11 Mart 2023 Cumartesi

SA10076/SD2696: Sıkıntı (Roman); 4. Bölüm-Cehennem 49

 Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

Kıkırdadı yine, neşelendiği zamanlarda hep kıkırdıyordu, ‘Las Vegas’a gidelim mi?’ dedi muzip bir şekilde. ‘Eğlenelim biraz, kumar oynayalım!’

Gerek iş gerekse özel hayatımda hiç geri adım atmamıştım, tam aksine ‘uzay geometrisi’ dediğim bir zihinsel algoritmalar evreninde özel olarak tasarladığım çözümler bulmuştum. İnsan zihninin düzlemsel ve doğrusal akışlara ve neden-sonuç ilişkilerine alışkın olan işleyişine mecbur olmadığımızı biliyordum.

Her şey alışkanlıklardan ibaretti ve ben çocukluğumdan beri alışkanlıkları sorgulayan ve mümkün olan, ancak insanların zorluklarla dolu oldukları için gitmeyi pek seçmediği başka yolları arayan bir öz farkındalıkla yaşamayı seçmiştim. 30 Temmuz 2019’un bu diri sabahında da uzay geometrisini kullanarak düşünüyordum. İD ile biraz daha vakit geçirecektim ve herkese bazı dersler verecektim.

Karıma kısa bir ‘bilgi’ mesajı gönderdikten sonra da İD’ye ‘5 dakika sonra, valizinle kapıda ol!’ diye yazdım. Bugün antrasit kot pantolon, biraz daha açık tonlu, soluk ve yumuşak dokulu antrasit gömlek ve daha koyu bir tonda, içerisinde bej ekler bulunan spor ayakkabısı giyecektim. Odamdaki bütün eşyalarımı derledim, valizimi hazırladım. The Berkeley Hotel’den ayrılacaktım.

Kapıdan çıkarken, İD’nin elinde valizi ile odasının kapısında beni beklediğini görünce ona gülümsedim ve ‘Günaydın!’ dedim.

İD çok neşeli ve enerjikti. ‘Çok şık görünüyorsun!’ dedi heyecanla. Mavi gözleri parıldıyordu. Üzerinde gözlerinin rengiyle uyumlu dökümlü bir penye ve mavi kot pantolon vardı. O da rengarenk bir spor ayakkabı giymişti. ‘Sen de çocuk gibi giyinmişsin!’ dedim biraz takılarak.

Kapısını kapatıp valizini çekti, gülümsedi ve ‘Kadın gibi giyinmemi istemiyorsun ama sen!’ dedi biraz da beni iğneleyerek. Asansöre bindik, ‘Neden valizlerimizi de aldık ki?’ diye sordu merakla.

Asansörün tavanına bakarak cevap verdim, ‘Bir asırdır buralarda gibiyim, sıkıldım artık gitmek istiyorum.’ dedim. Şaşırdı, ‘Ama daha işiniz bitmedi ki?’ dedi heyecanla. ‘Nereye gideceksin? Pardon, gideceğiz?’

Sorusuna cevap vermeden ona sordum: ‘Senin planın neydi?’

Kıkırdadı yine, neşelendiği zamanlarda hep kıkırdıyordu, ‘Las Vegas’a gidelim mi?’ dedi muzip bir şekilde. ‘Eğlenelim biraz, kumar oynayalım!’

Beni kızdırmak istediğinin farkındaydım. Gülümsedim ve yüzüne bakarak Bakara Suresi’nin 219. ayetini İngilizce’ye çevirerek okudum:

‘Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: “Onlarda hem büyük günah, hem de insanlar için yararlar vardır. Ama günahları yararlarından büyüktür.” Yine sana Allah yolunda ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki: “İhtiyaçtan arta kalanı.” Allah, size âyetleri böyle açıklıyor ki düşünesiniz.’

Asansördeki büyük aynadan bana bakarak yine kıkırdadı, ‘Ne olacak ki biraz eğlensek? Bak yararı da varmış, Tanrı’nın buna kızacağını sanmıyorum!’

Bu kez Mâide Suresi’nin 90-92. ayetlerini Arapça okudum:

‘Ey iman edenler! İçki, kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak, şeytan işi birer pisliktir. Onlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz. Şeytan, içki ve kumarla, ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vazgeçiyor musunuz? Öyleyse Allah’a itaat edin, elçiye itaat edin ve Allah’a karşı gelmekten sakının. Şayet yüz çevirirseniz bilmiş olun ki, elçimize düşen sadece apaçık tebliğdir.’

Asansör zemin kata inmişti, kapıdan çıkarken heyecanla soruyordu: ‘Çok güzel okudun. Anlamı ne?’

'‘Tanrı’nın buna kızacağını sanmıyorum’ demiştin ya!' dedim odamın anahtarını resepsiyon görevlisine teslim ederken. ‘Tanrım olan Allah’ın kızıp kızmayacağına dair net bir açıklamasıydı.’ dedim sonra buz gibi bir sesle ve gülümseyerek devam ettim sözlerime: ‘Anlamını gerçekten bilmek istiyor musun, yoksa yine kıkırdayacak mısın?’

O da hem benle konuşuyor hem de hesabını kapatıyordu. Ama kıkırdamıyordu artık.

‘Çok gıcıksın!’ dedi yine asık bir suratla.

Beni kızdırmaya çalışırken yine kendisi kızmıştı. Yüzündeki o çocuksu kızgınlığa hiç umursamadan baktım. Bu kez daha da astı suratını.

‘Arabanı istedin mi?’ dedim neşeli bir sesle.

‘Evet!’ dedi suratına uygun bir ses tonuyla. ‘Kapıda olmalı!’

Görevliler valizlerimizi aldılar ve çıkışa yöneldik. ‘Nereye gidiyoruz?’ diye sordu İD canı sıkkın bir şekilde. 

‘Kahvaltı yapmaya!’ dedim neşeli ve yumuşak bir sesle. ‘Sen acıkmıyor olabilirsin, ama ben sağlıklı bir insanım Elhamdülillah!’

‘Gıcık!’ dedi sürücü koltuğuna geçerken.

Valizler arabanın bagajına konmuştu. Bilgisayar ve içerisinde telefonun şarj desteği ile birlikte birkaç eşyam bulunan küçük omuz çantamı yanıma almıştım.

Arabaya binerken. ‘Yine Pakistan lokantasına gidiyoruz!’ dedim. Sağ yanına, ön koltuğa oturmuştum.

‘Neden ya?’ dedi biraz sinirli olduğunu hissettirerek. ‘Daha güzel yerler var!’

Yola çıkarken Mâide Suresi’nin 90-92. ayetlerini ona Türkçe’ye çevirerek yeniden okudum. 

‘İçki, kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak, şeytan işi birer pisliktir. Onlardan kaçınarak kurtuluşa ermek istiyorum. Şeytan, içki ve kumarla, ancak aramıza düşmanlık ve kin sokmak; bizi Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak istiyor.’ dedim. ‘Allah’a ve elçisine itaat ediyor ve Allah’a karşı gelmekten sakınıyorum, güzel ve kaprisli kadın!’

Onu kızdırmak istediğimi anlamıştı. Sakin sakin, ‘Vazgeçtim Las Vegas’tan. Kahvaltıdan sonra ne yapacağız?’ diye sordu. 

Duygu değişimleri çok hızlıydı. Aslında biraz da statik olan her şeye karşı tepkisel bir karakteri vardı.

Dürtüleri ile hareket ediyor, çevresini etkilemek için herkesi ve her şeyi dürtüyor, sonuç alamayınca da küsüyordu; ama kin tutmuyordu, huzursuzlukta ısrarcı olmuyordu. Onu başka bir yerde hiç gözlemlemediğim için, sadece bana karşı tutumlarını değerlendirebiliyordum.

Bir şey dikkatimi çok çekmişti, asla bilinçli olarak beni kıracak, üzecek bir şekilde davranmamaya özen gösteriyordu. Benim gözümde de onu değerli kılan bu tutumuydu. Anaç bir ruha sahipti, her şeye yetişmek, her şeyi kontrol etmek ve sevdiklerine karşı sınırsız bir şekilde fedakarca davranmak gibi bir özelliği vardı ki, bizim kadınlarımızdan hiç de farklı değildi bu tutumu.

Bazen de sadece kendi isteklerini baskın bir güç haline getirerek davrandığı oluyordu; bu tarafını da yetiştiği Avrupa kültürüne bağlıyordum.

‘Ne yedireceksin bana?’ dedi yine o melodik ses tonuna dönerken. ‘Hiç aç değilim, ama!’ 


<< Önceki                      Sonraki>>


[05.03.2023, (4/98 (422))]

Lütfen gitmek istediğiniz bölümü tıklayınız:


Seçkin Deniz, 11.03.2023, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

 

    

Seçkin Deniz Twitter Akışı