12 Şubat 2023 Pazar

SA10043/SD2677: Sıkıntı (Roman); 4. Bölüm-Cehennem 42

Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Gecenin görünmeyen, hırçın ve sıcak bir tozu vardı adım attıkça yuttuğumuz. Cevval’in ruhundaki kasırgalar cehennemin içinden çıkıp geliyordu. Onu anlıyordum ve ona merhametle bakıyordum. Anne ve babanın birlikte sorumluluk aldığı bir hayatı olmalıydı çocukların."

Durdu birden Cevval, solumdaydı, yan yana yürüyorduk; ben de durdum. Sağa döndü ve yüzüme baktı, sokağın ışıkları gözlerinde parlıyordu. ‘Bir kadın olduğunu nereden anladın?’ diye sordu uzak ve soğuk bir sesle.

Gözlerindeki vahşi parıltıları görüyordum. ‘Bir çocuğu ancak bir kadın böyle öfkelendirir ve acımasız hâle getirir; annen miydi?’ diye sordum hiç tereddüt etmeden. Onu o derin ve karanlık kuyudan yumuşak bir dokunuşla çıkaramazdım.

‘Evet!’ diye bağırdı yetişkin erkek yüzündeki çocuk hırçınlığıyla. ‘Anne diyemedim ben doyasıya; beni bundan mahrum bıraktı!’

Sol elimle sağ omzuna dokundum Cevval’in. Başını eğdi ve yanaklarından süzülen gözyaşlarının sırtındaki sokak ışıklarını saldı yüzüne. Issız köşelerde gizli gizli ağlayan sahipsiz bir çocuktu o artık; dokunulmaz iç dünyasını sonuna kadar açmıştı ve savunmasız bir şekilde karşımda duruyordu.

‘Babam çok sakin, çok merhametli, zengin, işinden ve ailesinden başka bir şey düşünmeyen bir insandı. Hayatta heyecan arayan anneme yetmedi o dağ gibi adam!’ dedi Cevval hıçkıra hıçkıra ağlarken. ‘Annem kaçtığında yedi yaşındaydım, babam yıkıldı ve hayata küstü, çok sonra da kahrından öldü. On beş yaşındaydım. Anne yok, kardeş yok, baba yok! Babamın şoförü can yoldaşım oldu!’

‘İstersen dur!’ dedim. ‘Anlatma artık!’

Koca adam çocuk gibi ağlıyordu. Kolundan tuttum ve yürümeye devam ettik. Susmuştu. İçinde biriktirdiği kahır onu mahvetmişti. Yaklaşık yirmi beş yıl yaşadığı cehennemi saklamıştı ve ilk kez bana anlatıyordu.

‘Bir erkek çocuk, yaşıtı olan kızlar dahil, bütün kadınlara nasıl düşman olur, gördün mü?’ dedi derin derin soluyan bir sesle. ‘Hangi kıza, kadına güvenirsin o andan sonra? Nasıl yuva kurmayı düşünürsün?’

Mahir gelmişti yine aklıma. Mahir’in o karmakarışık duygu dünyasındaki temel kaygıya ne kadar benziyordu Cevval’in kaygısı. Kaybetme kaygısıydı bu; hayatlarını kuşatan bir sarmaşıktı. Cevval gibi Mahir’in de davranışları netti; ama onu tutan da geleneksel aile hayatı, erkek ve kadın ilişkisindeki kuşatıcı, koruyucu yaklaşımın derinlerdeki sarsılmaz varlığıydı.

Mahir’e ‘beş milyar parça ol, her kadına kalkan ol, ondan duygu em’ dese biri, ‘yok’ demezdi. Bu bir tür aktif etkileşimdi; kadın ve erkek olgusundaki travmatik değişimin yerli yerinde durmasını isteyen bir akıştı. Belki de bir tür isyandı; sen kadınsın ben erkeğim isyanı.

‘Gerekirse harem kurarım, ama senin saçının teline zarar vereni yakarım’, der Mahir, Cevval gibi kadını kullanıp atmaz; her kadının ruhuna yüklediği duygu acılarını da Mahir’in kalbine işler.

Mahir paramparçadır, onun da cehennemi budur; erkek korur, o kadar. Kadınların Mahir’de buldukları şey de sığınaktır. Dağılmış kadının Mahir’de bulduğu sığınağa ‘işte bu’ demesinin sebebi kadını dağıtan başka bir erkektir, erkeklerdir. Her biri alacağını almıştır, geride kalan kadın korumasız ve kullanılmış hissetmektedir, Mahir ise hırpalanmış kadının ruhunu korur, onu besler, ama kadını kullanmaz, kadının bildiği erkek tipine aykırıdır ve belki de kadın-erkek algısının yok edilmesine isyan halindedir; kadının umudu erkektir. Karşılaştığı erkekler de bu tanıma aykırıdır, Mahir o tanıma yaklaşıktır ve bu yüzden kadın erkekten umudunu kesmemesi gerektiğini Mahir’den öğrenir ve ona alışkın olmadığı, bir kadının bir erkeğe verebileceği her şeyi bilerek ve isteyerek sunar.

Mahir’in yakalandığı an da bu andır, kadının sonsuz ikramı; bu dehşet vericidir, bir kasırgadır, Mahir’i savurur geriye, der ki Mahir: ‘Neden başka kadınlarda bu yok?’

Sonra ruhundaki yıpranmış duygusal adamın dirilişini görür, ortaya çıkan şey budur; sevgi ya da aşk değildir, bir anlam denkliğidir, Adem’le eşinin kaybettiğidir, her insanın bulmak üzere gönderildiği maksattır.

Cevval ile Mahir yaralı bir kalbin iki parçası gibiydi, Mahir her kadında çocukken kaybettiği ve bir daha karşılaşmadığı o kızı arıyor ve onu yağmurdan korumak istiyordu. Cevval ise kaçıp giden annesine olan öfkesini bütün kadınlara yöneltiyordu. İkisi de kadınlar tarafından kuşatılmış ruhlara sahiplerdi. Mahir’in romanlarda okuduğu aşklara olan hayranlığı, Cevval’in yattığı kadınlardan aldığı intikama dönüşüyordu.

‘Babam niye kahrından öldü biliyor musun?’ diye sordu Cevval. ‘Annem kendisi gibi hayatta heyecan arayan amcamla kaçmıştı.’

‘Bu vahşi bir katliam, ahlaksız bir suikast!’ diye bağırdım elimde olmadan. ‘Aile, akraba, kadın, erkek, inanç ve güven katliamı, geride kalan herkese ve bütün değerlere yönelik ahlaksız bir suikast!’

‘Babam, ailesi gibiydi, inançlı bir insan değildi, annem de öyle!’ dedi Cevval hüznün kanayan yüzüyle. ‘Biz kendilerini çok modern gören bir toplumun, halktan kopuk elit bir toplumun parçasıydık. Sen ‘beyaz’ diyorsun ya, işte onlardandık!’

‘Hayır, hayır!’ dedim itiraz ederek. ‘Bütün beyazlar öyledir, diyerek genelleyemezsin Cevval. Halk dediğin toplum kesiminde de böyle olağandışı işler oluyor. Bu biraz insan kalitesine bağlı bir şey!’

Acı acı gülümsedi Cevval, ‘Beyazlar için normal olan şeyleri bilsen, böyle işler yapan halktan insanları masum birer çocuk zannederdin!’ dedi. ‘Sen de halktansın kardeşim, anlayamazsın söylediklerimi!’

Gecenin görünmeyen, hırçın ve sıcak bir tozu vardı adım attıkça yuttuğumuz. Cevval’in ruhundaki kasırgalar cehennemin içinden çıkıp geliyordu. Onu anlıyordum ve ona merhametle bakıyordum. Anne ve babanın birlikte sorumluluk aldığı bir hayatı olmalıydı çocukların. Hiçbirimiz mükemmel ailelerde büyümemiştik, zaten insan olgusu böyle bir şeye müsait değildi, ancak hepimiz içimizi bu kadar çok zorlayan ve dağıtan şeyler yaşamıyorduk.

İnsanın sırtındaki yük gerçekten çok ağırdı. Karşımıza çıkan herhangi bir insanı davranışları yüzünden yargıladığımızda unuttuğumuz buydu; kim bilir o insan o ana kadar neler yaşamıştı. Klasik dogmalarımız vardı ve onlarla davranışları değerlendiriyor ya da çözümlüyorduk. Bu psikologların ya da psikiyatristlerin de taklit ettiği berbat bir hastalıktı ve hiçbir işe yaramadığı gibi ruhları yaralı insanları daha da büyük çukurlara gömülmeye zorluyordu.

Cevval’le bir saate yakın dolaştık Richmond sokaklarında. Ona hayatın bütün renklerinden uzak bir hayat bırakan annesine kızmakta haklıydı, ama esas problem inançsız olmaktı. İnanç gibi bir dayanağa sahip olmayan insan için heyecan temel bir çekim gücüydü. Evlenmek bir heyecan, çocuk yapmak başka bir heyecan. Cevval içimi parçalamıştı. 


<< Önceki                      Sonraki>>


[17.02.2023, (4/84 (408))]

Lütfen gitmek istediğiniz bölümü tıklayınız:


Seçkin Deniz, 12.02.2023, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

 

    

Seçkin Deniz Twitter Akışı