5 Eylül 2019 Perşembe

SA7953/AŞ104: Ahmet Davutoğlu'nun Ak Parti'den İhraç Hikayesi

Yorum tarihin ve sizin...


Erdoğan, 4 Eylül 2019 Sivas Kongresi'nin 100. yılı dolayısıyla Sivas'ta konuşurken Ahmet Davutoğlu "AK Parti yönetiminin ihraç etmek istediği şahıslar değil daha önce hatırlattığımız bu ilkelerdir. Söylediklerimizin arkasındayız" şeklinde bir tweet attı. Tweet ekinde linkini verdiği 22 Nisan 2019'da Facebook hesabından paylaştığı uzun laf kalabalığına ilke diyordu. 

CHP-HDP-İP-SP ittifakının birleşik oyları karşısında 31 Mart sonuçlarını bile doğru analiz etmekten uzak bir fırsatçılıkla bugüne dek BBC, DW, VOA, Sputnik gibi Türkiye karşıtı yayınlar yapan medyadan derlemiş görünen yorumları alt alta yazmıştı: "..mahalli seçim sürecinde ve sonrasında her açıdan gözlenen savrulma ve dağınıklık aslında bu zaafiyetin yansımalarıdır." da diyordu mesela.

Önce,
"Temel değerler ve ilkeler düzeyinde yaşanan savrulma siyasi söylemimizi de doğrudan etkilemiştir. Son yıllarda partimizin insan-odaklı, insan haklarına dayalı, özgürlükçü, reformcu, kuşatıcı, kendinden ve geleceğinden emin siyasi söyleminin yerini devletçi, güvenlikçi, statükocu ve salt beka endişelerine dayalı bir söylem almıştır." diyor aşağıya indikçe yukarıda söylediklerini unutuyor ve kendisiyle çelişiyordu:

"Ülkemizin bulunduğu coğrafya sebebiyle başka hiçbir ülke ile kıyas kabul etmeyecek güvenlik sınamaları ile karşı karşıya olduğu açıktır. Bu sınamalar karşısındaki en güçlü direnç unsurumuzu oluşturan ordumuzun 15 Temmuz’da herhangi bir ordunun karşı karşıya kalabileceği en derin travmayı aşarak yeniden iç düzenine kavuşmuş olması her türlü takdirin üzerindedir. Ülkemizin ve milletimizin bir daha darbe teşebbüslerine muhatap olmaması için yapılması gereken en esaslı dönüşüm, ordu-siyaset ilişkilerinin demokratikleştirilmesi ve sivil siyasi iradenin bütün bürokratik mekanizmalar üzerinde nihai etkileyici ve belirleyici kılınmasıdır. Karşı karşıya kaldığımız güvenlik riskleri bağlamında, 23 Temmuz 2015’te PKK, DAEŞ ve DHKP-C’ye karşı, 17-25 Aralık 2013’teki komplolar ve 15 Temmuz 2016’daki hain darbe teşebbüsünden sonra da FETÖ’ye karşı başlattığımız haklı mücadele ara vermeksizin sürmelidir." 

Sonra 15 Temmuz FETÖ Darbesi sonrası uygulamaya konan OHAL çerçevesinde ihraç edilenleri savunuyor, 'kabul edilemez' gibi tuhaf şeyler söylüyordu: 

"Güvenlik endişelerinin son yerel seçimler sonrası kamu görevinden olağanüstü hal şartlarında mahkeme kararı olmaksızın ihraç edilenlerin ellerinden seçme ve seçilme gibi anayasal bir hakkı dahi almaya evrilmesi kabul edilemez."

OHAL ile FETÖ ve PKK terör örgütü üyeleri tasfiye edilmişti. Davutoğlu, az önce söylediği, "Karşı karşıya kaldığımız güvenlik riskleri bağlamında, 23 Temmuz 2015’te PKK, DAEŞ ve DHKP-C’ye karşı, 17-25 Aralık 2013’teki komplolar ve 15 Temmuz 2016’daki hain darbe teşebbüsünden sonra da FETÖ’ye karşı başlattığımız haklı mücadele ara vermeksizin sürmelidir" cümlelerinin içini boşaltıyordu. FETÖ ve PKK gerekçesiyle ihraç edilenlere yasaların uygulanmasını kabul edilemez bulmak ilginçti.

Durmuyordu: "Düşüncelerini ifade eden gazeteci, akademisyen, kanaat önderi, siyasetçi kim olursa olsun hiç kimse işini kaybetme, yaftalanma, sosyal medya linci ve hakaret tehditleri ile karşılaşmamalıdır." ifadesiyle Ocak 2016'da terör örgütü PKK ile mücadelede devleti suçlayan 1128 yerli yabancı akademisyen yahut ünlü ismin 'Barış için Akademisyenler bildirisi' adı altında ve 'Bu suça ortakolmayacağız" başlığı ile yayınlanan suça destek beyanına konu olan tipleri savunuyordu. 

Sonra hangi yetki ve gerekçelerle aldığını bilmediğimiz kesin bir yargısal hükme varıyordu: 

"Özgür düşüncenin, eleştirinin temel unsuru olan ve gelişmiş demokrasilerde dördüncü kuvvet olarak nitelendirilen basın ise tek elden yönetilen bir propaganda aracı haline gelmiştir.  Gerçek basın özgürlüğü demokrasimizin bağışıklık sistemidir. Bunu yok etmek, usulsüz ve baskıcı metotlarla basında tekelleşmeye yönelmek Türkiye’nin zihni kapasitesini daraltmaktadır." 

Nasıl yani tek elden yürütülen propaganda aracı oluyor? BBC, DW, VOA, Sputnik, FOX ve diğer onlarca basın-yayın organı Davutoğlu'nu destekliyor ya, onları hangi tek el yönetiyor? Yani bir süre önce Davutoğlu'nu başbakan yapan ve halen Cumhurbaşkanı olarak devleti yöneten Ak Parti lideri Erdoğan basın özgürlüğünü yok ediyor ve baskıcı metotlarla basında tekelleşmeye yöneliyordu öyle mi? Bu iftiranın delillerini ortaya koyamayan akıl mı eleştiri yapıyor oluyor bu hesaba göre? 

Hayır bu eleştiri falan değildir, Bu utanç verici bir ihanetten, sırtından hançerlemekten başka bir şey değildir. Bu söylem Batılı neocon-siyonist- masonik ve Türkiye düşmanı karanlık odakların söylemidir. Bu söylemin amacı Erdoğan düşmanlığıdır.

Davutoğlu, başkalarının iddialarını ilke veya eleştiri olarak pazarlamaya devam ediyordu: 

"Yaşadığımız ekonomik krizin temelinde bir yönetim krizi yatmaktadır." 

Bu cümle az önce bahsettiğim Batı orijinli saldırganların cümlesiydi... Trump 10 Ağustos 2018'de TL'ye saldırmıştı ve gerçek sebep buydu, Davutoğlu'nun söylediği gibi yönetim krizi falan değildi. 

1 Eylül 2018 Cumartesi günü Sonsuz Ark'ta yayınlanan SA6749/AŞ90: Kanlı Dolar Savaşı'nın Etkileri başlıklı yazımda bu konudan bahsetmiştim: 

"Öyle dedi dün, yeniden yapılanan TSK'da eğitimleri sona eren Astsubayların yemin töreninde Erdoğan: "Biz bu orduyla değil terör örgütlerini Allah'ın izniyle tıpkı ecdadımız gibi 7 düveli önümüze katar cehenneme kadar kovalarız." 10 Ağustos'tan başlayan Kanlı Dolar Saldırısı'nın halen sürdüğü (4'ten 7.15'e fırlayan ilk günden 21 gün sonra, indirildiği 6'dan 6.7'ye fırlıyordu dolar) saatlerde söylüyor bunu... IMF ile anlaşmaya zorlamak amacıyla dünyanın en iyi makroekonomik dengelerine ve güçlü bütçe yapısına sahip Türkiye'yi altüst etmek için saldıranlara karşı gece gündüz çalışırken söylüyor." 

Seçkin Deniz'in 16 Ekim 2018 tarihli SA6983/SD1167: 10 Ağustos 2018 ve Türk-Amerikanİlişkileri'nde Çözülen Denklik Sorunu başlıklı analizinde şöyle bir tesbit var:

"PKK-YPG-FETÖ-DAEŞ gibi vahşi terör örgütlerinin ABD tarafından kurulduğu, desteklendiği ve yönetildiği ve bu örgütlerin tek hedeflerinin Türkiye'yi parçalamak ya da durdurmak olduğu herkes tarafından bilinirken, 10 Ağustos 2018'de ve sonrasında Türkiye'ye yapılan ekonomik saldırıların sebebinin Erdoğan ya da ajan-papaz Brunson olduğunu iddia etmek, müddeinin ancak bahse konu satanist kümenin ya da altkümelerinden birinin üyesi olduğunu kanıtlar." 

Davutoğlu'nun manifesto ya da ilke falan dediği kuru gürültüde iş aynı minvalde pişiyor, tabi burada hedefte  neoliberal ultra zenginlerin çok istediği Mehmet Şimşek yahut Ali Babacan yerine Hazine ve Maliye Bakanlığına getirilen Berat Albayrak var ve kurumsallaşma bakanlıklar kendi kişisel malları olmayınca devlette de olmayan bir şey haline geliveriyor:

"AK Parti’nin ekonomik başarı hikâyesinin önemli bir bileşeni de geçmişte ekonomide kurumsallaşmayı sağlamış olmasıdır. Son dönemde devlet kurumlarındaki görevlendirmelerde ehliyet ve liyakat ölçütleri yerine başka özelliklerin tercih edilmesi, kamu kurumlarında kurumsal hafızanın ve kültürün korunmasını imkânsız hale getiren keyfîliklerin yaşanması kurumsallaşmaya büyük zarar vermiştir."

Sanki atananların liyakat ve ehliyetlerini ölçmüş gibi konuşuyor.. Tabi burada FETÖ'den atılanların kurumsal hafızayı ve kültürü oluşturmuş oldukları şüphesi insanı rahatsız ediyor; onlar ihraç edilince bitti mi bu kurumsal hafıza ve kültür?

En komik olan da şu son cümlesi: 

"Gün devlet aklını, insan onuru ve millet vicdanı ile buluşturma günüdür.” 

Üstelik tarihte ilk kez bu kadar kenetlenmiş devlet aklı, insan onuru ve millet vicdanı.. Halk 50 yıllık FETÖ gibi alçak bir terör örgütünü her alanda ve  en son 15 Temmuz askeri darbesinde durdurmuş, PKK gibi 40 yıllık kanlı terör örgütünü yok etmeye azmetmiştir.. Bunu halen Türkiye'yi yöneten Erdoğan yapmıştır...

Davutoğlu bütün bunları niye yapmıştır, tasfiye edildiği için. Kendi ifadeleri ile okuyalım: 

"Bu toplumsal destek daralmasını durduracak en önemli faktör bulundukları sosyal doku ile kaynaşmış ve kritik süreçlerde dinamik bir rol üstlenmeye hazır bir teşkilatın varlığıdır. Ancak son dönemde 15 Temmuz’daki milli direnişe bedenlerini ortaya koyarak öncülük eden il başkanlarımızın ve teşkilatlarımızın metal yorgunluğu gibi muğlak ifadelerle küstürülerek devre dışı bırakılması teşkilatlarımızın derin vicdanında ciddi bir yara açmıştır."

Tasfiyeye 'devre dışı bırakılmak' diyor, hem değişim diyor hem de 'kahramanlaştırdığı, kendisi ile birlikte yürüyen il başkanlarının ve teşkilat üyelerinin' değiştirilmesini eleştiriyor. Peki niye tasfiye edildiler? Erdoğan'ı Beştepe'de yalnızlaştırmak ve Ak Parti'yi ele geçirmek istedikleri için, ama elbette suçlu(!) troller, asla bu tür faaliyetler değil, 15 Temmuz Darbesine giden yolda FETÖ ile mücadelede Erdoğan'ı yalnız bırakmak , tasfiye etmeye çalışmak değil yani... öyle mi?

23 Kasım 2014 tarihli ve SA1003/AŞ53: Erdoğan'ın 'Savaşçı Ruhu'ndan Davutoğlu'nun'Savaşan Bilge Ruhu'na başlıklı yazımda yaptığım değerlendirme aşağıdaki gibidir:

"Başbakan olarak Davutoğlu, Başbakan Erdoğan'dan farklı olarak, dikensiz gül bahçesinde bahçıvanlık yapacak. Bu bahçıvanlık için de çok emek sarf etmesi ve dikkatli olması gerekiyor; yapacağı en küçük hata hem Dünya için hem Türkiye için büyük bir fırsatın kaçırılması anlamına gelecek." 

13 Aralık 2015 tarihli ve SA2188/AŞ69: Erdoğan, Davutoğlu, Gülen, Yeni Medya veİnsan’ın Mayası’ndaki Sorun başlıklı yazımda da uyarım ortada, 7 Haziran 2015'te Davutoğlu genelbaşkanlığında gidilen geel seçimlerde hezimete uğramıştı Ak Parti, tabi bunu hatırlamıyor şu sıralar:

“Herkes ayağını denk alacak, haddini bilecek; kimse bundan muaf değil. Bu memleketin kişilerden daha büyük bir sorunu var; istikrar, terör, ekonomi, özgürlük. Erdoğan ve  Davutoğlu tüm güç ve yetkilerini kullanarak  iktidar üzerinden yürüyen çıkar savaşlarına müdahil olmak zorundalar; severek ya da sevmeyerek; isteyerek ya da istemeyerek. Cemaat medyası ve tasfiye edilmiş darbeciler kıs kıs gülüp el oğuşturuyorlar; dışarıdaki ortakları da meydanda.  Halk herkesi haddini aştığı anda tasfiye etti. Ak Parti de büyük bir uyarı aldı 7 Haziran’da. Bu şaka değildi.  Bu yüzden 'İrade'yi 'Nefs'e boğdurmanın anlamı yok... "

21 Nisan 2016 tarihli ve SA2784/AŞ72: Erdoğan-Davutoğlu; İkilem mi Uyum mu? başlıklı yazımda ayyuka çıkan söylentileri ve artan eleştirileri değerlendirmiştim:

"Peki, Davutoğlu vazgeçilmez mi? Neden öyle olsun ki? Erdoğan son deme kadar Gül’e, Arınç’a Çelik’e herhangi bir tepki gösterdi mi? Hayır, halk gördü ve bizzat kendisi sildi bu isimleri ve daha nicelerini…  Davutoğlu da saparsa yolundan, halk onu da tasfiye etmekte tereddüt etmez. Ama şu kesinlikle bilinmeli ki hiçbir başbakan tepesinde güvensizlik kılıcıyla çalışmaz, çalışmak istemez… Bu güveni de ondan esirgemeye kimsenin hakkı yoktur." 

3 Ekim 2016 tarihli ve SA3496/AŞ73: Su Nereye Akacak? başlıklı yazımda da Davutoğlu'nun görevden alınmasını eleştiren Batılı medyadan alıntılar yaparak şöyle demiştim:

"Davutoğlu konusu halen bir muamma, ancak Başbakan ve Genel Başkan değişiminin 15 Temmuz Darbesi'nin püskürtülmesinde ne kadar etkili olduğu da net bir şekilde görüldü. Başbakan değişimi konusu ciddi bir şekilde irdelenmeli ve 2010-12 Eylül referandumu sonrası devletin hemen tüm kurumlarının tepelerini kendi elemanları ile dolduran ve Erdoğan'ı süpürme harekatlarına başlayan Fetullah Gülen'in Mayıs 2016'da ve öncesinde ne tür hamleler yaptığı açığa çıkarılmalı. Davutoğlu bu husustaki sırları bu Gâzi Halk'a izah etmeye mecburdur. Üstelik ABD Büyükelçisi ile aynı tarihlerde Artvin'de bulunmuş olmasının da henüz bir açıklaması yok..."

Kötü kalpliler için şuraya Davutoğlu'nın terör örgütü PKK'ya destek verdikleri için görevden alınan HDP'li Belediye Başkanlarına verdiği destekten bahsederken 19 Ağustos 2019 tarihli tweet delil olarak konulmalı elbette:

Ahmet Davutoğlu: "Kısa süre önce gerçekleşen seçimlerle göreve gelen Mardin, Diyarbakır ve Van Belediye Başkanları’nın idari tasarrufla görevden alınması demokratik sistemin ruhuna aykırıdır. Seçimle gelenlerin seçimle ayrılması milli irade ilkesinin gereğidir." 

Hani PKK ile mücadele etmişti Davutoğlu?

Ali Babacan Ak Parti'den istifa etmişti, Gül zaten parti üyesi değildi, ama Davutoğlu manifestolar, ilkeler falan yayınlıyor, bugüne dek Erdoğan'ın milletin ve vatanın bekası için mücadele ettiği her örgüte ve yapıya destek veriyor, sonra da 24 Ağustos'ta yaptığı gibi (daha sonra tevil etmek zorunda kaldı) 'bir konuşursam' tehditleri savuruyordu

"Terörle mücadele konusunda defterler açılırsa birçok insan insan yüzüne çıkamaz. Bizi bugün eleştirenler insan yüzüne çıkamazlar, açık söylüyorum" 

30 Ağustos 2019'da Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ahmet Davutoğlu'nun bu açıklamasına cevap verdi: 

"Bu arkadaşlar ne söyleyeceklerse gelsinler söylesinler, böyle lafla tehdit olmaz. Bagajlarında ne varsa ortaya döksünler, döksünler ki belki biraz fayda edebilirler"

İş döndü dolaştı, Davutoğlu'nun kendisine bağlı bazı Ak partili delegelere topluca istifa etmelerini tavsiye ettiği gibi dedikodulara kadar geldi.

1 Eylül 2019 pazar günü Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan  Davutoğlu'nun memleketi Konya'da, "Ak Parti'nin değerlerinde siyaset fitne yarışı değildir, ikbal kapısı değildir. 18 yıllık yolculukta nefesi kesilenler, hırslarının ve kibirlerinin kurbanı olanlar çıktı. Bugün yol boyunca binlerce Konyalı kardeşimizin bizleri nasıl karşıladığını gördük. Bundan sonra da bu birliğimiz, dayanışmamız, gurura mahkum olmadan ilerleyecek. Fitne ateşinin yakılmasına kesinlikle rıza göstermeyeceğiz. Kağıt üzerinde üyemiz olup gönlünü bizden ayıran varsa onları ayıklamaktan çekinmeyiz." dedi 

2 Eylül 2019 pazartesi günü Erdoğan başkanlığında yapılan MYK toplantısında Davutoğlu'nun yanı sıra, kendisi ile birlikte hareket eden eski Ak Parti Milletvekilleri Ayhan Sefer Üstün, Selçuk Özdağ ve Abdullah Başçı'nın, "kesin ihraç" istemiyle "tedbirli" olarak MDK'ye sevkine karar verildi.

Ahmet Davutoğlu'nun Ak Parti'den ihraç hikayesi böyle...

Bence fazlasıyla hak etti ihraç edilmeyi.. Her geçen gün verdiği çılgın tepkilerle akademik saygınlığını, Erdoğan'ın emriyle başlayan siyasi serüveninden elde ettiği itibarı kendi elleriyle götürdü çöpe attı.

Belki bir gün bize açıklar olan biteni...

Ama görevden alındığı Mayıs 2016'dan sonra Erdoğan liderliğindeki Ak Parti, 15 Temmuz FETÖ-NATO-ABD-AB-İsrail-BAE-Suud askeri darbesini durduran halkın seçtiği bir parti olarak, DAEŞ'e karşı Fırat Kalkanı zaferini elde etti, MHP'nin de desteğiyle 16 Nisan 2017'de Türkiye tarihini değiştirecek olan referandumla Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ni getirdi, Afrin'de PKK'ya karşı Zeytin Dalı Operasyonu'nu gerçekleştirdi. 24 Haziran 2018'de Erdoğan'ı yeni sistemin ilk Cumhurbaşkanı yaptı. Şu anda da Batı'nın bütün saldırılarına karşı başarılı bir şekilde mücadele etmeye devam ediyor... 

Ve Davutoğlu bu şanlı mücadelede elde edilen onurdan yoksun... Tam aksine bu mücadeleyi zaafa uğratacak bir çaba içinde...

Yorum tarihin ve sizin...


Arif Şahin, 05.09.2019, Sonsuz Ark, Şaşkınların Tarihi 104


Not: Ahmet Davutoğlu bu yazı yayınlandıktan 8 gün sonra,13 Eylül 2013'te ihraç edileceği gün ihraç edilmemek için istifa etti. "Geçmişte ilim adamı, başdanışman, bakan, genel başkan ve başbakan olarak, arkadaşlarım birçok farklı vasıf ve vesile ile huzurunuza çıktık. Bir gün, hayatımıza anlam katan değerlerin bir siyasi yapı şeklinde tarihe yansıması olarak gördüğümüz ve başarısı için emeğimiz ve bütün varlığımızı ortaya koyduğumuz partimizden ihraç talebi ile huzurunuza geleceğimizi tahayyül bile edemezdik. Ancak bunu yaşamak da kaderde varmış." dedi ve ekibiyle birlikte Ak Parti'den istifa etti. Davutoğlu'yla birlikte ihraçları istenen eski vekiller Selçuk Özdağ, Ayhan Sefer Üstün ve Abdullah Başcı'nın yanı sıra Ak Parti eski İstanbul İl Başkanı Selim Temurci de istifalarını açıkladı. 


 Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.


Seçkin Deniz Twitter Akışı