunması gerekiyordu entelektüel süslerle yoğrulu olmayan gerçek hukuk metinlerinin.

‘Mesela, herhangi bir çıplak kadın, istediği gibi giyinme özgürlüğünü kullanarak sosyal alanlarda bulunduğunda ya da çıplak bir kadının resmi veya videosu, yasaların ve kültürlerin özgürlük anlayışı çerçevesinde medya aracılığıyla dünyanın her yerine yayıldığında ve bu özgür davranışların herhangi bir ergen ya da yetişkin üzerindeki etkisi bir zarar olarak değerlendirildiğinde, ki kesinlikle bu tür etkiler sonucunda psikolojik zararlar doğuyor, biliyorsun, bu zararları kim, nasıl tespit edebilir?’ diye sordum soğuk bir mantıkla. ‘Ya da bir insan söylediği veya yapıp ettiği şeylerle diğer insanın kalbini kırdığında verilen hasarı kim ölçebilir? Kalbi kırılan insanın hakları nerede başlıyor?’

‘Kalp mi dedin?’ diye sordu kırılganlığı belli olan bir sesle; sonra ekledi sert bir sesle: ‘Çıplak bir kadının kalbi olmaz, çıplak kadına bakan erkeğin kalbi varsa da o kalp artık gün gün erir. Mesele sadece çıplaklık değil, ahlâk bütünüyle kalpsiz.  Bu yüzden İstanbul’da kalbi olan kimse yok, Mühendis! Çocukları bile kalpsiz yetişiyor artık bu toprakların. Ha, belki kenar köylerde, mahallelerde kalmıştır biraz. Erkekleri de kadınları gibi neye inanırlarsa inansınlar, kalpsiz; kırmışlar ya da kırılmışlar en derin yerlerinden, onlar da kaldırıp bir kenara atmışlar kalplerini!’

‘Sadece İstanbul’a özgü değil bu, Avukat!’ dedim, İstanbul’a sıkıştırılan insanları anlamak adına. ‘Adana’da da öyle, Diyarbakır ve Erzurum’da da. Dediğin gibi belki köylerde insan biraz daha insandır, biraz daha kalp sayısı fazladır çöpe atılmayan... ama ağlamakla bir yere varamayacağınız açık. ‘Hassas Kalpler Köyü’ kurabilirsiniz bak; sen öncü olabilirsin mesela İstanbul’da. Entelektüel ve sosyetik bir faaliyet gibi gelebilir, ama insanların buna çok ihtiyacı var!’

‘Dalga geçme, Mühendis!’ dedi Avukat umursamaz bir sesle. ‘Bende de kalp malp kalmadı; hassaslığın sonu delirmek. Delirtecek misin beni?’

‘Dalga geçmiyorum!’ dedim ciddî bir sesle. ‘İstanbul’un tımarhaneye dönmemesi için alternatif bir teklif bu. Orada değerler gösterisi yaparsınız bol bol, hayatınız gösteri üzerine kurulu. Arabana bindiğimden beri yaptığın gösterileri görmezden mi geleyim? Anadolu’yu İstanbul bozmadı mı? Şimdi de bozulmayı durduracak adımları da İstanbul atmak zorunda!’

‘Vur, vur!’ dedi gülerek. ‘Misafir dediğin senin gibi olmalı, merhamet etmemeli... dertliyiz kardeşim, acı da olsa istediğini söyle!’

‘İnsanın isteme özgürlüğü var mı, Avukat?’ dedim, onu zihnindeki kalın ve çatık kaşlı kavgalardan uzaklaştırmak için. ‘İstemek yetmiyor bir şeyi düşünmek, söylemek, yapmak ve bir şeyi giymek, bir şeyi yemek ve içmek için. Her insan, çıplaklık dahil her türlü eylemiyle diğer insanlara zarar verebilir ve bu zarar ölçülemeyebilir, işte bu yüzden soruyorum: İnsan özgürce isteyebilir mi? Bu mümkün müdür? İnsanın isteme özgürlüğü var mıdır? Allah insana ne tür sınırlar belirlemiştir ve bunu neden yapmıştır?’

‘Özgürlük falan yok, Kardeşim!’ dedi öfkeli bir sesle. ‘Hemen her şeyin birbirine binlerce bağla bağlı olduğu bir evrende özgürlükten bahsedilemez, ancak Allah’ın ya da insanların koyduğu sınırlar vardır, o sınırlara uyup uymama özgürlüğü var insanın, sadece bedelini ödemeyi göze alırsa o sınırlara uymayabilir, buna da özgürlük denir mi, tartışılır! Sen niye taktın bu konuya?’

‘Takmadım!’ dedim hafifçe gülümseyerek. ‘Öneminin her geçen gün daha da arttığını fark ettiğim bir belirsizliği netleştirmek istiyorum, hepsi o kadar. İnsanın, çocukken, o masum yüzüyle orantılı olarak gördüğümüz içine baktın mı hiç? Bu aralar ayrım yapmaksızın 'insan’a bakıyorum. Belki zamanın bana kazandırdığı en iyi şey bu; çoğunuz bakar geçersiniz, ama ben artık bunu yapamıyorum. Her insan yüzü beni kendisine bakmaya zorluyor, yüzünden ruhuna bakıyorum. Çocukluktan ergenliğe, oradan da yetişkinliğe sürüklenen insan bütün özgeçmişini yüzünde taşır; bakabilirsen görürsün!’

‘Mesleğim bu zaten, insanların yüzüne bakmaktan bıktım!’ dedi Avukat, sağa sinyal vermek için sağ elini hareket ettirirken. ‘Geldik sayılır, Mühendis; aç karnına hiç çekilmiyor insanın yüzü, bakamam şimdi!’

Yine verdiği tepkiyi duymazdan geldim ve içindeki karmaşaya dokunmak için sözlerime devam ettim:

‘İnsan'a bakmak neden önemli? İnsan'ı anlamak neden önemli?’ diye sordum, sorularımı kendim cevaplamak ve onu da gerçeğin içine çekmek için. ‘Hepimiz insanız çünkü, anlaşılmak isteriz; anlaşılmak ve nedenlerimizin içine saklanan açıklamalarımıza, bahanelerimize hoşgörü ile bakılsın isteriz. Bu, bilir misin, bilmem; ama çok hüzün verici bir şey. İnsan'ın anlaşılma ve mazur görülme ihtiyacı gerçekten ne kadar zayıf yaratıldığımızı göstermesi bakımından hüzün verici. O kibirli benlik güdülerinin ne kadar zavallı kaldığını apaçık bir şekilde görüyorsun!’

‘Hem de nasıl!’ dedi arabayı daha dar bir yola sürerken. ‘Birkaç kilometre kaldı, Mühendis!’

‘İnsanın bu kadar zavallı iken bu kadar küstah sözlü ve granit yürekli olmasını anlamlandıramıyorsun; anlamlandırsan bile bu anlamı saygıdeğer bulamıyorsun!’ dedim onu izlerken. ‘Sonra düşünüyorsun, insan bunu neden yapıyor? Sordukça bulduğun cevaplar içini acıtıyor. Evet; insan sınanıyor ve sınanmalarında maalesef çoğunlukla kaybediyor. İşte bu büyük kayıp hüzün veriyor bana!’

‘Hüznün sonrası delilik, çok kapılma hüzne!’ dedi binbir çürük kokusu taşıyan sesiyle.

‘Bir fotoğraf görüyorum bazen; her türlü ahlakî sınırdan yoksun bir insan yüzüne bakıyorum!’ dedim o içindeki derin hüznün çürüttüğü sesine dokunarak. ‘Görünen ayrıntılar, onun bedeni ve aklıyla neler yaptığını saklıyor olsa da, gözlerinin derinliklerine sinmiş olan kaybetmişliğin hüznünü fark ediyorum. İnsan hafızasıyla yaşıyor ve hafızası onu rahatsız eden bir yığın olumsuzlukla dolu olduğunda, o insanın gözlerinden bir çocuğun gözlerinden yayılan masum ışıltılar yayılmıyor!’

‘Çocuk deme ya!’ dedi titreyen sesiyle. ‘Çocuk deme, Kardeşim! En çok içimi acıtan şey çocukların maruz kaldığı kötülükler; o kadar savunmasızlar ki çocuklar!’

Çıkmak üzereydi içindeki karanlık karmaşadan.

‘Yirmi birinci asrın insanı, yirminci asrın arsız ve ahlaksız insanından devraldığı ilkesizliği, sınırsızlığı doğasının ısrarlı redleriyle karşılıyor olsa da, normalleşmiş sınırsızlıkların kıskaçlarından kurtulamıyor!’ dedim bir çırpıda. ‘Şaşkın bir şekilde kendisine öğretilen ahlaksızlığı önceleyen normların içinden bazen o masum itiraz parıltılarını gördüğümde içimdeki hüzün daha da genişliyor. Bilmiyor olmak, bilince geriye dönüşün, arınmanın yollarından habersiz olmak o insanı, yirmi birinci asrın insanını çaresiz bırakıyor!’

Gözlerinin kenarlarından birkaç damla yaş süzüldüğünü fark etmiştim, yetim büyüyen o çocuğun.

‘Bir Budist'in, Hindu'nun bir heykelin önündeki duruşlarına baktığımda ne hissediyorsam, bir Hristiyan'ın İsa ve Meryem heykellerinin önünde yaşadığı duygulara baktığımda da aynısını hissediyorum!’ dedim sözlerimin alanını genişletirken. ‘Mum yakıyorlar, başlarını öne eğerek yardım dileniyorlar, anlaşılmak ve mazur görülmek istiyorlar. Türbelerde mum yakıp dileklerde bulunarak onlara benzeyen Müslümanları gördüğümde ise, umut olarak sapasağlam duran İslam Dininin perdelerin arkasına itildiğini düşünerek kahroluyorum. Bir Yahudi'nin bir Budist'ten, bir Hindu'dan, bir Müslüman'dan geleneksel olarak daha farkında olduğu 'Din’ çerçevesini bu kadar insafsızca hırpalamasını anlayamıyorum!’

‘Anlayamazsın!’ dedi titrek sesiyle. ‘İnsan kadar vicdansız başka bir yaratık yok! Şeytan’ı bile yaya bırakır insan!’

Çok kızmıştı herkese. Haksız da değildi, ama herkes onun gibi çaresizdi, bunalımdaydı insanlık. 


<<Önceki                      Sonraki>>


[28.11.2025, 13/47 (1001))]


Seçkin Deniz, 29.11.2025, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı




Takip et: Next Sosyal @seckin_deniz

Takip et: Next Sosyal @sonsuzark



Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

 

Seçkin Deniz Twitter Akışı