20 Temmuz 2025 Pazar

SA11523/SD3544: Sıkıntı (Roman); 12. Bölüm-Okyanus 16

 Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Aklım, Sabır Taşı’nın anlattıklarındaydı; ‘sıkıntı’nın yirmi günlük geçmişinde de çokça işlediğim insanlığın baş belası olan satanizmin etkili ve önemli bir damarını yakalamıştım.


Ân paramparça olmuştu Cevval’in bu beklenmedik sinir krizleriyle. Sabır Taşı koltuğundan fırlamış, Cevval’e koşmuştu hemen. ‘Düşünemedim, özür dilerim!’ diyordu durmaksızın. Cevval kendini kontrol edemiyordu, ‘Lilith annemdir, annem Lilith’tir; Lilith var!’ diyordu elleriyle başının iki yanını bastırarak olduğu yerde dönerken.

‘Cevval!’ dedim yüksek sesle. ‘Cevval, Annen Lilith değildir, Lilith de annen değildir!’

İkisi de aynı anda durmuş, susmuş ve bana bakmışlardı.

‘Annen, insanların büyük çoğunluğu gibi günahkâr bir kadındır, hepsi o kadar!’ dedim genişleyen ama soğukluğunu koruyan mekanik bir sesle. ‘Onun pişman olup olmadığını, Allah’a tevbe edip etmediğini de bilmiyorsun. Ona satanistlerin tapındığı bir kötülük olarak ‘Lilith’ dersen bu kez sen ona haksızlık yapmış olursun. Bunu da yapamazsın!’

Durulmuştu ân, şimdi de dağılmış parçalarını toplamalıydım.

Yumuşayan bir sesle, ‘Şu anda arkanızdaki bahçe fonuyla ikiniz çok tatlı görünüyorsunuz, birbirinize çok yakıştınız!’ dedim gülümseyerek. ‘Gerçek bu ve bu gerçeği annen de Lilith de değiştiremez!’

Bu kez ikisi birbirlerine baktılar. Sabır Taşı’nın yeşile çalan gözlerindeki özür dileyen bahar yağmurları serin bahar rüzgarlarına dönüşmeye başlamışlardı. Cevval’in gri-yeşil gözlerindeki kıvılcımlar şaşkın ve ürkek kuşların sessiz çığlıklarına benzerken ben ayağa kalktım. Bu ân onlara özel bir ândı ve ben orada olmamalıydım. Düğüm çözülmüştü tamamen.

‘Ben bahçeye çıkıyorum!’ dedim hiçbir şey olmamışçasına normal bir sesle. ‘Birazdan isterseniz ikiniz de gelin, ağaçlardan biraz doğal ve temiz hava alalım!’

Her şeye şahit olan Lutfiye Abla hemen koşturmuş ve doğrudan bahçeye açılan kapıyı açmıştı bana. Ben çıktıktan sonra o da arkamdan gelmişti.

Önce, ‘Bir şey içer misiniz?’ diye sormuştu. Sonra, ‘Sizi Allah gönderdi!’ demişti neredeyse fısıldayarak. ‘Beyefendi çocukluğundan beri böyle!’

‘Biliyorum!’ demiştim yıldızlarla dolu göğe bakarak.’Cevval iyi bir çocuk, sizin gibi iyi bir ablası da var!’

Ağır ağır konuşmuştu Lutfiye Abla, ‘O benim oğlum gibidir!’ demişti. ‘Onun üzüldüğünü gördüğümde içim parçalanıyor, ama ilk kez bu kadar kısa sürede atlattı krizi. Çok teşekkür ederiz size...’

Dönüp yüzüne baktığımda göz pınarlarından yüzüne akan gözyaşlarını görmüştüm Lutfiye Abla’nın. Gülümsemeye çalışıyordu bir yandan, bir yandan da gözyaşlarını tutamıyordu.

‘Teşekkür etmenize gerek yok, Lutfiye Abla!’ demiştim. ‘O benim dostum ve birbirimizi çok iyi tanıyoruz!’

Başını eğdi ve iki elini pantolonunun üst kısmında birleştirdi:

‘Sağ olun, Allah raz olsun sizden!’ dedi. ‘Geç oldu, ama size bir kahve yapsam içer misiniz?’

‘Sizden de Allah razı olsun!’ dedim gülümseyerek. ‘Gece uzadı artık, ne zaman biteceğini bilmiyoruz. Çok iyi olur, eğer zahmet olmazsa!’

Hemen içeriye doğru seğirtti Lutfiye Abla, ‘Zahmet ne demek, zevkle, Efendim!’ derken.

Aklım, Sabır Taşı’nın anlattıklarındaydı; ‘sıkıntı’nın yirmi günlük geçmişinde de çokça işlediğim insanlığın baş belası olan satanizmin etkili ve önemli bir damarını yakalamıştım.

Kabalistlerin şeytanî yalanlar döngüsünde, ‘iblis’ bir perde gibi kullanılarak insanın yine insan tarafından şeytanlaştırıldığı anlatılıyordu. Sufizm’de de gizli ve örtük, ancak saçma sapan ‘batınî’ yorumların ana amacı da buydu. Okurun ya da müridin bilinçaltında oluşması istenen ve büyük oranda da bilinçaltından bilinç düzeyine yükseltilerek gerçekleştirilen amaç çok açıktı: kötülüğün yaygınlaşmasında ve genel kültüre dönüşmesinde şeytanın değil, insanın suçlu olduğuna inanmamızı istiyorlardı.

Feminizm ve moda, masum olmak bir yana, insanın kısıtlanmış zorunlu ihtiyaçlarının ve haklarının temin ve tedarik edilmesinde etkili bir damardı ve şeytan oradan rahatlıkla yürüyordu; zengin Batı’da Hristiyanları ve Yahudileri dizginleyen Kilise ve Havra hükümsüzdü, İslam sahipleneni olmayan fakirlerin diniydi. Artık kurum olarak şeytanın ve müritlerinin önünde duracak hiçbir beşeri engel yoktu, insanın bilincinden başka.

Ne yazık ki insan bilincinin tepesinde kadın ve özgürlük baskısı vardı. Her şey o kadar engelsizdi ki modern popüler kültürde, bazı feminist aktivistler veya sanatçılar, patriyarkal dini yapılara karşı çıkarken ‘cadı-dişi şeytan’ veya ‘şeytan’ gibi sembolleri ironik veya güçlendirici bir şekilde kullanıyorlardı. Kabalistlerin etkisindeki Yahudi-Hristiyan kültürünün ürettiği ve yürüttüğü cadı avlarının tarihsel bağlamı, kadınların baskılanmasının sembolü olarak feminist söylemde yer bulabiliyordu.

Kadın, üzerinde çok çalışılan ve tarihin her döneminde de etkili sonuçlar alınmasını sağlayan deneysel bir nesneydi satanistler için. Bundan dolayı feminizm, 18. yüzyılın sonlarında başlayan ve 19. yüzyılda da devam eden ‘Aydınlanma’ dönemiyle birlikte, başlangıçta Yahudi-Hristiyan inanç ve kültüründeki aşağılanmaya karşı ortaya çıkan, kadınların sosyal, ekonomik ve politik eşitlik haklarını savunan makul bir hareketti. 

İlk dalga feminizm, oy hakkı ve temel eşitlik talepleriyle başlamıştı, ancak ikinci ve üçüncü dalgalar ise daha geniş haklar ve kesişimsel yaklaşımlara odaklanmıştı. 

Kabala’nın uydurduğu Lilith, genellikle güçlü, bağımsız, ama bazen de karanlık, şeytan doğuran, tehdit edici, baştan çıkarıcı ve çocukları öldüren bir kadın figürü olarak tasvir ediliyordu. 

Bugün gelinen noktada gelişmiş ve aydınlanmış özgür ve demokratik Batı’da ortaya çıkan ve ikinci ve üçüncü dalgalarla yükselen kadın tipi tam olarak böyleydi; hemen hepsi gece ya da gündüz erkekleri baştan çıkaran, onların spermlerini alarak ‘piç’ çocuk doğuran ya da doğurmak istemediği bebeğini öldüren birer Lilith’e dönüşmüşlerdi. Doğan ‘piç’ çocuklar da herhangi bir dinî ve ahlakî değerin olmadığı bir dünya için çalışacak birer iblis olacaklardı.

Sabır Taşı’na, ‘Bunu başardıklarını düşünüyorum; ortalık erkekleri çırılçıplak dolaşarak kışkırtan, onlarla nikahsız- sınırsız bir şekilde çiftleşen, fahişelik yapmaktan gurur duyan ve bir sürü piç doğuran ya da piçlerini doğurmayarak kürtajla öldüren katil kadınlarla dolu!’ demişti Eli. ‘Bunları yapan kadınların her biri birer Lilith!’

Fakat Lilith’in bir başka özelliği daha inşa edilmişti Zohar’da; Kabalistler onu aynı zamanda ilahi dişil enerji diye uydurdukları Tanrıça Şekina’nın karanlık bir yansıması olarak da işliyorlardı. Güya Tanrı erkekti, ona karşı da ‘dişi’ bir Tanrıça olmalıydı. Böylece patriyarkal düzenin sahibi olan Tanrı’ya meydan okuyorlardı.

Yirminci yüzyılda, özellikle ikinci dalga feminizmle birlikte, Lilith Yahudi ve seküler feministler tarafından yeniden keşfedilmiş, ataerkil-erkek egemen otoriteye karşı çıkan, bağımsız ve güçlü bir kadın sembolü olarak yorumlanmıştı. 

Lilith'i Zohar'dan sürükleyerek çıkaran Yahudi feministler, onun Adem’le eşitlik talebini, kadınların özgürlük ve eşitlik mücadelesiyle bağdaştırmıştı. 

Yine onların çabasıyla Lilith, modern popüler kültürde de yer bulmuştu. Edebiyatta, sinemada ve Lilith Fair müzik festivali gibi etkinliklerdle müzikte güçlü, asi veya gizemli bir kadın arketipi olarak kullanılmıştı. 

Bazı New Age veya pagan gruplar, Lilith’i bir tanrıça veya dişil enerji sembolü olarak benimsiyorlardı. 

Samirîler insanları büyüleyerek aldatmaktan asla vazgeçmemişlerdi ve vazgeçmeyeceklerdi.


<<Önceki                      Sonraki>>


[19.07.2025, 12/33 (925))]


Seçkin Deniz, 19.07.2025, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

Seçkin Deniz Twitter Akışı