27 Kasım 2022 Pazar

SA9947/SD2610: Sıkıntı (Roman); 4. Bölüm-Cehennem 20

Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Bu sessiz sokaklardan yavaşça ayrıldık. Birkaç siyahi insan göründü evlerinin önlerinde gözüme. Bu mahalle dikkat çekiciydi, sokaklarda çocuk yoktu. Belli ki Temmuz sıcağında dışarıda olmak istemiyorlardı. Evler küçük, ama bakımlıydı. Her yer tertemiz ve düzenliydi. Beni Poe müzesine götüren taksi şoförünün burada oturup oturmadığını düşündüm bir an."

Canım fena halde sıkılmıştı. Vakit geçiyordu ve öğle namazını kılamamıştım. Geri döndüm, arabaya bindim, İD, ‘Ne oldu?’ diye sordu. ‘Mescid kapalı, kiliseler gibi belirli günlerde ve saatlerde açıkmış!’ dedim gergin bir şekilde. ‘Bilmiyordum!’ dedi İD. ‘Çok üzüldüm.’

En iyisi otele dönmek ve orada kılmaktı öğle namazını. İD mahcup görünüyordu, buna kendisi sebep olmuş gibi, çaresizce bakıyordu. ‘Bana bir çeşme bulabilir misin?’ diye sordum. ‘Bir de çimen!’

Hemen canlandı. ‘Chimborazo Park’a bakalım mı?’ diye sordu. ‘Sanırım orada bir çeşme var.’

Bu sessiz sokaklardan yavaşça ayrıldık. Birkaç siyahi insan göründü evlerinin önlerinde gözüme. Bu mahalle dikkat çekiciydi, sokaklarda çocuk yoktu. Belli ki Temmuz sıcağında dışarıda olmak istemiyorlardı. Evler küçük, ama bakımlıydı. Her yer tertemiz ve düzenliydi. Beni Poe müzesine götüren taksi şoförünün burada oturup oturmadığını düşündüm bir an.

Birkaç dakika sonra Chimborazo Park’a giriş yaptık, dört yolun birleştiği büyük ve yuvarlak orta refüj bu tepenin en yüksek yeriydi. İD doğrudan karşı yola sürdü arabayı. Mini özgürlük heykelinin bulunduğu bir kavşağa geldik, yol sağa ve sola dönüyordu, karşı taraf tamamen ağaçlıktı ve aşağılarda James nehri ağır ağır akıyordu. Bütün Richmond ayaklarımızın altındaydı. İD sola döndü.

E. Grace St yazıyordu tabelada. Herhangi bir çeşme görünmüyordu ortalıkta. Biraz ileride park etmiş bir aracın yanında duran birkaç kişi vardı. Onlara parkta bir çeşme olup olmadığını sorduk. Çeşmeyle ne işimizin olabileceğini anlayamadılar önce, sonra bize sağdan U dönüşü yaparak alt yola inmemiz gerektiğini, Church Hill Dog Park’a inen merdivenlerin karşısında çeşmeyi görebileceğimizi söylediler.

Yola devam ettik ve Richmond’dan gelirken tırmandığımız Government Rd’a çıktık, sağdan U dönüşü yaparak ilerledik ve uzaktan sağdaki çeşmeyi gördük, karşısında da Köpek Parkı’na inen taş merdivenler vardı.

Üzerindeki tarihe göre taş çeşme 1895’te yapılmıştı. Sağından ve solundan taş basamaklı merdivenler çıkıyor tepesinde birleşiyordu çeşmenin. Üç tane sürekli akan musluğu vardı ve yalağı tamamen kaplayan demir ızgaraların üzerine akıyordu su. Çeşmenin kaldırıma yakın konan önündeki tabelada ‘Kaynak Suyu. İçmek için güvenli değildir’ yazıyordu. İD arabayı çeşmenin karşı tarafına asfalt yolun solundaki boşluğa park etti. Aşağıya doğru uzanan ağaçlar o kadar sıktı ki daha da aşağıda kalan geldiğimiz yol görünmüyordu.

İD arabadan inerken, ‘Tabelada ‘İçmek için güvenli değil’ yazıyor, ama?’ dedi itiraz eden bir sesle.

‘Kaynak Suyu’ da yazıyor tabelada ve su yer altından geldiği gibi sürekli akıyor, zaten içmeyeceğim, abdest alacağım!’ diye cevap verdim. ‘İçtiğimiz şişelerdeki su ne kadar güvenli onu da bilmiyoruz!’

Su buz gibiydi. Hemen abdest almaya başladım. Sıkışık zamanlarda lavabolarda yaptığım gibi, sıra ayaklarıma geldiğinde sol ayağımın üzerinde durup sağ ayağımdaki çorabı çıkardım, ayağımı yıkadım, arabadan aldığımız peçetelerden birini uzattı İD; ayağımı kuruladım ve çorabımı giyerek, aynı işlemi sol ayağım için de tekrarladım. Tek ayak üzerinde durarak abdest almam, ‘Dikkat et, düşeceksin!’ diyerek heyecanlanan İD’nin tuhafına gitmişti, şaşkınlıkla bana bakıyordu.

‘Ne kadar rahatsın!’ dedi. ‘Alışmış olmalısın!’

‘Çocukluktan itibaren bunu yaparsan, alışırsın!’ dedim tepenin nemsiz serinliğini derin derin soluyarak. Richmond’daki havayla hiç ilgisi yoktu burada havanın. Batıya doğru akan güneş aşağıdaki gibi yakmıyordu da. Yüzüm ve kollarım kurumuştu.

Çeşmenin sağ tarafında namaz kılabilmem için uygun ve nispeten düz çimenli bir alan vardı. İD’den peçetelerin bulunduğu paketi istedim. Ayaklarımı, dizlerimi ve alnımı koyacağım yere peçete serecektim. Kıbleyi belirlemek için cep telefonumu elime aldığımda, Chapel Island’dan çıkarken gelen mesaja bakmayı unuttuğumu fark ettim. Mesaj Mahir’dendi. ‘Selam Azizim!’ diyordu Mahir. ‘Nerelerdesin, ne haldesin?’

Mesaja namazdan sonra cevap verecektim. Kıbleyi belirledim. Peçeteleri çimlerin üzerine serdim ve iki rekâtlık seferî öğle namazını kıldım. Selam verip peçeteleri çimlerin üstünden toplarken, çeşmenin sağındaki merdivenin taş basamaklarına oturarak beni bekleyen İD, ‘Ne kadar çabuk bitti?’ diye seslendi. ‘Her şey bunun için miydi, bu kadar heyecan bu kadar gerilim… Bitti mi şimdi?’

‘Evet!’ dedim gülümseyerek. ‘Allah kabul eder, umarım. Her şey Allah’a ibadet için. Bu dediğin ‘şey’ hepimizin yaratılış amacı ve gördüğün gibi hiç de zor bir ‘şey’ değil. İnsanlık sadece bu kadar basit bir şeyi yapmamak için direniyor!’

‘Ama…’ diye itiraz etti yine İD. ‘İstanbul’da camilerde gördüğüm kadarıyla bu kadar kısa sürmüyor namazlar?’

‘Müslümanlar, uzun sürecek bir seyahate çıktıklarında namazlarını ikişer rekât olarak kılarlar, buna da seferî namazı denir.’ diyerek cevap verdim. ‘İstanbul’da ikamet edenler de yaşadıkları yerde namazlarını kılanlar da namazlarını tam kılarlar.’

‘Allah kabul etsin, o zaman!’ dedi İD. ‘Böyle denir değil mi?’

‘Evet, bu da bir duadır ve bu duaya da ‘Allah sana da nasip etsin!’ diyerek mukabele edilir!’ dedim sakince.

‘Mukabele etmek ne demek?’ dedi bu sefer. ‘Karşılık vermek demek’ dedim yine gülümseyerek. ‘Duaya dua ile karşılık vermek!’

Oturduğu taş basamaklardan kalktı İD, ‘Dikkatle baktığında Müslümanlar arasında çok nazik bir iletişim biçimi olduğunu anlıyor insan.’ dedi. ‘Çok farklı insanlar olsa da, İstanbul’da yaşamayı bu yüzden seviyorum ben.’

Cep telefonumu tekrar çıkardım cebimden. ‘İzin verirsen bir mesaja cevap yazmam gerek!’ dedim ona.

‘Mesaj karından mı?’ diye sordu hemen ilgiyle. ‘Hayır,’ dedim. ‘Bir dostumdan, edebiyatsever, kitap delisi, eleştirmen bir dost.’

‘Ha, tamam!’ dedi hemen ilgisini kaybederek. ‘Burası serin ve çok güzel. Biraz kalabilir miyiz burada? Arabanın camlarını açsak şu manzaraya karşı otursak, nasıl olur sence?’

‘Olur tabi!’ dedim. ‘Ama ben çok acıktım, aşırı uykum var ve Cevval’in ne zaman toplantı ile ilgili mesaj göndereceği belli değil.’

Yolun karşısına geçerken, ‘N’oluuur!’ dedi biraz da ısrar ederek. ‘Benim de aşırı uykum var, dün gece senin yüzünden hiç uyuyamadım zaten!’ 


<< Önceki                      Sonraki>>


[26.11.2022, (4/41 (365))]

Lütfen gitmek istediğiniz bölümü tıklayınız:


Seçkin Deniz, 27.11.2022, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

 

    

Seçkin Deniz Twitter Akışı