6 Temmuz 2025 Pazar

SA11502/SD3531: Sıkıntı (Roman); 12. Bölüm-Okyanus 12

 Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Üçümüz de gülmüştük, sadeleşen düşüncelerin beslediği taze duygularla. Eksik parçalar tamamlanmış, dengeler askıdan indirilmiş ve erkekle kadını ayıran keskin kılıçlardan biri kırılmıştı.


Sabır Taşı’nın mücadelesini yüceltmeliydim:

‘Ya kadınlar? Hikâyelerin kahramanları hep erkekler değildir. Aynı yırtıcı kuşlar, kadınlarda toprak yeşerdiği müddetçe çığlıklar atarlar. Kadınların önüne konulmuş engeller, erkeklerin önüne konulmuş değildir insanlarca. Kadın önünde engel bulmadığında, her engel tanımaz erkek gibi koşar kuşların çığlıklarının ardından. Aynı günahkâr ses onları da çağırır, onlar da sınanırlar yırtıcı kuşların bağırtıları arasında. Aklın gözleri körelir, erkek teninin sertliğinde dinlenirler… Ama kadın biraz daha çabuk eskir; kuşların çığlıklarına karşı biraz daha annedir, biraz daha utanır!’

Ve sonra bir terazide, kuşku barındırmayan eksiksiz ölçen bir terazide dengelemem gerekiyordu erkekleri ve kadınları:

‘Allah, insanın mâni olamayacağı bu çığlıkları neden kurmuştur kadının ve erkeğin içine? Zayıf yaratmıştır insanı; her iki cinsi hem hemcinsleriyle hem de karşıt cinsleriyle sınamak için. Sonra mümin kadınları ve mümin erkekleri birbirine dost kılmıştır. Mümin ne demektir insanın kıyısında? İçindeki kuşların çığlıklarına karşı insanın önüne konabilecek tek mani iman etmek değilse, bu utanmazlığı nasıl aşacak insan? Bir kadınla bir erkek namahremse birbirine, nasıl mani olacaklar içlerindeki kuşların çığlıklarına? Körelmiş akılları, hazzın çekilmiş bayrakları nasıl dizginlenecek?’

Allah’ı hatırlatmalıydım, başıboş bırakmadığı insanların nasıl düşünmesi gerektiğine dikkat çekerek:

‘Allah duymuyor mu kendi yarattığı çığlıkları? Duyuyor elbet; görüyor kadının ve erkeğin yaşadığı sıkıntıları. Kim duracak önünde arsızlığın, kim düşecek peşine? Nasıl sınanacak mümin? Müminse nasıl Allah’ın gördüğünü bile bile içindeki çığlıkların coşkusuna kapılacak?’

Biraz ara vermiştim sözlerime, yavaş adımlarla yürümüş ve koltuğuma oturmuştum. Cevval alışkındı anlatma biçimlerime, meyve suyumu yudumlarken Sabır Taşı’nın söylediklerimi hazmetmesini bekliyordum.

Sessizlik gecenin bütün ışıklarını söndürüp ilerlerken ikisinin içindeki dalgalanmalara dokunmalıydım:

‘İnsanın yükü ağır. Kıskançlığın, bencilliğin, kötü fısıltıların ağırlığı insanın kendi aklıyla ölçülebilir mi? Niye böyle yarattın beni diyebilir mi insan? İçimdeki çığlıkları niye bu kadar güçlü kıldın diye sorgulayabilir mi? Niye beni günaha, harama meyilli kıldın diye isyan edebilir mi?’ diye sordum ikisinin arasındaki boşluğa. ‘Onun hükümranlığını hangi akla uyup hesaba çekecek? Meşru kıldığı dairenin içinde kalamayacağı için mi suçlar insan Allahını? Her insan içindeki özgür kuşların çığlıklarına sınır çekilsin ister mi? İster mi hazzın önüne maniler dikilsin? Eksik bağırsın kuşları, tadını yarım alsın hazzın, kabul eder mi?’

Sabır Taşı’nın sanatkâr ruhuna aklın tertemiz elleriyle dokunuyordum:

‘Özgür olsun istiyorsa çığlıkları, özgür olacaktır ve bu özgürlüğün bir sınırı bir de sınır ihlalinin bedeli olacaktır. Bu sınır helal dairedir, sınır ihlalinin bedeli de azaptır. Özgürlük olmasa nasıl sınansın insanın aklı? Niye zayıf olsun ki insan o zaman?’

Onu teselli ediyordum, belki de bir tür tebrik etme biçimiydi bu bu yaşına kadar gösterdiği büyük sabırdan dolayı. Ve asla emin olamayacağı bir gelecekten net bir şekilde haberdar olması gerektiğini hatırlatmalıydım:

‘İman insanı güçlü kılar; tüm kışkırtıların yönünü Allah’ın meşru kıldığı alana çevirmek için. Fakat bu mesele insan ölene kadar kapanmaz. İman her an sınanır; sınansın diye insan, kuşları içinin vakti geldiğinde çığlıklar atar. Duyar insan, duydukça kıpırdar bedeni. Kıpırdadıkça sınanır.’

Şeytan aralıksız fısıldıyordu insana, üstelik ölene dek.. Korkuları anlamsız değildi Sabır Taşı’nın, ama insan buydu, böyleydi, böyle olacaktı:

‘İnsan zayıf yaratılmış olduğu için günah işler; karıştırmamak gerekir, günah işlemek için zayıf yaratılmış değildir. Allah, insan günah işlesin, sonra pişman olsun, bana yalvarsın demez. İnsan sınandığında; peşinden koştuğu çığlıkların ağırlığı onu mutsuz kıldığında, bunalıma sürüklediğinde, çaresizlikte boğulduğunda bir çıkış olsun diye insana tevbe etmesi için merhamet fırsatı vermiştir. Yalvarması, samimiyetine işaret eder insanın. Allah, insanın yalvarmasından haz almaz; haz insana ait bir duygudur çünkü!’

Meyve suyumu bitirdiğimde sözlerimi de bitirmek üzereydim.

‘Cevval bugün tevbe etti!’ dedim Sabır Taşı’nın gittikçe rahatlayan gözlerine bakarak. ‘Artık bundan sonra olacak olanları ne siz ne Cevval ne de bir başkası bilebilir. Çünkü bütün yük artık ikinizin omuzlarında!’

Cevval’e baktım sözlerimin uyaran sırtını okşayarak:

‘Gemiler sallanır dalgalarla hafifçe, biliyorsunuz. Gemiler neden sallanıyor diye sorabilir misiniz? Bütün gemiler sallanır ve sallanacaktır, çünkü bütün sular dalgalarıyla meşhurdur. Fakat bazı gemiler neden sürükleniyor diye sorabilirsiniz, demir atmamışsa insanlar. Kuşların çığlıklarına hayran insanlardan bahsetmiyorum, mümin erkeklerin ve mümin kadınların kıyısında durarak onların içlerindeki seslere dokunuyorum.’

Onlara mümin bir erkek ve mümin bir kadın olduklarında dengede kalabileceklerini anlatmıştım. Ama geleceklerine dair bir notla noktalamalıydım bu muhteşem yeniden yapılanmayı:

‘Yaşlıların çığlıklarını duymak istemezsiniz eminim. Onların artık kaçınılması mümkün olmayan tevbeleri karışır o çığlıkların içine!’ dedim gülümseyerek. ‘Kuşlarını kovarlar içlerinden. Yüzlerinden anlarsınız siz onların günahlarını. Çirkinleşirler onlar; gençliklerinde çığlıklarının peşinden koşmuşlarsa. Tevbe etmiş müminlere ise yaşlandıklarında, baktıkça bakasınız gelir yüzlerine, size huzuru anlatırlar!’

‘Harika!’ diye sevinçle el çırptı Sabır Taşı. ‘Siz bir edebiyatçı olmalıymışsınız!’

‘Edebiyatçı zaten!’ dedi Cevval coşkuyla. ‘Bir roman yazıyor, sanırım bu yaşadıklarımızı da yazacak!’

Yeşil gözleri şaşkınlıkla büyüdü Sabır Taşı’nın, ‘Gerçekten mi?’ diye bağırdı hafifçe.

‘Eğer sizin verirseniz?’ dedim yumuşak bir sesle.

‘Adlarımızı kullanmıyor romanda zaten, ben Cevval’im, sen de muhtemelen Sabır Taşı olarak geçeceksin!’ dedi biraz gururlu bir sesle.

‘Bu çok iyi olur!’ dedi Sabır Taşı heyecanla. ‘Feminizm de artık bir başka gözle, benim gözümle, benim gibi sayısız genç, orta yaşlı ya da yaşlı kadının gözüyle yargılanacak!’

‘Feminizm!’ dedim biraz duraksayarak. ‘Kadının içindeki çığlıklarda temellendirildi, onun içindeki kuşları vahşileştirmekti amacı. Bunu satanistler planlayarak yaptılar... kadın insanın yuvasıydı tarih boyunca, insanı yuvasız bıraktılar. Sizin yargılamalarınız birçok insana da yarar sağlayacak!’

Şenlenmişti gece. Lutfiye Hanım ikramlarını aralıksız sürdürüyor, bir an bile boş bırakmıyordu bizi.

Sabır Taşı, Cevval’e döndü bir ân:

‘Demek Sabır Taşı, ha?’ dedi memnun bir sesle. ‘Bana böyle mi diyorsun, Cevval?’

Cevval koltuğunda geriye yaslandı ve ‘Bir erkeği, üstelik buna değip değmeyeceği bile belli olmayan bir erkeği bin yıl bekleyen ikinci bir kadın varsa, ona da ‘Sabır Taşı’ diyebilirim!’ dedi taşı gediğine koyarak.

Üçümüz de gülmüştük, sadeleşen düşüncelerin beslediği taze duygularla. Eksik parçalar tamamlanmış, dengeler askıdan indirilmiş ve erkekle kadını ayıran keskin kılıçlardan biri kırılmıştı.

Biz gecenin huzurla aydınlanan dakikalarında sohbet ederken, birdenbire telefonum titredi: 

‘Cevval’de misin?’ 

<<Önceki                      Sonraki>>


[04.07.2025, 12/25 (917))]


Seçkin Deniz, 06.07.2025, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

Seçkin Deniz Twitter Akışı