5 Mart 2023 Pazar

SA10068/SD2692: Sıkıntı (Roman); 4. Bölüm-Cehennem 48

Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Bir türlü arınamadığımız kirlerimizi yine geçmişe gömecektik, ama onları diriltmek isteyen İblis'in bizi zaaflarımızdan yakalamasına izin vermemeye çalışarak arınma çabamıza devam edecektik. Çünkü ölene dek İblis’ten gelen daimî bir tehdit altındaydık."

Allah tövbe etmemizi bunun için tavsiye etmişti; silinmeyen, ancak örtülen kirlerimiz, iyiliklere dönüştürülen günahlarımız olsun diye. Arınmak mümkün değildi, ama kirlerin örtülmesi mümkündü, biliyorduk. Bunu bildiğimiz içindi belki de kirlenmeye hevesli olmamız.

Bildiğimiz yanılgıydı elbette; arınmıyorduk asla, sadece arındığımızı zannediyorduk örtülünce kirlerimiz; o da eğer bir türlü tutmayı beceremediğimiz tövbelerimiz kabul edilirse.

Furkân Suresi’nin 68-71. ayetlerinden daha mükemmel doğrultman bulmamız mümkün değildi:

‘Onlar, Allah ile beraber başka bir ilâha kulluk etmeyen, haksız yere, Allah’ın haram kıldığı cana kıymayan ve zina etmeyen kimselerdir. Kim bunları yaparsa ağır azaba uğrar. Kıyamet günü onun azabı kat kat artırılır ve horlanmış olarak orada ebedî kalır. Ancak tövbe edip de inanan ve salih amel işleyenler başka. Allah işte onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. Kim de tövbe eder ve salih amel işlerse işte o, Allah’a, tövbesi kabul edilmiş olarak döner.’

Geriye dönüp geçmişimizi değiştiremezdik, ancak kirlerimizin, günahlarımızın zihnimizi istila etmesine, içimizi İblis'in gül bahçelerine dönüştürmesine de izin vermemeliydik. Beyaz Cevval de, beyazların mahallelerinde çok dolaşan esmer Mahir de hatıralarında yaşamayı seviyorlardı, her ân düşecek şekilde uçurumunun kenarlarında yaşamayı isteyecek kadar çılgınlardı.

Onlar gibi olamazdım, onlar gibi olanlar ya da onlardan ikisi arasında gidip gelenler vardı. İD ise bambaşka bir olguyu temsil ediyordu. O bütünüyle Batı’ydı; onun aşılması gereken çok büyük zihinsel sorunları vardı, ama Cevval ve Mahir’den daha avantajlı olduğunu düşünüyordum, çirkinliklerin sızdığı bir zihne göre bütünüyle çirkin bir zihinden kurtulmak her zaman daha kolaydı.

Mahir belki yetiştiği kültürden, belki Allah’a olan inancından dolayı kendisini durdurabiliyordu, ancak Cevval’in nedeni öfkesiydi, almak istediği haksız intikamdı. İD’nin yaşadığı içsel kaos durması için 'Allah'ı sevmek' dışında gerekli her hangi bir araca sahip değildi.

Ne var ki, kime baksam, kimi görsem kendim geliyordu aklıma. Biliyordum ki herkes benim gibiydi ve herkes insandı; insan olduğu için zayıftı. Hiç kimse diğer bir insanı kınama hakkına sahip değildi kirleri için. Çünkü kimin ne kadar kirli olduğunu dışarıdan hiç kimse bilemezdi, bilse bile kir muhasebesi ve kıyası yapma hakkına sahip değildi, yapsa ki kendi kirlerini de ortalığa dökmesi gerekirdi.

Allah'ın sonsuz merhameti olmasa, değil yıllar, aylar, günler, saatler; dakikalar bile geçmezdi. İnsan zihni öylesine döngüler üretirdi ki kirlerinden, asla yerimizde duramazdık; İblis tetikteydi bizi kirlerimizde boğmak için. Şu aydınlanmak zorunda olan karanlık zamanın içinde parıldayan umutlarını geceye saklamasa yaşayamazdık.

İçimizdeki daimî korku sordururdu hep; Allah özür beyanımızı, pişmanlığımızı kabul eder miydi?

Bakara Suresi 159-160. ayetler bu tür sorulara cevap veriyordu: ‘İndirdiğimiz açık delilleri ve hidâyet yolunu -kitapta onu insanlara apaçık göstermemizden sonra- gizleyenler yok mu, işte onlara hem Allah hem de bütün lânet ediciler lânet eder. Ancak tövbe edenler, kendilerini düzeltenler ve gerçeği açıkça ifade edenler bunun dışındadır. İşte bunların tövbesini kabul edeceğim. Doğrusu ben tövbeleri çokça kabul eden ve rahmeti bol olanım.’

Dingindi ruhum. Sabahları yaşadığım bu dinginlik eşsiz ve benzersiz bir şeydi; burada, şu anda olan beni düşüncelerimden, düşüncelerimdeki kirlerden çekip alan meşguliyetlerimin azalması ve sınırlanmasıydı. Bu otel, bu oda ve bu sabah o sonsuz hareketli zihnimi sınırladığı için dingin hissediyordum. Allah'a inanmak, insanı huzurlu kılıyordu. İnsan kendisinden bu duyguyu esirgememeliydi.

Bir türlü arınamadığımız kirlerimizi yine geçmişe gömecektik, ama onları diriltmek isteyen İblis'in bizi zaaflarımızdan yakalamasına izin vermemeye çalışarak arınma çabamıza devam edecektik. Çünkü ölene dek İblis’ten gelen daimî bir tehdit altındaydık.

Tîn Suresi’nin 1-8. Ayetleri kaçışımızın olmadığı gerçeği dile getiriyordu: ‘Tîn’e ve zeytûn’a andolsun. Sinâ dağına andolsun, Bu güvenli şehre andolsun ki, Biz, gerçekten insanı en güzel bir biçimde yarattık. Sonra onu, aşağıların aşağısına indirdik. Ancak, iman edip salih ameller işleyenler başka. Onlar için devamlı bir mükâfat vardır. Böyle iken, hangi şey sana hesap ve cezayı yalanlatıyor? Allah, hükmedenlerin en iyi hükmedeni değil midir?’

Hesap, yani yargılama ve ceza olmasa insan durdurulamazdı. Bunlar, beşerî kanunlar çıkaran laik sistemlerin de en büyük durdurma araçlarıydı; iyiliğe giden yola yargıçlardan, siyasetçilerden devşirilmiş askerler dizmişlerdi. Satanist ve laik sistemlerin hedefindeki 'iyilik' bu yüzden bütün dünyada tehdit altındaydı.

Telefonumdan gelen mesaj sesiyle düşüncelerim durdu. Ne kadar zaman geçtiğini telefondan görüyordum, saat 05:47 idi, ‘Günaydin. Namazini kildin mi?’ diye soruyordu İD, gitmemişti. ‘Günaydın. Evet’ diye cevap verdim. ‘Bikmiyor musun?’ diye sordu tekrar. ‘Namazdan bıkılmaz!’ dedim yine.

Namazdan bıkılır mıydı gerçekten? Namaz bir insanın gününü ve zihnini planlayan ve her daim Allah’a odaklayan bir ibadetti, ruhun ve bedenin temizliğiydi, insanın arınma ihtiyacını eksiksiz olarak gideren bir uygulamaydı. Nefes almak, yiyecek tüketmek ve su içmek gibiydi benim için. Yogadan, günlük olarak alkol ve uyuşturucu madde içeren her türlü nesneden bıkmayı düşünmeyen akıl, namazdan bıkmayı düşünebiliyordu.

Fotoğraflardan haberi yoktu, akşam kaldığı yerden devam ediyordu İD, ‘Bu sabah planin nedir? Kahvaltiyi nerede yapacaksin?’ diye sordu.

Herhangi bir planım yoktu. Bir ara toplantıya katılıp Amerikalı istihbaratçıları yaptıklarından dolayı aşağılamayı düşünmüştüm, ama zaten aşağılık işler yapmaya alışkın oldukları için söyleyeceklerimin bir işe yaramayacağını düşünüp vazgeçmiştim. Cevval çok öfkelenmişti onlara, muhakkak bir tepki gösterecekti, bu da şimdilik yeterdi.

‘Bilmiyorum, bir planım yok!’ diye yazdım. Soruları bitmiyordu, belliydi kafasında bir plan olduğu: ‘Kacta bitecek toplanti? Washington’a ne zaman gideceksiniz?’

‘Belli değil!’ diye yazdım.

Gelen mesaj çok netti: ‘Ben hazirim, sen de hazirsan cikalim mi?’

Bu kız inanılmazdı, kafasında kurduğu her şeyi adım adım uygulamaya alışkındı. Ancak düşünmem gerekiyordu.


<< Önceki                      Sonraki>>



[01.03.2023, (4/96 (420))]

Lütfen gitmek istediğiniz bölümü tıklayınız:


Seçkin Deniz, 05.03.2023, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

 

    

Seçkin Deniz Twitter Akışı