14 Nisan 2024 Pazar

SA10692/SD3078: Sıkıntı (Roman); 7. Bölüm-Vadi 14

      Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Kadın zihni ve biyolojisi başka bir sistemdi ve bu sistem bilimsel yöntemlerle hiç ilişkili değildi. Gerçi bilimsel yöntemlerin tamamı da erkek aklının ürünüydü, bu yüzden bir erkek olarak kadınları anlayamadığım gerçeğine şaşırmamam gerekiyordu."

Ağustos ayının ilk günü yavaş yavaş ilerliyordu. Şimdilik bir sıkıntı görünmüyordu hayatın akışında. Kahvaltımızı yapmıştık ve sonra toplantıya geçmiştik. Toplantının gündem öncesi sohbet konusu kahvaltıydı.

Şirketin en vazgeçilmez görünen şeyi kahvaltılardı. Bazı çalışanlarımız, özellikle bekarlar, evde kahvaltı yapmak yerine şirkete gelirlerdi. 

Kocasıyla beraber şirkette çalışan, yaşı kırkı geçmiş, ‘Aşçı Sultan’ dediğim, lisede iki çocuğu olan aşçı kadın, yardımcısı olan kadınla erkenden gelir, hepimizin ortak kararla belirlediği haftalık kahvaltılık menüsünü hazırlamaya başlardı. 

Herkes bilirdi hangi günün sabahında özel olarak yapılacak olan yiyeceği. Bugün de yayla domatesi ve biberiyle yapılmış tereyağlı menemen vardı. Çoğu zaman sadece bu lezzetli menemeni yiyip sofradan kalkardı çalışanlarımız; siyah ve yeşil zeytinlere, tulum, kaşar çeşitleri dahil peynirlere, bala, pekmeze, yoğurda, poğaçalara, simitlere dokunmadan. Ve elbette her kahvaltıda ve her yemekte masada kesinlikle bulunan acı süs biberini de yemeyen yoktu.

Menemeni yiyen ve ‘eline sağlık Aşçı Sultan’ diye bağıran herkese karşı gülümseyerek ‘afiyet olsun’ der, kenarları oya işlemeli, bizim ‘yalık’ dediğimiz başörtüsünün uçlarıyla tebessümünü gizlemeye çalışırdı. O da kocası gibi Zaza’ydı. Uzaktan bir akrabamızdı. Eli her şeye yatkındı ve kendisine özgü tatlar geliştirmişti.

Bizim ‘Keko’ dediğimiz, karısı gibi çok ince düşünceli olan kocası, pazar-market işlerini görür, kalan zamanında da bahçe işleri ile vakit geçirirdi. Şirketin ana giriş kapısının ve bahçesinin anahtarlarının bir kopyası onda dururdu. Aşçı Sultan ve Keko şirketin demirbaşları sayılırlardı.

Toplantıda Richmond seyahatim dolayısıyla birikmiş işleri konuşmuştuk. Rutin işler sürüyordu ve benim iş seyahatlerimle ilgili takvim belliydi. 3 Ağustos Cumartesi günü Ankara’ya gidecektim, 4 Ağustos’ta İstanbul’da olacaktım. Ankara’daki iş süreçlerim çok zaman alacağından geceyi orada geçirecek ertesi gün İstanbul’a geçecektim. 

İş gezimin nedeni Cevval’in şirketi değildi bu kez; Cevvalin şirketinin de bazı projelerde birlikte çalıştığı, bir İngiliz Şirketi ile ortak üretim yapan bir savunma sanayi şirketiydi. Mahir’in davetine icabet etmeyi de düşünüyordum.

Mahir kentlerin kurduydu, ‘Vadi Yazarı’nın temas ettiği birçok şeyi ya şahit olarak ya da duyarak öğrenmişti. Vadi’yi yazıyordum, Mahir’in anlattıkları ve anlatacakları önemliydi; Samirîlerin istedikleri gibi kurdukları, donattıkları, güç merkezlerine kendi adamlarını yerleştirdikleri kentlerin insan hayatındaki yeri çok büyüktü.

Toplantı biterken telefonumdan bir mesaj sesi geldi. Saat 10.22 idi. Karım, İD ile kahvaltı yaparken fotoğraf çekmiş ve eklediği imalı notla bana göndermişti: ‘Baraj Gölü’nün kenarında kahvaltı neşeli geçiyor; kavga yok’

Fotoğrafa bakarken ne düşüneceğimi bilemez haldeydim. İkisi de içtenlikle gülümsüyordu. Karım dikkat çekmeyi sevmezdi; bol dökümlü, pastel gri gömleğini giymişti ve pastel bordo başörtüsünün ortasından gülümsüyordu. Sarı saçlarının tepesine astığı güneş gözlüğü ile İD’nin üstünde ise İstanbul Havalimanı’nda Adana’ya gelmek için giydiği kıyafet vardı. 

Ben de anlık bir kararla çalışma masamda oturur halde iken kendi fotoğrafımı çektim, not ekleyerek karıma gönderdim:

‘Afiyet olsun; kavgasız olmaz, tadını çıkarın :)’

‘Tamam :)’ diye cevap verdi Karım. ‘Çocuklar Kô’da. Ben de biraz sonra oraya geçeceğim. İlkokulun bazı işleri için çağırdılar!’

Kampüste Anaokuluna ek olarak yaptırdığımız İlkokulun inşaatı sürüyordu. Karım hemen her ayrıntıyla ayrı ayrı ilgilendiği için yine benim iş çevremden bulduğum müteahhit, mimar ve inşaat mühendisi ona danışmadan herhangi bir adım atmıyorlardı. 

Bir bütçe belirlemiştik ve karım o bütçenin çok fazla aşılmasını istemiyordu. Çünkü kendisi de iç mimar olduğundan bazı sorumsuz ustalar yüzünden ipin ucunun nasıl kaçtığını çok iyi biliyordu.

‘Tamam, Allah kolaylıklar versin, öğleden sonra ben de gelirim!’ diyerek cevap verdim.

İnşaat sürecini de dikkatle izliyordum. Örnek bir kampüs kurmayı hedeflemiştik. Karım burada Matematik, Fen, Dil, Sosyal Bilimler laboratuvarlarına ek olarak iş ve beceri atölyeleri de kurmak istemişti. Hatta küçük hobi bahçeleri de tasarlamıştı. Çocukların beceriksiz ve asalak olarak yetişmelerini istemiyordu. 

Selçuklu, Memlûk ve Osmanlı mimarisinin bileşimi olarak yapılan Ulu Camii’nin kopyası olan küçük bir camimiz de vardı kampüs alanında. Anaokulunun din eğitimiyle ilgili dersleri de orada işleniyordu.

Biraz sonra İD’den gelen mesaj beni gülümsetmişti:

‘Karin cok tatli bir insan, onunla kavga etmeyecegim:)’

Karım gönderdiğim mesajı ona da göstermişti:

‘Özgür iradeli insanlarsınız!’ diye yazdım İD’ye. ‘Sen kavgasız yapamazsın ama…’

O da ‘Gorursun :)’ diye yazdı. ‘Yazdiklarini karina da gosteriyorum!’

‘Size keyifli sohbetler, ben çalışıyorum, selamlar!’ diye yazdım İD’ye.

O da ‘Tamam, selamlar’ diye yazdı hemen.

Tuhaf bir durumdu. Çok da merak ediyordum neyi, nasıl konuştuklarını. Çünkü kadınları hiçbir zaman anlayamamıştım; anladığımı düşündüğüm her seferinde yanıldığımı fark etmiştim. 

Kadın zihni ve biyolojisi başka bir sistemdi ve bu sistem bilimsel yöntemlerle hiç ilişkili değildi. Gerçi bilimsel yöntemlerin tamamı da erkek aklının ürünüydü, bu yüzden bir erkek olarak kadınları anlayamadığım gerçeğine şaşırmamam gerekiyordu.

Kadınların hangi sorunu nasıl algıladıklarını, nasıl yorumladıklarını, nasıl analiz ettiklerini, nasıl bir karar alarak o süreci sabırla yürüttüklerini asla anlayamamıştım. Bir sistem mühendisi olarak tespit ettiğim tek şey bütün kadınların çok uzun vadeli düşündükleri gerçeğiydi; sonunda neler olacağını bildikleri süreci adım adım işliyor ve içlerinde fırtınalar kopsa da hiç umursamaz görünmeyi başarabiliyorlardı.

Ben de bence karmakarışık olan bu sürecin nasıl işleyeceğini merak ediyordum. Karım mı, İD mi daha umursamaz görünecekti? 



<< Önceki                      Sonraki>>


[13.04.2024, (7/29 (655))]

Lütfen gitmek istediğiniz bölümü tıklayınız:


Seçkin Deniz, 14.04.2024, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

 

    

Seçkin Deniz Twitter Akışı