Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
İş ilişkilerimde ve çevremdeki insanlarla iletişimimde bazı temel ayıraçlar kullanıyordum; samimiyet, dürüstlük ve açıklık… Bunlar kolaylıkla ölçülebilen yansımalara sahipti ve doğru yansıma almadığım insanlarla ne iş ilişkisi ne de iletişim kuruyordum, zorunlu hâllerde ise asgarî düzeyde etkileşime izin veriyordum.
Cevval,
Mahir, İD ve diğerleri samimi, dürüst ve açık insanlardı ve biliyordum ki
kusursuz değillerdi, yaşadıkları travmaları aşarken yanlarında getirdikleri
samimiyet, dürüstlük ve açıklık gibi şeyler önemliydi benim için.
Yürüyorduk, sıcaktı 30 Temmuz 2019’un ilk saatleri, Richmond’daki son gece çok ağır akıyordu, insanlık tarihi kadar ağır, insanın doğduğu andan itibaren, hiç kopmayan, her ân canlı hatıralardan beslenen ruhsal devinimleri kadar karmaşıktı.
Türkçe’deki anlamı ‘zenginlik’ olan Richmond’ın efendilerinin kendileri için burada
hazırladıkları cennet de daha önce ürettikleri cehennemin eseriydi ve dünyanın
diğer yerlerinde cehennem üreterek hayatta kalmaya devam ediyordu.
Richmondlılara
göre burası, zengin tarihi, çarpıcı mimarisi, doğal güzelliği ve yaşam kalitesi
nedeniyle sevilmesi kolay bir yerdi; sayısız tiyatro topluluğu, senfoni, bale
ve opera, büyük konserler ve spor etkinlikleri için yapılan bir kolezyum.
Tarih, sanat,
bahçeler, antikalar, kaliteli yemek, açık hava rekreasyonu, tema parkları, on dört
kamu ve on sekiz özel golf sahası Richmond’ı zenginler şehri yapıyordu ve
burada sadece zenginler için aşk vardı. James ve Appomattox Nehirleri, yüzme,
tekne gezintisi, kano, su kayağı ve balık tutma dahil su sporları için tanzim
edilmişti. Tarihi Richmond Bölgesi'nde her zevke uygun bir şeyler bulabiliyordu
insanlar. Pagan Roma burada yeniden kurulmuştu.
The
Berkeley Hotel civarında, yeniden inşa edilen James River ve Kanawha Canal
“Canal Walk”, ziyaretçilerin ülkedeki tek metropoliten akarsu nehrine kolaylıkla
ulaşmasını sağlıyordu. Tarihi Tredegar Demir Fabrikası'ndan modern Federal
Rezerv'e ve ulaşımın merkezi Main Street İstasyonu'na kadar uzanan binalar
River District'in merkezinde ve özellikle The Berkeley'in bulunduğu popüler bir
eğlence, gece hayatı ve yemek bölgesi olan Shockoe Slip'teydi.
Virginia
Bilim Müzesi, Çocuk Müzesi, Edgar Allen Poe Müzesi, Valentine Müzesi ve tarihi
Tredegar'daki Amerikan İç Savaşı Müzesi’nin yanı sıra Avrupa’dan, Uzak Doğu’dan
ve Amerika'dan ele geçirilen, Faberge Rus İmparatorluk Mücevherleri ve Lewis
Art Nouveau Koleksiyonu gibi özel koleksiyonların bulunduğu Virginia Güzel
Sanatlar Müzesi de bu sömürgeci imparatorluğun verdiği aile fotoğrafının
içindeydi.
Sol
yanımda ruhu paramparça Cevval, Richmond’da, Shockoe Slip’ta gecenin ışıklarını
çalan bir alaca aydınlıkta yürüyorum. İkinci Dünya Savaşı sırasında Irving
Berlin'in yazdığı “Bugün Gelir Vergimi Ödedim” adlı şarkının sözleri
yankılanıyordu kulaklarımda: “Bugün gelir vergisini kim ödedi? / ABD'ye olan
borcumu ödedim / Gökyüzündeki bombardıman uçaklarını görüyor musun? / Rockefeller
onların yapımına yardım etti, ben de öyle. / Bugün gelir vergimi ödedim.”
Rockefeller, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, Mehmed Âkif Ersoy’un desteği ve başyazarlığında Eşref Edip Fergan'ın yayımlamaya başladığı, İslamcı geçmişiyle ünlü Sebîlürreşâd dergisinin Nisan 1961 tarihli, 13. Cilt 321. sayısındaki duyuruya göre dergiye bağışlarda bulunuyordu.
Bir milyarder bir düğmeye bastığında işlemeye başlayan beşerî sistemlerin ürettiği bir cehennemdi dünya. ‘Ânı yaşa!’ diyordu düğmenin çaldığı melodi.
Oysa ândı hayatı cehenneme çeviren, ândı hayatı cennet bahçesine
dönüştüren. Bir tebessüm ânlıktı, bir öfke de, ama eni ve boyu çarpan etkisiyle
büyüyen ve genişleyen, çocukların da dahil olduğu bir geleceğe uzanan bir ân.
Nasıl düşünmeden yaşayabilirdi ki insan? Nasıl İD ile ânlık zevklere
dalabilirdim?
Suya atılan hangi taşın ya da Himalayalar’daki hangi kelebeğin kanat çırpışının Cevval’in ruhunda bu yaraları açtığını kim bilebilirdi ki?
Rockefeller’in vurduğu,
gericilik diye diye algılarda çürüttüğü din mi dinsizliği doğurmuştu? Yok
edilen ahlakî değerler mi Cevval’in annesini ve amcasını heyecana uçurmuştu?
Herkesin yaşadığı cehennem farklıydı, ancak Cevval’in çocukluğunda maruz kaldığı şey onun hatası değildi, intikam hissi kendisini var ve diri tutan bir döngü oluşturmuştu.
Richmond, Cevval’in intikamcı yüzüydü, seçkin ve canının istediğini yapan, cenneti parayla kuran ya da satın alan. Ama Cevval’in gerçek yüzü Amerikan İç Savaşı’ydı, cehennemin ta kendisiydi.
Satanizmin kurduğu ve bütün dünyaya yaydığı sistem
insanları saptırıyor, ahlaksız ve dinsiz kimseler yetiştiriyordu.
İçimdeki
isyanın yükseldiği anda Nûh Suresi 26-28. ayetlerini okuyordum: ‘Nûh, şöyle
dedi: “Ey Rabbim! Kâfirlerden hiç kimseyi yeryüzünde bırakma! Çünkü sen onları
bırakırsan, kullarını saptırırlar; sadece ahlâksız ve kâfir kimseler
yetiştirirler. Rabbim! Beni, ana babamı, iman etmiş olarak evime girenleri,
iman eden erkekleri ve iman eden kadınları bağışla. Zalimlerin de ancak helâkini
arttır.”
Allah
elbette zâlimleri yok etmişti Nuh Tufanı ile, ama geldiğimiz noktada insan yine
Allah’ın elçisi Nuh’un duasını yapar hale gelmişti.
The Berkeley Hotel’e girdiğimizde saat 02:32 idi. Yol boyunca konuşmuştu Cevval; içinde mahsur kalan yedi yaşındaki çocukla daha samimi birer arkadaş olmuştuk.
Açıldıkça iyileşmiş, iyileştikçe yeni bir insan olmaya başlamıştı. Bana ‘Sen
benim cehennemimi paramparça ettin!’ demiş ve defalarca teşekkür etmişti. Ona
İD ile bir şeyler yaşasaydım bunların olmayacağını söylemiştim. O da ‘Eğer ben İD’yi
çağırmasaydım bunlar yaşanmayacaktı, cehennemimde kalmaya devam edecektim!’
diyerek gülmüştü.
Ona söylemedim, ama İD de ben de artık eskisi gibi olamayacaktık. Bu anlaşılması ve anlatılması neredeyse imkânsız olan bir şeydi.
‘Ben!’ demişti Cevval. ‘Bundan sonra nasıl yaşayacağımı bilmiyorum!’
Ben de bilmiyordum. İD bir ruh yırtığı oluşturmuştu
bende. Karım elbette bu yırtığı görecekti, bilecekti. Hiçbir şey eskisi gibi
olamayacaktı işte. Gelecek zamanın içinde ne tür artçı depremler
yaşayacağımızdan haberdâr değildik, nelerin yıkılacağından da. Ama şimdi büyük
bir deprem yaşamıştık ve içimizde özenle inşâ ettiğimiz çok şey yerle bir
olmuştu; yaralıydık.
Zihnimde
İD’nin harekete geçirdiği şeyler vardı; psikanalizin ‘İd’ dediği ruhsal
bileşende, nefste işliyordu bazı alt sistemler. Şeytan da bu yolu kullanıyordu.
İçimizdeki hangi sesin Şeytan’dan geldiğini anlamakta zorlanacaktık.
Bu kaosla nasıl başa çıkacağımızı anlatıyordu Allah, A’râf Suresi’nin 200-202. ayetlerinde:
‘Eğer şeytandan bir kışkırtma seni dürterse, hemen Allah’a sığın. Şüphesiz O,
hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. Şüphe yok ki Allah’a karşı gelmekten
sakınanlar, kendilerine şeytandan bir vesvese dokunduğu zaman iyice düşünürler,
sonra hemen gözlerini açarlar. Şeytanlara kardeş olanlara gelince, şeytanlar
onları azgınlığın içine çekerler, sonra da bundan hiç geri durmazlar.’
‘Çocukluktan ergenliğe geçişinde ve yetişkinliğinde öfkene yenilmeyip her insanın kendi yaptıklarından sorumlu olduğunu düşünebilseydin, annenden intikam almak için kadınlarla zina yapmayacaktın; annenin hatası ayrı, ama bu senin hatan. Allah’a inanacak ve ondan af dileyeceğiz Cevval, bunun başka bir yolu yok, iyileşmenin tek yolu haramdan uzak durmak!’ diyerek Şûrâ Suresi’nin 30- 31. ayetlerini okudum:
‘Başınıza her ne musibet gelirse, kendi yaptıklarınız yüzündendir. O, yine de
çoğunu affeder. Yeryüzünde O’nu âciz bırakamazsınız. Sizin için Allah’tan başka
hiçbir dost ve yardımcı yoktur.’
Sıkıntı
Takip et: @SonsuzArk
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.