19 Kasım 2022 Cumartesi

SA9936/SD2602: Sıkıntı (Roman); 4. Bölüm-Cehennem 17

Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Allah erkeği ve kadını yaratmıştı, onlara bütün özelliklerini bahşetmişti ve bu yaratılmış iki temel unsurdan iki zıt örnek, bir nehrin kıyısında, bir adacığa bağlanan küçük bir köprünün her iki yakasında karşılıklı durmuşlardı ve konuşarak anlaşabileceklerini sanıyorlardı. Üstelik köprünün iki ayrı yakasında durduklarının ikisi de farkındaydı."

Ben de durdum, sadece o kadar; ne dönüp geriye baktım ne de bir şey söyledim. Çok hızlı nefes alıp veriyordu. Bana yetişmek için çabalamıştı ve durmadığım için de sinirlenmişti. Çok kötü bir kriz ânı geliyordu. Belki de bu kriz ânından kaçmak istemiştim, ama artık yapacak bir şey yoktu. Bu kasırgadan nasıl hasarsız çıkacaktık, onu düşünmeye başlamıştım.

“Ben fahişe değilimmm!!!’ dedi İD sesinden kıvılcımlar çıkararak.

İnanamıyordum. Aklım durmuştu. Bu saçma sapan çıkarıma nasıl ulaştığını anlayamıyordum. Şaşkın bakışlarla geriye döndüm. Birkaç metre ileride köprünün karşı tarafında öylece durup bana bakıyordu. Mavi gözlerinde birikmiş gözyaşlarının arasından bana binlerce itiraz dalgası gönderiyordu. Öfkeliydi, titriyordu, bir elinde boş su ve soda şişelerinin bulunduğu poşet vardı.

Davranışlarını sorgular bir şekilde ona bakmaya devam ettim. Hiçbir şey söylemek istemiyordum, ama bu öfkesinin de anlamsız olduğunu görmesi ve bilmesi gerekiyordu.

‘Köprünün iki ayrı tarafındayız!’ dedim sakin bir sesle. ’Ve sen saçma sapan bir şeyler söylüyorsun. Öfkelenmeni gerektirecek hiçbir şey yok. Seni yargılamadım; seni, aileni ve ait olduğun Hristiyan kültürünü de etkisi altına alan satanist bir saldırıdan bahsediyordum. Bu satanist saldırının İslam dahil, ilkelerden ve ahlâkî değerlerden bahseden hiçbir dini birbirinden ayırmadan vahşice saldırdığını anlattım. Ahlâkî değerlere önem vermediğini söyleyen sensin, ama yine ahlakî değerlere göre ortaya çıkmış olan bir kavramla bana itiraz ediyorsun. Şeytan’ın seni ya da herhangi birini, bir erkeği, bir insanı önemsediğini mi zannediyorsun? O bütünüyle insanlığı hedef alan bir kötülük kaynağıdır, sen ya da başkası onun istediği şekilde davrandığında fahişeden daha beter olacak; geçmişte belki bir fahişenin ahlakî değerleri vardı, o değerlere göre fahişe olmaktan utanıyordu, ancak şu anda insanlığa egemen olan dinsizliğin, değersizliğin, ilkesizliğin, sefaletin ve ahlaksızlığın içinde ‘ayıp’, mahrem’, ‘utanmak’, ‘fahişe’ gibi sözcükler yok, tıpkı ‘piç’ diye bir sözcüğün olmaması gibi. Sen neden ‘Ben fahişe değilim’ diye bağırıyorsun ki?’

Gözlerindeki kıvılcımlar çözülmüştü, ama gerginliği sürüyordu. “Ben fahişe değilim!!!’ dedi tekrar, ama bu kez sesindeki öfke gücünü yitirmişti. Gözleri dolu dolu bakıyordu. Güneş sarı saçlarının arkasından ışıldıyordu; alnında birikmiş ter, bir elinde poşet. Üzülmüştüm. Kolyesi beyaz tişörtünün üstünde belirgin bir şekilde göze çarpıyordu.

‘Sen içindeki iyi insanın sana, Şeytan’a ve her yere, her şeye yayılan bütün kötülüklere itiraz ettiğini görüyorsun, asıl önemli olan bu!’ dedim acı çeken ruhuna yumuşak bir el uzatarak. ‘İstediği insanla yatıp kalkan insanların iyi kalmaları beklenemez, ancak sen direnirsen kendine saygını korursun, insanlık direnirse kendisine saygısını korur. Ben direniyorum, herkesin neden direnmediğini de anlayamıyorum. Mükemmel bir dünyanızın olmadığını hepiniz çok iyi biliyorsunuz, o halde neden ısrar ediyorsunuz çıplaklık için, canınızın çektiği herkesle seks yapabilmek için? Bu kadar zayıf olduğunuz halde, sizi koruyan, koruyacak olan her türlü ahlakî değeri iterken, reddederken neye güveniyorsunuz?’

‘Dur!’ dedi İD öfkesini güneşe gömerek. ‘Dur artık, duygusuz adam!’

‘Duygu mu?’ dedim şaşırır gibi yaparak ve güldüm. ‘Şeytan’ın hükümranlığının sürdüğü mevcut Batı ve Doğu kültüründe duygu mu var? Bu inanılmaz bir çelişki. Farkında mısın, Batı ve Doğu şiiri kaybetti, şiir yazacak bir duyguya sahip değil; bir kadına şiir yazacak erkek yok artık, kendisine şiir yazılacak kadın da yok. Çünkü şiirin kaynağı ahlâktır, ahlâkın ürettiği duygudur, aksi halde yazılan şey porno senaryosu olur. Duygu insanî bir olgudur, Şeytan’ın ve ona uyarak insanlıktan çıkanların bununla bir ilgisi olamaz… Ben benim kadar duygulu başka birine rastlamadım Hanımefendi! Ama aklını yitirenlerin ‘duygu’ karmaşasına çok şahit oldum. Sen de aklını yitirmiş olmalısın.’

Köprünün iki tarafında durmuş öylece konuşuyorduk. Daha doğrusu ben konuşuyordum, İD derlediği, topladığı bütün kızgınlıklarını bir çırpıda üstüme dökmek için çabalarken onu engellemeye çalışıyordum. Biraz komik görünüyordu durum, iyi ki etrafta bizden başka kimse yoktu.

Alnından ter akarken, gözlerinde biriken yaşlar kabarmaya başlarken sakinleşen İD yarı gülerek, ‘Sen şiir yazamaz mısın, ben şiir yazılacak bir kadın değil miyim?’ dedi.

Allah erkeği ve kadını yaratmıştı, onlara bütün özelliklerini bahşetmişti ve bu yaratılmış iki temel unsurdan iki zıt örnek, bir nehrin kıyısında, bir adacığa bağlanan küçük bir köprünün her iki yakasında karşılıklı durmuşlardı ve konuşarak anlaşabileceklerini sanıyorlardı. Üstelik köprünün iki ayrı yakasında durduklarının ikisi de farkındaydı.

‘Sen aklını yitirmiş insanlığın bir parçasısın, aklını yitirmiş olan şiirden ne anlasın?’ dedim dürten bir dille. ‘Şiir akıllı olanların akıllı olanlara yazdığı bir şeydir.’

‘Öyle deme!’ dedi İD. ‘Çok acımasızsın.’

Hep haklıydı, hep başkası suçluydu. ‘Acımasız, kendine bile acımadan, kendi ruhunu ve bedenini başka insanların elinde paçavra haline getirip uyuşturucudan, alkolden, antidepresanlardan medet uman ve kendisini ya da başkasını öldüren, doğmamış çocuğunu bistürilerle paramparça ederek kendi rahminden çıkarttıran ve onu oradan parçalayarak çıkaran bencil ve duygusuz olandır!’ dedim, geri adım atmayacaktım. ‘Şimdi bana söyle, bir erkek bir kadına neden şiir yazar?’

‘Onu sevdiği için!’ dedi İD, kısa, sade ve gerçekten samimi bir şekilde.

‘Evet; sevdiği için!’ dedim. ‘Sevgi nedir peki?’

Şaşırdı birden, ne diyeceğini bilemedi, sonra, ‘Bilirsin işte, bir erkek bir kadını nasıl severse!’ dedi.

‘Sevgi saftır, ortak istemez, sevdiğinin dokunulmaz olmasını ister, onun duygularının kendisine yönelmesini ister. Bir erkek sevdiği kadının görülmemiş ve dokunulmamış saçlarına şiir yazar, öpülmemiş dudaklarına şiir yazar, bin bir örtüyle kaplı bedeninde salınan belki de bir ağaç gövdesi gibi kalın, ama ona ince gelen beline şiir yazar, belki de kazara görünen ayak bileğindeki zarafete, narin ellerindeki ve büyülü parmaklarındaki güle. Kendisinden başkasına bakmamış gözlerine şiir yazar. Bizim kültürümüzde böyledir. Şimdi neden şiir yazsın ki bir erkek bir kadına? Yemeğe çıkarlar ve sonra her ikisi de istediği her şeyi alır.’

‘Çok kıskanç, çok çağdışısın!’ dedi İD gülerek. ‘Ama haklısın da!’

‘Cehennem Yazarı’nın cümlesi yeniden yankılandı zihnimde: ‘Cehennem ise yaşanmamış olandır ve insan yaşanmamış olana meyleder sürekli, kurduğu cenneti kendi elleriyle yıkar, geride kalan cehennemi görmek ister.’ Cenneti yıkmamış ve geride kalan cehennemi görmek istememiştim, İD kontrolünü kaybetmesine rağmen.

‘Şimdi,’ dedim ve cep telefonumun saatine baktım. ‘Eğer bilerek ve isteyerek çıkardığın bu kavga bittiyse ve eğer tekrar kavga çıkarmayacaksan, köprünün karşı tarafında durmaktan vazgeç, öğle namazım geçiyor, saat 15: 22. Ayrıca, Cevval her an toplantı bitti diyerek haber verebilir, Richmond’dan ayrılabiliriz.’ 


<< Önceki                      Sonraki>>


[16.11.2022, (4/35 (359))]

Lütfen gitmek istediğiniz bölümü tıklayınız:


Seçkin Deniz, 19.11.2022, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

 

    

Seçkin Deniz Twitter Akışı