Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
Kadın her şeyiyle özel bir varlıktı. Nikahlı olmayan bir kadınla bir erkeğin, eğer Allah’a olan inançları yeterli değilse ve biri diğerine yönelik çeşitli duygular ve arzular besliyorsa ya da ikisi birbirine ilgi duyuyorsa, özellikle uzunca bir süre bir arada ve yalnız bulunmaları çok riskliydi.
İD’ye,
‘Allah kadını, erkeğin sinir uçlarında sürekli bir devinim oluşturması, erkeğin
o devinimlerle yeni şeyler keşfetmesi ya da uçuk-kuraldışı işler yapması için
yaratmış olabilir mi?’ diye sordum.
İD
kıkırdayarak güldü, ‘O senin bilebileceğin bir şey!’ dedi. ‘Ben bir kadınım,
nereden bilebilirim ki?’
Farkına
vardığım bir şeyleri hareketlendirmişti İD. Çok uzun bir süredir bir aradaydık,
bu tehlikeliydi. Bunu şimdi İD ile geçirdiğimiz bu sürede çok daha iyi anlıyordum.
İD’nin sınırsız davranma alışkanlıkları onun Allah’ı sevmesini, üstelik çok
sevmesini engellemiyordu, ama benim Allah’ı sevmemin temelinde Allah’ın emir ve
yasaklarını her şeyden önde tutmam vardı. O kadar zıt görünüyordu ki her şey,
aslında zıt olduğundan çok daha başka bir şey de vardı işin içinde…
İnsan
doğasının karşı konulamaz güdülerine karşı direnme aralığımız çok dardı ve
birlikte geçirilen zaman direniş gücünü ters orantılı olarak azaltıyordu. Tesettür;
sadece saçları veya vücudu değil, kadını çekici kılan tüm özelliklerini uygun
bir şekilde çekicilikten arındırmaktı; kadını toplumsal/görsel bir arzu nesnesi
olmaktan alıkoymayı amaçlamalıydı, kadının bedensel masumiyetini korumalıydı.
Bir
erkekle bir kadın uzun süre bir arada durduğunda ve hangi amaçla olursa olsun
birbirine baktığında hiçbir şey yerli yerinde durmuyordu. İnsan zihninin
gözlerin gördüğünden çok daha fazlasını simüle etme alışkanlığı sürekli bir
gerilim üretiyordu. Başlayan ve biten bir kısacık sürecin, o baskın haz sürecinin
ne kadar çok yansımalar ürettiğinin farkındaydım. Her şey bakmak ve görmekle
başlıyordu ve ondan sonrasını kontrol etmek gittikçe zorlaşıyordu.
İD de ben
de Allah’ı çok seviyorduk, peki Allah neden Nur Suresi’nin 30. ayetinde, ‘Mü’min
erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Bu
davranış onlar için daha nezihtir. Şüphe yok ki, Allah onların yaptıklarından
hakkıyla haberdardır’ diyerek erkeklere emrediyor, hemen ardından 31. ayette, ‘Mü’min
kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Görünen
kısımlar müstesna, zînetlerini göstermesinler. Başörtülerini ta yakalarının
üzerine kadar salsınlar.’ diyerek kadınlara sesleniyordu?
Kadınları yaratılıştan
gelen asaletlerini, masumiyetlerini yitirmiş toplumlar çok çabuk çöküyorlardı;
kadınları, çocukluklarından itibaren koruyan bir bilinç geliştirilmeliydi, geleceği
onlar doğuracaklardı. Geleceğini doğuracak kadınlardan mahrum kalan Batı bu
yüzden çöküyordu, liberal kadınlar bu yüzden Türkiye'de ailelerin çürümesine
neden oluyordu.
Fiziksel
olarak çok çekici ve etkileyici olan bu güzel kadının bende uyandırdığı hislerle,
dalgalandırdığı düşüncelerle ve onun içinde kontrol ederek tutma gereği
duymadığı ve bana yansıttığı beklentilerle nasıl başa çıkacaktım? Ben bu kadar
zayıf mıydım?
Peki,
soğukkanlılığım ve yüksek otokontrol seviyem nedeniyle sık sık
‘ruhsuz-duygusuz’ olarak suçlanan ben, bu hislerle, kolayca etkilenen ve
dalgalanan düşüncelerle ve bu sınırsız teklifsizlikle nasıl başa çıkacağımı
soruyorsam burada bir tuhaflık yok muydu? Ayetin çizdiği sınırları aştığımı
anlıyordum bu sarsıntıları geçirirken, ama hangi kısımları aştığımı
anlayamıyordum.
İD’nin
görünen yüzü, yani dudakları, burnu, yanakları, kaşları ve gözleri de gözlerime
haram mıydı? Görünen kısımları hariç zinetlerini namahrem erkeklerin
gözlerinden koruması emredilen ve dekolte giyinmesini istemediğim için
kendisine göre çok kapalı giyinen İD, hangi kısımların görünüp görünmeyeceğine
nasıl karar verecekti? Çünkü bu güzelliği yaratan ve bu güzelliğe karşı erkekte
uyanacak hisleri var kılan ve tanzim eden Allah’tı. Ben gözlerimi haramdan daha
iyi korumak için ne yapmalıydım?
Doğru
tutum bir arada olmamaktı, sanırım ayetin açık bir şekilde beyan etmediği, ama
benim bir insan olarak yapmam gereken çıkarım buydu; uzun süre yalnız
kalmamalıydık. İD de en az benim kadar hassas olsaydı çok şey değişmeyecekti,
doğamızın ittiği yöne yavaş yavaş savrulacaktık. Şeytan daima tetikte
bekliyordu, ama genlerimize kodlanmış tetikleyicileri kışkırtarak. Yani her şey
biz insanlara bağlıydı.
‘Gidelim
artık!’ dedim İD’ye. ‘İkimizin de Allah’ı çok sevmesi muhtemelen Allah’ın
istemediği şeyleri yapmamıza engel olamayacak.’
İD
bacaklarını pedalların bulunduğu yerden çekti, sağa dönerek dizlerini büktü,
koltuğa yan yerleşti ve bana baktı, ‘Korkuyor musun?’ diye sordu muzip bir
şekilde.
Gözlerimi
ondan kaçırdım ve belirsiz ufuklara baktım. ‘Evet, cehennem azabı yaşıyorum, Allah’ın
sınırlarını aşmaktan korkuyorum!’ dedim. ‘Hadi gidelim, çok acıktım, çalıştır
arabayı!’
‘Cehennem
azabıııı!’ diye neşeyle bağırdı İD ve ekledi: ‘Hadi gitmeyelim, biraz daha
kalalım!’
Gözlerinin
içi gülüyordu, kendince surlarda bir gedik açıldığını görmüştü.
Elimdeki telefonun
saatine baktım, ‘Saat 17:36, yaklaşık olarak 11 saattir açım, üstelik senin
yüzünden. Arabayı çalıştır ve bir şeyler yiyecek yer bulmaya gidelim.’ dedim
sert bir sesle. ‘Eğer kalmakta ısrar edersen, arabadan iner ve giderim!’
‘Çok
gıcıksın!’ dedi İD duruşunu bozmadan sol elini kontak düğmesine götürürken. ‘Cevval
haber verdi mi, Richmond programınız nasıl ilerleyecek?’
Sıkıntı
Takip et: @SonsuzArk
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.