3 Ağustos 2025 Pazar

SA11546/SD3559: Sıkıntı (Roman); 12. Bölüm-Okyanus 20

 Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Bu geri adım birazdan ‘üstün-seçilmiş ırk’ efsanesi ile Yahudi erkeklerin dikkatinden hızlıca kaçırılacaktır; nihayetinde erkeklerle eşitlik isteyen kadın, üstün ırk olan Yahudileri doğuran bir kadındır ve üstünlük-seçilmişlik yerine 'farklılık' terimini de doğuracaktır:


Son Elçisi Muhammed aracılığıyla gönderdiği korunmuş olan Kur’an’da da Allah, kendisini İbranice yazılı Tevrat’taki gibi eril ‘hüve-hu’ zamirleriyle ifade etmiştir. İslamcı feminist kadınlar Yahudi feminist kadınlarla bu ortak noktada buluşsalar da bir ‘Lilith’ ya da ‘Şekina’ olma çabalarına girmemekte ısrar etmişlerdir. Ne yazık ki bu tutumları bile onların zihinsel süreçler açısından İslam’dan uzaklaşmalarına engel olamamıştır.

Oysa herhangi bir üreme faaliyeti sonucunda doğmayan ve kendisinden de bir varlık doğmayan Allah’a herhangi bir cinsiyet izafe edilemeyeceği açıktır; Allah’ın kendisini hangi zamirle ya da sıfatla ifade edeceği hususu da onun tanrısal nitelikleri arasındadır. Yaratılmış ve eril-dişil varlıklarla kuşatılmış ve eril-dişil olarak yaratılmış ve eril-dişil bir ilişkinin sonucu olarak doğmuş bir varlık olarak insanın bunu algılaması, anlaması ve yorumlaması mümkün ve izah edilebilir değildir; ancak bu hususa takılması da asla aklın selim bir şekilde işlediğinin kanıtı değildir.

Dört ayetlik İhlas Suresi bu konudaki bütün tartışmaları sona erdirecek kadar kesindir: 

‘De ki: “O, Allah birdir. Allah sameddir. Doğurmamış ve doğurulmamıştır. O’nun hiçbir dengi yoktur.”

Burada ‘samed’ yeterince açıklayıcı bir anlama sahiptir: Allah, yaratılmışlık özelliklerinden münezzeh, herkesin, ihtiyaçlarının giderilmesi için yöneldiği varlıktır.

Kur’an eğer Türkçe indirilseydi, Allah, kendisini eril ya da dişil bir özelliği olmayan ‘O’ olarak ifade edecekti. Bu basit bir dil sorunuydu ve bu sorun Türkçe gibi eril-dişil ayrımı olmayan diğer bütün metinlerde yoktu. Dilleri de yaratan Allah, kendisini hangi dilde nasıl ifade edeceğine karar verecek olan tek Tanrı’ydı. 

İblis’in insanı bu çıkmaz sokağa iterek elde ettiği şey kısaca büyük bir ‘zafer’di. Oysa insan sınanıyordu; eğer farkında olsaydı, Tanrı’nın erkek ya da dişi özelliklerinin olmayacağını bilirdi ve bu çıkmaz sokağa girmezdi.

Judith Paskow’un, yirmi birinci yüzyılın başlarında, Tevrat’a ve Halakha’ya sıkı sıkıya bağlı Haredi Yahudiler dışında, artık hiçbir Yahudi’yi ilgilendirmeyecek hale gelen etiketlenme ve dışlanma kaygıları o dönemde bârizdi:

‘Torah'ın feministler için zorlu sorunlar ortaya çıkardığı bir diğer alan da, belirli insan gruplarını manevi/maddi veya kutsal/dindışı gibi karşıt kategorilerle ilişkilendirme eğilimidir. Drorah Setel, Yahudilik ve feminizm arasındaki temel gerilimin, Torah’ın erkek merkezli bir metin olması, erkek faaliyetlerine odaklanması ve erkekleri normatif insanlar olarak tanımlamasından değil, Yahudilerin kutsallığı ayrılık olarak anlamasından kaynaklandığını savunmuştur. İlişkiye derin bir değer veren feminizmin aksine, Yahudilik ayrılığı vurgulamış ve kutsalı sıradan veya dünyevi şeylerden "ayrı" olan şey olarak tanımlamıştır. Erkekler ve kadınlar arasındaki hiyerarşik fark, Yahudi geleneğindeki karşıt ve hiyerarşik düşünce biçimlerinin önemli bir örneğidir. Kutsal bir halk olmak, hem çevre ulusların inanç ve davranışlarını reddetmek hem de saf ve saf olmayan, Şabat ve hafta, hahamlar ve sıradan Yahudiler ile erkekler ve kadınlar arasında içsel ayrımlar yapmak anlamına gelir.”

Kabalistlerin Yahudilerde sağladığı gözle görülebilir derin yarılma, zamanla direnen Haredi Yahudilerini de baskı altına alacak şekilde ateist-liberal Yahudileri üste çıkarmayı da mümkün kılmıştır. Bu yarılmayı sağlamak elbette kolay olmamıştır. Kabalist Yahudiler, kendilerinin ürettiği manipülatif ve riyakar  ‘iki ileri bir geri adım’ tekniğini ustalıkla kullanmışlardır. Judit Plaskow, yazdıklarıyla bize bunun nasıl yapıldığını doğrudan olmamakla birlikte, yapılış aşamalarındaki zihinsel süreçlerin nasıl kontrol altına alındığını yansıtarak anlatmaktadır, Tanrı’yı, Tevrat’ı sorguladıktan sonra birlikte yaşadıkları erkekleri kışkırttıklarının farkında olarak feminist Yahudi kadınların nasıl geri adım attıkları açıkça gözlenebilmektedir. 

Aslında feminist Yahudi kadınların bu azgın çabası, “Gerçek eşitlik, kadınların kabul edilmiş bazı erkek standartlarına ulaşması anlamında değil, Yahudi toplumunun çeşitliliğinin ve kadınların hem erkeklerden hem de birbirlerinden farklılıklarının tam olarak tanınması anlamında anlaşılmalıdır.” diyerek erkekleri sakinleştirmektedir Judith Plaskow:

“Bu eleştiriye yanıt olarak feministler Yahudi kimliği, inancı ve pratiği hakkında ayrımcı veya hiyerarşik olmayan şekillerde düşünmeye çalışmışlardır. Kadınları ve kadınların farklılıklarını Yahudi toplumuna tam olarak dahil etmenin ne anlama geldiği üzerine düşünmüşlerdir. Gerçek eşitlik, kadınların kabul edilmiş bazı erkek standartlarına ulaşması anlamında değil, Yahudi toplumunun çeşitliliğinin ve kadınların hem erkeklerden hem de birbirlerinden farklılıklarının tam olarak tanınması anlamında anlaşılmalıdır.”

Bu geri adım birazdan ‘üstün-seçilmiş ırk’ efsanesi ile Yahudi erkeklerin dikkatinden hızlıca kaçırılacaktır; nihayetinde erkeklerle eşitlik isteyen kadın, üstün ırk olan Yahudileri doğuran bir kadındır ve üstünlük-seçilmişlik yerine 'farklılık' terimini de doğuracaktır:

“Feministler hiyerarşiyi kutsar gibi görünen ritüelleri hem ayrılığı hem de bağlantıyı onaylamak için yeniden ele almışlardır. Örneğin Şabat'ı haftadan ayıran Havdalah töreni bir tarafta kutsallık, ışık, İsrail ve Şabat'ı diğer tarafta ise sıradanlık, karanlık, diğer halklar ve haftayı birbirinden ayırırken, Marcia Falk ritüelin son kutsamasını ayrımın her iki tarafını da kutsayacak şekilde yeniden yazmıştır. Judith Plaskow daha teorik bir yaklaşımla, İsrail ve diğer uluslar arasındaki ilişkiyi ifade etmek için bir parça/bütün modeli kullanarak seçilmişlik kavramını yeniden düşünmeye çalışmaktadır. Yahudilerin ve diğer halkların ait olduğu daha büyük (insani ve kozmik) birliğe ve bu birliği oluşturan tüm bireysel grupların önemine işaret etmek için seçilmişlik kavramı yerine "farklılık" terimini önermektedir.”

Judith Plaskow’un ustalıkla önerdiği ‘farklılık’ doğru bir terimdir, çünkü seçilmiş olmaya layık olamadığını kanıtlayan Yahudi ırkı Allah tarafından lanetlenmiştir, seçilmişlik veya lanetlenmişlik gibi iki kavramı da içerebilecek bir şekilde, yine Yahudi bir kadın tarafından doğurulan ‘farklılık’ terimi ciddî bir indirgemeci akıl yürütme içermektedir. 

Bu akıl yürütme, seçilmişliklerini kaybeden ve bütün toplumlar tarafından dışlanan Yahudilerin lanetlenmişliğini de gizleyecek ve onları diğer insanlarla aynı düzleme indirgeyerek meşruiyet kazanmalarına da yardım edecektir.

Ve elbette bu süreç zarfında diğer insanlar da kendi inanç ve değerlerinden soyutlanmış olarak lanetlenmiş Yahudilerin meşruiyetini kabullenmeye hazır hale getirileceklerdir. Yahudi kadınlar ve diğer ırkların ve inançların kadınları kendilerini tanımlayan giysilerinden soyulduklarında eşit olacaklardır; Yahudilerin liderlik ettiği küresel moda markaları bu açıdan lanetlenmiş Yahudilerin kendilerini diğer Yahudilerle eşit hale getirmelerinin bir aracı olarak kullanılmıştır.

Kendilerini, bütün eşitlik iddialarıyla, Tanrı’nın, Tevrat’ın ve Halakhak’ın içine zorla sokmaya çalışan Yahudi kadınların amaçlarını, Judith Plaskow’un yazdığı Feminist Teoloji’ maddesini dikkatle okuduğumuzda çok net bir şekilde anlarız:

“Tüm bu yenilik alanlarının altında, otoriteye dair merkezi teolojik mesele yatmaktadır. Geleneksel Tanrı veya Torah anlayışlarını sorgularken, halakhik değişim için mücadele ederken, yeni ayinler ve diğer Yahudi ifade biçimleri yaratırken feministler, hem eski gelenekleri eleştirme hem de geleceğin Yahudiliğinin bir parçası olacağını umdukları yeni biçimler geliştirme gücünü ele geçirirler.”

Kadının erkeği de şekillendiren gücü, kuşkusuz yine kadınların İblis’ten aldıkları iç görülerle, yani fısıltılarla geliştirdikleri satanist zihnin rahminde kendiliğinden doğan sorularla artacak ve az önce geriye doğru atılan bir adıma karşılık hızlıca iki adım ileri atılacaktır:

“İlahi bir kökene sahip olduğunu iddia eden ve en azından yüzyılların birikmiş bilgeliğini temsil eden bir dini geleneği sorgulama hakkını onlara kim verir? Yeni Tanrı imgelerini veya diğer yeni feminist biçimleri Yahudi yapan nedir? Feministlerin belirli yeniliklerin Yahudiliğini iddia etmeleri konusunda herhangi bir önsel kısıtlama var mıdır? Feminist yeniden yapılandırmaların arkasında, geleneğin kökenleri ve otoritesi hakkında hangi varsayımlar yatmaktadır?”


<<Önceki                      Sonraki>>


[31.07.2025, 12/41 (933))]


Seçkin Deniz, 03.08.2025, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

Seçkin Deniz Twitter Akışı