27 Temmuz 2025 Pazar

SA11535/SD3552: Sıkıntı (Roman); 12. Bölüm-Okyanus 18

 Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Zohar’ın tanrıçası ‘Şekina’ ortaya çıkacaktı artık.


Konu, kadının haklarından daha başka bir şeye dönüşmüştü; bugün geldiğimiz noktada, neredeyse bütün kadınların her açıdan Lilith’e benzemesini sağlayan satanist bir rotaydı çizilen:

“Yahudi feminist teolojisine yaklaşmanın bir yolu da onun ana temalarıdır. Yahudi feminist çalışmalarda bir dizi önemli teolojik mesele ortaya çıkmaktadır: Tanrı'nın doğası ve Tanrı-dilinin statüsü, Tevrat'ın doğası ve kapsamı, Halakhah'ın statüsü ve Halakhik değişimin dinamikleri, Yahudi dini düşüncesinde hiyerarşinin merkeziliği ve Yahudi geleneğinin ve kadın deneyiminin otoritesi. Bu konular feminist ifadenin teorik olmayan biçimlerinde örtük olarak yer alsa da, doğrudan teorik ilgi de görmüştür.” diyordu Judith Plaskow ve akademik dili, şeytanın Yahudi feministlerin kulaklarına fısıldadıklarını anlatıyordu:

“Yahudi feministler tarafından ele alınan ilk teolojik konu, Yahudi geleneğinde Tanrı için erkek imgesinin merkeziliğiydi. Erkek dili sorunu, 1970'lerin ortalarından itibaren feministlerin temel bir endişesi olmuş ve hem açıkça teolojik çalışmalarda hem de ayinsel yenilikler yoluyla araştırılmıştır. İlk olarak 1979'da yayınlanan ancak daha önce de dolaşımda olan bir makalede Rita Gross, Yahudilerin Tanrı için kadın imgesi geliştirememesinin, Yahudi kadınlarının aşağılanmasının en büyük sembolü olduğunu iddia etmiştir.

Tanrı için yalnızca erkek dilinin kullanılmasının, erkek merkezli bir insanlık tanımını yansıttığını ve pekiştirdiğini, dolayısıyla kadınların Yahudi antlaşma topluluğuna ancak Tanrı'ya "God-She (Tanrı- Dişil O)" olarak hitap edilmesi halinde tam olarak dahil edilebileceğini savunmuştur. Rita Gross'un "bilinen ha-kadosh barukh hu'nun ('Kutsal Olan, O (eril) kutsansın') aynı zamanda ha-k'dosha berukha he' ('Kutsal Olan, O (dişil) kutsansın') olduğu ve her zaman öyle olduğu" yönündeki ısrarı, Naomi Janowitz ve Maggie Wenig tarafından erken dönem ayinsel ifadesine kavuşturulmuştur. 1976'da, Brown Üniversitesi'nde lisans öğrencisiyken, baştan sona dişil zamir ve imgeler kullanarak Tanrı'ya atıfta bulunan İngilizce bir Şabat dua kitabı yazmışlardır.”

Yazdığı makalede uzaktan ve nesnel bir şekilde anlattığı, Tanrı’ya dişi elbise ya da dişil ruh giydirmeye çalışan bu gruba kendisini de dahil etmekte gecikmeyecekti Judith Plaskow:

“1970'lerden beri Tanrı dili üzerine feminist düşünceler ve deneyler genişledi ve derinleşti. Judith Plaskow, Marcia Falk ve Rachel Adler gibi feminist düşünürler hem geleneksel Tanrı imgelerine dair daha detaylı bir eleştiri geliştirdiler hem de yeni, alternatif imgeleri çevreleyen teolojik sorulara dair daha kapsamlı bir anlayış geliştirdiler.”

Ve biz, kabalistlerin Zohar’da inşa ettikleri Lilith’in Judith Plaskow’da en keskin ve akademik formuna büründüğünü görecektik:

“Plaskow'un Yahudi feminist teolojisi olan 'Standing Again at Sinai: Judaism from a Feminist Perspective, The Coming of Lilith: Essays on Judaism, Feminism, and Sexual Ethics (Sina'da Yeniden Ayakta Durmak: Feminist Perspektiften Yahudilik, Lilith'in Gelişi: Yahudilik, Feminizm ve Cinsel Etik Üzerine Denemeler) kitabı, Tanrı'yı ​​erkek olarak resmetmenin ve "onu" dünyanın dışında ve üstünde düşünmenin sorunlarına dair önemli bir tartışma içerir.”

Biraz sonra, makalesinde ‘Engendering Judaism’ kavramıyla karşılaşırız bir kitap adı olarak; genellikle Yahudilik’teki geleneksel cinsiyet normlarının, rollerinin ve toplumsal cinsiyet dinamiklerinin analiz edilmesi, sorgulanması ve modern feminist veya toplumsal cinsiyet perspektifleriyle yeniden şekillendirilmesi sürecini ifade eden bu kavramla anılan kitabın yazarını anlatacaktı bize Judith Plaskow:

“Rachel Adler, ‘Engendering Judaism’de, mecaz dilin doğasını ve işlevini ele alır ve kişiliğin Tanrı'ya atfedilip atfedilmemesi ve Tanrı'nın gücünün nasıl tasavvur edilmesi gerektiği gibi soruları inceler. Feminist ayin yenilikleri de olgunlaşmıştır. Kadın diliyle yapılan deneyler, Tanrı'nın kavranma biçimlerinde daha köklü değişikliklere yol açtı ve duaların İngilizce çevirilerindeki değişiklikler, orijinal İbranicedeki değişikliklerle birleştirilmiştir.”

Zohar’ın tanrıçası ‘Şekina’ ortaya çıkacaktı artık:

“Lynn Gottlieb gibi ayinci ilahiyatçılar, sayısız metafor kullanarak Tanrı'ya yakarmışlardır. Yahudi mistisizminde (kabala) Tanrı'nın dişil yönü olan Şekina gibi geleneksel İbranice imgeleri ödünç almışlar; diğer dini geleneklerden imgeler kullanmışlar; ve Rah mana, rahimlerin annesi veya rakhmaniah, şefkatli hayat verici gibi dişil çağrışımlara sahip İbranice isimler aramış veya yaratmışlardır. Bu iki deneysel çizgi -yeni imgeler ve yeni İbranice ile- en eksiksiz şekilde Marcia Falk'ın The Book of Blessings (Lütuflar Kitabı) adlı eserinde bir araya gelmiştir. Falk'ın yeni duaları aynı zamanda birçok feminist Tanrı imgesinde görülen başka bir eğilimin en eksiksiz ifadesini temsil eder: Tanrı'nın uzaklığı ve aşkınlığı yerine, Tanrı'nın dünyadaki içkin varlığına odaklanma.”

Görüldüğü gibi hiçbir şey tesadüfen ortaya çıkmamıştı. Kendilerini ‘çimenlerin üstündeki çiğ’ olarak tanımlayan Yahudiler küstahlıklarının ve meydan okumalarının boyutlarını ölçülemez üst sınırlara taşırken, lanetlenmiş bu bakış açılarını ezdikleri kadınlarına da bulaştırmışlardı. Feminist Yahudi kadınların ‘tanrı’ kavramında oluşturdukları cinsiyete dayalı derin yarılma muharref Tevrat’a da yönelmişti:

“Tıpkı hem resmî teolojiden hem de diğer türlerden yeni feminist Tanrı anlayışlarının ortaya çıkması gibi, aynı şey yeni Torah (Tevrat) anlayışları için de geçerlidir. Yahudi dini düşüncesinin merkezi sembolü ve karmaşık içeriği olan Torah, tıpkı Yahudi Tanrı imgeleri gibi, son derece erkek merkezlidir. Yahudi kanonik metinleri erkekler tarafından erkek bir kitle için yazılmıştır ve çağdaş döneme kadar bu metinleri yorumlayan yüzyıllar süren tartışma tamamen erkekler arasında gerçekleşmiştir. Bu durum, birçok Yahudi feministin Tevrat'ı kısmî ve eksik olarak algılamasına yol açmıştır. Yahudilerin Tanrı ile karşılaşmasının yalnızca bir kısmı nesilden nesile aktarılmıştır ve feministler artık gelenek içinde kadınların seslerini yeniden keşfetmeye ve kadınların dini deneyimlerinin sınırlarını yeniden oluşturmaya çalışmalıdır.”

‘Yahudilerin Tanrı ile karşılaşmasının yalnızca bir kısmı nesilden nesile aktarılmıştır’ şeklindeki itiraf, Yahudilerin ellerindeki Tevrat’ın gerçek ve bütün olmadığını kanıtladığı gibi nesilden nesile aktarılan kısımların da gerçek Tevrat’tan çok farklı olduğuna işaret ediyordu. Yahudi kadınların masum hak arayışlarının kutsal metin yoksunluğunda boğulduğu ve Tevrat’n batınî bir açıklaması olduğu iddia edilen Zohar’la şeytanî bir başkaldırıya dönüştüğü artık tartışılmaz bir şekilde ortadaydı. 

Feminist Yahudi kadınlar yeni bir din inşa etme iddiasında gerçekten hadlerini aştıklarının farkında değillerdi ya da tam olarak bilinçli bir şekilde kutsal kaynakları olan Yahudilik yerine putperest bir din inşa etmeye çalışıyorlardı.

Judith Plaskow, kendi çabaları dahil, bize bu inşa faaliyetlerinin ayrıntılarını veriyordu:

“Bu yeniden inşa görevinin birçok boyutu vardır. Judith Plaskow, Yahudi hafızasını genişletmenin tarih yazımsal yönünü vurgulamıştır. Kanonik ve kanonik olmayan kaynakları yeni sorularla ve yeni bir bakış açısıyla okuyan feministlerin, kadınların dini liderliğine, aile ve cinsiyet ilişkilerindeki değişen kalıplara ve kadınların ana akım dini kurumlar içinde ve dışında manevi yaşamlarına dair kanıtlar bulabileceğini iddia etmektedir. Bu kanıtlar, "Yahudiliğin" her zaman resmi Yahudi tarihi versiyonlarının izin verdiğinden daha karmaşık ve çeşitli olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Ciddiye alındığında, Yahudilere çağdaş Yahudi kimliklerini inşa edebilecekleri daha zengin ve daha kapsamlı bir tarih sunar. Diğer feministler, kadınların Torah'ını keşfetme projesini sürekli bir vahiy sürecinin parçası olarak öngörmüşlerdir.” 

‘Dişi Tanrı’ inşa çalışmaları ‘Feminist Tevrat’ yazımına kadar durmayacaktı:

“Ellen Umansky'nin savunduğu gibi, kadınlar hem geleneksel kaynaklarla hem de birbirleriyle etkileşim halinde, kendileri ve Yahudi uygulamaları, kavramları ve hikâyeleri hakkında yeni anlayışlar "almaya" açık olmalıdırlar. Birçok Yahudi feminist, Kutsal kitap metinleri üzerine yeni midraşlar yazmış ve Kutsal Kitap'taki kadınların hisleri ve algılarının bugüne kadar keşfedilmemiş yönlerini vurgulamıştır.” diyor Judith Plaskow ve devam ediyordu:

“Umansky, kadınların Roş Hodeş (Yeni Ay Bayramı) ritüeli sırasında kendisine gelen İshak'ın bağlanmasıyla ilgili bir midraşı paylaşırken, yeni midraşın yaratılmasını, Yahudi geleneğinin unsurlarına karşı bilinçsiz, vizyoner bir yanıt olarak tanımlayarak teolojik bir bağlama yerleştirmiştir. Rachel Adler, Tevrat'ın yeni anlayışlarında dinleyicilerin önemini vurgulamaktadır. Kadınlar, erkekler tarafından kaleme alınan anlatılara yanıt vererek Yahudi yorumunun çemberine girdikçe, yalnızca merkezi Yahudi hikayelerinin içerdiklerini değil, aynı zamanda atladıklarını ve gizlediklerini de duyabilirler. Hikâye anlatıcılarının niyeti ile yeni feminist dinleyicilerin algıları arasındaki gerilimlerden doğan yargı ve küçümsemeler, Yahudilerin kadın düşmanlığının saçmalığıyla olduğu kadar zararlarıyla da yüzleşmelerini ve geleneksel metinleri "kutsallığa doğru bir yörüngenin" parçası olarak restore etmelerini sağlayabilecek feminist Torah'ın armağanlarıdır.” 


<<Önceki                      Sonraki>>


[23.07.2025, 12/37 (929))]


Seçkin Deniz, 27.07.2025, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

Seçkin Deniz Twitter Akışı